• Sonuç bulunamadı

İstanbul 8. İdare Mahkemesi’nin (Beykoz Boğaziçi Geri Görünüm ve Etkilenme Bölgeleri Nazım İmar Planında (248 ada, 9 parsel) Bakanlık Oluru ile kabul edilen 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı

D- ÇALIŞMA İZNİ

VI- TURKUAZ KARTIN İPTALİ

4. Sonuç

129

sosyal bilgiler, coğrafya gibi derslerin öğretmenlerine, disiplinler arası proje yapımı, 3D tasarım ve akıllı cihaz gibi alanlarda yüz yüze atölye eğitimleri verilecektir (MEB,2018).

130

ÇAKMAKCI, Akın (1999), "Türkiye'nin Teknoloji Tarihi", II. Teknoloji Kongresi Bildirileri, TÜBİTAK, TTGV, TÜSİAD, İstanbul

Dijital Ekonomi ve Toplum Endeksi (DESI) (2018), Final Raporu, http://europa.eu/rapid/press-release_MEMO-18-3737_en.htm, Erişim tarihi: 20.11.2018

EBA (2018), http://www.eba.gov.tr/kod, Erişim tarihi: 07.11.2018 FATİH (2018), http://fatihprojesi.meb.gov.tr/, Erişim tarihi: 07.11.2018

ILO, “The impact of Technology on The Quality and Quantity of Jobs”, https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/greports/cabinet/documents/publication/wcms_61 8168.pdf ,erişim tarihi : 09.11.2018

ILO (2018), Issue brief Cluster 3: Technology for social, environmental and economic development Prepared for the 2nd Meeting of the Global Commission on the Future of Work, 15–17 February

İŞKUR (2018), https://www.iskur.gov.tr/is-arayan/aktif-isgucu-programlari/isbasi-egitim-programlari/ erişim tarihi: 07.11.2018

Küresel Bilgi Teknolojileri Raporu (2016), http://www.bilgitoplumu.gov.tr/2017/dunya-ekonomik-forumunun-hazirladigi-kuresel-bilgi-teknolojileri-raporu-2016/, Erişim tarihi:

20.11.2018

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) (2018),

https://ttkb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2018_02/21173451_ort_ogrtm_hdc_2018.pdf, Erişim tarihi: 07.11.2018

MEB (2018), “Kodlama Eğitimi”, http://yegitek.meb.gov.tr/www/haydi-cocuklar-kodlama-ogrenmeye/icerik/1504, Erişim tarihi: 07.11.2018

MEB (2018), “Eğitim Vizyonu”, http://www.meb.gov.tr/2023-egitim-vizyonu-aciklandi/haber/17298/tr, Erişim tarihi: 07.11.2018

OECD (2016), “Skills-for-a-Digital-World”, https://www.oecd.org/els/emp/Skills-for-a-Digital-World.pdf, Erişim tarihi: 05.11.2018

RİFKİN Jeremy (2014), Üçüncü Sanayi Devrimi, İletişim Yay.

131

TOKOL Aysen (2014), “Endüstri İlişkileri ve Yeni Gelişmeler”, Dora Yayıncılık, Bursa TÜBİTAK (2016), “Yeni Sanayi Devrimi Akıllı Üretim Sistemleri Teknoloji Yol Haritası”, http://www.tubitak.gov.tr/sites/default/files/akilli_uretim_sistemleri_tyh_v27aralik2016.pdf, Erişim tarihi: 20.11.2018

TÜİK (2018), “Hanehalkı Bilişim Teknolojileri (BT) Kullanım Araştırması”, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=27819, Erişim tarihi: 07.11.2018

ZENCİRKIRAN Memet (2017), Sosyoloji, Dora Yayıncılık, Bursa http://www.p21.org/, Erişim tarihi: 05.11.2018

BİR ÖNERİ OLARAK VAROLUŞÇU KURUMSAL İLETİŞİM

Emre Biçici*

1.GİRİŞ

* Kocaeli Üniversitesi, İletişim Bilimleri Doktora Öğrencisi, emrebcc90@gmail.com

132

Varoluşçuluk felsefe dünyasında en çok tartışılan ve en önemli akımlardan birisidir. Akım içerisinde bulunan pek çok düşünce bugün farklı disiplinler üzerinde farklı etkiler bırakmıştır.

Örneğin psikiyatri üzerinde varoluşçu psikiyatri gibi farklı bir ekol oluşturmuştur.

Günümüzde sosyal medyanın ortaya çıkmış olması ve iki yönlü iletişiminde ortaya çıkması kurumlara bireyler tarafından soru sorulabilir ya da yanıt verilebilir hale gelmiştir. Bu durum Kurumların davranışlarını eleştirilebilir kılmaktadır. Bu durumda kurumların organize bir şekilde söyledikleri ile yaptıkları arasında bir tutarlılık olan ve toplumsal faydayı gözardı etmemeleri gerekmektedir. Kurumların bu davranışı sağlayabilmesi için bir kurumun varoluşunu sorgulaması ve varoluş amacını gerçekleştirme çabasına girmesi gerekmektedir. Bu durum kurumsal iletişimi, varoluşçuluk ile birbirine yakınlaştırmaktadır.

Bu çalışmada da varoluşçuluğun kurumsal iletişim ile birleşmesi ve bir tutum oluşturulması üzerine bir araştırma yapılmıştır. Çalışma, betimleyici bir çalışmadır ve araştırma çerçevesinde bir önerme olarak ileri sürülmüştür.

2.VAROLUŞÇULUK

Varoluşçuluk 19.yüzyılın ikinci yarısında ve 20. Yüzyılın içerisinde bulunmuş bir felsefi akımdır. Varoluşçular düşüncelerini açıklarken sistematik bir yöntem takip etmemektedirler.

Bu nedenle varoluşçuluğun tanımını yapmak çok zordur. Varoluşçular insan varoluşunu anlamlandırmaya çalışmaktadırlar.

Emannuel Mounier’ye göre varoluşçuluğun temelleri Sokrates e kadar uzanmaktadır. Fakat varoluşçuluğun temelinde Blaise Pascal bulunmaktadır. Daha sonraları bu akımı Main de Brain ve Soren Kierkegaard izlemiştir. Kierkegaard’tan sonra varoluşçu düşünce Dinci(Hristiyan) varolşuşçu düşünce ve Dinci olmayan varoluşçu felsefe olamak üzere ikiye ayrılmıştır (Satre, 2013:12).

Dinci varoluşçular Soren Kierkegaard, Karl Barth, Max Scheler, Leon Chestov gibi isimlerden oluşmaktadır. Dinci olmayan varoluşçular ise Frederich Nietzsche, Martin Heidegger, Jean-Paul Satre gibi düşünürlerden oluşmaktadır (Satre, 2013:12).

3.VAROLUŞ ÖZDEN ÖNCE GELİR

133

Varoluşun özden önce gelmesi kavramı hernekadar Jean-Paul Sartre tarafından öne atlımış olsada bu kavram Heidegger’ın felsefesinde de kendisini göstermektedir. Bu düşünce varoluşçuluğun özünü oluşturmaktadır. İnsanın merkezde olması ile birlikte ileri sürülmüş bir önermedir.

Jean Paul Sartre bu önermeyi “Varoluşçuluk” orjinal adıyla “ L’existentialisme est un humanisme” isimli eserinde bir örnek üzerinden açıklamaktadır. Sartre gibi bir örnek üzerinden açıklayacak olursak. Örneğin, bir sandalyeyi ele alalım. Sandalye bir kavramdan esinlenilerek bir zanaatçı tarafından yapılmıştır. Bu noktada sandalye için öz varoluştan önce gelmektedir.

Ancak Sartre’a göre insan bu şekilde var olmaz; o na göre önce insan varolur, ondan sonra tanımlanıp belirlenerek özünü oluşturur. Sartre (2013:39) Varoluşçuluk isimli kitabında bu konuda şöyle bir yorum yapmaktadır “Varoluşçuluğa göre insan daha önce tanımlanamaz, belirlenemez, hiçbir şey değildir ozaman. Ancak sonradan birşey olacaktır ve kendini nasıl yaparsa öyle olacaktır.”

4.HEIDEGGER VE VAROŞUŞÇU FELSEFESİ

Martin Heidegger, varoluşçu görüngübilimi geliştiren yirminci yüzyılın en büyük düşünürlerinden birisidir. Türkyılmaz’a(2015:133) göre “Heidegger’in felsefesi hakkında konuşmak oldukça zorlu bir işe girişmek demektir. Bu zorluk öncelikle onun külliyatının devasa boyutundan kaynaklanmaka” Heidegger’ın düşüncesinde çoğunlukla varlığın anlamının devamlı olarak sorulması gerektiğini, varlık/hakikat, varlık/zaman, varlık/insan gibi konular hakkındadır. (Türktılmaz, 2015:133) Ayrıca Heidegger’ın felsefesi Varoluiçu Psikiyatri gibi çeşitli alanlarada öncü olmuştur.

Heidagger felsefesinde “Dasein” adında bir kavramdan bahseder. Dasein orada olmak, var olmak anlamına gelen bir kelimedir. Varlık nedir sorusunu soran bir varlık olan Dasein Heidagger’ın felsefesinde insandır. Dasein’in varlığında olduğu gibi diğer varlıkların varlığıda dasein’a bağımlıdır. Heidegger’a göre dünya bir varlıklar yığınından çok bir bütündür ve bu düşünce yanlızca dasein ile mümkündür. Bu noktada Dasein’i sorgulamak tüm dünyanı sorgulamak anlamına gelmektedir (Inwood, 2014:34-36).

Heidegger’a göre insan dünyaya fırlatılmıştır ve yanlızlığa terkedilmiştir. Fırlatılmış olan dasein nerede ve nasıl var olacağını hiçbir zaman bilemez. Fakat beğenmediğinde ölümü seçebilme özgürlüğüne sahiptir. Öteyandan Dasein kendi varolma biçiminde çok farklı varoluş

134

biçimleri seçebilir. (Örneğin doktor, avukat vb. meslekleri ya da nasıl bir insan olacağını seçbilir ve hayatta bu şekilde varolabilir) (Inwood, 2014:37-40).

Heidegger’ın felsefesindeki bir diğer konu ise Sahihlik (Eigentlichkeit = Almancada gerçek, has anlamına gelmektedir.) ve Gayri Sahihlik( Un- Eigentlichkeit = Birebir olmayan, temsili) konusudur. Dasein bazen sahih bazen de gayri sahih olabilmektedir. Sahih olmak kişinin kendisine ait olması bildiğini yapması anlamına gelmektedir. Bu noktada Heidegger düşüncesinde “Onlar” devreye girmektedir. Burada onlar aynı zamanda beni de içinde bulundurur, ötekiler belirli değildir hem herkes hemde hiç kimseden oluşur (Inwood, 2014: 42-45).

Gündelik hayatta Dasein’ın benliği “Onlar” dır ve bu sahih benlikten uzak tutulur. Ben onlara uyduğum sürece kendime ait bir kişi değil onlara ait olurum. Bu nokada Heidegger’a göre kişi almış olduğu kararları onlara göre alıyorsa bile yinede dolaylı yoldan bireyin almış olduğu kararlar yine kendisine aittir. Birey istediği zaman bu seçimini değiştirebilir (Inwood, 2014: 42-45).

Şu ana kadar bahsedildiği gibi Dasein sadece psikolojik veya egodan oluşan bir varlık değildir.

Ancak Heidegger bu meselenin üzerinde çok fazla durmamaktadır. Bir insanı tarif etmeye kalktığımızda onun yürüyüşü, konuşması veya görünüşü üzerinden tarif edilmektedir.

Heidegger bu konuda aynı fikirde değildir. Çünkü insan sadece bu özelliklerle tarif etmek mümkün değildir. Dasein’ın yapmış olduğu şeyler daha fazla göze çarparak bedeni arka planda bırakmaktadır. (Inwood, 2014:45-47).

Kaygı konusu da Heidegger’ın bahsetmiş olduğu önemli konulardan birtanesidir. Ona göre Dasein kaygı (sorge) durumunda yatmaktadır. Burada sorge çift anmalı bir kelimedir ilki “bir şey için kaygılanmak” ikincisi ise “şeyleri yoluna koymak” anlamına gelemktedir. Dünya üzerinde ağaç ve taş gibi nesneler dışında bütün nesneler kaygıdır. Dasein kendisini öncelemektedir. Kaygı onun olasılıklarıdır. Dasein yalnızca kaygı içerisindeyken anlamlı bir hayat içerisinde olabilir ve yine anlamlı bir hayat içerisinde kaygı duyabilir (Inwood, 2014: 87-89).

Heidegger çalışmasının adından da anlaşılacağı gibi (Varlık ve Zaman) zamana da değinmiştir.

Heidegger’a göre Dasein zamanın içerisinde uzamsal bir varlıktır. Daseinin anlamı kendisini zamanda bulur. Dasein var olacağı zamanı seçemez. Var olduğu toplumu, dili ve kültürü bir şekilde değiştirebilir ancak zamanı değiştiremez. Sahihlik ve gayri sahihlik ayrımında sahih

135

olan Dasein geçmişe ve geleceğe bakar. Böylece kendi yaşamını gözden geçirmiş olur. Şimdiki durum geçmiş ile bağlıdır. Kültürünü etkileyen eserleri incelemek ( Sanat eserleride bu sebepten zamansal olarak incelenir.) kültürün aktarımını incelemektir. Dolayısıyla Daseinin yaşamında zaman, uzama göre daha önemlidir (Inwood, 2014:87-89).

Zaman içerisinde var olan Dasein ölümlüdür. Bu durum zaman’ın Dasein için kısıtlı olduğu anlamına gelmektedir. Bu durumda Dasein bir hiçliğin temelidedir. Dasein in seçmiş olduğu kararlar birbirlerini izlemektedir. Kalemimi başkasına ödünç verip vermem gibi kararların daha önceki kararlarıma bağlı olmasının yanı sıra “onlar” tarafından da verilen kararlara bağlı olabilir. Ancak ayakkabıcı olarak mı yaşamam gerektiği ya da bu işi bırakıp akademisyen mi olmam gerektiği gibi yaşamımı etkileyecek kararlarda tüm yaşamım etkileneceği için başkalarına danışmam anlamsız olacaktır. Ölüme doğru yapılan yolculukta Dasein in kararları kendisi için tasarladığı hayatı oluşturmaktadır. Ancak Dasein in tercihlerini engelleyecek çeşitli sınırlılıklarda bulunmaktadır. Örneğin zaman içerisinde şovalye olmak isteyen bir Dasein bunu gerçekleştiremeyebilr. Bu bağlamda vicdanın daseini çağırdığı yaşam tercihleri tamamen raslantısalmış gibi görünmektedir. Dasein ın yaşamını istediği gibi şekillendirebilmesi için yaratıcının güçlerine ihtiyaç duyması gerekmektedir. Böyle birşey gerçekleşemiyeceği için Dasein’in kendisi için tasarladığı yaşam bir hiçlik olacaktır (Inwood, 2014:102-121).

Bu durum içerisindeki sahih Dasein kararlı (Entschlossen) olmaktadır. Entschlossen kelimesi Erschlossen yani “açımlanmış” kelimesi ile akrabadır ve “kapalılığın açılması” anlamına gelmektedir. Kararlı olan Dasein çevresini gözden geçirir. Dünyayı ve diğer insanlarıda gözden geçiren Dasein için görünür olmayan ancak onlarda olan bazı imkanlar görünür hale gelir.

Kararlı olan Dasein hem kendini açmakta hemde bir araya getirmektedir. Kararlı Dasein kendi içinde bulunduğu durumları değerlendirmekte ve gözden geçirmektedir. Bu durumlar içerisinde seçim yapmaktadır. Heidegger bu durum için “Augenblick” kelimesini kullanmaktadır. Sözcük anlamı “göz atmak” anlamına gelmektedir ancak günlük almancada “esna” ya da “an” anlamına gelmektedir. Heidegger buna “görü anı” demektedir. Kararlı olan kişinin aldığı kararlar her zaman doğru olacak veya kararlı kişinin bir durum karşısında devamlı hazır bir cevabı olacak diye bir şey yoktur. Çünkü Heidegger’a göre bugün alınmış olan Dasein a göre doğru olan karar bir başkası için doğru olmayabilir ayrıca gelecekte farklı şartlar altında yaşayan Dasein içinde doğru olmayabilir. Bu durumun bir çaresi bulunmamaktadır (Inwood, 2014:121-124).

Kararlı olan Dasein’in hayatı kendi yaşamını bir anda değiştirmesi gibi çokta heyecan verici bir şekilde geçmek zorunda değildir. Ancak yapmış olduğu tercihi içinde bulunmuş olduğumuz

136

kaygı ile keyif alarak yapmalıdır. Kararlı olmak kararsız olmaktan ahlaki olarak daha iyidir diye bir düşünce mümkün değildir. Çünkü kararlılık ahlaklı olmayı garanti etmez. Örneğin Hitler de en az Sokrates kadar kararlılık sahibi birisiydi ancak yaptıkları ahlaksızdı. Heidegger kararlı Dasein ile kararsız dasein arasında hiç bir fark bulunmadığını söylemektedir. Ne vardırki Heidegger a göre kararsız Dasein kendi durumunu veya kendi kararlarını sorgulamaktan acizdir. Heidegger a göre kişi ölüme ilerlerken kendi geçmişini gözden geçirmelidir ve böylelikle felsefi kaynağına ulaşmalıdır. Bunu gerçekleştiren kişi çemberin dışına çıkar ve ancak ozaman geleneği kullanır ve onun kölesi olmaz hale gelebilir (Inwood, 2014:124-127).

Dasein sadece zaman içerisinde kararlı olabilmektedir. Ancak bu durumda zaman, Dasein’i içinde bulunduran bir kap gibi düşünülmemelidir. Burada önemli olan zaman değil; Dasein’in zamansallığıdır. Burada Dasein herşeyin merkezinde olan bir varlıktır. Varlık ve Zaman içerisinde dört ayrı zaman geçmektedir. Bunlar sahih zamansallık (kararlı Dasein zamansallığı) , Sahih olmayan zamansallık (Kararsız Dasein zamansallığı) , Dünya zamansallığı (Dünya içerisindeki varlıklarla karşılaşmalı bir zamansallıktır) ve son olarak sıradan zamansallıktır( bu zamansallık şimdiler ve anlardan oluşan sonuz bir zamansallıktır). Heidegger a göre bu zamansallıklardan ilki hariç hepsi bir öncekinden türemiştir (Inwood, 2014:128-130).

Sahih zaman içerisindeki kararlı Dasein şimdilik içerisinde ne yapacağını düşünmek için geçmişe uzanır. Kararlı Dasein, doğum anından geleceğe veya çok daha geçmişe uzanan bir geçmişe ve şimdiye sahiptir. Kişinin doğmadan önceki geçmişide onu etkileyebilmektedir. Kişi doğumundan öncesine karar veremez ancak ölümünden sonrası hakkında yaşadığı zaman içerisinde karar alabilir. Ancak bazı kararların alınabilmesi için dahada geriye gitmek gerekmektedir. Bu kararların alınması için gerektiği kadar geriye gidilip oradan itibarenki bilgiden yararlanıp bugüne kadar gelinmelidir. Örneğin varoluş felsefesi hakkında yapılacak bir düşünce için antik Yunan filozoflarına kadar gitmek gerekmektedir. Yada bir kutlama tertip edilirken kültürel geçmiş, Dasein ın düşüncesi ile birleşerek kültür ve geleneklere uygun bir etkinlik organize edilebilir. Bu bağlamda zaman birşeyi yapmak içindir. Bu da geçmişten ziyada içerisinde geleceği barındırır. Heidegger’a göre Dasein geçmişten şuana gelirken gelecektende geçmişe gider. Ancak Dasein in geriye sıçramış olduğu geçmiş şimdiki zamanda yaşayan bir geçmiştir. Bu geçmiş Dasein a olasılıklar hakkında bilgi verir. Bu sebeple Heidegger bu duruma “Gewesenheit” yani “orada olmuş, olmalık” demektedir. Dasein’ın geçmişi şimdi ile bağlantısız değildir. Gelecek hakkında bir karar alırken Dasein geçmişine sıçrar ve aynı zamanda gelecekten gelir böylelikle kararını almış olur. Kararsız Dasein da kararlı Dasein gibi bir “şimdi” sahibidir ancak görü anı yanlızca Dasein’a ayittir (Inwood, 2014:130-134).

137

İstediği anda bütün hayatını baştan sona düşünerek kat edebilen Dasein, zaman içerisinde kaygı ile var olur. Bu kaygı içerisinde daha öncedende bahsedildiği gibi kendini öncelemektedir.

Dasein bu kendini öncelemeyi bir eyleme yönelik yapmaktadır. Dasein’ın kendini idare etmesi geleceğe dayalı bir şeydir. Dünya içine fırlatılmış Dasein “olgusallık” engeline takılmıştır ve bu geçmişle ilgilidir. Bu dünya içerisinde var olmak ise Dasein için şimdilik içerir (Inwood, 2014:134-136).

Doğum anından ölüme doğru giden yolda kaygı içerisindeki Dasein, “onlar”ın kıskacından kurtularak aldığı kararlar sayesinde sahih olmaktadır. Ancak bu durum Dasein a ne yapması gerektiğini söylememekte aynı zamanda geleceği hakkındada bir bilgi vermemektedir.

Sorularına cevap arayan Dasein aradığı cevapları tarih içerisindeki filozoflar, generaller ve sanatçılar gibi kişilerde aramaktadır. Böylelikle bu kişilerin miras bırakmış olduğu eylemlerle etkileşime geçmektedir. Dasein, tarih içerisinde kendisine kahramanlar seçer ve o kahramanların öğütlerini göz önünde bulundurur. Burada seçmiş olduğu kişiler aynı dönemden ya da meslekten olmak zorunda değildir (Inwood, 2014:149-151).

Dasein eylemlerini gerçekleştirmek için zamana ihtiyaç duymaktadır. Bu zaman diğer Daseinlar ile ortak zaman algısının oluşması için dünya saati kullanmaktadırlar. Bu dünya saati bir zamanlar güneş aracılığı ile kullanılan zaman algısı iken, günümüzde çeşitli zaman ölçümleri kullanılmaktadır. Bu ölçümlerde güneş ölçümlerine paralellik göstermektedir (Inwood, 2014:160-162).

Bir insan için sıradan zaman algısı şimdi zamanıdır. Aristoteles’e göre zaman şimdilerden oluşan bir sıralanımdır. Bu bağlamda şimdi zamanı boşluk bırakmayan bir sürekliliktir. Şimdi zamanı tek bir kişiye ait değildir. Bütün herkese aittir. Ancak tarih bilimi için gerekli olan zamansallık şimdi zamansallığı değil dünya zamansallığıdır (Inwood, 2014:162-166).

5.VAROLUŞÇU PSİKİYATRİ

Varoluşçu Psikiyatri ikinci dünya savaşı sıralarında öncelikli olarak Arupada daha sonraları ise Amerikada kendisini göstermiş bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım psikanalatik temelde ki yaklaşımları Martin Hedegger in ontolojisi ile harmanlayan bir yaklaşımdır (Geçtan, 2007:25).

Geçtan (2012:297) a göre “Varoluşçu psikiyatri insanın, kendisini yaşamakta olduğu zaman içinde var edebileceği ve değiştirebileceği ilkesine daynır.”

138

Varoluşçu psikiyatri bağımsız bir tedavi ekolü değildir. Bağımsız bir psikolojik tedavi ekolü olmamasının nedeni sistematik bir kişilik kuramı içermemesidir. Bu nedenle tedavi içerisinde bir tutum olarak kendisini göstermektedir (Geçtan, 2007:26). Geçtan (2007:38)Varoluş ve Psikiyatri isimli kitabında bu konu hakkında şunu söylemiştir.

“Varoluşçu psikiyatri bir kuram değildir. Daha öncede belirttiğim gibi, psikoterapistin tedaviye gelen kişiyle ilişkisindeki “tutum”unu tanımlar. Bu nedenle varoluşçu terapistin bu tutumunu belirli bir kuram ya da kuramlardan oluşan bir temel üzerine geliştirmesi gerekir. Sağlam bir kuramsal temel olmaksızın, yalnızca tedavi ortamındaki tutumla varoluşçu terapi uygulanamaz.”

Avrupa yirminci yüzyılının ilk yarısını savaşla geri kalan yarısınıda soğuk savaş ve bunalımı yaşamıştır. Bu döneme sanayi ve dünya üzerindeki değişim ekonumi ve siyasi eylemlerinde toplum çıkarlarını gözetmeye başlamaktadır. Bu gelişmeler yaşamın anlamı üzerine sorular sorulmasına neden olmuştur (Geçtan, 2012:297). Dünyanın düşünce yapısının değişmiş olması toplumun ihtiyaçlarını da değiştirdi. Bu değişimle birlikte Freud’un çalımaları bireylerin problemlerine cevap veremez hale gelmiştir. Bu yetersizlikler sonucunda bazı psikiyatristler varoluş felsefesine yönelerek bu sorunlara çözüm aramaya başlamıştır (Geçtan, 2012:298).

Varoluşçuluğun ve Psikiyatrinin buluşması kendisini ikinci dünya savaşı sonrasında göstermektedir. Medard Boss ve Ludwig Binswanger, “Daseinanalysis” isimli çalışmaları ile Varoluşçu psikiyatrinin kurucuları sayılmaktadırlar. Boss ve Binswanger, İsviçrenin Almanyaya yakın olması sayesinde Martin Heidegger ile görüşerek Heidegger’ın ontolojisini psikiyatri ile birleştirmeye çalışmışlardır (Geçtan, 2007:31).

6.KURUMSAL İLETİŞİM

Kurumsal iletişim bir kurumun iç ve dış etkenlerle etkleşimde bulunmasıyla kurulan iletişim yöntemine denir. Kurumların ,iletişim ile ilgili akla gelen her alanı aslında kurumsal iletişime bağlıdır bunlara halkla ilişkileri, medya ilişkilerini, kriz yönetimini ve itibar yönetimini de örnek olarak gösterebiliriz (Akıncı Vural ve Bat 2013:25). Z.Beril Akıncı Vural ve Mikail Bat’ın(2013:25) yazmış oldukları “Teoriden Pratiğe Kurumsal İletişim” isimli kitapta kurumsal iletişimin tanımı “Kurumsal iletişim,kurumun kültürü,kimliği,imajı ve itibarının oluşturulduğu paydaş anlayışına ilişkin süreç olarak tanımlanmaktadır.” şeklinde yapılmıştır.

139

7.BİR ÖNERİ OLARAK VAROLUŞÇU KURUMSAL İLETİŞİM

Varoluşçu psikiyatride görüldüğü gibi varoluşçuluk doğmuş olduğu felsefe akımının dışına çıkmış ve farklı disiplinlerde kendisini göstermiştir. Her ne kadar bu düşünce insanı merkez almış olsada sosyal medyanın gelişmesi ile birlikte kurumların geleneksel olarak yaptıkları tek taraflı iletişim, çift taraflı iletişime dönüşmüştür. Bu durumda insanların birbirleri arasındaki iletişim yapısı kurum ve birey arasında da gerçekleşmektedir. Böylece kurumlarda sosyal medya sayesinde bireylere dönüşmüşlerdir. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda Varoluşçuluk kurumsal iletişim için uygulanabilir bir hale gelmektedir.

Bir bireyin çeşitli organlardan oluşması gibi bir kurum da farklı departmanlardan oluşur ve bu departmanlar organların bireye hizmet etmesi gibi kuruma hizmet etmektedirler. “Varoluş özden önce gelir” düşünceside insan için geçerli olduğu gibi kurum içinde geçerlidir. Çünkü bir kurum da aynı insan gibi var olur ama bir öz göz önünde bulundurularak var olmaz. Aynı bireyin kendisini nasıl olmak istediği gibi yoğurması durumunda olduğu gibi, bir kurum da kendisini misyon ve vizyonu üzerinden yoğurur.

Ayla Okay ve Aydemir Okay’a göre(2011:266) “Kurum içi iletişimin etkinleştirilmesi için bu iletişimden beklentilerin neler olduğunun saptanması önem taşımaktadır.” Bu noktada kurum içi iletişim yöntemleri, kuramsal altyapı ve varoluşsal psikiyatri önem kazanmaktadır. Kurum içerisindeki “çalışmanın anlamı” gibi kişiler tarafından sorun olarak görülen problemler varoluşçu tutumla çözülebilir.

Bu önermede insan gibi sürekli değişim içerisinde olan kurumların varoluşçuluk üzerinden kurum içi ya da kurum dışı iletişim yapmaları sonucunda daha başarılı iletişim çalışmaları gerçekleştireceleri düşünülmektedir. Ancak aynı Varoluşçu Psikiyatri de olduğu gibi varoluşçu kurumsal iletişimde bir tutumdur. Yine Varoluşçu psikiyatride olduğu gibi sağlam bir kuramsal alt yapı olmadan tek başına bir işe yaramayacaktır.

8.DASEİN OLARAK KURUM

Sosyal medya üzerinde artık bir birey sayılabilecek kurum Heidegger’ın varoluşçu felsefesi göz önünde bulundurularak Dasein olarak ele alınabilir. Bu noktadan yola çıktığımızda bir kurum, dünya üzerine fırlatılmış ve insanın hayatta kalmaya çalışması gibi mevcut sistem içerisinde devamlı olarak kar ederek hayatta kalmaya çalışır.

140

Bu durum içerisinde kurumun varoluşsal bir amacı olmadığında kurum anlamlı bir yaşam yaşayıp yaşamadığını sorgulamaya başlayacaktır. Bu sorgulama kurum çalışanları tarafından oluşan kollektif bilinç sayesinde yapılacaktır. Ancak burada oluşan sorgulama insandaki sorgulamadan biraz farklı bir biçimdedir. Burada kollektif düşünce bireysel düşünceye indirgendiğinde “Ben burada neden çalışıyorum?” düşüncesi gerçekleşecektir. Bu düşünce işçinin kendisine yabancılaşması gibi algılanabilir. Bu durum kurum içi performansı etkilemektedir. Kurum içerisindeki bu düşünceler kurum performansını (çalışma performansı haricinde kurum içi çatışmalar olarak ta düşünülmeli) etkileyecektir. Kurum çalışanları aynı zamanda koordine bir şekilde çalışamayacak dolaylı yoldan kurumun iletişim halinde olduğu diğer kişi ya da kuruluşlar gözündeki imajını da etkileyecektir.

Dasein olarak kurumun anlamlı bir hayat yaşayıp yaşamamasını sorgulamaması için hayatını anlamlandırması gerekmekteir. Bu anlamlandırmada sadece kurumun misyon ve vizyonu üzerinden gerçekleşebilir. Bir kurum ancak bu şekilde özünü bulabilir. Kurumun misyonu ve vizyonunun belirlenmesi sonucunda çalışanlar için çalışmanın maaş almak ve terfi etmek dışında bir anlamı oluşmuş olur. Bu anlam çerçevesinde çalışanlar artık daha üstün bir düğünce için kurum içerisinde kendi varoluşlarınıda gerçekleştirme çabası içerisinde çalışacaklardır.

Bu durum aynı zamanda kurum içerisinde değil kurum dışı iletişimde de kuruma fayda sağlayacaktır. Düşündükleri ile yaptıkları arasında bir tutarlılık olan kurum kendi hedef kitlesi tarafından eleştirilmeyecek aynı zamanda desteklenecektir. Kendi hedef kitlesi içerisinde olamyan topluluk tarafından gelecek eleştiriler içinde kurum vizyon ve misyonu çerçevesinde topluma faydacı bir tutum sergilediği için sorunsuz bir şekilde bu eleştirilerden zarar görmeyecektir.

İnsan olan Dasein için geçerli olan yaşam zamanı, Kurum olarak Dasein için farklı biçimde işlemektedir. Öncelikle kapitalist bir sistem içerisinde bir kurumun ömrü o kurumun kar etmesi ve içinde bulunmuş olduğu dönemin koşullarına bağlıdır. Kar edemeyen bir kurumun ömrü kısa sürerken devamlı olarak kar eden kurum iflas edecek kadar zarar etmediği sürece yaşar.

Zaman içerisinde var olan kurum kararlı olmalıdır. Bu kararlılığını yine kendi özünü göz önünde bulundurarak vizyon ve misyon çerçevesinde gerçekleştirmelidir. Topluma faydalı bir şekilde kararlı olan kurum ahlak açısındanda olumlu bir tutum sergileyecektir ve toplum tarafından olumlu bir şekilde anılacaktır. Kurumun şu an içerisinde bulunduğu konumu anlayabilmesi için sadece teknik bilgilerden yararlanması yeterli olmaz. “onların” kıskacından

141

kurtulabilmesi için kendi var oluşu çerçevesinde bilgiyi kullanarak bir yaşam biçimi oluşturmalıdır.

9.VAROLUŞÇU BAĞLAMDA KURUMSAL TASARIM

Kurumsal kimlik bir kurumun diğer kurumlardan ayrılmasını sağlayan en belirli özelliklerinden birisidir. Bir kurumun düşündükleri ile yaptıklarının tutarlı olması gerektiği düşüncesi kurumsal kimlik konusunda da kendisini göstermektedir. Kurumsal kimlik üzerindeki öğeler göstergebilimsel olarak kurum hakkında kişilere bir anlam ifade etmektedir. Kurumun amblem ve logosu kurumun imajını yansıtacak şekilde tasarlanmalıdır. Tasarım içerisinde kurum için seçilen font ve renkler kurumun duruşu göz önünde bulundurularak seçilmelidir.

Örneğin Banka gibi ciddi bir kurumu ele aldığımızda bu kurumun logosunda “comic sans” gibi ciddi olmayan bir font kullanılması kurumsal kimliğini gören bir kişinin aklında bu bankanın ciddi olmayan bir kurum olduğu algısı yaratacaktır. Bu tarz seçimler kurumun varoluş amacını ve kurumun nasıl bir düşünce içerisinde olduğunu yansıtmalıdır.

Dasein olarak ele alınan kurumun zaman içerisindeki sınırlılıkları kurumsal kimlik içerisindede kendisini göstermektedir. Kurum içerisinde bulunduğu zamanda bulunduğu konumu düşünmeli ve bu konuma göre kendi varoluş amacını göz önünde bulundurarak kendisini konumlandırmalıdır. Bu durumu köklülüğünü göz önüne çıkarmak isteyen bir kurum ile yenilikçi bir kurumun karşılaştırılması üzerinden ele aldığımızda; köklü olduğunu vurgulamak isteyen örneğin yüz yıllık bir kurum ilk günkü logosunu kullanırken, yine yüz yıllık olan ancak yenilikçi bir varoluşa sahip bir kurum yenilikçiliğini göstermek için logosunu çeşitli dönemlerde yenilemelidir. Yenilikçi olan bir kurum zamanın ruhunu yakalamayan bir logoya sahip olduğu taktirde kurumun düşündükleri ile eylemleri arasındaki tutarsızlığı gösterecektir.

10.SOSYAL MEDYADA VAROLUŞÇU KURUMSAL İLETİŞİM

Günümüzde sosyal medya gelişmesi ile birlikte bir zamanlar bazı kurumların elinde olan tek taraflı iletişim modelini değiştirmiş kullanıcılarıda bir yayın organına dönüştürerek çift taraflı iletişime olanak veren ağlar oluşturmuştur (Kahraman 2010, ss.13-14).

Kurum hakkındaki algının oluşturulmasında bugün; Eklektik yapının içerisindeki içeriği dönüştürüp kişiselleştirebilen kullanıcı artık pasif değildir. Enformasyon sayesinde küçük zaman dilimleri içerisinde küresel boyutta yayın yapılabilmektedir. Hedef kitlenin tutum ve tarafsız düşünme yetenekleri teşhis edilerek, eyleme geçmeye teşvik edilebilmektedir (Uğurlu,