• Sonuç bulunamadı

İstanbul 8. İdare Mahkemesi’nin (Beykoz Boğaziçi Geri Görünüm ve Etkilenme Bölgeleri Nazım İmar Planında (248 ada, 9 parsel) Bakanlık Oluru ile kabul edilen 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı

D- ÇALIŞMA İZNİ

VI- TURKUAZ KARTIN İPTALİ

2. SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTLEŞME

114

çevre ve kenar bölgelerinde ve kentsel rantın düşük olduğu bölgeleri yaşamayı tercih etmektedirler. Kentsel yayılımın önüne geçebilmek için, kentsel alanların daha yoğun şekilde kullanarak, kentin doğal çevresinin korunması, çevre politikası ile kent planlaması arasındaki uyumun doğru kurgulanması gerekir.

115

gelişme yaklaşımı ile dengeli gelişime erişebilmek için, aşağıdaki temel amaçların birbiriyle bütünleştirilmesini öngörmüştür .

Kentsel alanlarda ekonomik refahı ve istihdamı güçlendirmek

Kentsel alanlarda eşitliği, sosyal katılımı ve kentsel yenilemeyi teşvik etmek

Kentsel çevreyi korumak ve geliştirmek

Kent yönetişimine ve yerel kapasite artırımına katkı yapmak

Ülkelerin birbirlerinden farklılaşan iç dinamikleri ve sorunları karşısında yaşadıkları kentleşme ve planlama deneyimleri de çeşitlilik göstermektedir. Bununla beraber, sürdürülebilir kentleşmenin her yerde ortak olabilecek bir takım temel özellikleri de vardır. Bu temel alanlar şunlardır (Wheeler 2004):

Büyümenin denetlenmesi ve arazi kullanım planlaması

Kentsel tasarım

Konut

Ulaşım

Çevre koruma ve restorasyon

Enerji ve malzeme kullanımı

Yeşil mimarlık ve yapılaşma

Eşitlik ve çevresel adalet

Ekonomik gelişme

Nüfus

Sürdürülebilir kentsel gelişme yaklaşımı, kentsel gelişmenin etkilediği ve kentsel gelişmeyi etkileyen tüm çevresel (yapılı çevre/doğal çevre), sosyal, ekonomik unsurları birbiriyle ilişkili biçimde içermekte; ekonomik ve sosyal gelişimin çevre koruma ve iyileştirme amacı ile birleştirilmesini ön görmekte; gelişimin biçiminin katılımlı süreçlerle kararlaştırılmasını gerektirmektedir (Bristol Mutabakatı, 2006).

116

Doğanın korunarak, altyapının etkin ve verimli kullanılmasını sağlayarak, kentsel planlamada alınacak kararlar sürdürülebilir kentsel gelişim için gereklidir. Sürdürülebilir kentleşme, arazinin verimli ve etkin kullanıldığı, çevresel daha az sorunu amaçlayan bir kavramı işaret etmektedir.

3.SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTLEŞME VE ÇEVRE POLİTİKASI

Sürdürülebilir kentler; içinde yaşayan insan topluluklarının ekonomik, sosyal ve çevresel olarak sağlıklı ve kaliteli yaşayabildiği ve bunu gelecek nesillere aktarabildiği, yakın ve uzak çevrelerindeki kaynakları olabildiğince az tüketen ve yenileme becerisi gösteren yerleşim merkezleridir.

Sürdürülebilir gelişmenin üç ana bileşeni olan ekonomik, çevresel ve sosyal boyutun yanında demografik, kurumsal ve kültürel amaçlar sürdürülebilir kentleşme kavramının parçaları olarak ele alınabilir (Satterthwaite, 1997).

Hızla büyüyen şehirlerde çevre yönetimi sürdürülebilirliğin en önemli gerekliliklerinden biridir. Özellikle şehirlerde atıkların sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi; doğal kaynakların korunması, insan sağlığı ve kaynak verimliliği açısından önem taşır (İBB,2017).

Kentler için oluşturulacak çevre politikasında, sürdürülebilir kentleşme ve yerleşmelere ilişkin aşağıda yer alan ilke ve değerler yer almadır (Algan’dan uyarlanmıştır).

• Doğal kaynakların kullanımında ekolojik dengenin gözetilmesi,

• Doğal ve teknolojik tehlike ve risklerden arındırılmış, sağlıklı, güvenli, nitelikli yaşam çevrelerinin oluşturulması,

• Yaşayanların güvenli içme suyuna, yeterli altyapıya ve ulaşım imkanlarına erişiminin sağlanması,

• İklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya yönelik sürdürülebilir kent formunun, sürdürülebilir ulaşım sistemlerinin ve yerleşmelerde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının geliştirilmesi,

• Yerleşmelerin planlanmasında, nüfus ve ekonomik faaliyetlerin yer seçimi ve mekânsal dağılımında, çevresel, doğal ve ekolojik eşiklere ve taşıma kapasitesine uyulması,

• Yerleşmelerde, tüketim kalıplarının doğal ve kültürel çevre üzerindeki etkilerini azaltacak yöntemlerin teşvik edilmesi,

117

• Yerleşmelerde ekonomik, sosyal ve mekânsal gelişmelerin yaşam destek sistemleri üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması, hava, su ve toprak kirliliğinin önlenmesi, Dünyada kentsel nüfus oranının hızla artması ile kentler, metropoliten alanlar ve kentsel bölgeler yeni olgu ve sorunlarla karşılaşmaktadır. Kentlerin hızlı büyümesi ile beraber doğal kaynak kullanımın artması, özellikle ulaşım kaynaklı kirletici hava emisyonlarının artması, kentlerde nüfus yoğunluğu, yüzey sularının kirlenmesi, verimli arazilerin kaybı, büyük kentlerde aşırı gürültü, çevresel kalitenin bozulması, yaşam kalitesinin düşmesine neden olabilmektedir. Hızla yayılmış kentler, gelişmemiş altyapı sorunlarını beraberinde getirmektedirler

Her ne kadar kentleşme olgusu ile çevre yönetimi bir arada düşünüldüğünde erişilebilirlik, uzmanlaşma, yerelleştirme ve kentleşme ekonomilerini birbirine bağlayan karmaşık bir ekonometrik ilişki akla gelse de, kentleşme ve çevre yönetimi iç içe geçmiş konulardır. Bununla birlikte, hem yerelleştirmenin hem de kentleşme ekonomilerinin ve piyasaya erişimin verimlilik artırıcı faktörler olduğu bilinmektedir.

Kentsel üretkenlik, kırsal üretkenlikten daha yüksektir ve bu fark, işgücünün daha verimli kentsel alanlara göçü sağlamaktadır. İş ortamının iyileştirilmesi ve ekonomik potansiyele dahil olmak için iyi yönetilen bir kentleşme sürecini desteklemektedir.

4.SONUÇ

Sürdürülebilir kentleşme kavramı çevresel, sosyal ve ekonomik yararları içermektedir. Örneğin doğru planlanmış kentlerde; kent içi kısa ulaşım mesafeleri nedeniyle, düşük karbondioksit emisyonu ve daha az çevre kirliliği ile kısa ulaşım süresi nedeniyle işçiler için yüksek verimlilik sağlanabilmekte, arazinin optimum kullanımı ile tarım alanları ve biyolojik çeşitliliğin korunması, daha az enerji kullanımı, daha etkin kamu hizmet sunumu, altyapı yatırımlarının azalması yerel hizmetlere kolay erişim sağlanabilmektedir.

Sürdürülebilir kentlerde, en az kirlilik yaratan yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelerek, ekolojik ayak izini olabildiğince küçültme hedeflenmelidir. Bu kentlerde, arazi kullanımını en etkin şekilde planlanmış, kent sakinlerinin ihtiyaçları ve çevresel önceliklerini birlikte gözeten ulaşım seçeneklerini ön plana alınmış, atıklarını kompostlama, geri dönüşüm ve/veya diğer geri kazanım yöntemlerini kullanarak hammadde veya enerji olarak yeniden kullanan, tüm hizmetlerinin iklim değişikliğine olumsuz etkisini en aza indirilmiş olmalıdır.

118

Sürdürülebilir kentleşme hedefine yönelik karar vericiler, yönetim planlarını bütüncül yaklaşımla çevre yönetimi araçlarının doğru ve etkin kullanımı ile sağlayabilirler.

Kaynaklar

Algan N., Sürdürülebilir Kentleşme / Kentsel Gelişme

https://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=38861 (Erişim tarihi 22.09.2018)

BM Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı 1997, Rio Deklarasyonu ve “Gündem 21” , T.C.

Çevre Bakanlığı, 1997

Bristol Mutabakatı, 2006,

http://www.mimarlarodasi.org.tr/UIKDocs%5Cbristolmutabakati.pdf (Erişim tarihi 22.09.2018)

Commission of the European Communities. 1998. Sustainable Urban Development in the European Union: A Framework for Action. Brüksel.

İBB,2017, Sürdürülebilir Akıllı Şehirler Çalıştayı, https://rec.org.tr/wp-content/uploads/2017/08/surdurulebilirakillisehirlercalistayi_kitapcik_vf.pdf (Erişim tarihi 22.09.2018)

Lang, R., 2003, Edgeless Cities Exploring the Elusive Metropolis, Brookings Institution Press Mikaeili, M, 2013, Ekoloji ve Çevre Açısından Kompakt Kent Kavramı ve Uygulama Örnekleri, Anadolu Doğa Bilimleri Dergisi 4(2)

Satterthwaite, D., 1997, Sustainable Cities or Cities That Contribute To Sustainable Development ?”, Urban Studies, c. 34(10)

Sürdürülebilir Kalkınmanın Sektörel Politikalara Entegrasyonu Projesi, Kentleşme Tematik

Grubu 2. Raporu

http://www.habitat.org.tr/dosyalar/surdurulebilirkentlesmegostergeleriraporu.doc (Erişim tarihi 22.09.2018)

Tosun, E ., 2014, Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Sürecinde Kompakt Kent Modelinin Analizi, Yönetim ve Ekonomi: Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 20

119

V.Geenhusian M., ve Nijkamp, P., 1994, “Sürdürülebilir Kenti Nasıl Planlamalı?”,Toplum ve Bilim Dergisi

Wheeler, S., 2004. Planning for Sustainability: Toward Livable, Equitable, and Ecological Communities. Londra ve New York: Routledge.

120

“DİJİTAL İŞGÜCÜ” VE 21. YÜZYIL BECERİ SETLERİ: TÜRKİYE AÇISINDAN BİR DEĞERLENDİRME

Öğr. Gör. Dilay GÜVENÇ19 Doç. Dr. Sinem YILDIRIMALP20 Doç. Dr. Emel İSLAMOĞLU21 Özet

Teknolojinin değişimiyle birlikte toplumsal hayata ilişkin gereklilikler ve beceriler değişim göstermektedir. Tarımsal ürün üretimi, sanayide ürün üretimi, hizmet üretimi ve bilgi üretimi farklı altyapı ve gerekliliklere ihtiyaç duyulmasının yanında farklı toplumsal yapılar da inşa etmektedir. Diğer endüstri devrimleri gibi henüz tüm bileşenleri hayata geçmemiş olan dördüncü endüstri devriminin de yıkıcı ve dönüştürücü bir etki ile gerek ekonomik gerekse toplumsal hayata ilişkin sistemler üzerinde değişime sebep olacağı öngörülmektedir. Üretimin gerçekleştirilmesinde işgücünün sahip olması gereken becerilerin yaşamı şekillendirdiği bilinmektedir. Teknolojik dönüşüm sürecinde geçmişte anahtar role sahip becerilerin değişimi de kaçınılmazdır. Her yeni teknolojinin hem kendi iş alanını ve hem de kendi işsizliğini yarattığı düşüncesinden hareketle, yeni teknolojilerin işgücü piyasasında yaratacağı etkiler ciddi bir tartışma alanı oluşturmaktadır. Bu paralelde kimlerin çalışmaya devam edeceği ve çalışma eyleminin nasıl şekilleneceği soruları tartışmaların odağını oluşturmaktadır. Bu çalışma söz konusu tartışmalara katkı sağlama düşüncesinden hareketle, dijital işgücünün sahip olması gereken beceri setleri hakkında bir literatür incelemesi yapmayı ve Türkiye’nin dijital becerilerin edinilmesine yönelik faaliyetlerinin ikincil veri analizi ile derlenmesini amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Teknoloji, Dijital beceri, Türkiye, Eğitim 1.Giriş

Bir bilgi birikiminin, bir kültürün, bir düşünüşün ve bir davranışın ürüne yansıması, kısaca belirli hedeflere ulaşmak için çeşitli aşamalarda geliştirilen bilgi birikiminin üretim sürecine uygulanması olarak tanımlanan teknoloji (Çakmakcı, 1997:37), sanayi devrimi sonrası süreçte dünyada hızlı bir değişime neden olmuştur II. Dünya savaşı sonrası dönemde yaşanan yeni teknoloji devrimi ise etkilerini 20. yüzyılın son çeyreğinde yoğun olarak göstermeye başlamıştır. Günümüzde yeni teknolojilerin ve bilgi teknolojilerinin, farklı sahalarda çok

19 Kocaeli Üniversitesi, Kandıra Meslek Yüksekokulu, dilay.baser@kocaeli.edu.tr

20 Sakarya Üniversitesi, Siyasal Bil. Fakültesi, ssac@sakarya.edu.tr

21 Sakarya Üniversitesi, Siyasal Bil. Fakültesi, emelc@sakarya.edu.tr

121

yaygın bir uygulama alanına sahip olduğu ve yeni teknolojilerin yayılma hızının giderek arttığı izlenmektedir. Bazı araştırmacılar, teknolojik değişmenin icat ve uygulama safhaları arasındaki zaman farkının giderek azaldığı görüşünü savunmakta ve bu düşünce günümüz gelişmeleri değerlendirildiğinde kendini doğrulamaktadır.

Günümüz dünyasının değişen koşulları içinde başat rol oynayan teknoloji, ekonomik ve sosyal tüm sistemlerde olduğu gibi işgücü piyasaları üzerinde de etkilerini yoğun olarak göstermektedir. Teknolojik süreçlerin çalışma hayatına entegrasyonunun hız kazandığı günümüz koşullarında, çalışma anlayışında yaşanan değişimin yanısıra yeni çalışma mekanları, yeni istihdam türleri, postmodern örgütlenme yapısı gibi bir dizi önemli gelişme yaşanmaktadır.

Doğal olarak bu süreç işgücünün nitelik ve becerilerinde de değişimi beraberinde getirmektedir.

Zira teknolojinin değişimiyle birlikte toplumsal hayata ilişkin gereklilikler ve beceriler değişim göstermektedir. Teknolojik dönüşüm sürecinde geçmişte anahtar role sahip becerilerin değişimi de kaçınılmazdır. Her yeni teknolojinin hem kendi iş alanını ve hem de kendi işsizliğini yarattığı düşüncesinden hareketle, yeni teknolojilerin işgücü piyasasında yaratacağı etkiler ciddi bir tartışma alanı oluşturmaktadır. Bu paralelde kimlerin çalışmaya devam edeceği ve çalışma eyleminin nasıl şekilleneceği soruları tartışmaların odağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla geleceğin işgücü olarak ifade edilen mevcut ve potansiyel işgücünün, değişen yapı içerisinde yer alması yeni beceriler edinmesini zorunlu kılmaktadır. Değişimin gereklerine uygun becerilerin edinilmesi noktasında ise günümüz eğitim ve öğretim sistemlerinin gözden geçirilmesi önem arz etmektedir. Değişimin hızına yetişmek, kalkınma sağlamak ve Endüstri 4.0 olarak da isimlendirilen dördüncü endüstri devriminin yıkıcı ve dönüştürücü etkilerini olumlu bir şekilde karşılamak isteyen ülkelerin, geleneksel eğitim modelleri ve içeriklerini çağın gereklerine uygun revize etmesi gerekmektedir. Bu noktadan hareketle çalışma, geleceğin işgücünü oluşturan ve dijital işgücü olarak da anılan işgücünün sahip olması gereken becerilere yönelik bir literatür araştırması yapmayı ve Türkiye’nin dijital becerilerin edinilmesine ilişkin faaliyetlerini, hazırlık sürecini ikincil veriler üzerinden derlemeyi amaçlamaktadır.

2.Teknolojik Gelişmeler, İş Kavramı ve Beceriler

Her sanayi devrimi ve her gelişen teknoloji ile birlikte üretim sistemlerinde dönüşüm, iş, işyeri, işçi vasıf düzeylerinde değişim yaşanmakta, bu dönüşüm ve değişim hızının katlanarak arttığı günümüzde bugün ortaya atılan düşüncelerin ve çözümlerin dahi yakın gelecekte yeniden yapılandırılma gerekliliği taşıyacağı öngörülmektedir. Hızlı gelişim sergileyen teknolojinin, iş kavramına ve iş ilişkisine nasıl bir yapı kazandıracağı her dönemin temel tartışmaları arasında

122

yer almaktadır. Bu tartışma, “İşlerin nasıl / nerede / kim tarafından yapılacağı?” ve elbette sonuçlarının “İnsan için olumlu mu -olumsuz mu olacağı?” soruları üzerinden gerçekleşmektedir.

Maliyetleri ve işi azaltan ancak eşitsizlikleri arttıracağı öngörülen dijitalleşmenin ağır bastığı yeni teknolojik dönüşümün, işgücüne nasıl bir gelecek çizdiği sorusu dördüncü sanayi devrimi tartışmaları içinde hızla yerini almaktadır. Bu paralelde işgücü açısından cevap bekleyen önemli sorulardan birini “işe sahip olabilmek için hangi vasıflar gerekmektedir?” sorusu oluşturmaktadır.

Yeni teknolojinin işgücünün niteliği üzerine etkisi konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.

Bu konudaki tartışmalar aslen XIX. yüzyılın ilk yarısına kadar uzanmaktadır. Bir görüş, işgücünün teknolojik gelişme ile vasıf kazandığını veya yeniden vasıflandığını belirtmektedir.

Diğer görüş ise yeni teknolojilerin işgücü başına düşen vasıf gereksinimini azalttığını ve yeni teknolojilerin gerçekte emeği ikame etmek ve sermayenin vasıflı emeğe bağlılığını ortadan kaldırmak üzere üretim sürecine adapte edildiğini ileri sürmektedir. Genel bir yaklaşım ile yeni teknolojiler belli bir vasıf düzeyi gerektirirken üst düzeyde vasıflı olmayı klasik anlamdakine göre düşürmekte, ayrıca yeni tür vasıflı işgücüne gereksinim ortaya çıkmaktadır. (Tokol, 2014:122). Nitekim 20.yy. sonrası ekonomi; artan rekabet, emek teknoloji ikamesi ve eğitim olanaklarının gelişimi sonucunda sürekli olarak yüksek vasıflı çalışan talep etmektedir. Öte yandan ILO tarafından 2018 Şubat’ ta sunulan “2nd Meeting of the Global Commission on the Future of Work” raporunda teknolojik değişimin önceki dalgalarında kazançların her seferinde sermaye sahipleri ve kalifiye elemanlar lehine dağıtıldığı, yeni teknolojik değişim dalgasında da durumun farklı olacağını düşünmek için bir sebep olmadığı belirtilmektedir.

Diğer sanayi devrimlerinden hareketle teknolojik gelişim ile «işgücü» açısından yaşanan sonuçları dört başlıkta toplamak mümkündür;

1- Çalışma doğası, meslekler, iş yapma anlayışı değişmektedir.

2- Küçük bir azınlık uygun bir iş bulma ve çalışma olanağına sahip (vasıflılar) olmaktadır.

3- Çalışma ve kariyer imkânına sahip olabilmek «yüksek vasıf» yani geçerli beceriler gerektirmektedir.

4- Geriye kalan milyarlarca insan düşük vasıflı ve düşük ücretli işlerde istihdam edilmektedir.

123

Dünya Ekonomik Forumu 2020'ye gelindiğinde, çoğu mesleğin temel beceri setinin üçte birinden fazlasının, bugün iş için hayati öneme sahip olmayan becerilerden oluşacağını belirtmektedir. 2020 için gerekli 10 temel beceri; karmaşık problem çözme, eleştirel düşünme, yaratıcılık, insan yönetimi, iş birliği, duygusal zekâ, yargı ve karar verme, hizmet oryantasyonu, müzakere becerileri, bilişsel esneklik şeklinde sıralanmaktadır (WEF, 2016).

ABD’de 21 eyalette uygulanan ve 33 kurum tarafından desteklenen, öğrencilerin akademik ve üretken bireyler olmak üzere yetiştirilmesi gerektiğine inanan, iş çevrelerini, eğitim liderlerini ve karar mekanizmalarını bir araya getiren uluslararası bir organizasyon olan Partnership for 21. Century Skills “21. Yüzyıl Öğrenme Ortaklığı”nın 21. yy beceri sınıflandırmasına göre beceriler, üç ana başlık olan öğrenme ve inovasyon becerileri, dijital okuryazarlık becerileri ile kariyer ve yaşam becerileri altında toplanmaktadır. Öğrenme ve inovasyon becerileri kapsamında eleştirel düşünme ve problem çözme, iletişim ve işbirliği, yaratıcılık ve yenilik yer alırken, dijital okuryazarlık becerileri bilgi, medya ve BİT okuryazarlığını içermektedir. Son olarak kariyer ve yaşam becerileri kapsamında ise esneklik ve uyarlanabilirlik, girişim ve özyönetim, sosyal ve kültürler arası etkileşim, verimlilik ve hesap verebilirlik, liderlik ve sorumluluk yer almaktadır (p21,2017).

Bu anlatılanlardan hareketle bugünün mevcut işgücü istihdamının gelecekte sürdürülebilirliğinin sağlanması ve geleceğin işgücünün değişimin gereklerine uygun beceri setlerine sahip olmasına yönelik önlemlerin alınması, düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Vasıf, eğitim, iş ve hayat deneyimi gibi çok farklı yollardan edinilmekte veya kişisel niteliklere dayanmaktadır. Bu noktada önemli adımların başında günümüz eğitim ve öğretim sistemlerinin gözden geçirilmesi ve geleceğe uyumunun sağlanması gelmektedir. Tarım, sanayi, bilgi toplumlarının emek piyasasının beklentileri ve dolayısıyla bu vasıfların edinimine yönelik eğitim sistemleri birbirinden farklı olduğu gibi geleceğin vasıf anlayışı ve eğitim sistemi de farklılık arz edecektir.

Sanayi toplumunun gereksinimi olan disipliner ve itaatkâr işçi modeli için, en uygun eğitim sistemi kitle eğitim sistemi olmuştur. Kitle eğitim sisteminde disiplin ve itaat en temel değerleri oluşturmaktadır. Otorite esas olarak görülmekte ve soru sormak, farklı düşünmek engellenmektedir. Ezberci eğitim anlayışının söz konusu olduğu sanayi toplumunda mimarı olarak büyüklük (okul binası, kürsü gibi) ön plana çıkmaktadır. Müfredat, sınav sistemi, testler gibi standartlaşmayı sağlayıcı araçlar ve ders başlangıç ve bitişi, sınav süreleri, devamsızlık gibi zaman disiplini önemli bulunmaktadır. Mobilite ise kısıtlı şekilde gerçekleşmektedir.

124

Bilgi toplumunun eğitim modeli ise sanayi toplumundan oldukça farklı bir görünüm sergilemektedir. Kitle eğitimi yerine farklılık ve bireyselliği öne çıkaran model kendi yeteneklerini, ilgi alanlarını geliştirebilecekleri geniş seçmeli ders havuzları bulundurmaktadır.

Ezberci eğitim yerini araştırmaya, sorgulamaya, muhakemeye, eleştirmeye dayalı eğitime bırakmaktadır. Öğrencilere detaylı çalışma yapacakları ödev ve proje çalışmaları verilerek eğitim okul dışına çıkarılmakta ve mobilize edilmektedir. Akıllı sınıf uygulamaları, videolar, görseller, projeksiyon, akıllı tahta, tablet gibi araçlarla teknoloji kullanımı aktifleştirilmektedir.

Zaman ve mekândan bağımsız eğitim anlayışı online uzaktan eğitim sistemleri karşımıza çıkmaktadır (Zencirkıran, 2017:189).

Yeni nesil öğrenme yaklaşımı, genç neslin internette açık kaynaklarda ve sosyal medya sitelerinde bilgiyi, fikirleri ve deneyimleri öğrenip paylaşma biçimini yansıtmaktadır.

Dağıtılmış ve iş birliğine dayalı öğrenme ayrıca 21. yy. işgücünü aynı ilkeler ile işleyen üçüncü sanayi devrimine hazırlamaktadır. Bu yeni düşünce tarzında zekâ kişinin miras edindiği bir şey ya da biriktirdiği bir kaynak değil insanlar arasında dağıtılmış ortak bir deneyim olarak algılanmaktadır. Sosyal ağların ve katılımların işbirliğine dayalı biçimlerinin yaygınlaşması, eğitimi sınıf sınırlarından çıkartıp siber uzaydaki küresel eğitim çevrelerine taşımaktadır.

Bruffee tarafından eğitim deneyimi şöyle özetlenmektedir; Bu tarz temel oluşturan sınıf geleneklerine göre bir öğrencinin sorumluluğu öğretmenin verdiği bilgiden hazmettiği kadardır.

Öğretmenin sorumluluğu, öğrenciye bilgi vermek ve bu bilginin ne kadarının akılda kaldığını değerlendirmektir. Yanal öğrenme, öğrenmenin doğasına dair bambaşka bir varsayımdan hareket eder. Bilgi nesnel, bağımsız bir olgu değil, birbirimizle paylaştığımız ortak deneyimlere dair açıklamalardır. Yanal öğrenme sınıftaki güç ve otorite dayanağını hiyerarşik merkezi ve yukarıdan aşağıya iner halden çıkarır ve bunu karşılıklı demokratik ve birbirine ağ ile bağlı bir hale getirir. Öğrenciler birbirlerinin eğitiminden sorumlu olduklarını öğrenir. Sorumlu olmak demek birbirlerinin düşüncelerini algılayabilen, farklı bakış açılarına açık, eleştiriye hazımlı, yordama hazır ve öğrenme topluluğu adına sorumluluk alabilmek demektir. Yanal öğrenme öğrencileri empatik olarak da geliştirmektedir (Rifkin, 2014:300-305).

Sürekli ve giderek artan hızıyla teknolojik değişim, eğitim sistemi içerisinde beceri geliştirme stratejilerinin bireyin yaşam döngüsüne yerleştirilmesini ve sürekli yenilenmesini sağlamayı zorunlu kılmaktadır. Yeni nesil eğitim anlayışında, teknolojik ve dijital becerilerin ise başat rol oynadığı dikkat çekmektedir. Her geçen gün değişen ve gelişen teknoloji, hayatımıza yeni yönler verirken, eğitim ve öğretim süreçlerinin de dönüşümünü gerekli kılmaktadır. Yeni

125

dönemin dijital becerilere sahip işgücünün yetiştirilmesi hususunda dünya genelinde de eğitim ve öğretim sistemlerinin revize edildiği görülmektedir.

3. Teknolojik Becerilerin Geliştirilmesine Yönelik Türkiye’de Gerçekleştirilen Faaliyetler