• Sonuç bulunamadı

Cinsel Suçların, umumi adap ve aile nizamı aleyhinde işlenen suçlar kapsamından çıkartılarak, bireye karşı ve cinsel özgürlük esas alınmak suretiyle düzenlenmiş olması, çağdaş toplum anlayışına daha uygundur. Ayrıca suç tiplerinin farklılaştırılması ve çoğaltılması, yeni suç tiplerine yer verilmesi, özellikle ceza miktarlarındaki müthiş artışlar pozitif sayılabilecek gelişmelerdir. Bu düzenlemeler, yeni Türk Ceza Kanunu’nun kişiyi esas olan, temel hak ve özgürlükleri azami derecede korumayı hedef almış anlayışının en açık göstergesidir.

Yeni Türk Ceza Kanunu’nun kısa süre içinde ve tartışmalara açılmadan hazırlandığı birçok hukukçu tarafından söylenmiştir. 5237 sayılı TCK yedi ayda toplam 58 toplantı yapılarak oluşturuldu. Bu nedenle kısa süre içinde hazırlanan Türk Ceza Kanunu’nun birtakım hatalar içerdiği ve uygulamada zorluklara yol açtığı söylenebilir. Örneğin cinsel saldırı suçu ile korunan hukuksal değerin cinsel dokunulmazlık olduğu göz önüne alındığında maddenin sair bir cismin oral yoldan sokulmasında cinsel arzuları tatmin amacı aranmalıydı. Evlilik içi rıza dışı cinsel ilişkinin suç olarak düzenlenmesi evliliğin hukuka aykırılığı ortadan kaldırdığı anlayışını önlemek bakımından yerindedir. Ancak kanunda bu denli cezası ağır olup şikâyete tabi başka bir suç bulunmamaktadır. Keza evli bir kadının resmi nikâhlı eşini bu suçtan dolayı şikâyet etmesi uygulamada imkânsız gibi görünmektedir. Bunun çok çeşitli sebepleri vardır:

Cinsel saldırı suçlarının çok fazla açığa çıkmamasında dört temel nedenin bulunduğu görülmektedir. Buna göre, birinci neden olarak mağdurların eylemin yarattığı travmadan en kısa zamanda kurtulabilmek için olayı takip edip failden şikayetçi olmaması ve bunu unutarak bilinç altına itmeye çalışmasıdır. İkinci neden, cinsel suçlara ilişkin kültürel ön yargıların ve kültürün uygulayıcısı olan toplumun mağdurlar üzerinde baskı yaratması ve bu baskıdan çekinen mağdurların faili şikayet etmeye cesaret edememesidir. Üçüncü neden ise mağdurun hissettiği utanç duygusu nedeniyle bunu başkalarına açıklamak istemeyişi ve bu şikayeti ve olayı dinleyecek ve değerlendirecek kamu görevlilerinin de bu konuda gerekli yardımı ve duyarlılığı

göstermemesidir. Bu konudaki dördüncü neden ise, mağdurun maruz kaldığı eylemi kendisinin ispat etmesi gerektiği düşüncesinde olması ve bunu hem nasıl yapacağını bilememesi ve hem de zor olacağını öngörmesi nedeniyle şikayette bulunmaktan vazgeçmesidir.

Söz konusu bu nedenlerin hepsi evlilik birliği içinde gerçekleşen nitelikli cinsel saldırı eylemleri acısından da geçerlidir. Ancak bunların yanın sıra evlilik birliği içinde gerçekleşen nitelikli cinsel saldırı eylemlerinin siyah sayı olarak kalmasına etken olan birkaç neden daha bulunmaktadır. Bunlardan ilki, söz konusu eylemin “evli bir çiftin yatak odasında, diğer bir deyişle evliliğin en mahrem noktasında gerçekleşmesi” ve bunun “mahremiyetin kutsallığı düşüncesi zihinlerine naksedilen mağdureler” açısından yasal yollara başvurmalarını engelleyen önemli bir etken olmasıdır.294 Bir diğer ve önemli etken ise ülkemizde yaygın olarak bulunan ataerkil aile düzeninde erkeğin hep ön planda tutulması ve karısı üzerinde hak sahibi olduğunun küçük yaştan itibaren kızlara öğretilmesi nedeniyle mağdurların bedeni üzerinde gerçekleştirilen eylemin hukuka aykırı olduğunu algılayamamasıdır. Bu konuda son olarak belirtilmesi gereken önemli bir etken ise bu eylemin çok yakın bir tarihe kadar suç tipi olarak öğretide ve uygulamada kabul edilmemesi ve bunun doğal sonucu olarak da özellikle evli kadınların bu tür eylemlerin suç olduğu yönünde bir bilgiye sahip olmamasıdır.

İÜHF’ce 1133 kişi üzerinde yapılan araştırmaya göre ,evlilik içi cinsel taciz/ırza geçmenin suç olarak düzenlenmesi gerekip gerekmediği sorusuna,244 kişi resen kovuşturulan bir suç olması,518 kişi şikayete bağlı bir suç olması,105 kişi suç olmaması gerektiği ve 91 kişi ise herhangi bir fikrinin bulunmadığı şeklinde cevap vermiştir. 295

294

Sınar ,Hasan, “Evlilik İçinde Irza Geçme Eylemi Üzerine Düşünceler”, Yayınlanmamıs Doktora Seminer Ödevi, 2000, s.10

295

Ünver, “Türkiye’de Aile İçi Şiddetin Boyutları, Nedenleri ve Çözüm Önerileri”, Suçla Mücadele Bağlamında Türkiye’de Aile İçi Şiddet: Ülke Çapında Kriminolojik – Viktimolojik Alan Araştırması ve Değerlendirilmesi, 18

5237 sayılı Kanun'daki cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar başlığı altında yer alan suçların 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun bugüne kadar ortaya koyduğu uygulamayla bir bütünlük arz etmediği, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun eksik yönlerinin tamamlanması yoluna gidilmesi gerektiği, bu Kanun da bu yola gidilmeyerek, uygulaması Türk hâkimlerince bilinmeyen kendi içinde bir bütünlüğe sahip bulunan İspanyol Ceza Hukuku kurallarının kabul edilmesi ve cinsel saldırı, cinsel taciz, çocukların cinsel istismarı ayırımının nasıl yapılacağı konusunda herhangi bir düzenlemeye gidilmemiş olmasının uygulamada güçlüklere neden olacağı bakımından eleştirilmiştir.

Normatif düzlemde karsılaştırmalı hukukta öncelikle cinsel saldırı suçları genel ahlak ve adaba aykırı suçlar olmaktan çıkarılıp suçla korudukları hukuksal değer doğru tespit edilerek cinsel özgürlüğe karsı suçlar olarak düzenlenmiş, sonrasında özellikle de 1990’lı yıllardan itibaren cinsel saldırı suçlarının evlilik birliği içinde gerçekleşmesi hali de suç olarak düzenlenmiştir. Ancak ABD’nin pek çok eyaletinde bu durumun hala geçerli olmadığı ve cinsel saldırı suçlarında “koca” olmanın bağışıklık sağladığı unutulmamalıdır.

Ceza hukuku alanındaki başlıca temel yasalar olan yeni Türk Ceza Yasası, Ceza Muhakemesi Yasası, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı Hakkında Yasa ile Kabahatler Yasası 1 Haziran 2005’te yürürlüğe girdi. Yeni yasalar, önemleri ve kapsamları ile orantılı olamayacak kadar büyük bir süratle hazırlandı. Örneğin, yeni Türk Ceza Yasası, yedi ayda toplam 58 toplantı yapılarak oluşturuldu. Çeşitli kuruluşlardan, bu arada Üniversitelerden Ceza Yasası hakkında görüş istendi. Ancak, bir ay olarak tanınan sürenin üç haftası yolda tükenmişti.

Siyasi kriterler öngörülüyor, demokratikleşme isteniyordu. Bu talep kuşkusuz dolaylı olarak hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan ceza hükümlerinin değiştirilmesi, ayıklanması anlamına geliyordu. Ancak bu, yürürlükteki Yasaların ıslah edilmesi, bunlara hüküm eklenmesi yoluyla da yapılabilirdi. Bunun yerine aceleye getirilmiş yeni yasalar yapılmasının tercih edilmesiyle ortaya özensiz ürünler çıktı. Bu temel yasaların 70-80 yıl uygulandığı göz önüne alınarak, hazırlanmalarında daha fazla zaman tüketilmesi, gelecek kuşakların işinin

zorlaştırılmaması gerekirdi. Yasa’nın Özensizliğini yasa koyucu da kabul etmiş olsa gerektir ki, yürürlük tarihi iki ay ertelendi. Daha sonra, Yasa yürürlüğe girmeden önce ve yürürlüğe girdikten hemen sonra değişiklikler yapıldı.

Yeni Türk Ceza Yasası’nın özgün bir yasa olduğu dile getirilmektedir. Acaba bu Yasa gerçekten özgün müdür? Türkiye’de Doksanlı yıllarda yoğun Tasarı çalışmaları yapıldı.14.4.2003 gün ve 541/2091 sayılı yazıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Hükümet Tasarısı da bunlardan sonuncusu idi. Adalet Bakanlığınca oluşturulan Ord. Prof. Dr. Dönmezer başkanlığındaki Komisyon’un hazırladığı bu Tasarı (kaynağı 1889 tarihli İtalyan Ceza Yasası olan) 765 sayılı Türk Ceza Yasası ile 1994 tarihli Fransız Ceza Yasası’na dayanıyordu. TBMM Komisyonlarında bu Tasarı’nın büyük kısmı değiştirilerek başta Almanya olmak üzere, İsviçre, ispanya, Polonya, Rusya Federasyonu gibi çeşitli ülkelerin Yasalarından alıntılar yapıldı. Böylece, özgün bir Yasa yapılamadığı gibi, çeşitli sistemler karıştırılarak eleştiriye daha açık bir Yasa oluşturuldu.

Avrupa Birliği’nin Tasarı’yı onayladığının belirtilmesi de, yasa’nın kusursuz olduğu anlamına gelmez. Bu değerlendirmede hangi ölçütlerin göz önüne alındığına bakılması gerekir. Böyle bir değerlendirmede, ayrıntılara inildiğini, Yasa’nın toplumun çeşitli kesimlerinde yaratacağı tepkiye veya dilinin Türkçe dilbilgisi kurallarına uygun, tanımların açık-seçik olup olmadığına, uygulamacıların yorumda zorluk çekip çekmeyeceklerine, yerleşik uygulamanın ve içtihat birikiminin terk edilmesinin ne gibi sorunlar doğuracağına dikkat edildiğini sanmıyorum. Muhtemelen, ölüm cezasının kaldırılması, zina suçunun olmaması, töre (aslında namus olmalıydı) cinayetlerinde cezanın azaltılmaması gibi hususların gerçekleşip Gerçekleşmediği araştırılarak yeni Yasa değerlendirilmiştir.

Yeni Yasa hazırlanırken eskisi için şunlar söyleniyordu: Eski yasanın dili çok eski, toplum anlamıyor, devlete öncelik tanınıyor, birey geri planda kalıyor, mala karşı suçlarda insana karşı suçlara oranla daha çok ceza veriliyor, sübjektif sorumluluğun, yani kusur sorumluluğunun dikkate alınmadığı hükümler var, bu çağdışı oluyor.

O zaman, yeni Yasa’nın tüm bu eleştirileri karşılayacak bir Yasa olması gerekirdi. Ancak, yeni Yasa’nın tüm eleştirileri ortadan kaldıramadığını görüyoruz. Kuşkusuz, bir yasanın dilini yenilemek, yeni yasa yapmanın gerekçesi olamaz. Kaldı ki, Yasa’nın dili tamamen yenilenmiş ve anlaşılır hale getirilmiş de değildir. Birkaç örnek gösterelim: Yeni Yasa’da, eski sözcüklerin aynen korunduğu 219.madde gibi bir madde bulunmaktadır. Öte yandan, yeni sözcüklerin kullanıldığı bazı maddeler çeviri kokmakta, anlaşılmamaktadır. Türkçe dilbilgisi kurallarına uymayan, düşük cümleler içeren, yeni Yasa’da bulunmayan memur (TCK m.219/2), cürüm (TCK m.219/4) gibi kavramların kullanıldığı, birbirini izleyen maddelerde rağmen-karşın kelimelerinin yer aldığı (TCK m.21/2, m.22/3), kavram yerine deyim (TCK m.6) denildiği, tanımı verilmeden düşünce suçuna (TCK m.18/1-b) yer verildiği görülen hükümler vardır.

Ancak, yeni Yasa’da bireyin ön plana alınması hedeflediyse, bunu kanıtlamak için bu suçun tanımı belirginleştirilmeli, oluşması zorlaştırılmalıydı. Bu maddede basın yayın yoluyla suç işlenirse verilecek ceza eski yasadakinden daha aşır olarak belirlenmiştir. Yeni Yasa’da, cinsel davranışlarla vücut dokunulmazlığının ihlali gibi cezası on yıla kadar çıkabilen şikâyete başlı suç bulunmaktadır (TCK m.102/3). Alt- üst sınırlı cezalarda yelpazenin çok genişletildiği hükümler vardır. Örneğin, taksirle ölüme sebebiyet suçunda ceza 3-15 (TCK m.85), kasten yaralama suçunda ceza 1-6 yıl hapis olarak gösterilmiştir (TCK m.87).. Bu gibi suçlarda cezanın belirlenmesinde takdir hakkının kullanılmasının çok zor olacağı ve eşitsizliklere sebebiyet vereceği kuşkusuzdur.

Yeni Yasa’da, ırza geçme suçunda evlenmenin erteleme ve düşme nedeni olmasına ilişkin hüküm ile evli-bekâr kadın ayrımı, bakire olan-olmayan kadın ayrımı ifade eden, karı-koca arasında kötü muameleyi şikâyete başlı suç sayan ve gayrimeşru çocuğa ayrımcılık yapan hükümler yer almamıştır.

765 Sayılı Yasa’da, kaçırma-alıkoyma, ırza geçme, ırza tasaddi suçlarında birden fazla fail bulunması ve bunlardan birinin mağduru ile evlenmesi halinde koca

hakkındaki dava ve cezanın çektirilmesinin ertelenmesi, suça katılanlar hakkında ise dava ve cezanın düşmesi öngörülmekteydi (765 s.TCK m.434). Bu maddenin amacı, mağduru korumaktı. Çünkü toplumda bakire olma ve evlenme çok önemsenmektedir. Ancak, bu hüküm mağdurun iradesinin baskı altına alınmasına sebebiyet vermekte ve onur kırıcı olmaktaydı. Faillerden hangisi evlenirse evlensin sanıkların tümüne ceza verilmiyordu. Bu maddenin kaldırılması önerilerimiz dikkate alınmış ve yeni Yasa’da bu hükme yer verilmemiştir.

Eski Yasa’da şehvet hissi veya evlenme maksadıyla kız-kadın kaçırma suçu hürriyeti tehdit suçundan ayrı düzenlenmekte (765 s.TCK m.429) ve kaçırılan kadın evli ise cezanın aşırlaşması (7 yıl ağır hapis) öngörülmekteydi.

Evlenme vaadiyle kızlık bozma suçu, kadınların evlenme vaadiyle cinsel yönden istismarını önlemeye deşil, bekâreti korumaya yönelik bir suç idi. Mağdur kadınlar arasında bakire olan-olmayan ayrımı yapılarak, sadece bakire olanlar korunmaya layık görülüyordu (765 s.TCK m.423). Türkiye 1985’te Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne katılmıştır. Bu Sözleşmede üye ülkeler, kadınlara karşı ayrımcılık teşkil eden tüm ulusal ceza hükümlerini ilga etmeyi taahhüt etmişlerdir. Bu açıdan, kadınlar için onur kırıcı ve bir baskı aracı olan ırza geçme suçunda faille evlenmenin dava ve cezanın çektirilmesini erteleme nedeni olması, kaçırılan kadın evliyse failin cezasının aşırlaştırılması gibi, evlenme vaadiyle kızlık bozmaya ilişkin hükmün de yeni Yasa’ya alınmaması yerinde olmuştur.

Eski Yasa’da karı kocadan biri öbürü aleyhine kötü muamelede bulunursa takibat şikâyete başlı idi. Cezası otuz aya kadar hapis cezasıydı, yani yedi günden başlıyordu (765 s.TCK m. 478/3). Yeni Yasa’da, aynı konutta birlikte yasadışı kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunan kimsenin iki ay-bir yıl hapis cezası ile cezalandırılacağı öngörülmektedir (TCK m.232). Takibat şikâyete bağlı değildir.

Eski Yasa’ya göre, doğumundan henüz beş gün geçmemiş gayrimeşru bir çocuğu terk etme eylemini kendisinin veya karısının veya anasının veya evlat ve

torununun veya kız kardeşinin namusunu kurtarmak için işleyen failin cezası indirilmekteydi (765 s.TCK m.475).

Ülkemiz açısından ise duruma bakıldığında, hem cinsel saldırı suçlarının korudukları hukuksal değer olan cinsel özgürlük esas alınarak düzenlenmesi hem de bunun evlilik birliği içinde gerçekleşmesi 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı YTCK ile mümkün olmuştur. Hemen belirtilmelidir ki pek çok yönden eleştiriye uğrayan yeni ceza yasasının en olumlu ve alkışlanması gereken düzenlemelerinden birisi de bu olmuştur. Böylelikle öğretide çoğunluk görüşünün ve Yargıtay’ın yaptığı çağdışı ayrımların da önüne geçilmiştir.

Cinsel Suçlarda dolayı hapis cezasına mahkum olanların testosteron etkisini önemli ölçüde azaltıcı tedaviye tabi tutulmaları ve tedavi amaçlı programlara katılmakla yükümlü olmaları yönünde düzenleme yapılması suretiyle,faillerin iyileştirilmeleri ve topluma kazandırılmaları gerekmektedir.Mukayeseli hukukta da bu yönde düzenlemeler mevcuttur. Örneğin;İsveçte şiddet uygulayan kişiler yönelik programlar hazırlanmakta ve kişisel ve grup tedavisi şeklinde uygulamalar yapılmaktadır.Ayrıca mağdurun korunması bakımından hükümlünün,mağdurun oturduğu ve çalıştığı yerleşim bölgesi dışında başka bir yerde ikamet etmekle yükümlü kılınması da gerekebilecektir.Bu konuda TBMM Başkanlığına sunulmuş 09.02.2011 tarihli kanun teklifi vardır.

Eleştirilere rağmen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’ da cinsel suçların kişinin vücut dokunulmazlığına karşı suçlar olarak kabulü ile bireyin cinsel özgürlüğünün korunmaya çalışılması olumlu bir gelişmedir. Cinsel suçların özelliklerinden biri, mağdurların yakın çevresinde bulunan kendisini tanıyan kişilerin bu suçları işlemesidir. Toplumsal olarak zayıf konumda bulunan kadın ve çocuklardan oluşan mağdurlar, sosyal ve ekonomik yönden erkeğe bağlı olmaları nedeniyle kendilerine karşı işlenen bu suçlar nedeniyle büyük öfke ve ıstırap yaşamaktadırlar. Cinsel suç mağduru kadınlar geleneksel değer yargıları nedeniyle olayı açığa çıkarmakta zorlanmaktadırlar. Çoğu zaman ailesinin ve toplumun gözünde itibarlarının zedelendiğini düşünmektedirler. Cinsel dokunulmazlığa saldırı karşısında hem

bedensel hem psikolojik boyutları olan ciddi bir travma yaşayan kadınların, yargısal süreçte etkin bir korumadan yararlanamaması, adalete olan inançlarını kaybetmelerine ve çözümsüzlük hissine yol açmaktadır.

Özellikle Adli Tıp Kurumunun ülke genelinde şubelerinin yaygınlaştırılarak soruşturmacıların topladıkları maddi delillerin sonuçlarını en kısa zamanda elde etmeleri sağlanmalı, ülke genelinde hekimlerimizin adli tıp konusunda uzmanlaşmaları sağlanmalıdır.

Yaşı küçük çocukların ve zihinsel bozukluğa sahip kişilerin mağdur oldukları davalarda mahkemelerde uzmanlaşmış ve pedagojik eğitimden geçmiş kişilerin görev yapması isabetli olacaktır. Küçükler yönünden 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda soruşturma ve kovuşturma aşamasında koruyucu ve destekleyici tedbirlerin alınabileceği belirtilmiştir. Yasadaki bu düzenlemelerin özel eğitimden geçirilen kişilerin görevlendirilmesi suretiyle uygulamaya geçirilmesi gerekir. Bu şekilde cinsel suçların açığa çıkma ve adliyeye yansıma oranlarında bir artış olacağı düşünülmektedir. Yasal düzenlemeler yapmakla Devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesi yeterli olmayıp, düzenlemelerin sonuç verir şekilde uygulamaya geçirilmesi gereklidir.

KAYNAKÇA

1. AKÇİN, İhsan; Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar; Yargıtay Dergisi s. 1–2;

Ocak Nisan Cilt 32 sayı 1–2 ,Ankara,2006.

2. ARSLAN, Çetin / AZİZAĞAOĞLU, Bahattin, Yeni Türk Ceza Kanunu

Şerhi, Asil Yayın Dağıtım, Ankara, 2004.

3. ARTUK, Mehmet Emin, Cinsel Taciz ve Ceza Hukuku, Prof. Dr. Yılmaz

Günal’a Armağan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C:49, Haziran-Aralık ,Ankara,1994, No:3–4

4. ARTUK, Mehmet Emin / GÖKCEN, Ahmet / YENİDÜNYA, Caner, Ceza

Hukuku Özel Hükümler, Turhan Yayınevi, 3.baskı, Ankara, 2002.

5. ARTUK, Mehmet Emin /GÖKCEN Ahmet / YENİDÜNYA,Caner 5237

Sayılı Kanuna göre Hazırlanmış Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Kitabevi, 6.baskı Ankara, 2005.

6. AYDIN, Öykü Didem, “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar”, HPD

Sonbahar, 2004

7. BAKICI, Sedat, Açıklamalı, İçtihatlı Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı

Cürümler, Adalet Yayınevi ,Ankara,1994.

8. BAKICI, Sedat, 5237 Sayılı yasa Kapsamında Ceza Hukuku Genel

Hükümleri, Adalet Yayınevi ,Ankara, 2008.

9. BAYTEMIR, Erdal. Cinsel Dokunulmazlığa, Kişi Hürriyetine ve Genel

Ahlaka Karşı Suçlar, Adalet Yayınları, İstanbul, Kasım 2007.

10. CAN, Cahit, Toplumsal İnsanın Evrensel Doğası ve Cinsel Suçlar, Seçkin

Yayınları, Ankara, 2002.

11. CENTEL, Nur, “Cinsel Suç Mağduru Kadının Korunması”, Prof. Dr. Kenan

Tunçomağ’a Armağan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Eğitim Öğretim ve Yardımlaşma Vakfı Yayını, Seçkin Yayınevi, İstanbul, 1997.

12. CENTEL, Nur/ ZAFER, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin

Yayınevi, İstanbul, 2003

13. CİHAN,Erol/YENİSEY,Feridun,Ceza Muhakemesi Hukuku,B. 2,Beta

Yayınevi, İstanbul, 1997

14. ÇÖLOĞLU, A.Sedat; "Adli Tıp Sözlüğü", ", Temel Matbaacılık, İstanbul,

15. DOĞRU, Osman, “Kadına Karşı Cinsel Şiddet”, Ankara Barosu Dergisi, 61

(3), 2003

16. DONAY, Süheyl, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Beta Yayınları, İstanbul ,2007. 17. DONAY, Süheyl- KAŞIKÇI, Mahmut, Açıklamalı-Karşılaştırmalı-Gerekçeli

Yeni Türk Ceza Kanunu, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2004.

18. DÖNMEZER, Sulhi, Ceza Hukuku Özel Kısım Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı Cürümler 5.basım, Filiz Kitapevi, İstanbul, 2001

19. DÜLGER, İbrahim,“Yeni Türk Ceza Kanunu Sistemi İçerisinde Cinsel

Dokunulmazlığa Karşı Suçlar”, Türk Ceza Kanunu Reformu Üçüncü Kitap Yeni Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu Panel 1 Nisan 2005 Çanakkale, (Türkiye Barolar Birliği), Ankara 2005.(Konuşmadan alıntı)

20. ERDAL, Meryem, “Cezasızlık, UCMK ve Tecavüze İlişkin Tanımlar”,

Humanite, S.5, Nisan-Mayıs 2004.

21. EREM, Faruk, Türk Ceza Kanunu Şerhi 2.Cilt, Seçkin Yayınevi, Ankara,

1993.

22. EREM, Faruk/TOROSLU, Nevzat, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler,Baskı

8,Seçkin Yayınevi, Ankara 2000

23. ERMAN Gül, “Kadına Yönelik Cinsel Şiddet”, Kadına Yönelik Cinsel

Şiddete Karsılaştırmalı Hukukun Yaklaşımı, 2. Bası, İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi Yayını, İstanbul,2002.

24. EROL, Haydar “Yeni Türk Ceza Kanunu, Gerekçeli, Açıklamalı ve

İçtihatlı”, Yayın Matbaacılık, Ankara, 2005.

25. FEYZİOĞLU,Metin, Ceza Muhakemesinde Vicdani Kanaat, Yetkin

Yayınevi, Ankara ,2002

26. Galatasaray Üniversitesi, "Türk Ceza Kanunu Tasarısı Hakkında Galatasaray

Üniversitesi'nin Görüşü”. Yarsuvat Duygun/ Bayraktar,Köksal/Yüzbaşıoğlu Necmi, Türk Ceza Kanunu Reformu, İkinci Kitap Makaleler. Görüşler, Raporlar, Türkiye Barolar Birliği, Ankara 2004, s.309; Mehmet Emin Artuk'un görüşü için bkz. Türkiye Barolar Birliği, Türk Ceza Kanunu Reformu, Birinci Kitap, Toplumsal Değişim Sürecinde Türk Ceza Kanunu Reformu. Panel 21–22 Mayıs Ankara, 2004.

27. GÖZÜBÜYÜK, Abdullah, Polat Türk Ceza Kanunu Açıklaması 3.baskı,

Seçkin Yayınevi,4.cilt Ankara, 1976.

28. GÜNDEL, Ahmet, Yeni Türk Ceza Kanunu Açıklaması 2.Cilt, Ankara,

2009.

29. GÜNDÜZ, Remzi/GÜLTAŞ Veysel, Açıklamalı/İçtihatlı 5237 sayılı Türk

Ceza Kanununda Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar, Bilge Yayınevi ,İzmir, 2008.

30. GÜNEY,Niyazi/ÖZDEMİR,Kenan/BALO,Solmaz Yusuf,Gerekçe ve

Tutanakları ile Karşılaştırmalı Türk Ceza Kanunu ,Adil Yayınevi ,Ankara, 2004.

31. GÜRKAN Şeref , 765 ve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunları’nın Cinsel Suçlar

Yönünden Karşılaştırılması ve Silifke Ceza Mahkemelerine 2000-2005 Yılları Arasın Yansıyan Cinsel Suçların İncelenmesi ,Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü , İstanbul 2006

32. HAFIZOĞULLARI, Zeki, "Beşeri Cinsellik ve Yeni Türk Ceza Kanunu",

Türk Hukuk Kurumu 71. Yıl Kuruluş Armağanı, Ankara, 2005.

33. HAKERİ,Hakan,195 soruda Yeni Türk Ceza Kanunu,Radikal Gazetesi Yazı

Dizisi,www.memurlar.net.(25.06.2005 Tarihli Konu Başlığı)

34. KARAKAŞ, Fatma, “Evlilik İçi Cinsel Tecavüz Bağlamında, Kadına Yönelik

Cinsel Şiddet ve AİHM’ nin Yaklaşımı”, Humanite Dergi, S.6, Haziran- Temmuz 2004.

35. KESKİN, Kiziroğlu ,Serap , “Yeni Türk Ceza Kanununda Kadına İlişkin

Düzenlemeler ve. Cinsel Suçlar‟‟, Ord. Prof.Dr. Sulhi Dönmezer Armağanı; II.Cilt. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi.,Türk Ceza Hukuku Derneği ortak yayını,Cilt 2 Ankara 2008