• Sonuç bulunamadı

Siyaset Bilimi, sosyal bilimlerin belki de en köklü disiplinlerinden biridir. Ancak Siyaset Bilimi çalışmalarının tarihi Antik Yunan’a ve hatta daha öncesine bile uzandırılmakla birlikte gerçek anlamda bir Siyaset Bilimi’nden XVIII. yüzyılın sonlarına kadar bahsetmek mümkün değil. Avrupa ve Amerika’da yapılan çalışmalar, açılan kürsüler ve bölümler, kamu ve özel kuruluşların bu alana ilgi duyması ile Siyaset Bilimi sadece siyasal olana değil, yelpazesinde sosyal, psikolojik, kültürel ve tabi ki dış politikaya da yer vermiştir. Tüm bu gelişmelere rağmen siyaset çalışmalarının bilimsel ya da bir disiplin çatısı altında yürütülmesi aslında oldukça yakın bir zamanda gerçekleşmiştir. Zira aynen Uluslararası İlişkiler’de olduğu gibi Siyaset Bilimi’nde de iki savaş arası dönemde hala felsefe, hukuk ve tarihin çok büyük ağırlığı vardı. Bu dönemde çok az kişi kendisini siyaset bilimcisi olarak nitelendiriyordu.215

İlk bölümde de vurgulandığı üzere Uluslararası İlişkiler otonomisini ilan etmeden once, uluslararası ilişkilere yönelik çalışmalar büyük bir oranda Siyaset Bilimi kürsüleri altında yürütülmekteydi. Uluslararası İlişkiler disiplinin tarihini incelediğimizde hala Siyaset Bilimi mirasının çok geniş bir alanda hissedildiğini görebiliriz. Bir başka ifade ile,

213 Tanrısever, “Yöntem Sorunu…, s. 94.

214 Sosyoloji genel anlamda Uluslararası İlişkiler’e bir katkı sağlamamıştır ancak spesifik sosyolojik bakış açısı politika yapıcılara pratik ve doğrudan yardımları olmuştur. J. W. Burton, International Relations: A General Theory, (Cambridge: Cambridge University Press, 1965), ss. 9-12. Ayrıca Sosyal psikolojinin savaşların önlenmesinde Uluslararası İlişkiler disiplini ile yaptığı işbirliği için bakınız, Amitai Etzioni, “Social-Psychological Aspects of International Relations”, The Handbook of Social Psychology, (ed), Garnder Lindzey, Elliot Aronson, (Massachusetts: Addison-Wesley Publishing Co., 1970), ss. 538-601. 215 Dennis Kavanagh, “British Political Science in the Inter-war Years: The Emergence of the Founding Fathers”, British Journal of Politics and International Relations, (Vol: 5, No: 4, 2003), s. 598.

Siyaset Bilimi’ndeki paradigmatik kaymalar Uluslararası İlişkiler’e de yansımıştır. Bu yüzden Uluslararası İlişkiler’de Davranışsalcı paradigmanın etkilerini çözümlemeden önce Siyaset Bilimi’nde Davranışsalcılığın geçirdiği evrime göz atmak zorundayız.

Siyaset Bilimi’nde her ne kadar doğrudan Davranışsalcılığın temsilcileri sayılmasalar da Davranışsalcı paradigmanın genel ilkelerini karşılayan çalışmaların tarihini Max Weber, Gragam Wallas, André Siegfired ve Herbert Tingsten’ın çalışmalarına kadar götürebiliriz.216 Hatta Davranışsalcılığın kökenlerini Marks ve Hegel’in diyalektiğine, Bergson’a ve faydacılığın doğuş yıllarına kadar uzandıranlar da yok değildir.217 Siyaset Bilimi’nde Davranışsalcı paradigmanın yükselişi iki savaş arası dönemde başlamış ve hatta daha I. Dünya Savaşı henüz sona ermemişken 1916 yılında William F. Ogburn ve Stuart Rice seçmen davranışı ile ilgili ilk istatistiki çalışmayı yayımlayarak Davranışsalcılığın milat noktasını teşkil etmişlerdir.218 Fakat bu çalışma ve diğer isimleri Siyaset Bilimi’nde Davranışsalcı olarak nitelendirmek pek doğru olmaz. Siyaset Bilimi’nde Davranışsalcılık denildiği zaman akla gelmesi gereken üç önemli isim vardır. Bunlar; Charles Merriam, Harold D. Lasswell ve David Easton’dur.219 Bu üç isimin katkıları sayesinde Siyaset Bilimi’ndeki araştırma programları köklü revizyona maruz kaldı ve kelimenin tam anlamı ile Siyaset Bilimi’nde teorik bir devrim yaşandı (Bu devrimin patlak vermesini ve 1950- 1960 yılları arasında Davranışsalcılığın Siyaset Bilimi’nde dominant paradigma haline gelmesini sağlayan başkaca isimleri de unutmamak gerekir; Herbert Simon, David Truman, V. O. Key, Gabriel Almond220, Robert A. Dahl Davranışsalcı Siyaset Bilimi’nin savunucularındandı221).

216 Ralf Dahrendorf, “Three Symposia on Political Behavior”, American Sociological Review, (Vol: 82, 1977), s. 735.

217 John East, “Pragmatism and Behavioralism”, Western Political Quarterly, (Vol: 21, No: 4 1968), s. 597. 218 Seymour Martin Lipset, “Sociology and Politicial Science: A Bibliographical Note”, American

Sociological Review, (Vol: 16, 1964), ss. 730-732.

219 William Ascher; Barbara Hirschfelder-Ascher, “Linking Lasswell's Political Psychology and the Policy Sciences, Policy Sciences; (Vol: 37, No: 1, 2004), s. 23.

220 Politik sistemler konusunda Easton’ın dışında önemli çalışmalar yapan bir diğer isim de Gabriel Almond’dur. Almond’un bu konuya dair bir çalışması ve politik sistemleri sınıflandırma biçimi için bakınız, Gabriel A. Almond, “Political Systems and Political Change”, American Behavioral Scientist, (Vol: 6, No: 10, 1963), ss. 3-11. Gabriel Almond, “Political Development: Analytical and Normative Perspectives”, Comparative Political Studies, (Vol: 1, No: 4, 1969), ss. 447-463.

221 Mulford Q. Sibley, “The Limitations of Behavioralism”, Contemporary Political Analysis, (ed), James C. Charlesworth, (New York: The Free Press, 1967), s. 53. Siayset Bilimi’nde Davranışsalcılık’ın yeri ve önemli temsilcileri üzerine yazılmış bir tez için bakınız, Bruce Edward Byers, The Political Origins of the Behavioral Revolution in Political Science, 1937-1951, (Chapel Hill: Unpublished Phd Thesis, 1997). Dahl’ın gücü/iktidarı matematiksel olarak tanımlamaya uğraştığı çalışması için bakınız, Robert A. Dahl, “The Concept of Power”, Behavioral Science, (Vol: 2, No: 3, 1957), ss. 201-216.

İki savaş arası dönemde Psikoloji ve Sosyoloji’deki çalışmaları yakından takip eden Charles Merriam, 1920’li yıllarda Siyaset Bilimi’nin modern kurucusu olarak sosyal, bilimsel araştırmanın metodolojik açıdan daha bilimsel bir moda girmesi için önemli çalışmalarda bulundu. Merriam, Psikoloji ve Sosyoloji’deki metodolojik tartışmalardan etkilenerek Siyaset Bilimi’nde de kantitatif tekniklerin kullanılabilirliğini sorgulamaya başladı.222 Ancak Merriam’ın bu çalışmaları, o dönemde disiplin içerisinde sadece saman alevi etkisi yaptı. 1930’lu yıllarda Siyaset Bilimi geleneksel konu başlıklarına yeniden eğilmekle birlikte Merriam’ın çalışmaları H. D. Lasswell tarafından geliştirildi.223

H. D. Lasswell, her ne kadar kendisi Davranışsalcı olduğunu dile getirmemiş olsa da Siyaset Bilimi’nde Davranışsalcı paradigmanın yerleşmesi konusunda çok önemli katkılarda bulunmuştur.224 Lasswell, kamuoyu ve iletişim konularında yapmış olduğu çalışmalarda bu iki alanın sıkıntılarını genel hatları ile ortaya koymuş ve sorunların altında yatan temel şeyin, teknik anlamdaki yeniliklerin bu iki alana bir türlü monte edilememesi olduğunun altını çizmiştir. Siyaset Bilimi’nin genelinin de bilimsel olarak nitelendirilebilecek motiflere henüz sahip olamadığını çünkü sadece sınırlı sayıda kişinin kantitatif öğeleri kullandığını belirterek, doğa bilimlerindeki yolların başta Siyaset Bilimi olmak üzere tüm sosyal bilimlere uyarlanması gerektiğini vurgulamıştır.225 Bunların yanı sıra yeni araştırma tekniklerinin geliştirilmesi, temel sosyal dataların toplanması yolunda Lasswell’in siyaset bilimine yadsınamayacak düzeyde önemli katkıları olmuştur.226

Lasswell, yaptığı çalışmalar ile kendisinden sonraki disiplin mensuplarına da önemli bir miras bırakmıştır. Bu mirası sahiplenenlerden biri de Herbert Simon’dur. Simon, Lasswellci geleneğin bir uzantısı olarak disiplinde yeni metotlar kullanmaya başlamış ve geliştirmiş olduğu matematiksel model ile bu konuda bir çığır açmıştır. Daha önce disiplin mensuplarının sıklıkla başvurduğu tarihsel yaklaşımı modifiye etmiş,

222 Charles Merriam ve Siyaset Bilimi’ndeki Davranışsalcı paradigmanın doğuşu ve etkisi ile ilgili olarak bakınız, Staal Rein, “The Biography of A Social Science”, Perspectives on Political Science, (Vol: 24, No: 3, 1995).

223 David Miller, et al., The Blackwell Encyclopedia of Political Thought, (Oxford: Blackwell Publishing, 1991), ss. 387-388.

224 Heinz Eulau, Susan Zlomke, “Harold D. Lasswell’s Legacy To Mainstream Political Science: A Neglected Agenda”, Annual Review of Political Science”, (Vol: 2, 1999), ss. 75-89.

225 Harold D. Lasswell, “Communications Research and Public Policy”, Public Opinion Quarterly, (Vol: 36, No: 3, 1972), s. 303. Ayrıca bakınız, Harold D. Lasswell, “Intelligence Function: Built-in Errors”, The Decision Process, (Vol: 3, No: 1, 1959), ss. 3-8. Harold D. Lasswell, Abraham Kaplan, Power and Society: A Framework for Political Inquiry, (New Haven: Yale University Press, 1950).

geliştirmiş olduğu sistematik metot ile ampirik araştırmaların yaygınlaşmasını tetiklemiştir.227

Merriam ile başlayan Lasswell ve Simon ile giderek daha yaygın bir kullanıma sahip olan Davranışsalcılık 1930’lu yıllarla birlikte disiplinin tartışılan konularından birini oluşturmakla birlikte II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra ve 1950’lerin başındaki iki önemli gelişme Siyaset Bilimi’nde ki Davranışsalcı paradigmanın yükselişini resmediyordu. Bunlardan ilki, 1945 yılının ilk aylarında Sosyal Bilimler Araştırma Konseyi’nin (Social Science Research Council) yayımlamış olduğu bir rapordur. Raporun en çarpıcı noktası; ‘Siyaset Bilimi’nin amacının bireylerin politik davranışlarını analiz etmek ve farklı kurumsal yapılanmalardaki davranış benzerlikleri hakkında hipotezler üretmek ve bunları formüle etmek’ olduğunun vurgulanmasıdır.228 İkinci önemli gelişme ise; 1951 yılında Chicago Üniversitesi’nde James G. Miller ve Ralph W. Tyler tarafından kurulan ‘Davranış Bilimleri Komitesi’ ile kurumsal anlamda da Davranışsalcılığın resmen benimsenmiş olmasıydı. Bu komitenin ardından yine Tyler’in başkanlığını yaptığı ve Ford Foundation’ın kurulmasına öncülük ettiği ‘Center for Advanced Study in the Behavioral Sciences’ 1954 yılında hayata geçirildi. Bu kurumsallaşma çabalarını, Michigan Üniversitesi’ndeki ‘Mental Health Research Institute”, RAND Cooperation ve Pentagon izleyerek, Davranışsalcı paradigmanın geniş bir yelpazede ses getirmesi sağlanmış oldu.229 Ancak bu çabaların içinden gelen bir isim Davranışsalcılığın Siyaset Bilimi içerisindeki yeri ve anlamı bakımından, tüm faaliyetlerden daha büyük bir etki bıraktı; David Easton.

Siyaset Bilimi’nde David Easton kadar başkaca bir isim yoktur ki Davranışsalcı paradigmayı sahiplensin ve bu paradigmayı temel rehber olarak kullansın. Easton’ın bu anlamda katkıları başlı başına bir tez olabilecek kadar büyüktür. Easton, öncelikle Siyaset Bilimi’nin Davranışsalcılığı Psikoloji’den aldığını kabul etmekle birlikte230 bu akımın Psikoloji’deki isimlendirme ile kullanımın doğru olmadığını yani Davranışçılıktan ziyade Davranışsalcılık kullanımın tercih edilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Psikolojide

227 Harold D. Lasswell, “Current Studies of the Decision Process: Automation versus Creativity”, The

Western Political Quarterly, (Vol: 8, No: ¼, 1955), ss. 385- 386.

228 Mark M. Blyth, Robin Varghese, “The State of Discipline in American Political Science: Be Careful What You Wish For?”, British Journal of Politics and International Relations, (Vol: 1, No: 3, 1999), s. 346. 229 Francis D. Wormuth, “Matched-Dependent Behavioralism: The Cargo Cult in Political Science”, Western

Political Quarterly, (Vol: 20, No: 4, 1967), ss. 809-811.

230 Aslında Siyaset Bilimi’ndeki Davranışsalcı paradigmanın köklerini Psikoloji’de aramak yerine Newtonian fizikte aramanın daha doğru olduğuna yönelik tezler ve bu köken ile ilgili eleştiriler için bakınız, Trudi C. Miller, “Normative Political Science”, Policy Studies Review, (Vol: 9, No: 2, 1990), ss. 232-246. Miller ayrıca Davranışsalcıların geleneksel Siyaset Bilimi’nin kamu çıkarı ve siyasi iktidar gibi temel konulardaki normatif duruşunu daha anlaşılabilir ve ayakları yere basan bir perspektif haline büründürmeye uğraştıklarını fakat bunda başarısız olduklarını vurgulamıştır.

Davranışsalcılar dış uyarıcı ve gözlemlenebilir tepkinin doğası üzerinde durmuşlar ve bunu S-R (stimulus-response) şeklinde formüle etmişlerdir. Ancak Easton’a göre orijinal davranışsalcı paradigma: S-O-R (stimulus-organism-response) şeklinde formüle edilmeli, yapının da üzerinde durulmalıdır. Zaten Siyaset Bilimi’nin en temel ilgi alanı bu yapılardan ibarettir.

Davranışsalcılığın formülasyonunu revize etmesinin dışında Easton’a göre; bilim tarihinde analoji ve metafor düşüncede hiç olmadığı kadar yeni bakışlar ve dönüşümler sağlamaya hizmet ediyor ve bu dönüşüm sürecinde Siyaset Bilimi hem sosyal hem de doğa bilimlerinden ödünç alınan modelleri kullanmaya başlıyordu.231 Bu paylaşım temayülü beraberinde analiz düzeyinin de kılıf değiştirmesini getiriyor. Davranışsalcı siyaset biliminde birey analiz düzeyi iken rol, grup sistem kültür, kurum, örgüt analiz birimi olurken, Davranışsalcı politik bilimin temel öznesi birey olduğu için birey de çok sebepli ve çok boyutlu olduğu için inter-disipliner bir hale bürünüyor.232

Easton, geleneksel Siyaset Bilimi yazımının araştırma teknikleri, tanımlayıcı ampirik değerlendirmeler, toplumun temelini oluşturan güç yapıları arasındaki etkileşimler ve Siyaset Bilimi’nde teorik yapıların yerleştirilmesi konusunda çok önemli sıkıntıları olduğunu vurgulamıştır.233 Bu yetersizlikleri çözmek adına da Davranışsalcı bakış açısının benimsenmesi gerektiği üzerinde durmuştur. Easton’a göre Siyaset Bilimi’ndeki Davranışsalcı varsayımların 6 temel noktası vardır. Bunlar;

i- Düzenlilikler: Siyaset Bilimi’nin temel ilgi alanı olan politik davranış biçimlerinde bazı düzenlilikler vardır, bu düzenlilikler tespit edilmeli ve daha sonraki analizler için kullanılabilecek şekilde genellemelere ulaşılmalı ya da bunlar anlamlı bir bütünlük oluşturacak şekilde teorize edilmelidir.

ii- Doğrulama: Düzenliliklerin tespiti ile ulaşılan genellemelerin analiz için kullanılabilirliği/geçerliliği test edilmelidir.

iii- Teknikler: Düzenliliklerin belirlenmesi ve bunların doğrulanması esnasında kullanılan verilerin yorumlanmasını içerir. Bu veriler ham hali ile analiz için kullanışlı değildir, onların işlevsel hale getirilmesi için yorumlanması gerekir.

231 Maeve Cooke “Authenticity and Autonomy: Taylor, Habermas and the Politics of Recognition”, Political

Theory, (Vol: 25, No: 2), 1997, s. 285.

232 Heinz Eulau, “Segments Most Susceptible to Behavioristic Treatment”, Contemporary Political Analysis, (ed), James C. Charlesworth, (New York: The Free Press, 1967), ss. 36-37.

233 Daniel J. Kriek, “David Easton and the Analysis of Political Structure”, Journal of Theoretical Politics, (Vol: 7, No: 1, 1995), s. 30.

iv- Nicelikselleştirme: Verilerin yorumlanmasının ardından data kayıtlarının kesinleştirilmesi gerekir.

v- Sistematikleştirme: Konuya dair araştırma sistematik olmalı, araştırma teknikleri açık ve anlaşılabilir şekilde ifade edilmelidir. Bundan daha önemlisi araştırma konusu ve geliştirilen teori arasında bir uyum olmak zorundadır.

vi- Entegrasyon: Konu sadece Siyaset Bilimi çerçevesi ve mantığı ile analiz edilmemeli diğer disiplinlerle ilişkiler de göz önünde bulundurulmalıdır.234

Easton’ın Davranışsalcı paradigmanın Siyaset Bilimi çalışmalarında hangi dönüşümleri sağladığına yönelik bu tespitleri disiplin içerisindeki bir çok çalışma tarafından mihmandar olarak benimsenmiş ve bu noktadan sonra 1950 ve 1960’lı yılların Siyaset Bilimi’nin çehresi önemli ölçüde değişmiştir.235 Örneğin 1960’lı yıllarda ABD’de Sosyal Bilimler Derneği’nin yayınlamış olduğu 3 ansiklopedi de Davranışsalcılığın etkisi çok açık bir şekilde kendini göstermiştir.236 Easton’ın dışında Robert Dahl, Heinz Eulau, Gabriel Almond ve David Truman gibi önemli isimler bu dönemde Davranışsalcı Siyaset Bilimi’nin gelişimi konusunda önemli çalışmalarda bulundular.237

Sonuç olarak Siyaset Bilimi’nde Davranışsalcı paradigmanın neler kazandırdığına baktığımızda karşımıza şöyle bir manzara çıkar; Davranışsalcılar doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasında bir metot birliğinin (hatta doğa ve sosyal bilimler ayrımının anlamsız olduğunu ileri sürenler vardır238) olması gerektiğini vurgulayarak, öngörü ve tahmin yetilerini cephanesinde barındıran bir Siyaset Bilimi kurgulamaya çalıştılar.239 Örneğin bu cephanenin oluşturulması için çok çaba sarf eden Easton, politik sistemleri tasnif ederken

234 David Singer, “The Current Meaning of Behavioralism”, Contemporary Political Analysis, (ed), James C. Charlesworth, (New York: The Free Press, 1967), ss. 16-17.

235 Siyaset Bilimi’nin 1950-1960 yıllardaki genel görünümü ve Davranışsalcı paradigmanın Siyaset Bilimi’ne yönelik önemli etkileri ile ilgili olarak ayrıntılı bir çalışma için bakınız, Michael Kenny, “The Case for Disciplinary History: Political Studies in the 1950s and 1960s”, British Journal of Politics & International Relations, (Vol: 6, 2004), ss. 565-583. Dorothy Ross, “An Historian’s View of American Social Science”, Journal of the History of the Behavioral Science, (Vol: 29, No: 2, 1993), ss. 99-102.

236 Frederick H. Gareau, “The Increasing Ethnocentrism of American Social Science: An Empirical Study of Social Science Encyclopedias”, International Journal of Comparative Sociology, (Vol: 24, No: 4, 1983), ss. 244-258.

237 Başta Easton ve Dahl olmak üzere Siyaset Bilimi’nde Davranışsalcıların ekonomik gelişme ve az gelişmişlik sorunu ile ilgili görüşleri için bakınız, Richard Ashcraft, “Economic Metaphors, Behavioralism and Political Theory: Some Observations on the Ideological Uses of Language”, Western Political Quarterly, (Vol: 30, No: 3, 1977), ss. 313-329.

238 Bu konudaki eleştiriler ve Marksistlerin araştırma teknikleri ve yönteme dair yaklaşımları için bakınız, Pauline M. Rosenau, “Philosophy, Methodology and Research: Marxist Assumptions About Inquiry”, Comparative Political Studies, (Vol: 20, No: 4, 1988), ss. 428-429.

239 Colin Hay, “Taking Ideas Seiously in Explanatory Political Analysis”, British Journal of Politics and

Linnaeus’un botanik bilimlerde bitkilerin sınıflandırılmasında kullandığı yöntemden hareket ettiğini belirterek doğa bilimlerindeki yöntemlerden ne kadar esinlendiğini açıkça ortaya koymuştur.240 Öte yandan Davranışsalcılar disiplindeki değerler ve kurumlar arasındaki ilişkiyi açıklığa kavuşturarak, veri toplamanın tüm tekniklerini ve prototipleştirme gibi çeşitli metotları kullanarak ‘daha bilimsel bir Siyaset Bilimi’ sloganını motto olarak benimsediler.241 Kısacası değer yüklü (value-laden242) yaklaşımların reddini içeren metodolojik bir devrimin hayata geçmesini sağlamak adına çabaladılar.243

Siyaset Bilimi’nde David Easton’ın geliştirmiş olduğu sistem yaklaşımı başta olmak üzere seçmen davranışı,244 siyasal aktörlerin davranışları, aktörler ve yapılar arasındaki ilişkiler ve tüm bunların nasıl ele alınması gerektiği ile ilgili olarak Davranışsalcılık, bu disipline çok şey kazandırmıştır. Chicago Ekolü/Okulu’nun Siyaset Bilimi’ne kazandırdığı Davranışsalcılık245 eleştiricilerinin iddia ettiği üzere gelip geçici bir fenomen olmamış disiplinin bugününü bile doğrudan etkileyen bir miras bırakmıştır.246 Tabi ki bu mirastan Uluslararası İlişkiler disiplinin aldığı pay da özellikle not edilmelidir.

240 David Easton, “Classification of Political Systems”, Political Research, Organization and Design, (Vol: 1, No: 1, 1957), ss. 3-4. Ayrıca bakınız, David Easton, “Shifting Images of Social Science and Values”, Antioch Review, (Vol: 15, No: 1, 1955), ss. 3-22. David Easton, “Limits of the Equilibrum Model in Social Research”, Behavioral Science, (Vol: 1, No: 2, 1956), ss. 96-105.

241 Harold D. Lasswell, “The Emerging Policy Sciences of Development: The Vicos Case”, The American

Behavioral Scientist, (Vol: 8, No: 7, 1965), s. 34.

242 Değer yüklü, teori yüklü ve teoriden bağımsız yaklaşımlar ya da bir başka ifade ile ampirizm ve interpretivizm arasındaki tartışmaların Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler disiplinindeki yeri ve anlamı üzerinde çarpıcı bir çalışma için bakınız, Ian Shapiro, Alexander Wendt, “The Difference that Realism Makes: Social Science and the Politics of Consent”, Politics and Society, (Vol: 20, No: 2, 1992), ss. 197-223. 243 John T. Bookman, “The Disjunction of Political Science and Political Philosophy”, American Journal of

Economics and Sociology, (Vol: 29, No: 1, 1970), s. 17.

244 Davranışsalcı Siyaset Bilimciler, seçmen davranışını analiz etmek adına öncelikle bireyin inanç, istek ve eylem üçlemesinde analiz edilmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Ayrıntılı bilgi için bakınız, Keith Dowding, “The Compatibility of Behaviouralism, Rational Choice and New Institutionalism”, Journal of Theoretical Politics, (Vol: 6, No: 1, 1994), s. 2.

245 Siyaset Bilimi’nde Davranışsalcı ekolün en önemli temsilcileri Chicago Okulu’ndan çıkmıştır. Hatta Davranışsalcılık bizatihi Chicago Okulu/Ekolü ile eş tutulmuştur. Chicago Okulu’nun Siyaset Bilimi’ne etkisine dair gerçekten çok aydınlatıcı ve bir o kadar da detaylı bir çalışma için bakınız, Heinz Eulau, “Understanding Political Life in America: The Contribution of Political Science”, Social Science Quarterly, (Vol: 57, No: 1, 1976), ss. 112-153.

246 Başta Harold Lasswell ve David Easton ile ilgili olarak Davranışsalcıların bu katkılarını görmezden gelen, Davranışsalcılığı devletin, toplumun ve bireyin nasıl olması gerektiğine dair hiçbir tespitte bulunmadıkları konusunda şiddetle eleştiren bir çalışma için bakınız, Peter Deleon, “Models of Policy Discourse: Insights versus Prediction”, Policy Studies Journal, (Vol: 26, No: 1, 1998), ss. 149-152.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ULUSLARARASI İLİŞKİLER’DE DAVRANIŞSALCILIK