• Sonuç bulunamadı

Uluslararası İlişkiler disiplininin miladı olarak görülen ve İdealist David Davies’in kuruculuğunu yaptığı Wilson Chair of International Politics kürsüsü, aslında iki savaş arası dönemin portresini birebir yansıtıyordu. Davies, kürsüyü dünya barışını tesis edebilecek idealist motifler için kurmuştu ama kürsünün başkanlığına daha sonra E. H. Carr getirilince, Carr bu planların gerçek dışı olduğunu göstermeye adayacaktı kendini.148 İki savaş arası dönemde önce ideallerin sonra realiteye ağırlık verenlerin sesinin duyulmaya başlamasının öyküsü de buna benzer. Aydınlığın ve karanlığın çocukları arasındaki tartışmadan karanlık zafer bayrağını dalgalandırarak galip çıkıyordu.

Realizm, tümdengelimci ve nomolojik niteliği,149 Thucydides’den Machiavelli150 ve Hobbes’a,151 Carr’dan Morgenthau’ya uzanan çizgisi ile eleştiricileri de dahil olmak üzere disiplinin en dominant paradigması olarak kabul edilir.152 İdealizm ise disiplinin ilk

147 Michael Loriaux, “The Realist and Saint Augustine: Skepticism, Psychology and Moral Action in International Relations Thought”, International Studies Quarterly, (Vol: 36, 1992), ss. 402-404. Robert M. Crawford, “Political Realism in International Theory”, The American Political Science Review, (Vol: 92, No: 1, 1998), ss. 269-270.

148 Brian Porter, “Lord Davies, E. H. Carr and the Spirit Ironic: A Comedy of Errors”, International

Relations, (Vol: 16, No: 1, 2002), s.94.

149 Bahman Fozouni, “Confutation of Political Realism”, International Studies Quarterly, (Vol: 39, 1995), s. 485.

150 Machiavelli’nin klişeleşmiş ‘amaca giden her yol mubahtır’ felsefesinin dışında Realistler’in güce verdikleri önemi yansıtan bir diğer anekdot da ‘silahlı peygamberler fetheder, silahsız peygamberler yok olur’ şeklinde özetlenebilir. Benzer çarpıcı örnekler ve Realistlerin tarih anlayışı için bakınız, David S. Yost, “Political Philosophy and the Theory of International Relations”, International Organization, (Vol: 70, No: 2, 1994), s. 287. Ayrıca Thucydides ve Machiavelli’nin Realistler için taşıdığı önem için bakınız, Steven Forde, “International Realism and the Science of Politics: Thucydides, Machiavelli and Neorealism”, International Studies Quarterly, (Vol: 39, No: 2, 1995), ss. 141-160.

151 Thomas Hobbes’un Uluslararası İlişkiler çalışmalarına ve özellikle Realizmin anarşi metaforuna yönelik katkıları için bakınız, Hedley Bull, “Hobbes and the International Anarchy”, Social Research, (Vol: 48, No: 4, 1981), ss. 171-739.

152 Scott Burchill, “Realism and Neorealism”, Theories of International Relations, (ed), Scott Burchill, (New York: Palgrave, 2001), s. 67. Ayrıca bakınız, Michael C. Williams, The Realist Tradition and the Limits of International Relations: Cambridge Studies in International Relations: No. 100, (Cambridge: Cambridge University Press, 2005), ss. 1-3. Murielle Cozette, “Realistic Realism? American Political Realism, Clausewitz and Raymond Aron on the Problem of Means and Ends in International Politics”, The Journal of Strategic Studies, (Vol: 27, No: 3, 2004), s. 428. Steven Forde, “Varieties of Realism: Thucydides and Machiavelli”, The Journal of Politics, (Vol: 54, No: 2, 1992), s. 372.

yıllarında etkili olmuş gelip geçici bir fenomen yaftasına maruz bırakılmıştır.153 Ancak özellikle 1990’dan sonra disiplinin ilk yıllarına dair yapılan çalışmalarda temel soru, kimin dominant olup olmadığından çok, ilk büyük tartışmanın gerçek anlamda hayat bulup bulmadığına dairdir. Başta Schmidt ve Ashworth olmak üzere bir çok isim, büyük bir tartışmanın yaşanmadığını ileri sürmüşler ve hatta daha ileri giderek İdealist/ütopist bir ekolün asla oluşmadığını ve İdealist/ütopist etiketin E. H. Carr’ın polemik amaçlı tezinin bir ürünü olarak ortaya çıktığını iddia etmişlerdir.154 İdealist ve Realist bakış açılarının varlığını kabul eden bu isimler, disiplinin 1919’dan çok önce zaten şekillenmeye başladığını bu yüzden İdealizmin disiplinin kurucu unsuru olarak görülmesinin mit155 olduğunu ve bu mitin disiplinin tüm tarihini ve bugünkü tartışmaları derinden etkilediğini de eklemişlerdir.156

Ashworth’te yapmış olduğu ayrıntılı bir çalışma sonucunda, 1930 ve 1940’lı yıllar arasında disipline dair dergilerde örneğin Carr’ın ve Mitrany’nın sıklıkla yazdığı International Affairs dergisinde, L. Woolf’un editörlüğünü yaptığı Political Quarterly’de (sadece Carr’a cevap niteliğinde birkaç yazı vardır), The Canadian Journal of Economics and Political Science, Journal of Politics and Political Science Quarterly’de ilk büyük tartışmaya dair neredeyse hiçbir şey yazılmadığını iddia etmiştir. Ayrıca Ashworth, iki savaş arası dönemi, İdealizm-Realizm tartışması zemininden okumanın, disiplinin iki savaş arası gerçek doğasını göz ardı etmemize yol açtığını da vurgulamıştır.157 Zira bir çok kişiye göre zaten başta İdealistler olmak üzere geleneksel Uluslararası İlişkiler yazımının temel amacı, disipline özgünlük kazandırmak ya da disiplinin sınırlarını netleştirmek değil, barışı tesis etmek gibi pragmatik bir dürtü ile hareket etmektir.158 Fakat çıkış amacı ne olursa olsun ya da tartışmanın varlığı ne düzeyde sorgulanırsa sorgulansın bu durum, İdealizm ve Realizm paradigmalarının disiplinin kurucu tartışması niteliğine halel getirmez.

153 İdealizmin sadece belirli bir dönemi etkileyen bir paradigma olmadığı ve disiplinin geleceğini şekillendiren bir yaklaşım olduğuna yönelik tezler ve İdealizmin Soğuk Savaş sonrası yansıması olarak görülen Neo-İdealizmin temel argümanları için bakınız, Charles W. Kegley, “The Neoidealist Moment in International Studies? Realist Myths and the New International Realities”, International Studies Quarterly, (Vol: 37, 1993), ss. 131-146.

154 Joel Quirk, Darshan Vigneswaran, “The Construction of an Edifice: The Story of a First Great Debate”,

Review of International Studies, (Vol: 31, 2005), s. 90.

155 Brian C. Schmidt, “Lessons From the Past: Reassessing the Interwar Disciplinary History of International Relations”, International Studies Quarterly, (Vol.42, 1998), s. 437.

156 Brian C. Schmidt, “Anarchy, World Politics and the Birth of a Discipline: American International Relations, Pluralist Theory and the Myth of Interwar Idealism”, International Relations, (Vol: 16, No: 1, 2002), ss. 13-14. Benzer tezler için bakınız, Smith, “The Discipline of International..., ss. 376-378.

157 Lucian M. Ashworth, “Did the Realist-Idealist Great Debates Really Happen? A Revisionist History of International Relations”, International Relations, (Vol: 16, No: 1, 2002), ss. 44, 48.

158 Morton Kaplan, “Is International Relations A Discipline?”, The Journal of Politics, (Vol: 23, No: 3, 1961), s. 463.

Uluslararası ilişkilerin açıklanmasında ve analiz edilmesinde, başta savaş olmak üzere bir çok sorunun çözümünde kullanılabilecek reçetelerin neler olabileceği gibi temel konularda farklı bakış açılarına sahip bu iki paradigmanın aslında Grotius-Hobbes tartışmasından beri159 sadece araçlar konusunda farklılaştıklarını söyleyebiliriz. Ulaşmak istedikleri noktanın da benzer olduğunu göz önünde bulundurarak, bu iki paradigma tek bir sepette toplanarak ‘Gelenekselci’ Uluslararası İlişkiler teorilerini oluşturmuştur. Aslında İdealistler ve Realistler kendilerini en başta öz olarak aynı kefeye koymasalar da, II. Dünya Savaşı sonrasında disiplin içerisinde ağırlığını hissettiren Davranışsalcılar kendilerinden önceki dönemi Geleneksel, bu dönemdeki çalışanları da Gelenekselciler olarak tanımlamışlardır. Aktör olarak ulus-devleti, zemin olarak Avrupa’yı, özerk bir alan olarak politikayı, metodolojik olarak da tarihsel analizi seçmiş160 olan bu iki ‘ayrı’ yaklaşımın ayrılıklarının görüntüden ibaret olduğunu söyleyen Davranışsalcılar, bir çok noktada kendisinden önceki dönemin yaklaşımlarından ayrılmaktadır.

Ancak tüm eksikliklerine, teşhisçi, tanımlayıcı ve dış politika yönlü yazıma,161 disiplin içinde kavramsal oydaşmayı sağlayamamış olmalarına, disipline nüfuz etmiş siyaset felsefesi, hukuk, tarih ve sosyoloji ağırlığını yeterince temizleyememiş olmalarına, metodolojiye dair neredeyse hiçbir atıfta bulunmamalarına162 olan ile olması gerekenden öte, güneşin altında yeni bir şey olmadığını maalesef bir kez daha hatırlamamızı sağlamalarına, hepsinden öte II. Dünya Savaşı’na giden yolda bir kasist kadar bile duraklama yaratamamış olmalarına rağmen İdealizm ve Realizm -bu aksak yanları ile bile- Uluslararası İlişkiler öğrencilerine çok değerli bir miras bırakmıştır.163 Bu mirasın bir uzantısı olarak disiplinin kurucu tartışmasının eksik yönleri üzerinden kaynağını alan ve Uluslararası İlişkiler’de paradigmatik/bilimsel/metodolojik bir devrim yapan ‘Davranışsalcılık’ II. Dünya Savaşı’ndan sonra ağırlığını hissettirmeye başlamıştır.

159 Bertrand Badie, “Realism Under Praise or A Requiem? The Paradigmatic Debate in International Relations”, International Political Science Review, (Vol: 22, No: 3, 2001), ss. 253-255.

160 Robert A. Denemark, “World System History: From Traditional International Politics to the Study of Global Relations”, International Studies Review, (Vol: 1, No: 2, 1999), ss. 43-76.

161 James Cable, “The Useful Art of International Relations”, International Affairs, (Vol: 57, No: 2, 1981), ss. 301-314. Ayrıca bakınız, Holsti, “Scholarship in An Era…, s. 19.

162 Yale H. Ferguson, Richard W. Mansbach, The Elusive Quest: Theory and International Politics, (Columbia: University of South Carolina Press, 1988), s. 13.

163 İdealizm-Realizm tartışmasının ve her bir paradigmanın tek başına ne anlama geldiği, disiplime neler kattığı ile ilgili olarak ayrıntılı bir çalışma için bakınız, Martin Griffiths, Realism, Idealism and International Politics: A Reinterpretation, (London: Routledge, 1992).

İKİNCİ BÖLÜM

SOSYAL BİLİMLERDE DAVRANIŞSALCILIK

2.1. Davranışsalcılık: Metodolojiden Daha Fazlası

XX. yüzyılda patlak veren iki büyük dünya savaşı başka hiçbir disiplini etkilemediği ölçüde Uluslararası İlişkiler disiplinini etkilemiştir. İlk savaş disiplinin doğuşu için yeterli ve gerekli zemini hazırlamışken, II. Dünya Savaşı disiplinin doğasında köklü değişikliklerin patlak vermesine yol açtı. İlk bölümde disiplini doğuran etkenlerin neler olduğu tartışılmış ve farklı görüşler olmakla birlikte disiplini doğuran yegane etkenin savaş olduğunun altı çizilmişti. II. Dünya Savaşı, ilkine göre her açıdan daha büyük bir savaştı, savaş sonrasında duranlar geriye baktıklarında artık tamamen yeni bir dünyanın içinde olduklarını çok iyi biliyorlardı. Zira 1945’in dünyası bir çok anlamda kendisinden önceki dönemlerden ayrılmaktadır. Bu ayrımın net bir şekilde görülebileceği yerlerden biri şüphesiz ki uluslararası ilişkiler ve Uluslararası İlişkiler’de yaşanan değişimlerdir.

Öncelikle uluslararası ilişkilerin doğasında yaşanan değişimleri anlamadan disiplinde cereyan eden dönüşümleri algılamak mümkün değil. II. Dünya Savaşı sona erdiğinde Westphalia’dan beri kimi zaman aksamış olsa da yaklaşık üç asır boyunca uluslararası sistem içerisinde yer alan aktörlerin davranış kalıplarını şekillendiren güç dengesi sistemi de sona eriyordu. XII. yüzyıldan itibaren yükselişe geçen Avrupa orijinli güçler iki büyük dünya savaşını kendi orta sahasında yaşayınca geçmişe oranla güçlerini kaybettiler. Bu durum Avrupa merkezli yönlendirilen dünya politikalarında bir özne değişimini de beraberinde getirdi. Global ölçekli bir uluslararası ilişkilerden bahsetmeye başlıyor ve ideolojilerin dış politika formasyonunu etkilediği ölçüde birimler arası ilişkileri şekillendirmeye başladığını da kaydediyorduk. Savaşın yaralarını sarmak kolektif bilinci yeniden öne çıkarıyor ve başta Avrupa’da olmak üzere dünyanın çeşitleri coğrafyalarında entegrasyon hareketleri hız kazanıyordu. Ulus inşası, kolonilerin çözülmesi ile I. Dünya Savaşı’ndan sonra en parlak yıllarını geçiriyor, demokrasi dalgası kesintili olsa da hissedilmeye başlıyordu. Bilim ve teknolojideki gelişme ise insanlığın neolitik ve sanayi devrimlerinden sonra üçüncü büyük devrimin eşiğinde olduğunu gösteriyordu.164 Bu gelişmeleri artırabilmek mümkün. İşte bu faktörler ilişki türü olarak uluslararası ilişkileri

164 Eugene B. Skolnikoff, Elusive Transformation: Science, Technology and the Evolution of International

etkilediği düzeyde disiplini de birincil planda etkilemiştir.165 Zira yeni dönem, çözüm üretmeye yönelik açılımlara ev sahipliği yapsa da sorunlar da katlanarak artıyordu. Disiplinin problem solving niteliği yine öne çıkıyor ve tehditler ile çözüm yolları arasında sıkışmış disiplin yeni bir yöne doğru kaymaya başlıyordu.166

İdealizm ve Realizmin devlet merkezli duruşu,167 yeni dönemi algılamakta yetersiz kalıyor ve yeni paradigmalar Kuhn’un kullandığı anlamda olağan dönemi sarsmaya başlıyordu. Dış politika yönelimli disiplinin politika yapıcılara alternatifler sunmadaki ehliyetsizliği herkesçe görülüyordu. Artık uluslararası ilişkilerin gündemi çeşitlenmiş ve çeşitlilik yeni tekniklerin kullanılmasını zorunlu kılmaya başlamıştı.168 İki savaş arası dönemin optimistik, moralist motifi, örgütlenme ve uluslararası hukuka verilen ağırlık169 1945 sonrası dönemin parametrelerini karşılamakta yetersiz kalıyordu.

Bu yetersizlikleri aşmak, II. Dünya Savaşı sonrası dönemin dinamiklerini algılamak ve analiz etmek adına Uluslararası İlişkiler çalışmaları özellikle ABD’de de artmaya başladı.170 İki savaş arası dönemde XIX. yüzyılın sonlarındaki barış hareketlerinden esinlenen ve bu çerçevede uluslararası hukuk ve örgütlenme üzerine yoğunlaşan ABD’li disiplin mensupları,171 II. Dünya Savaşı’ndan sonra ilgi alanlarını çeşitlendirdiler.172 İlk olarak bölgesel çalışmalara yönelik ilginin arttığı ABD’de de bu ilgi artışını Amerika’nın izolasyonist politikayı her anlamda terk etmesi ile birlikte değerlendirmek gerekir.173 Öte yandan iki savaş arası dönemde Avrupa’daki totaliter ve otoriter rejimlerin kendilerine yönelik politikalarından dolayı ABD’ye yerleşen entelektüelleri de bu ilgi artışının bir

165 William T. R. Fox, Annethe Baker Fox, “The Teaching of International Relations in the United States”,

The Theory and Practice of International Politics, (ed), William C. Olson, Fred A. Sondermann, (New Jersey: Prentice Hall, 1966), s. 7.

166 Charles Weiss, “Science, Technology and International Relations”, Technology in Society, (Vol: 27, 2005), s. 302.

167 David Long, “Conclusion: Inter-War Idealism, Liberal Internationalism and Contemporary International Theory”, Thinkers of the Twenty Years’ Crisis, (ed), David Long, Peter Wilson, (Oxford: Clarendon Press, 1995), ss. 303-306.

168 Chadwick F. Alger, “Comparison of Intranational and International Politics”, The American Political

Science Review, (Vol: 57, No: 2, 1963), s. 406.

169 Kennteh W. Thompson, “The Study of International Politics: A Survey of Trends and Developments”,

The Review of Politics, (Vol: 14, 1952), ss. 434-445.

170 Waldemar Gurian, “On the Study of International Relations”, The Review of Politics, (Vol: 8, 1946), s. 275. ABD’deki II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasındaki Uluslararası İlişkiler çalışmalarının niteliği ve içeriği ile ilgili bakınız, Russell H. Fifield, “The Introductory Course in International Relations”, The American Political Science Review, (Vol: 42, No: 6, 1948), ss. 1189-1196.

171 William T. R. Fox, “Interwar International Relations Research: The American Experience”, World

Politics, (Vol: 2, No: 1, 1949), s. 68.

172 Bruce M. Russett, “Six Texts in Methodology”, Political Research, Organization and Design, (Vol: 3, No: 1, 1959), ss. 27-30.

173 Richard Sneider, “Institutions of International Studies”, Columbia Journal of International Affairs, (Vol: 1, No: 1, 1947), ss. 29-30.

nedeni olarak değerlendirebiliriz.174 II. Dünya Savaşı sonrasında disiplinin merkezinin Avrupa’dan Amerika’ya kaydığını söylemek ve disiplin içerisinde hala yoğun bir Amerikan ağırlığının olduğunu175 zikretmek aslında herkesin bildiği bir şeyi tekrarlamaktan öteye geçmeyecektir.176 Zira kendisini Uluslararası İlişkiler disiplininin mensubu olarak gören kişilerin yaklaşık %75’i ABD’lidir.177

Disiplin içerisindeki Amerikan ağırlığı sadece disiplinin merkezinin değişmesine yol açmamış aynı zamanda disiplinin formasyonunu da doğrudan etkilemiştir. ABD’nin dünya politikalarında aktif rol oynamaya başladığı zaman diliminden itibaren disiplinin temel kaygılarında bir zemin kayması yaşanmış ve daha evrensel bir Uluslararası İlişkiler disiplini yaratılmaya çalışılmıştır. Artık güç dengesi ve güç dengesinin dinamiklerinden hareket ederek, Realizm ve İdealizmin indirgemeci perspektifini kılavuz olarak benimseyerek uluslararası ilişkileri açıklamak mümkün dahilinde olmayınca metodolojik anlamda bir devrimin yaşanması zaruri hale gelmişti. Bu devrim buram buram Amerikan havası kokuyor ve Amerikalılar öznel ve ideolojik bir uluslararası ilişkiler yerine nesnel ve evrensel bir disiplinin gerçekleştirilebilirliği üzerinde duruyorlardı.178

Uluslararası İlişkiler disiplininde, II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasından itibaren özellikle 1950 ve 1960’lı yıllarda sosyal bilimlerin genelinde yaşanan değişimin bir uzantısı olarak bilimselleşme hareketi başlamış ve kendilerini Davranışsalcılar olarak tanımlayan “yeni kuşak”, disiplinin Young Turks rolünü üstlenmişlerdir.179 Yeni kuşak Uluslararası İlişkiler mensupları nitelemesi daha çok Amerika’da Uluslararası İlişkiler çalışanları için kullanılmakla birlikte bu gruba, içerisinde Avrupa’dan kaçıp Amerika’ya

174 Harold D. Lasswell, “Influence of the Intellectual Exile”, Social Research, (Vol: 4, No: 1, 1937), ss. 5-17. 175 Steve Smith, “The United States and the Discipline of International Relations: Hegemonic Country Hegemonic Discipline”, International Studies Review, (Vol: 4, No: 2, 2002), ss. 67-85.

176 Soğuk Savaş’ın diğer kutbunda yer alan Sovyetler Birliği’ndeki Uluslararası İlişkiler’e yönelik çalışmaların yetersizliği ve çalışmaların ancak 1950’lerin sonlarında başladığı ile ilgili görüşler için bakınız, William Zimmerman, “International Relations in the Soviet Union: The Emergence of A Discipline”, The Journal of Politics, (Vol: 31, No: 1, 1969), ss. 52-70. Uluslararası İlişkiler disiplininin bir Amerikan disiplini olmadığına yönelik tezler için bakınız, A. J. R. Groom, Peter Mandaville: “Hegemony and Autonomy in International Relations”, Still an American Social Science?, (ed), Robert Crawford, Darryl Jarvis, (Albany: Suny Press, 2001). John G. Gunnell, “Handbooks and History: Is It Still the American Science of Politics”, International Political Science Review, (Vol: 23, No: 4, 2002), ss. 339-354.

177 Norman D. Palmer, “The Study of International Relations in the United States: Perspectives of Half A Century”, International Studies Quarterly, (Vol: 24, No: 3, 1980), s. 346.

178 Oktay Tanrısever, “Yöntem Sorunu: Gelenekselcilik Davranışsalcılık Tartışması” Devlet Sistem ve

Kimlik: Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar, (ed), Atila Eralp, (İletişim Yayınları: İstanbul, 2000), ss. 89-129.

179 Steve Smith, “Paradigm Dominance in International Relations: The Development of International Relations as a Social Science”, The Study of International Relations: The State of the Art, (ed), Hugh C. Dyer, Leon Mangasarian, (London: Macmillan, 1989), s. 20. Benzer bir niteleme için bakınız, Charles A. Jones, “Christian Realism and the Foundations of the English School”, International Relations, (Vol: 17, No: 3, 2003), s. 373.

yerleşen kişileri de dahil edebilmek mümkün. Yeni kuşağın eskisinden ayrıldığı temel noktalar, geleneksel Uluslararası İlişkiler yazımına yöneltilen eleştirilerde net bir şekilde kendini gösterir. Ancak öncelikle bu eleştirilere yer vermeden ve iki kuşak arasındaki çatışmayı analiz etmeden önce Uluslararası İlişkiler’de yeni kuşakla özdeşleştirilen Davranışsalcılığın ne anlama geldiğine, ne zaman doğduğuna ve nasıl geliştiğine bakmak zorundayız.