• Sonuç bulunamadı

Davranışsalcılık sadece Uluslararası İlişkiler’de değil başta psikoloji, sosyoloji, antropoloji ve siyaset bilimi olmak üzere sosyal bilimlerin bir çok alanında belirli bir dönem etkili olmuş, teorik bir yaklaşımdır.180 Her ne kadar Davranışsalcılık bu disiplinlerde teorik anlamda çok büyük açılımlar sunamamış olsa da özellikle metodolojik olarak çok büyük katkılarda bulunmuştur.181 Teori ve metodoloji ayrımı Davranışsalcılığı nasıl tanımlamamız gerektiği konusunda bazı sıkıntılar yaşamamıza yol açıyor. Davranışsalcılığın özden çok şekile ağırlık vermesi onun metodoloji olduğunu gösterirken, daha önceki bölümde sıralanan teori tanımlarını aşağı yukarı karşılayan yönleri olduğu için de Davranışsalcılığın bir teori olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu tanımlama sıkıntısını aşmak adına teori ya da metodoloji kavramlarını kullanmaktan ziyade Thomas Kuhn’un ‘bir bilim çevresine belli bir süre için bir model sağlayan yani örnek sorular ve çözümler temin eden, evrensel olarak kabul edilmiş bilimsel başarılar’ şeklinde tanımladığı paradigmayı kullanmayı tercih ediyoruz.182 Bu tercihte paradigmanın, teori olmasa da teori benzeri olması birincil nedendir. Zira bir paradigma perspektiften daha fazlasıdır ama bir teoriden daha az şey ifade eder. Paradigma birbiriyle ilgili sorular sorar, bir çeşit dil oluşturur fakat değişkenlerin parametreleri arasındaki ilişkileri göremez. Paradigma eski perspektiften yeni teoriye giden yolda bir aşamadır aslında.183

180 Bu listeyi uzatmak ve listeye biyoloji, ekonomi ve hatta coğrafyayı bile ekleyebilmek mümkün. Coğrafyadaki Davranışsalcılığın ifade ettiği anlam ve coğrafya ile psikoloji ve davranışsalcılık arasındaki ilişki için bakınız, Robert M. Kitchin, “Relations Between Psyhology and Geography”, Environment and Behavior, (Vol: 29, No: 4, 1997), ss. 554-573.

181 Bu konu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde tüm ayrıntıları ile ele alınacaktır.

182 Thomas Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Çev. Nilüfer Kuyaş, (İstanbul: Alan Yayıncılık, 2003), s. 53. Kuhn’un paradigma seçimini Alexandre Koyré’den başlayan çizginin bir uzantısı olarak okumak gerekir. Koyré’nin weltanschauung olarak tanımladığı unsur, Althusser’de sorunsal Kuhn’da paradigma olarak kendini göstermiştir.

183 Amitai Etzioni, “A Paradigm for the Study of Political Unification”, World Politics, (Vol: 15, No: 1, 1962), s. 44.

Niteleme sorununu aştıktan sonra asıl sorun Davranışsalcılığın tek başına ne anlam ifade ettiğini çözümlerken karşımıza çıkıyor. Davranışsalcılık daha öncede belirtildiği üzere sosyal bilimlerin bir çok alanında etkisini gösterdiği için farklı disiplin mensupları Davranışsalcılığı farklı araçlar kullanarak tanımlıyorlar. İlgili disiplinin temel kurucu öznesi ve odağına göre çeşitlenen araçlar, herkes tarafından kabul gören bir tanım yapmamızı imkansız kılıyor. Ancak kabaca bir tanım yapacak olursak Davranışsalcılık; disiplinin temel birimlerinin birbirleri ile olan ilişkilerinde uyaran/etki ve tepki arasındaki gözlemlenebilir, genellenebilir motifler üzerinde yoğunlaşan, doğa bilimlerindeki yol, yöntem ve modellerin sosyal bilimlerde de kullanılabilirlik imkanlarını sorgulayan, öngörülebilirliğe öncelik veren paradigmatik bir duruş olarak tanımlanabilir. Bu tanımın bir çok noktada eksik olduğunu, en azından tüm sosyal bilimler için geçerli olmadığını da itiraf ederek, her bir disiplin için Davranışsalcılığın ne anlama geldiğine bakmak zorundayız.

Ancak bundan daha önce Davranışsalcılık (behavioralism) ve Davranışçılık (behaviorism) arasında keskin bir ayrım olmamakla birlikte ikinci kullanımın doğrudan psikoloji184 ile ilişkilendirildiğini ancak kimi zaman bu ikilinin birbirlerinin yerine kullanıldığını da vurgulamalıyız. Öte yandan özellikle Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler disiplinlerinde bu iki isim yerine üçüncü bir alternatif olarak da ‘bilimsel devrim’ (scientific revolution) kullanımının yaygın olduğunu görmekteyiz. Biz hem bu kullanım farklılıklarının karmaşaya yol açmaması adına hem de Uluslararası İlişkiler’de en çok benimsenen kullanım olan Davranışsalcılık nitelemesini tercih edeceğiz. Ancak Davranışsalcılık nitelemesinin kötü bir seçim olduğunu da eklemeliyiz.185 Zira bu kullanım, ilk elde devletlerin davranışları üzerinde yoğunlaşan bir paradigmayı çağrıştırmaktadır. Halbuki Davranışsalcılık bundan çok daha fazlasını sunmakta ve içermektedir. Davranışsalcılığı etkili olduğu disiplini daha bilimsel yapmak gibi bir çabadan ibaret olarak okumak da onun etkisini sınırlamakla eşdeğerdir, bu çabanın dışında Davranışsalcılığın tüm insan bilimlerini birleştirmek gibi bir amacı da vardır.186 Davranışsalcılar sosyal bilimlerdeki teorik yaklaşımların sosyoloji, ekonomi, psikoloji, ve siyaset biliminin değişkenleri arasında ilişki kuracak şekilde mantıksal olarak tutarlı,

184 Davranışçılığın Psikolojideki anlamı ve kullanımı için bakınız, John B. Watson, “What is Behaviorism?”,

Harper’s Monthly Magazine, (No: 152, 1925), ss. 723-730.

185 Holsti, “Scholarship in An Era…, ss. 32-33. 186 Wight, “Philosophy of Social Science…, s. 27.

ampirik açıdan ulaşılabilir anlamda inşa edilmesi gerektiğini sürekli olarak vurgulamışlardır.187

Sosyal bilimlerde Davranışsalcılığın tarihine baktığımız zaman genellikle milat olarak XIX. yüzyılın ortaları referans olarak gösterilmektedir. Davranışsalcılığa yönelik ilk çalışmalar Psikoloji disiplininde yapılmaya başlanmış ve hatta Psikolojinin özgün bir disiplin olarak ortaya çıkmasını Davranışsalcılık/Davranışçılık tetiklemiştir. Sosyal bilimlerin diğer disiplinlerindeki Davranışsalcılık temayülü Psikolojiden miras alınmıştır. Kronolojik bir sıralama çok işlevsel olmamakla birlikte; Psikolojiden sonra bu temayülün Sosyolojiye oradan Siyaset Bilimine son olarak da Uluslararası İlişkiler disiplinine sıçradığını iddia edebiliriz. Davranışsalcılığın kökenine baktığımızda karşımıza çıkan ilk durak üzerinde biraz yoğunlaşmalı; Davranışsalcılık’ın Psikolojideki gelişimi ve anlamı üzerinde vurgu yapmalıyız ki diğer disiplinlerdeki etkisi net olarak ortaya çıksın.