• Sonuç bulunamadı

SİKKE METALİ/BULLİON KAYNAKLARI

Belgede Antik Anadolu madenciliği (sayfa 69-72)

Sikkeleri; bizi maden kaynaklarına götüreceğinden, sikke metalindeki hileleri madeni eserlerde gördüğümüzden, sikke darbı ve tekniklerinin bazı madeni sanatlarda karşımıza çıktığından, sikkelerin temizlenmesi ve mülaj işleminin başka madeni eserlere de uygulanabilirliği olduğundan konumuza dahil ediyoruz.

Sikke, belirli bir ölçüye göre metalden yapılmış ve üzeride resim olan bir

paradır169. Çoğu Hellen sikkeleri ve gerçekte MÖ 5. yüzyıl sonundan önceki tüm

sikkeler gümüş, altın, elektrondan basılmışlardı. Antik sikke üreticileri her şeyden önce değerli metal gereksinimlerini karşılamak zorundaydılar. Antik dünyada maden ocaklarından değerli metal çıkartılması, sikkenin icadından çok öncelere uzanmaktadır; çünkü altın ve gümüşe her zaman talep vardı ve bu metaller sikkeden önce de, daha çok “bullion” ingotlar/külçeler formunda, ticarette kullanılıyordu. Sikke bir kere icat edilir edilmez zengin değerli metal kaynaklarına sahip toplumlar, bu metalleri sikkeye dönüştürme eğilimi içine girdiler bu çok doğal bir şekilde gerçekleşti. Devletlerin kendi para gereksinimleri, onların sikke formunda para kullanımını zaten zorunlu hale getirmişti; ancak bunun yanı sıra bir de değerli metallerinin kullanıldığı uluslararası ticaret vardı; dolayısıyla metalin sikke formuna dönüşmesinin zamanı gelmişti. Bu yüzden sikke basımında en verimli üreticilerin çoğunun, sikke metaline uygun doğal kaynaklara doğrudan ulaşabilen devletler olması şaşırtıcı olmamalıdır.

Sikkenin yeni icat edildiği tarihlerde Lydialılar elektron sikke basabiliyorlardı; çünkü Lydia Krallığı’nın içinden akıp gelen Paktolos Irmağı’nın alüvyonlarında Tmolos Dağı’ndan sürüklenip gelen altın ve gümüş karışımı maden parçacıkları bulunuyordu. Lydialılar Strabon (11.2.19) tarafından anlatıldığı şeklinde doğal elektronu saflaştırma yöntemini biliyorlardı. Strabon, Küçük Asya’da Soanes olarak bilinen bir halkın ırmaklarındaki altın parçacıklarını yağlı koyun derilerini suya batırarak topladıklarını anlatmaktadır. Alüviyal altının toplanması için koyun derilerinin toplanılması, Iason ve Altın Post efsanesinin de kökeni olabilir170. İskender’in MÖ 333’den itibaren Pers hazinelerini ele geçirip onları sikke metali olarak kullanması, nereden bakılırsa bakılsın tarihin ve numismatiğin en önemli dönüm noktalarından biri olarak kabul edilmektedir. Roma, Hellenistik dünyanın birikmiş servetinin üzerine konmuştu. Ayrıca, imparatorluk dâhilindeki maden ocaklarını sistematik olarak işletiyordu. Roma dünyasındaki değerli metal kaynaklarının azalması, MS 3. yüzyıldaki krizin nedenlerinden biriydi.

Yazınsal kaynaklarda, sikke metali kaynakları hakkında yalnızca madenler ve ganimetlerden söz edilmez, aynı zamanda tazminatlar, armağanlar, satın almalar ve stoklanmış bulunan çeşitli eşyaların (kült heykelleri, adaklar, taçlar, vazolar, mobilyalar, bina süslemeleri ve külçeler) eritilmesinden de söz edilir. Eski sikkeler ile yabancı sikkeler de eritilerek yeniden sikke metali olarak kullanılıyordu. Madenlere sahip 169 Howgego, 1998: 1.

olmayan kentlerin sikke metalini hangi yollarla elde ettikleri –savaş, ticaret, vergilendirme vb- büyük bir tarihsel sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Bu konuda, bilimsel analizler bazı kanıtlar sağlamamıza yardımcı olmaktadır. Sikkelerin iz-element analizinden sonuçlar çıkartırken çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü bu tür elementler tek bir maden ocağında bile çok değişik olabilmektedir. İz elementleri analizinden çıkartılan değerler, farklı darphanelerde basılmış sikkeleri ayırt etmede etkili olarak kullanılabilir. Fakat yine de metalin orijinal kaynağını saptamada pek kullanışlı değildir. Kurşun izotop analizi daha umut vericidir. Arkaik dönemdeki Hellen gümüşünün başlıca kaynağı gümüşlü kurşun cevheridir. Cevherin izotopik kompozisyonu, mineralleşme sırasında ‘donuk’tur ve saflaştırma veya yeniden eritme ile başkalaşımı mümkün değildir. Kurşun izotopu okuma işlemi, parmak izi okumaya benzer; sikkeler ile o sikkelerin metalinin çıkartıldığı tahmin edilen kaynaktan alınan cevher örneklerini karşılaştırmakta kullanılabilir. Ne yazık ki, tekniğin geçerliliği, farklı kaynaklardan sağlanan metallerin harmanlanmadığı varsayımına bağlıdır. Çoğu sikke olasılıkla daha önce kullanılmış metalden ve belirli bir ocaktan gelmeyen, karışık metalden basılıyordu. Fakat teknik, arkaik dönem gümüş sikkelerine başarı ile uygulanmaktadır (erken dönem sikkelerinde eski metallerin yeniden kullanılmaları olasılığının zayıf olduğunu varsayarak).

Kurşun izotop analizleri geç dönemler için kullanışlı değildir; fakat iz element analizi ile saptanan güvenilir bir bulguyu seçmek önemli olabilir. MS 346-388 arasındaki dönemde ya da sonrasında Roma altın sikkelerindeki platin oranının gözle görülür artışı, büyük bir yeni altın kaynağının işletilmekte olduğunun göstergesidir. Bu, Geç Roma ekonomisinde altının bolluğunu anlamada, Constantinus’un pagan tapınaklarının hazinelerini eriterek sikke metali elde etmesinden daha önemli olabilir. Yeni altın kaynağının yeri bilinmemektedir171. Atina’nın Akropolis’te, Roma’nın da Aerarium Sanctius’ta acil durumlar için altın stokladığını biliyoruz. Çok miktarda basılan sikkeler, madenlere sahip olmak ile ilişkilidir; fakat kuşkusuz altın, sikke üretiminin gösterdiğinden çok daha fazla mevcut idi172.

MÖ 6. yüzyılın ikinci yarısında Küçük Asya’nın hemen hemen sikke basan tüm kentleri yoğun olarak gümüş sikke basımına yönelmişlerdi ve bu yeni para formu hızlı bir şekilde denizaşırı topraklara da, önce Kara Yunanistan’a ve kısa bir süre sonra da Güney İtalya, Sicilya ve Akdeniz’in çeşitli yörelerindeki Hellen koloni kentlerine kadar yayıldı. Bu yeni sikkeleri basabilmek için gümüşe gereksinim vardı; bu yüzden madencilikte ve gümüş cevherlerinin saflaştırılmasında büyük artışlar olmalıydı173. MÖ 5. yüzyılda Atinalılar, sikke metali olarak genellikle Laurion’daki kendi gümüş madenlerinden elde ettikleri “bullion”un yanı sıra müttefiklerinden vergi olarak topladıkları gümüşü kullanıyorlardı. MÖ 431’de Atina’nın ortalama 600 talanton vergi geliri vardı; Akropolis’teki hazinede 6000 talanton gümüş sikke vardı ve kent –sikke 171 Howgego, 1998: 28–30.

172 A.g.e. 10.

olarak basılmamış- toplam 500 talanton değerinde altın ve gümüşü kaynak olarak kullanabilirdi (Thukydides, 2.13.3–5). Ancak, iyi belgelenmiş bir kriz döneminde çaresiz kalan Atinalılar sikke randımanlarını koruyabilmek için bazı yollara başvurmak zorunda kalmışlardı. MÖ 407/6’da, Peloponnesos Savaşı sırasında, Spartalılar Laurion’u işgal etmişler ve Atinalıların müttefikleri ayaklanmışlardı. Bu yüzden Atina’nın her iki ana gümüş kaynağı ile irtibatı kesilmişti. Kent, gümüş sıkıntısı çektiğinden, Akropolis’teki tapınaklardan sağlanacak metalle altın sikke basılmasına karar verildi. Yedi Nike heykeli eritilmesiyle toplam 14 talanton altın elde edildi ve bununla 84.000 altın stater basıldı. Altın, gümüşten 12 kat fazla değer taşıdığından, her bir altın stater (didrahmi) 6 gümüş tetradrahmiye eşitti. Aynı zamanda, ufak birimde bakır sikkelerde basıldı; bunların bir kısmı gümüşle kaplanmıştı174. MÖ 5. yüzyıl başlarında, Aspendos bir süredir gümüş sikke basmakta idi. Pamphylia’daki kentler içinde, bir tek Side bu denli erken bir dönemde sikke darp etti. Hiç kuşku yok, her iki kent de o sırada bölgenin en güçlü kentleriydi175.

MÖ 460’ların sonların itibaren Makedon Kralı Aleksandros’un bir ara Prasias Gölü maden ocaklarından günde bir talanton gümüş elde ettiği söyleniyordu. Ancak, bu kendine özgü Kuzey Ege maden ocaklarının çok geçmeden tüketilmiş olduğu anlaşılmaktadır176. Philippos’un egemenliği sırasındaki büyük bir gelişme, paralı askerlerin ücretlerini ödemek ve Hellenlere rüşvet vermek için Krenides topraklarındaki altın madenlerinin sömürülmesiydi (Diotoros XVI, 8, 6–7). Philippos, Pella’nın doğusuna kadar uzanan bölgede güçlü bir kontrol sağlayıncaya kadar III. Perdikkas’ın (MÖ 365–359) sahip olduğundan daha fazla gümüş kaynağına sahip değildi. MÖ 357/6’da Amphipolis’in ele geçirilmesiyle Pangaios Dağı yöresindeki gümüş madenleri de kontrol altına alınmış oluyordu. Bu olay Makedonya’nın geleceğinde bir dönüm noktası oldu. Genellikle, Philippos’un Pangaios Dağı’ndaki altın kaynaklarını büyük ölçüde kullandığına inanılmaktadır. Philippos vergilerin ödendiği yerlerde bir darphane açma düşüncesini taşıyor olabilirdi; bir tane yönetim başkenti Pella’da, bir tane de altın ve gümüş kaynaklarının işletilmekte olduğu Amphipolis’te177.

Madenlerin elde edilmesinde çok bilinen bir diğer yöntem de, maden ocaklarının işletilmesiydi. Eski Yunanistan’daki en ünlü maden işletmeleri, Atinalıların Attika’daki bulunan Laurion gümüş madenleriydi. Eski Hellen dünyasında madenleriyle ünlü diğer bölgeler arasında, Ege’deki Siphnos adası (altın ve gümüş), özellikle Makedon kralı II. Philippos tarafından altın çıkartmak için işletilen Philippi (önceleri Krenides) madenleri olmak üzere Makedonya-Trakya bölgesinin çeşitli yöreleri, Lampsakos (altın) ve Küçük Asya’nın çeşitli diğer kentleri ve muazzam zenginlikteki altın ve gümüş kaynaklarının sırasıyla Fenikeliler, Hellenler, Kartacalılar ve Romalılar tarafından işletildiği İspanya vardır178. 174 Carradice-Price, 2001: 48–51. 175 Bean, 1999: 51. 176 Carradice-Price, 2001: 81. 177 A.g.e. 120–123. 178 A.g.e. 48–51.

Aiginalıların gümüş sikke metalini Siphnos adasındaki maden ocaklarından sağlamışlardır. Aigina ve Siphnos arasındaki ilişkinin kesin nedeni bilinmemektedir, fakat Aiginalıların ticaretle uğraştıkları herkesçe bilinmektedir. Sebeb açıktır. Aigina, MÖ 6. yüzyılın olasılıkla en yoğun (bazılarına göre yegâne) gümüş sikkesini üretiyordu. Her iki adanın da zenginliği aşikârdır (Aigina’daki Aphaia Tapınağı ile Delphoi’daki Siphnos hazinesi hatırlanabilir) (Hdt. III, 57–59).

Korinthos, topraklarında maden olmayan kentlere iyi bir örnektir. Gümüşe ulaşması, olasılıkla Kuzey-Batı Yunanistan’daki kolonileri aracılığı ile olmuştur. Fakat ilginçtir ki, yapılan kurşun izotop analizleri, Korinthos’un Laurion gümüşünü Atina kadar erken bir dönemde kullandığını göstermektedir179.

Hellen kent-devletlerinin kendi madenlerine verdikleri önem onları her zaman devlet tekelinde tutmak istemelerinden anlaşılmaktadır. Kuzey Ege’deki Thasoslular yalnızca kendi adalardaki madenlere değil, aynı zamanda hemen karşılarındaki Trakya’da sahip oldukları topraklardaki madenlere de sahiptiler. Thasoslular, Trakya’daki altın madenlerinden yılda ortalama 80 talanton elde ediyorlardı ki bu miktar Thasos’un yıllk gelirinin %40’ını oluşturuyordu (Herodotos, 6,46–47).

Maden ocaklarından elde edilen metallere ilaveten, her zaman için dolaşımdan elde edilen ve hali hazırda rafine edilmiş, belli miktarda değerli metaller de söz konusuydu. Bu tür metaller çeşitli formlarda bulunmaktaydı: “bullion”, levha, mücevher ve –sikke icat edildikten sonraki dönemler için- hali hazırda dolaşımda olan sikkeler. Bazı Hellen kent-devletleri doğrudan maden kaynaklarına sahip olmasa da önemli miktarda sikke basabiliyorlardı. Örneğin Aigina, gümüşe sahip değildi. Sicilya’daki Hellen kentleri de sikkeye dönüştürdükleri gümüşü ithal etmek zorunda kalmışlardı180. Sikke türünün, basıldığı gümüşün kökenini yansıtması gerekmemektedir. Atina ‘baykuşlarının’ çoğunun Laurion gümüşünden basıldığı; fakat çoğu Hellen devletinin kendi gümüş madenine sahip olmadığı hususu destekli bir iddiadır. Sikke dolaşımı incelemelerine ilişkin ilginin önemli bir kısmı, onun, devletler arasındaki değerli metal akışı konusunda neyi ortaya çıkarttığıdır. Bu yüzden metalin orijinal kaynağını bilmemek bir tür engel oluşturmaktadır. Bilimsel tetkikler ancak çok sınırlı örneklerde başarılı sonuçlar vermektedir181.

Belgede Antik Anadolu madenciliği (sayfa 69-72)