• Sonuç bulunamadı

ANTİK ANADOLU’DA MADENCİLİĞİN YOĞUN OLARAK

Belgede Antik Anadolu madenciliği (sayfa 122-153)

1.1. KOLONİZASYON

Batı Anadolu’da kolonizasyona ilk girişen İonlar, Samoslular’dır. Samos’un Doğu Akdeniz ile MÖ 8. yüzyılın sonları ve 7. yüzyılın başlarında ilişki içinde olduğu, adada ortaya çıkarılan doğu kökenli tunç eserlerden anlaşılmaktadır. Bazı yerli toplumların şiddetli direnişlerine karşın, İonia kolonizasyonu sürdü. Şarap, gümüş ve tutsaklarıyla ünlü Thrakia’nın güney kıyılarında ve Kuzey Ege Bölgesi’nde Maroneia, Abdera ve Thasos (bugün Taşoz) gibi güçlü koloniler kuruldu.

Trapezos’ta kolonistler önceleri vahşi, kavgacı yerli halklardan Tibaren ve Mossynoiklerle çatışmakla birlikte, kente yerleşmeyi başardılar ve Anadolu’nun ünlü madenci halkı Halyblerle yaptıkları maden ticareti sayesinde kısa zamanda gelişme sağladılar.

Miletoslular doğu kıyılarındaki Kolkhis Bölgesi’nde Dioskurias ve Fasis, kuzey kıyılarında Olbia, Pantikapaion, batı kıyılarında ise İstros, Tomis, Apollonia Pontika ve Odessos gibi ünlü koloni kentleri kurularak, MÖ 7. yüzyılın sonları ile 6. yüzyılın başlarında, buğday, keten, kenevir, bal, balmumu, büyükbaş hayvan, tuz, bakır, kurşun ve ucuz insan gücü bakımından zengin olan tüm Karadeniz ticaretini ellerine geçirdiler.

Cebelitarık Boğazı’nı aşarak Atlas Okyanusu’na da çıkan Fokaialılar, önceden Samoslu İonlar’ın ilişki kurduğu, gümüş madenleriyle ünlü ve olasılıkla Ege’ye dışsatım yapılan kalay madeninin pazarlandığı Tartessos’a (bugün Cadiz yakını) ulaşarak burada ticaret yapma tekelini ellerine geçirdiler.

Aiol, İon ve Dor kentleri, Mısır ve Kuzey Karadeniz’den gelen buğdayın yanında, yine Karadeniz ülkelerinden tuzlu balık, bakır, kurşun, kırmızı aşı boyası, Trakya’dan gümüş, Kıbrıs’tan bakır, İspanya’dan gümüş, kalay, Lydia’dan altın, parfümeri ve deri, Atina ve bazı Yunanistan kentlerinden çömlek, Naksos ve Paros adalarından da mermer dışalımı yapıyorlardı.

Zenginliğe karşı doymak bilmez bir iştahı olan Histiaios, MÖ 513 yılındaki Pers fetihlerinden sonra Atina tiranlarınca kullanılamaz duruma giren Trakya gümüş madenlerini kendi adına işletmeyi planladı. Bu amacına ulaşmak için, Pers imparatorundan, Makedonya’daki Strymon (bugün Struma) Irmağı’nın ağzı yakınında, Edon Traklar’ı bölgesindeki Myrkinos’ta bir kent kurma izni aldı. Ancak çok geçmeden, taraftarı bile olsa, bir tiranın bu denli güçlenip zenginleşmesinin tehlikelerini sezen Darius, Histiaios’u başkenti Susa’daki sarayına danışman alarak, onu saf dışı etti400.

1.2. AİOLİS

Aiolis bölgesi günümüzde İzmir ilinin kuzey kesimi ile Yunanistan’ın Midilli adasını kapsıyordu. Bölge adını, Küçük Asia’ya Kuzey Yunanistan’dan gelmiş ve Yunanca’nın farklı bir lehçesini konuşan Hint-Avrupalı göçmenlerden almıştır. Aiolis, doğuda Lydia, güneyde Ionia, kuzeyde de Mysia bölgeleriyle komşudur; batısı ise tümüyle Ege denizi ile sınırlanmaktadır401.

1.2.1. Madencilik Kültürü

Gerisi dağlarla kaplı bereketli bir tarımsal kuşağı ellerine geçirmiş olan Aioller daha çok kendi içine kapanık bir yaşam sürdürdüler. Tarıma çok önem vermiş olan bu halkın geçiminde, Lesbos (Midilli) adasındaki şaraplarıyla ünlü Mytilene kenti dışında, ticaretin önemli bir yeri yoktu402.

Lesbos adasında grimsi bir mermer ve çeşitli yarı değerli taşlar vermiş ve özellikle kuzey ucundaki tepelerde, demir ve kurşun çıkarılan maden ocakları bulunmuştur403.

Pyrrha Burnu’nun (Ionia’da, Miletos’la Maiandros Irmağının döküldüğü yer) ve körfezinin dışında terk edilmiş Kisth n [Adramytt nos Körfezi (Edremit Körfezi-İda Körfezi de denir) ve Pyrrha’dan sonra Aiolis kıyısında bir liman kenti] kenti bulunur. Bunun yukarısında, daha içerlerde bakır madeni, Perperen (Aiolis kıyısında önemsiz bir kent), Trarion (Aiolis kıyısında önemsiz bir yerleşim) ve bu ikisi gibi diğer yerleşimler de vardır404.

1.3. GALATIA

Küçük Asia’da MÖ III. yüzyıldan sonra ortaya çıkmış olan Galatia bölgesi Phrygia ve Kappadokia toprakları üzerinde kurulmuş olup, günümüzde yaklaşık olarak Ankara ve Kırıkkale illerinin tümünü, Çorum ve Amasya illerinin güney ve Yozgat ilinin de kuzey kesimlerini kapsıyordu. Hint-Avrupalı olan Galatlar ya da Keltler, Orta ve Batı Avrupa kökenli bir halktır MÖ III. yüzyılın ilk yarısı içlerine değin Büyük Phrygia ve Pontos Kappadokiası bölgelerinin toprakları üzerinde kurulmuş bulunan Galatia bölgesi genel olarak, kuzeydoğuda Paphlagonia, kuzeybatıda Bithynia, doğuda Pontos, güneydoğuda Kappadokia, güneyde ve batıda da Phrygia Epiktetos bölgeleriyle sınırlıdır. Ancak bölgenin kesin sınırlarını çizmek çok zordur; çünkü antik kaynaklar Galat boylarının yayılımını yansıtan bu sınırlar hakkında ayrıntılı bilgi vermezler405.

401 Sevin, 2007: 73–75. 402 A.g.e. 80.

403 Magie, 2002: 23. 404 Strabon, 2005: 137. 405 Sevin, 2007: 213–215.

1.3.1. Madencilik Kültürü

Tunç çağı ve Hititler bahsinde bölge madencilik kültürü işlenmekle birlikte; bölgede yer alan Kapadokya maden (özellikle gümüş) bakımından zengindi ve madencilerinin üstün sanat yetenekleriyle de ünlüydü406. Gülek Boğazı dolaylarındaki Maden kazasında gümüş ocağı vardı; burası da Arkhelaos krallığının sınırları içinde kalıyordu407. Arkhel os’un madencileri tarafından, Galatia’lıların ülkesi civarında kristal ve onyks plakaların bulunduğu söylenir. Ayrıca belirli bir yerde renk bakımından fildişine benzeyen beyaz bir taş bulunur ve bundan küçük biley taşları ölçüsünde parçalar elde edilir ve bu parçalardan küçük hançerler için saplar yapılır. Başka bir yerde de çok sayıda saydam taş parçası (Kuşkusuz bunlar lapis specularis veya pencerelerde kullanılan bir çeşit mikadır) bulunuyordu ve onlar bunu ihraç ediyorlardı408.

1.4. IONIA

Ionia bölgesi günümüzde İzmir ve Aydın illerinin Ege denizi kıyısındaki tüm batı kesimi ile Yunanistan’ın Sakız ve Sisam adalarını kapsıyordu. Bölge adını, Küçük Asia’ya Ota Yunanistan’dan gelmiş ve Yunanca’nın farklı bir lehçesini konuşan Hint- Avrupalı göçmenlerden almıştır. Klasik Ionia genel olarak, doğuda Lydia, güneyde Karia, kuzeyde de Aiolis bölgeleriyle komşudur; batısı ise tümüyle Ege denizi ile sınırlanmaktadır409.

1.4.1. Madencilik Kültürü

Dar bir kıyı şeridine sıkışmış olan Ionia bölgesi daha çok tarımsal ve hayvansal zenginliklere sahipti410.

Herodot’tan Phokaia’lıların (Foça) demir üzerine ant içtiklerini öğreniyoruz. “Phokaia’lılar ateşte kızdırılmış koskoca bir demir parçasını denize attılar, bu demir parçası su yüzüne çıkmadıkça Phokaia’ya dönmemek için ant içtiler411”.

Antik çağ Batı Anadolu’sunda maden işleme sanatı da gelişmiştir; çünkü Mitylene’de bezemeli iki ünlü gümüş içki kabı tipi yapılmıştır. Smyrna’da ise bir kuyumcular ve gümüşçüler loncası, Thyateira ve Hierapolis (Pamukkale)’de de benzer nitelikte bakırcı birlikleri vardı412. Bergama da gümüş endüstrisinin olası varlığını bilmekteyiz413. Ephesos’ta gümüşçüler öylesine güçlü idiler ki, Aziz Paulos onların düşmanlığını kazanmasından dolayı hemen hemen yaşamını kaybedecek duruma gelmişti414. 406 Diakov-Kovalev, 1987: 186. 407 Lloyd, 2000: 239. 408 Strabon, 2005: 12. 409 Sevin, 2007: 81–83. 410 A.g.e. 102.

411 Herodotos, Klio, 165. Bahis, 2004: 71. 412 Magie, 2002: 33.

413 A.g.e. 113. 414 A.g.e. 33.

1.5. KARİA

Karia bölgesi günümüzde Aydın ve Muğla illerinin büyük bir bölümü ile Denizli ilinin batı uç kesimlerini kapsıyordu. Bölge, adını kökenleri henüz tam olarak saptanamayan Karlar’dan almıştır. Karia genel olarak doğu ve güneydoğuda Phrygia ve Lykia, kuzeyde Lydia ve Ionia bölgeleriyle komşudur; batı ve güneyi ise tümüyle Ege denizi ile sınırlanmaktadır415.

1.5.1. Madencilik Kültürü

Batıdaki çok girintili çıkıntılı kıyı şeridi ile doğudaki dağlık kesimden oluşan bölgenin eski çağlardaki ekonomisi büyük çapta tarım ve hayvancılığa dayanmaktaydı. Alabanda yöresinde, tahıl ilaçlamada kullanılan bir tür kükürt çıkarılmaktaydı (Plin., N.H. XVIII 305). Zengin olmamakla birlikte, Alabanda ve Orthosia’da dağ kristali yatakları da vardı (Plin., N.H. XXXVII 23)416.

Karia sahil bölgesinde maden ocakları da bulunuyordu. Kuzeyde Miletos’un doğusunda Latmos (Beşparmak) Dağı’nda demir vardı. Gerçekten dağın güneydoğu ucuna yakın bir yerde eski bir maden ocağının izleri bugünde görülebilmektedir. Myndos (Gümüşlük)’un arkasındaki tepelerde, adını kentten alan uzun burnun ucunda önemli bir gümüş ocağı bulunuyordu.

Karia sahilinin yakınında zengin Kos (İstanköy) Adası yer almaktadır. Kos’ta eski maden ocaklarının izleri vardır ve biraz bakır bulunmuştur417. Adanın endüstrileri, toprak ve bakır kapların üretimini kapsamıştır; daha MÖ 300 gibi erken bir tarihte, bakırcılar ve çömlekçiler, bir kurbandan özel pay alabilecek kadar önemli idiler418. Kibyra’lıların (Horzum) başka bir özelliği de, demir işçiliği ve kakmacılığındaki ustalıklarıdır419.

1.6. MYSIA

Mysia bölgesi günümüzde yaklaşık olarak Balıkesir ilinin tümünü, Manisa ilinin kuzey, İzmir ilinin kuzeybatı, Bursa ilinin güneybatı, Kütahya ilinin batı ve Çanakkale ilinin de doğu uç bölümünü kapsıyordu. Bölge adını Küçük Asia’ya Thrakia ve Boğazlar üzerinden girmiş bir Thrak boyu olan Mysler’den almıştır420. Mysia genel olarak doğuda Phrygia, güneyde Aiolis ve Lydia, batıda Troas ve Ege denizi, kuzeydoğuda da Bithynia bölgeleriyle komşudur421.

415 Sevin, 2007: 105–108. 416 A.g.e. 130–131. 417 Magie, 2002: 118. 418 A.g.e. 36–37. 419 Strabon, 2005:182. 420 Sevin, 2007: 43. 421 A.g.e. 44.

1.6.1. Madencilik Kültürü

Mysia’nın başlıca doğal zenginliği kereste ve madene dayanıyordu. Mysia bölgesinin maden zenginlikleri arasında Bergama’nın kuzeyindeki Perperene (İzmir- Bergama-Kozak bucağına bağlı Aşağıbey köyü yakınında) yöresindeki dağlardan çıkarılan bakır önemli bir yer alıyordu. Strabon’a göre, Lydia kralları, Atarneus (İzmir- Çanakkale karayolunun doğusunda, Dikili kavşağı yakınında Kaletepe) ile Pergamon arasındaki bölgeden altın elde etmişlerdi. Prokonnesos (Balıkesir-Erdek bağlı Marmara bucağında köy. Marmara adası, Saraylar.) adası beyaz mermerleriyle ünlüydü (Str. 588; Plin., NH., V 151)422. Bununla beraber, madenler açısından daha önemli bir bölge İda Dağı’nın doğusundaki Mysia’nın kuzeybatı kesimi idi. Buradaki gümüş, Aisepos (Gönen Çayı)’un kaynaklarına yakın olan (adını madenden alan, Argyrion=Gümüş) Argyria’da (Çanakkale ili, Yenice ilçesine bağlı bucak. Pazarköy423) ve özellikle daha doğuda, Tarsios (Çakıroba Çayı) ve Enbeilos diye değişik şekilde adlandırılmış olan ırmağın yukarı vadisinde Perikharaxis’de (kurşunla birlikte) çıkarılmıştır424. Buradaki ocaklar MÖ 133’ten Augustus zamanına değin olan Roma Dönemi sikkelerinin gösterdiği gibi, Romalılar tarafından işletilmiştir. Ve olasıdır ki, bu ocaklar Pergamon kralları tarafından da kullanılmıştır. Kasaba, Kyzikos’tan Bergama’ya giden yollardan biri üzerinde idi425.

Herodot’a göre, “Mysia’lılar kendi ülkelerinin başlıklarını giyiyorlardı, ellerinde küçük kalkanlar ve ateşte sertleştirilmiş demirden kargılar vardı426” ve ona göre “su verilmiş çelik en sert taştan daha sert olurdu427”. Ksenophon Anabasis’te Mysia’lılardan “Mysos adında bir Mysia’lı, yanına on Giritli alıp çalılık bir yerde kalarak, düşmandan gizlenmek ister taklidi yaptı; ama tunçtan olan kalkanlarını zaman zaman çalılar arasından ışıldatıyorlardı. Bu yüzden bu ışıltıları fark eden düşmanlar bir tuzaktan korkmaktaydılar428” şeklinde bahsetmektedir.

1.7. PAPHLAGONİA

Paphlagonia Karadeniz'in kıyısında, Pontus ve Bithynia arasında kalan bir bölgedir. Bu bölge Antik çağda Anadolu’nun kuzeyinde yer alıyordu. Doğuda Kızılırmak, batıda Sakarya Nehri, güneyde Frigya ve Galatya, kuzeyde ise Karadeniz ile çevriliydi. Strabon'a göre Parthenius nehri bölgenin batı sınırını çiziyordu, doğusunda da Halys nehri vardı. Günümüzde Kastamonu, Sinop, Çankırı ve Karabük bu bölgede yer alırken, Çorum, Bolu, Zonguldak ve Samsun illerinin bir bölümü bölgenin içinde kalmaktadır429.

422 Sevin, 2007: 54–55. 423 A.g.e. 253.

424 Magie, 2002: 20–21. 425 A.g.e. 94–95.

426 Herodotos, Polymnia, 74. Bahis, 2004: 357. 427 A.g.e. 141. Bahis, 374.

428 Ksenophon, 1998: 152.

1.7.1. Madencilik Kültürü

Strabon’dan o dönemde Pontos hâkimiyetinde olduğunu anladığımız bu bölgede hakkında bazı bilgiler öğreniyoruz. “Bithynia’lı Nikom des’in kuvvetlerini Mithridat s Eupator burada tamamen yok etti. Fakat bunu şahsen değil generalleri vasıtasıyla yaptı. Nikom des birkaç kişiyle beraber anavatanına güvenle kaçıp oradan deniz yoluyla İtalya’ya gitmiş olmasına rağmen, Mithridat s işin peşini bırakmadı ve ilk hücumda yalnız Bithynia’yı almakla kalmayıp Karia ve Lykia’ya kadar Asia’yı eline geçirdi. Ve burada yapılmış bir iskân olan Pomp iopolis (Damastis bölgesinde bir yerleşim) kent olarak ilan edildi430. Bu kentteki Sandarakurgion (Kırmızı Zırnık Dağı) Dağı Pim lisa’dan uzak değildir ve şimdi harabe halindeki bu kralî kaleden ötürü ırmağın her iki yanındaki ülkeye Pim lis n denmektedir. Sandarakurgion Dağı’nın, yapılan madencilikten dolayı içi boşaltılmıştır, çünkü işçiler altında büyük oyuklar açmışlardır. Maden, vergi mültezimleri tarafından işletilmekteydi ve burada suçlarından ötürü pazarda satılan tutsakları madenci olarak kullanmaktaydılar; çünkü işin zahmetinden başka, madendeki havanın ve cevherin berbat kokusundan ötürü burada çalışmanın hem öldürücü ve hem de dayanılmaz olduğunu söylerler; öyle ki, işçiler kısa sürede ölmeye mahkûmdur. Bundan başka, sayıları iki yüzden fazla olmayan işçiler devamlı hastalık ve ölümle telef olduğundan, ocak yararlanılmaya elverişli olmamakta ve dolayısıyla çoğu zaman çalıştırılmamaktaydı. Pontos üzerine bu kadar yeter431”. Maden Mühendisi Urungu Erdal ÖZER’e göre; “Strabon’un bugünkü Kastamonu'ya bağlı Taşköprü (Pompeiopolis) ve çevresini anlatırken değindiği Sandarakurgion Dağı, Küre Dağlarıdır (Önder Bilgi’ye göre İnegöl Dağı432, Adnan Pekman’a göre Kırmızı

Zırnık Dağı’dır433). Yakın madencilik tarihimizde Zonguldak, Soma ve diğer kömür

veya maden havzalarında ilk olarak mahkûmların madenci olarak çalıştırıldığını ve yaşam koşullarının Strabon'un anlattıklarına benzer olduğunu biliyoruz. Ayrıca Strabon bize, 8 Eylül 2004 tarihinde, ocaktaki yangından çıkan zehirli gaz nedeniyle 19 madencinin şehit olmasıyla sonuçlanan Küre maden yangını hatırlatarak Antik Çağdan beri madencilik alanında çok şeylerin değişmediğini düşündürüyor434”.

1.8. PONTOS (PONTUS)

Pontos konusunda önemli bir yanılgı, Pontos ve Pontosluların kelimesinin bir ırk olarak algılanması yönündedir. Hâlbuki Pontos (Pontus) ya da Pont Euxim eski Yunanlıların Karadeniz’e verdiği isimdir, deniz anlamına gelir. Samsun, Ordu ve Trabzon yöresinde MÖ 301 yılında Pers (İran) kökenli Mithridates sülalesi tarafından Pontus (Karadeniz) Krallığı kurulur. İki buçuk asır süren krallık döneminde sınırlar Ege adalarına kadar uzanır. Yunan tarihçileri ise Pontos devletini bir Yunanlı prensesin Pontos sarayına gelin olarak gelmesiyle (4. Mithridates’in karısı) başlatırlar ve Pontos krallığını Helen kültürünün bir parçası sayarlar. Oysa Pontos olarak adlandırılan Karadeniz Krallığının yöneticileri İran asıllı, yönetileni ise Anadolu halklarıdır435. 430 Strabon, 2005: 52.

431 A.g.e. (2005) 53. 432 Bilgi, 2001: 14. 433 Strabon, 2005: 53.

434 http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/ Madencilik Bülteni Kültür-Sanat, Aralık 2005 Sayfa:49 435 http://besik.blogcu.com/pontos-gercegi-1

1.8.1. Madencilik Kültürü

Pontos Krallığı toprakları daha 1. Farnakes (MÖ 185–169) zamanında Kerasus’a (Giresun) kadar genişletilmiştir. Mithradates ise bu dönemde krallığın sınırlarını kıyıda Trapezos’a kadar genişletmişti. Ayrıca iç kısımda da geniş topraklara sahip olmuştu. Bu dağlık bölgede bulunan zengin demir ve gümüş madenleri onun projelerini gerçekleştirmesine yarayacaktı. O, bu yüksek dağlar üzerinde inşa ettirdiği 75 kalenin içinde hazinelerini saklamaktaydı. Kral kısa bir süre sınırını Kolkhis ve Fasis’e kadar genişletti436.

Ksenophon’dan bölge hakkında “Mossynoik’ler demir baltalar taşıyorlardı (mossynoik’ler, ahşap kalelerde yaşıyorlardı ve Kolkh’ların batısında bulunuyorlardı)437” (Res. 28). Yunanlılar gerek dost gerek düşman Mossynoik’lerin ülkesinde sekiz gün yürüdükten sonra, Khalyb’ler ülkesine vardılar. Fazla kalabalık bir halk olmayan Khalyb’ler, Mossynoik’lerin boyunduruğu altında yaşıyor, özellikle demir işçiliğiyle geçiniyorlardı. Ordan Tibarenlerin ülkesine vardılar. Tibaren’lerin ülkesi çok daha düzdü ve deniz kıyısındaki şehirleri daha az tahkim edilmişti. Buradan iki günlük bir yürüyüşten sonra Tibaren’lerin topraklarındaki Sinope kolonisi Kotyora’ya varıldı438” bilgisini almaktayız.

Strabon ise bizi “Bugünkü Khaldai kavmine eskiden Khalybes denirdi; ve ülkelerinin tam karşısında Pharnakia kurulmuştur. Bu denizlerde yapılan palamut avı, doğanın sağladığı bir avantajdır. Bu balık ilk defa burada yakalanmıştır. Karada madenler vardır, daha eski devirlerde gümüş madenleri de olduğu halde, bugün sadece demir madeni kalmıştır. Bu bölgedeki kıyı olağanüstü dardır, zira orman ve madenlerle dolu olan dağlar bunun hemen üstündedir ve kıyının çoğu işlenmiştir. Böylece, madencilere hayatlarını kazanabilmeleri için madenler ve denizle meşgul olanların da geçimlerini sağlayabilmeleri için balıkçılık, özellikle palamut ve yunus avı kalır439” şeklinde bilgilendirmektedir.

Maden Mühendisi Urungu Erdal ÖZER’e göre; “Günümüzde bakır, kurşun, çinko, gümüş ve altın yatakları bakımından zengin bölge olan ve Strabon'un Khalybe, Alybes ya da Halizonia olarak söz ettiği bugünkü Gümüşhane, Bayburt, Ordu ve Tirebolu, Trabzon illerini kapsayan bölge için gümüş ve demir madenlerinden söz edilmektedir. Gümüşhane'nin eski adının Argyropolis yani “Gümüşşehri” olduğu ve antik çağlarda bu bölgede madencilik yapıldığı bilinmektedir. Bu bölgede yaşayan Khalyb'lerin başka kaynaklarda gümüşü çıkaran, demiri keşfeden, madencilik ve metalurji'yi bilen bir kabile olduğu; “ Khalybler Moissoniklerin boyunduruğu altında yaşıyor, özellikle demir işçiliği ile geçiniyorlardı.” şeklinde söz edilen Ksenophon'un Anabasis adlı eserinde ve Odios'la Epistrophos komuta eder Alizonlara, ta uzaklardan gelirler gümüşün yurdu Alybe'den dizeleriyle Homeros'un İlyada adlı eserinde bu görüş desteklenmiştir440”.

436 Özsait, 1982: 361. 437 Ksenophon, 1998: 157. 438 A.g.e. 161.

439 Strabon, 2005: 29.

Kaberia (Pontos’ta Eupatoria kentinin güneyinde bir kent), Magnopolis’ten (Eupatoria) aşağı yukarı yüz elli stadion (1 stadion 600 ayak ya da 30 stadion 5,5 km) daha güneyde Paryadros (Pontos’un doğusunda bir dağ) Dağlarının hemen eteklerinde kurulmuştur. Amaseia (Amasya) da Magnopolis’ten batıya doğru aynı uzaklıktadır. Kaberia’da Mithridat s’in sarayı ve ayrıca bir su değirmeni ve hayvanat bahçeleri ve bunun yakınında av sahaları ve madenler vardır441.

Poseid nios, Iberia (Kaukasos ‘Kafkas’ Dağları’nın güneyinde bir ülke)’da kile benzer bir topraktan, kalıp halinde tuğlalar gördüğünü (Olasılıkla pomza taşı), bununla gümüş temizlendiğini ve bunların su üzerinde yüzdüklerini söyler442.

Mithylene’de bulunan Roma Konsülü Manius Aquilius’u kent halkı, Mithradates’e teslim etti. Mithradates Bergama’ya geldiğinde para ve servete doymak bilmeyen bu konsülün boğazına eritilmiş altın akıttırdı443 (Appianos, Mithr. 20,21). Pompeius, MÖ 65 yılının baharında geri dönüp biraz gecikmiş olan bir işe, Mithridates’e olan bağlılıklarını sürdürmekte olan Pontos kalelerini ele geçirmeye başladı. Bunlar arasında adı Taulara olan yerde (şimdi Sivas diye düşünülüyor), kralın hazine dairelerinden en zengini vardı. Bu kalede kapların, ev eşyasının, değerli taşlarla süslü, altın kakmalı at koşumlarının saklandığı öyle büyük bir depo buldu ki, bunların hepsini taşıyıp çıkarması tam bir ay sürdü444.

1.9. THRAKIA

Thrakia bölgesi geniş anlamıyla doğuda Karadeniz’den batıda Vardar ırmağına, kuzeyde Tuna’dan güneyde Ege denizine değin uzanan geniş bir alana yayılıyordu. Tükiye Trakya’sı ise günümüzde Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli illerinin tümünü, İstanbul ilinin tüm Avrupa yakasını; Çanakkale ilinin de Gelibolu Yarımadası’ndaki

bölümünü kapsıyordu. Bölge adını Hint-Avrupa kökenli Thraklar’dan almıştır445.

Belirtilmiş olduğu üzere, son derece geniş bir alana yayılmış olan Thrakia doğuda Pontos Euksinos (Karadeniz), Bosporos Thrakios (İstanbul Boğazı) ve Propontis (Marmara denizi), kuzeyde ve batıda Istros (Tuna) ve Aksios (Vardar) ırmakları, güneyde de Ege denizi ve Hellespontos (Çanakkale Boğazı) ile sınırlıdır. Ancak kuzeydeki sınırın zaman zaman da Haimos yani Balkan dağları; batı sınırının ise Strymon (Struma) ırmağı tarafından çizildiği kabul edilmiştir446.

441 Strabon, 2005: 42. 442 A.g.e. 151–152. 443 Sevin, 1982: 304. 444 Lloyd, 2000: 214. 445 Sevin, 2007: 15. 446 A.g.e. 18.

1.9.1. Madencilik Kültürü

Thrakia özellikle değerli madenler ve ayrıca demir ve bakır bakımından zengin bir bölgeydi. Altın ve gümüş Makedonia’daki Pangaion dağında, güneyde Ege denizinde bir ada olan Thasos’ta (Taşoz) ve yine Makedonia’daki Bermion dağında üretilmekteydi (Str. 680). Hiçbir antik kaynak tarafından doğrulanmamakla beraber, Plinius (N. H. XXXIII 66), Hebros (Meriç) ırmağının alüvyonlarından altın elde edildiğini yazar. Istrancalar kurşun ve çinko madenlerine sahipti. Ayrıca, Hebros gibi bazı ırmakların alüvyonlarında altın tozu elde ediliyordu447.

Herodot’tan bölge hakkında “Megabazos, Histiaios’un neler yaptığını öğrenmişti; onun için Paionia’lılarla birlikte Sardes’e gelir gelmez Dareios’a şunları söyledi: “Ey kral sen ne yapıyorsun? Böyle kurnaz ve becerikli bir Yunanlıya Trakya’da kent kurmak için izin verilir mi? Orada orman çok, gemi ve kürek yapmak için istediği kadar ağaç bulabilir, gümüş madenleri ve gerek Yunanlı, gerek Barbar, kalabalık bir halk yığını var, ki eğer başlarına geçecek biri çıksa, gece gündüz demez her dediğini yaparlar448” ve “Sophanes, Daton (Trakya kenti) da Edonis’lilerle, altın madenleri için çarpışırken düşmüştür449” bilgisini almaktayız.

Doğu Trakya (Türkiye Trakyası) tümülüsleri metalürjisini incelediğimizde, Trakya tümülüsleri buluntuları büyük bir çoğunlukla kazılar sonucunda kazanılmış toplu buluntu gruplarıdır. Tümülüs toplu buluntuları içinde özellikle maden kapların ayrı bir yeri vardır. Çünkü maden eserlerin daha antik çağdan itibaren maden değeri dolayısıyla eritilip yeniden kullanılması birçok gümüş ve bronz kabın kaybolmasına yol açmıştır. Bu nedenle bugün tanınan malzemelerin çoğunluğu Vezüv şehirleri dışında,

Belgede Antik Anadolu madenciliği (sayfa 122-153)