• Sonuç bulunamadı

ASUR TİCARET KOLONİLERİ DÖNEMİ

Belgede Antik Anadolu madenciliği (sayfa 42-44)

Asurlular Anadolu’da kurdukları büyük ticaret pazarlarına: “kārum (=Asurca liman ve rıhtım)”, küçük pazarlara: “ abartum-Wabartum (misafir [/istasyon, yabancı ikametgâhı])” adını veriyorlardı. Asurlu tüccarların iktisadi ve ticari işlerle meşgul olmaktan başka yerliler üzerinde idari ve siyasi bakımdan hiçbir tesir ve nüfuzları yoktu. Fakat koloni teşkilatının sevk ve idaresi noktasında doğrudan doğruya merkeze

yani Asur şehrine bağlı idiler73. Karum ve Wabartumların bulunduğu kentlerin

prensleri, birçok ticari ürün taşıyan kervanları her türlü saldırıya karşı

korumaktaydılar74. Asur’da büyük sermaye sahipleri ve onların kurduğu şirketler,

kolonilerde ise umumiyetle onlar hesabına alışverişte bulunan Asurlu tüccarlar vardı. Koloni’nin yıkılmasından ve Asurlu tüccarların çekilip gitmesinden sonra da Anadolu’da bir dahili ticaret sistemi varlığını korumuş ve Hititler zamanına kadar devam etmiştir.

Ticaret Kolonisi’nin gayesi; Anadolu’da bol miktarda üretilen bazı madenlerle Asur kumaş ve imal tuhafiye maddelerini değişim etmekti; fakat Anadolu’ya getirilen maddeler arasında özellikle, orada geniş ölçüde üretilen bakır ile karıştırarak bronz yapımına yarayan kalay en önemli yeri almaktaydı. Önceden Doğu Anadolu’dan pek az miktarda elde edilen kalay, zamanın maden üretim ve yapım merkezi haline geldiği (arkeolojik buluntularla da doğrulanan) Anadolu’nun bronz yapım ihtiyacına yetmez

olmuştu. Bunun için metinlerde hep Asur ve a um pazarlarından sağlanarak

Anadolu içlerine sevk edilen büyük miktarda kalaydan bahsedilir. Son yıllarda Anadolu’da gerçekleştirilen araştırmalar, sözü edilen dönemde Anadolu’da Toros dağları sınırına dahil Balkar dağında, kalay rezervlerinin varlığını göstermiştir. Bronz, metinlerde bir ticari mal olarak çok geçmemektedir. Tüccarların Asur’a götürmeyip de, bakır gibi içerde alıp satmak suretiyle kazanç sağlamaya çalıştıkları diğer madenler ve değerli taşlar da vardır75.

Asur ile Anadolu arasındaki ticaretin temelini, Asur’dan Anadolu’ya kalay ve dokuma ürünleri dışalımı, karşılığında da Anadolu’dan genellikle gümüş, bazen de altın dışsatımı oluşturmaktaydı. Anadolu’dan Asur’a bakır dışsatımı yapıldığı bilinmekteyse de, bakır ticaretinin Kaneş Karum’undan değil de bakır madenleri yakınında kurulmuş başka bir Karum’dan yapıldığı anlaşılmaktadır; Kaneş Karum’unda ele geçen belgelerde bakır yollanması ile ilgili bir şey yoktur. Büyük bir olasılıkla bakır ticaretini elinde tutan ve Fırat yakınındaki Ergani bakır madenleri ile ilişkili olan bir Karum bulunmaktaydı. Asurlu tüccarların Anadolu’ya getirdikleri kalayın da Mezopotamya’dan değil, İran’da bulunan kalay kaynaklarından alındığı sanılmaktadır. Bazı tekstil ürünlerinin Asur aracılığıyla güneydeki Babil’den alındığını, işlenmiş eşya olarak bazı tunç malzemenin Asur’a dışsatımının yapıldığını yazılı belgelerden anlamaktayız.

Anadolu ile yapılan ticaretin Asur’lu tüccarlara büyük kazançlar sağladığı, özellikle tunç alaşımında kullanılan kalayın Anadolu’ya getirilmesinin % 100’ü aşan kar getirdiği, eldeki yazılı belgelerden öğrenilmektedir. Bu ticarette % 30 oranında faiz elde edilmekteydi. Kolonilerin bulunduğu kentlerdeki yerel Anadolu kralları da buna 73 Savaş, 2006: 41–42.

74 Yıldırım, 2004: 103–104. 75 Savaş, 2006: 41–42.

karşılık dışalımı yapılan mallar üzerinden dokumalardan 1/20, kalaydan 2/65 oranında vergi almaktaydılar. Ayrıca, kervan yollarının geçtiği bölgelerdeki başka beylere malın % 10’u oranında yol vergisi ödemekteydiler. Kaneş gibi, karum’ların yakınında kurulu kentlerin kralları, meteorik demir ve değerli taşları doğrudan kendileri satma hakkına da sahiptiler. Bu nedenle, bazı malları yerel krallara haber vermeden kaçak olarak onların bölgelerine sokan ve vergiden kurtulma yollarına başvuran tüccarlar da yok değildi. Yerel kralların Asurlu tüccarları koruma yükümlülüğünden başka, soygunlar nedeniyle oluşan kayıplarını garanti etme yönünde de görevleri vardı. Tüccarlar ise, siyasal ve adli bakımdan Asur yönetimine bağlıydılar. Asurlu tüccarların yerleşmelerinde yaratmış oldukları maddi kültür, Anadolulu bir karaktere sahiptir. Avluları tam merkezde olmayan, tek ya da iki katlı dikdörtgen evleri, çanak-çömlek, madeni araçları ve pişmiş toprak heykelcikleri Anadolu’nun kültür çerçevesine çok uygundur76.

Asur kenti ile Kaneş arasındaki bağlantı yolu büyük Tigris yolundan geçiyor, Malatya’da Fırat’ı aşıyordu. Kappadokia’ya başlıca kurşun ve kumaş getiriliyor, karşılığında bakır ve belki de işlenmiş tunç alınıyordu, bu arada altın ve gümüş, değişimde değer ölçüsü olarak kullanılıyordu. Başka madenlerin, değerli taşların ve tarım ürünlerinin de alım satımı yapılıyordu. Kappadokia’daki geniş madencilik çalışmalarına bakılacak olursa, maden satımının yoğun olduğu anlaşılıyor77.

Aşağı Mezopotamya’da maden bulunmaması ve Asur, Küçük Asya, bakır ve gümüş çıkartılan Doğu Anadolu’dan maden alması Asur ticaretinin vaktinden önce gelişmesine yol açtı. Bu ülkelerden Küçük Asya ve Doğu Anadolu’ya giden yol Asur’dan geçiyordu, bu durum Asur krallarının maden ve ağacın aracı ticaretini ellerine almalarına yol açtı. Bunun sonucu olarak, Asur toplumunun üst kesimi hızla zenginleşti ve Asur kenti büyük bir hızla gelişti78.

Bu döneme binaen Hatti’deki madenlerin geliş ve çıkış yerleri konusunu incelediğimizde, Hatti madenlerinin yine çeşitli kaynaklardan geldiğini görmekteyiz. Savaş ganimeti (gümüş, altın, kalay ve bakır; “gümüş ve altın”) veya antlaşmayla belirlenmiş vergi (Amurru’dan altın); Ugarit’ten altın ve gümüş A1ašiįa’dan altın ve bakır. Fazla bilgi olmaksızın ‘altın’ Babil’den, Luqqa’dan gelmekteydi. Bir yapı inşa ritüeli; altının daha fazla belgelenmemiş Pirundummeįa şehrinden, gümüşün Kuzza’dan meteor demirinin gökyüzünden, bakır ve bronzun Alašiįa’dan (Taggata dağından) geldiğini (/getirildiğini) bildirmektedir. Ayrıca kalayın bir kısmının Kizzu atna’dan geldiği anlaşılmaktadır.

Altının çıkarıldığı yer yalnızca bir kez tam olarak söylenir (diğer durumlarda bilinmeyen merkezdir). Altın konusunda pek zengin olan Frigya’nın altın madenlerinin, özellikle Troya’nın kuzeyindeki Astyra madenlerinden çıkarıldığı, Lidya’ nın zengin altın hazinelerinin Sart yakınında Boz Dağ’dan çıkıp Gediz nehrine inen vadilerin birinden, Sart Çayı’nın kumları arasından toplanan altınlarla çoğaldığı (Boz Dağ’ın çevresindeki köy ve kasaba halkının, geçimlerini, derelerdeki kumlar arasında bulunan altınları toplamakla temin ettikleri) kaydedilmiştir. Bugün birtakım izler, türlü çağlarda Boz Dağda ve Manisa ile Aydın çevrelerinde, ayrıca kayalar arasındaki altın 76 Dinçol, 1982: 21–22.

77 Naumann, 1998: 17. 78 Diakov-Kovalev, 1987: 215.

damarlarının da işletildiğini ve hatta yer yer 60 metre derinliklere bile inilmiş olduğu ihtimalini ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra, Trabzon çevresindeki dağlarda bulunan altın madenlerinden faydalanıldığı ve altınların büyük bir kısmının Çoruh Irmağı vadisi ile bazı kolların kumları arasında (bu nehrin iki kıyısında palladium, osmium gibi madenlerle karışık olan altın cevherlerinin) bulunduğu bilinmektedir [İspir (Erzurum) çevresinde işletilen bu madenlerden Osmanlılar Devri’nde faydalanılmış ve sonrasında terk olunmuştur]. Büyük bir olasılıkla maden ihtiyacının bir bölümü Anadolu köy ve kasabalarından alınan vergilerle karşılanmıştır79.

2. TUNÇ ÇAĞINDA ANADOLU ve MEZOPOTAMYA ARASINDAKİ

Belgede Antik Anadolu madenciliği (sayfa 42-44)