• Sonuç bulunamadı

ANTİK ÇAĞ MADEN SANATI

Belgede Antik Anadolu madenciliği (sayfa 88-91)

4.1. ANADOLU-YUNANİSTAN İLİŞKİSİ

Greklere madeni heykel dökmeyi doğu öğretti ve onların plastik sanatlarının gelişmesine büyük katkıda bulundu271. Maden kültürünü Yunanistan’a getiren insanların kimler olduklarını saptayabilecek durumdayız. Vazolar gerek teknik, gerek şekil (gaga ağızlı), gerek parlak boyalı yüzey üzerine mat beyaz boya ile yapılmış süsler bakımından Truva bölgesi keramiklerine benzemekte, salçalıklara ise adalarda, Batı Anadolu’da ve hatta Mezopotamya’da rastlanmaktadır. Şu halde keramik incelemeleri bizleri Anadolu’ya götürmekte, Yunanistan’a madeni getiren insanların Anadolulu olduklarına işaret etmektedir. Yunanistan’daki maden kültürü ile neolitik kültür arasında göze çarpan bir kesilme bulunmayışı, ilk zamanlar parlak boyalı keramiklerin yanında neolitik keramiklerin de kullanılması Anadolu kavimlerinin bir defalık büyük bir akın halinde değil, fakat belki yüzyıllarca süren küçük göçler sonunda adalar ve Yunanistan’a yavaş yavaş girmiş olduklarını gösterir. Neolitik halkla yeni gelen kavimler arasında ilk zamanlar hiç şüphesiz birçok savaşlar olmuştur. Fakat bir süre sonra coğrafyaya, kültürel, sosyal ve siyasal hayata ait sözcükler ve terimlerin yayılışının gösterdiği gibi, Anadolu kavimleri yerlilerle karışıp kaynaşmışlar, yalnız Yunanistan’da değil, bütün Ege bölgesinde örnek bir maden kültürünün meydana gelişinde başlıca rolü oynamışlardır272.

4.2. GREK YONTU SANATININ GENEL ÖZELLİKLERİ

Grek ve Romalıların kullandıkları ana metaller altın, gümüş, bakır, kalay, kurşun, demir ve civaydı273. Greklerde altın ve gümüş gibi değerli malzemeden yapılan heykellerin içi-dolu teknikte yapılmadıkları görülür. Gümüş tek başına sadece küçük heykel ve kabartmalarda kullanılmıştır. Ancak altın, genellikle fildişi ile birlikte küçük heykelciklerin yapımında kullanılmış ve bunlara da “altın-fildişi heykeller” adı verilmiştir. Pheidias’ın yaptığı “Athena Parthenos” ve “Olympia Zeus” heykelleri bu türün en önemli örnekleridir. Diğer bazı tapınakların kült heykellerinin de aynı malzemeden yapıldığı sanılıyor. Örneğin, Dephi’deki arkaik parçalardan burada da bir altın-fildişi heykel olduğu sonucuna varılmaktadır. Son zamanlarda Olympia’da, Pheidias’ın Zeus’u gibi, üzerinde altın giysiler bulunan bazı tera-kota heykelcikler de ele geçmiştir. Çıplak olması gereken yerler –baş, el, kol ve bacaklar- fildişinden oyulmuş bu tür eserlerin üzerlerine ise altından giysiler giydirilmiştir. Bazı hallerde gerekli görülen kısımlara boyalarla süsleme eklenmiştir. Ara sıra bronz heykellerde olduğu gibi, mermer heykeller de altından yaldızlanmaktaydı. Örneğin, Praxiteles’in Thespia Erosu’nun kanatları altın yaldızla kaplanmıştır. Altın yaldız geleneğine Romalılarda da tanık oluyoruz274. Grek heykeltıraşlığının her evrede yaygın olarak kullandığı malzemelerin başında bronz gelir. Bronz Heykeltıraş POLYKLEİTOS ve LYSİPPOS da dahil bir çok sanatçı tarafından sevilerek dökülmüştür. Erken eserlerin plakalar halinde kesilmiş bronz levhalardan çekiçle dövülerek biçimlendirildiğine tanık oluyoruz. Daha sonra da bronz döküm tekniğine geçilmiştir. Grek bronz eserleri, 271 Diakov-Kovalev, 1987: 352.

272 Mansel, 1999: 18–19. 273 Healy, 1978: Chapter 3. 274 Başaran, 1998: 201.

boyanmamışlar; kendi doğal renkleri olan altın sarısı renginde bırakılmışlardır. Ancak, bu tür eserlerin üzeri zamanla patina (yeşil küf) ile kaplanmıştır275.

Figürinler ve küçük kabartmalarda ise; taştan (mermer, kireçtaşı, alabaster) başka, metal (altın, gümüş, bronz, kurşun ve demir) ile fildişi, kemik, amber, balmumu, ahşap ve özellikle tera-kota (pişmiş toprak) malzeme olarak kullanılmıştır. Bu tür figürinlerden ancak bir kısmı günümüze dek gelebilmiştir ve bunlar içinde de bronzdan yapılananlar önemli ölçüdedir. Eserlerin küçük boyutlarda olmaları ve birçok yangın görmelerine karşın korunabilmeleri bronz yapımların özgün niteliklerindendir. Kurşun ucuz olduğu için özellikle erken dönemlerde bol olarak kullanılmıştır. Örneğin, Spart/Artemis Orthia kutsal alanında bol miktarda küçük boyutlu baskı-kalıp kurşun figürinler ele geçmiştir. Ancak, metalin özellikleri nedeniyle fazla kullanışlı değildirler ve özenli bir işçilik de göstermezler. Figürin yapımında kullanılan malzemelerin en önemlisi bronzdur. Küçük kabartmalarda ise bronzun yanı sıra diğer malzemeler de kullanılmıştır. Bu figürlerde sürekli tek yönlü görünüş (Frontalite) egemendir. Bugün ele geçen bronz figürinlerin çoğu, üçayak kazanların kulp yerine kullanılan tutacağı ve süsleme elemanıdır. Erken dönemlerde değişik metallere bakır, bazen de kalay karıştırıldığına tanık olunur. Bazı örneklerde ise alttaki ağaç öz üzerine levhalar çekiçle vurularak yerleştirilmiştir. Bununla beraber eserlerin çoğu, yumuşak döküm ve kalıplama sonucu elde edilmişlerdir. Grek heykel sanatının resimsel özelliklerinin tümüne sahip bronz figürinler, her dönemden ele geçmiştir. Bunlar arasındaki bazı kaliteli yapıtlar ise, kronolojik dizi açısından da önem taşımaktadır276.

4.3. BEZEMELİ METAL İŞLERİ

“Bezemeli Metal İşleri” kavramı geniş bir alanı kapsar. Metal işleri ilk çağlardan itibaren çeşitli amaçlarla birçok yerde kullanılmıştır. Örnek olarak kabartma, heykel ve kazıma levhalar gösterilebilir.

Greklerin metal işlerinde kullandıkları başlıca malzeme bronz, gümüş ve altındır. Daha sonra Romalılar da Grek ülkesinden getirdikleri metal işlerini ve onların formlarını benimsemişlerdir ve eserlerine bunlara uygun biçimler vermişlerdir. Yaşlı Plinius’un anlattığına göre (XXXIII, 148), Scipia, Antiochos III’e karşı kazandığı zafer sonrasında binlerce kilo ağırlıktaki altın ve gümüş vazoyu Roma’ya taşımıştır. Livy (27, 16, 7) ve Çiçero (Verr. Or., II, 50-52), Roma’ya getirilen önemli ölçüdeki gümüş ve Korinth bronzlarının Taranto ve Sicilya’dan derlendiklerini söyler. Yaşlı Plinius’un ifadesine göre (XXXVII, 154), MÖ 5. yy ve sonrasının gümüş işçiliği konusunda

PHEİDİAS ve POLYKLEİTOS en ünlü ustalardı277. Yunan tarihinin klasik çağında

Aiginalı Onatas’ın geleneğini sürdüren Peloponnes ekolleri en çok tunç heykellerde başarı göstermekte, arkaik sanatın ağırlık ve sertliğini gidermekte büyük rol oynamaktadır278. Altın, gümüş ve hatta bronz eserlerin pek azı, ilk döküldükleri tarihten günümüze dek değiştirilmeden ulaşabilmiştir. Bu malzemeden yapılan eşyalar arasında zırh tipi giyecekler (miğfer, kalkan, göğüs zırhı, baldır zırhı, adale zırhı), atların koşum takımları, üç ayak kazanlar ve evlerin diğer ihtiyaç eşyaları (vazo, ayna, kap-kacak, mobilya, küçük sandıklar ve kadın makyaj takımları) önemli bir yer tutar.

275 Başaran, 1998: 199–200. 276 A.g.e. 208–209.

277 A.g.e. 210. 278 Mansel, 1999: 370.

Metal işleri bezemede kabartma, kazıma ya da kaplama olarak da kullanılmıştır. Metal kaplamanın amacı, bronz kaplamalarda olduğu gibi, içteki özü korumaya yöneliktir. Bezemede kullanılan metal işlerine uygulanan birkaç farklı teknik olarak refuse-kazıma, kalıplama, kalıp üzerine çekiçle döverek biçimlendirme ve baskı sayılabilir.

Grek metal işleri değişik yerlerde ele geçmiştir. Yunanistan ve Doğu Bulgaristan, Yugoslavya, Güney Rusya, Güney İtalya ile Sicilya’yı bunlar arasında en başta gösterebiliriz. Bu yerlerin yanı sıra, orijinal Grek yapıtlarının Roma Çağı’nda yapılmış birçok kopyası Boscoreale ve Pompei, Hildesheim, Bernaij ve Danimarka’da bulunmuştur. Eserlerin bir kısmı da sahipleri tarafından korunmak için konuldukları hazinelerde yanıp erimişlerdir279.

4.4. MADENİ EL SANATLARINDAN ÖRNEKLER

İnsan yaratısının alanları arasında yüzyıllar boyu, el sanatları kadar değişmeden kalan pek azdır. Demirciyi ele aldığımızda Resim 21’de görülen demircinin hiçbir şeyi bizim için yeni değildir. Ustasına hizmet eden çırağıyla, körüğüyle, demirci ocağı, maşası, iki tokmaklı demirci çekiciyle her şey tanıdık gelmektedir. Tahta örs kütüğü de aşina olduğumuz bir şeydir. Alışık olmadığımız, yalnızca, kulaksız örstür. Bugün olduğu gibi o zamanda da demircinin bitmiş bir parçayı, şayet tavlama işlemi yapılması gerekmiyorsa, soğutmak üzere yere fırlattığı anlaşılmaktadır. Yere atılmış parça, sağdaki figürün ayağının sağ yanında durmaktadır. Resim 22 ince bir çilingir işçiliğini göstermektedir. Solda hava borusu ve fazla aydınlığa karşı koruyucusuyla pota fırını ve koruyucunun arkasında körük fark edilmektedir. Körüğün çift etkili çalıştığı çatallı borusundan anlaşılmaktadır. Demirci işini oturarak yapmaktadır. Bu, alışılmış bir çalışma biçimiydi. Burada da tahtadan örs kütüğünün üzerinde kulaksız bir örs görüyoruz. Sağda kıskaç ya da demirci maşası, çilingir çekici ve yassı eğe asılı durmaktadır. Bunların altında bir de bitmiş bir parça olup; bu, sıradan bir sandık kilididir. Roma kilitleri, sürme kilitti. Anahtar çevrilmez, o ve onunla birlikte kilit kelepçeleri yukarı kaldırılırdı. Sonra anahtar ve sürgü yana kaydırılırdı. Resim 22’de açıkça görülen anahtar deliğinin köşeli olmasının nedeni budur. Sürme mandal kilidin arkasında görülmektedir. Bunlarla birlikte silindirler, dikdörtgen biçimli kilitler, yuvarlak kepenk kilitleri de bilinmektedir. Yuvarlakların kapanma düzeneği halkalar ve çubuklarla işleyip, bunlar sadece bir yatağa sürülen kovanlı anahtarlarla ve karmaşık dillerle kullanılırdı. Özellikle kelepçeler, prangalar ve tapınaklardaki adak sandıkları böyle kapatılırdı.

Bıçakçı kaba demirci değildir. O da oturarak çalışıp yardımcısı ayakta durmaktaydı (Res. 23). Çırağın salladığı balyoz değil çekiçtir. Söz konusu çekiç, olsa olsa yarım kiloluk bir çekiçti ve tek elle kullanılırdı. Bu, ortaya konulmuş işlerin inceliğine de uymaktadır. Aynı şekilde, alışılmadık yükseklikte bir örs kütüğü üzerine oturtulmuş kulaksız örs de bu hafifliğe uyum göstermektedir. Karbonlu çeliğin sıcak altında işlenmesi bir hünerdi. Bu nedenle de örsün doğrudan doğruya pota fırınının dibinde durması gerekirdi. Böylelikle çelik, sıcaklık değişikliğine uğramadan ve 279 Başaran, 1998: 210.

yapısında herhangi bir şey değişmeden fırından çıkarılıp çekiç altına getirilirdi (Res. 23). Sertleştirme, birbiri arkası sıra su, yağ ya da idrar içinde kızdırma, dövme ve soğutma ile sağlanırdı. Resim 23 bitmiş parçaları göstermektedir. Kasapların ve din adamlarının kullandıkları balta çeşidi kesiciler, kemik keskisi ya da perdah keskisi (?), çember biçimi malzeme için kerpeten ve orak görülmektedir280. Kurşun ankre edilmiş demir kenetler yatay bir bağlantı oluşturur ve dengeyi sağlar281. Bir çelik ustasının, iyi kalite de bir İspanyol (belki Toledo kökenli?) çeliğini nasıl maden suyunda su vererek sertleştirdiğini görüyoruz282(Res. 24). İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce Mussolini, Nemi Gölü’nden Caligula (MS 37–41) döneminden kalma çok büyük iki gemi çıkartmıştır. Nemi Gölü gemileri aşınmaya karşı kurşun levhalarla kaplanmışlardı283(Res. 25).

Belgede Antik Anadolu madenciliği (sayfa 88-91)