• Sonuç bulunamadı

ANTİK ÇAĞ’DA MADENCİLİK VE KÖLELİK

Belgede Antik Anadolu madenciliği (sayfa 91-94)

Finley, üç sosyal sebep bir araya geldiğinde – toprağın özel ellerde toplanması, topraktan elde edilen ürünler için dış piyasanın bulunması ve iç işgücünün hazır bulunmayışı – şartların zenginler için kölelerin ticari bir mal haline gelmesine yol açtığını ileri sürmektedir. Arkaik Dönem Hellas ve Roma’sındaki sosyal mücadeleleri, üçüncü şartı tamamlayan (olumsuz) bir faktör olarak görür ve böylece Antik Çağ ekonomisini dünyanın ilk gerçek köle ekonomisi olarak kabul eder284. Oikonomikos’un ilk kitabını yazan Pseudo Aristoteles (1343a 25b2), “Mülk olarak toprak ile ilgili ilk dikkat edilmesi gereken şey, tabiata bağlı olmasıdır. Ziraat tabiatta birinci sırada yer alır. İkincisi ise, madencilik ve benzeri şeyler olup toprak altından kazanç elde etme

sanatıdır285…” demektedir. Başka büyük kentlerde olduğu gibi Atina’da da nüfus

(Peiraeikos’takinden daha çok) maden işçiliği ve çömlekçilik gibi endüstri ve ticaretle uğraşan kent kökenlilerden oluşuyordu, ama bu, yalnızca öğelerden biriydi, günümüzün kentte yaşayan insanları gibi toprakla ilişkisini kesip atmamıştı286. Atina köleliğinde ilk sırayı ev köleleri alıyordu, bu pek şaşırtıcı değildir; fakat ikinci en büyük köle grubu günlük ticaretle uğraşıyordu (Çünkü maden ocakları gibi ağır işlerde çalışan kölelerin

büyük bir kısmının azat edilmeleri mümkün değildi)287. Yabancılar şehre sanat ve

ticaret yapmak amacıyla gelip yerleşmişler; köleler ise savaşlar sonucunda uzak ülkelerden satın alınarak, taş ve maden ocaklarında çalıştırılmak üzere getirilmişlerdi288. Bazı kentler ticaret mallarıyla ünlüydüler. Örneğin, Atina ve Korinthos metal işlerinde, özellikle silahçılıkta, mobilyacılık, dokumacılık ve çömlekçilikte uzmandı. Bu noktada işin teknik bölünüşü gözlemlenmektedir. Metalürji atölyelerinde bazıları demiri dövüyor, kimileri işliyor, kimileri de su veriyordu. Yapımevlerinde hem köle hem de özgür işçi kullanılırken, maden çıkarma işlerinde yalnızca köle kol gücü kullanılıyordu. Buna tanık olarak, Atina devletinin malı olup bireylere kiraya verilen, Attika’nın güneyindeki ünlü Lavrion madenlerini gösterebiliriz. Bunlar 40 metre derinliğe kadar 280 Kretzschmer, 2000: 14–19. 281 A.g.e. 100. 282 A.g.e. 124. 283 A.g.e. 142. 284 Finley, 2007: XXVI. 285 A.g.e. 138. 286 Wycherley, 1993: 11. 287 Howgego, 1998: 23. 288 Başaran, 1998: 85.

iniyorlardı. Bu kuyulardan, kayalara oyulmuş yatay galerilerle gümüş madenlerine gidiliyordu. Her galeriyi on iki saatte bir değiştirilen madenciler kazmayla açıyorlardı; böylece 24 saat çalışarak ayda ancak 10 metre ilerlenebiliyordu. Bel ve kürekle çıkartılan maden bir sepete konup, galerilerden kuyu ağzına sürükleniyordu; galerilerin yüksekliği bir metreyi geçmediği için bu işi çocuklar ve yeniyetmeler yapıyordu. Maden büyük sepetlerle, kölelerin çalıştırdığı vinçler yardımıyla yukarı çıkartılıyor; değirmentaşları ve dibeklerde ufalanıyordu. Kadın ve çocuklar, gümüşü kurşundan ayırmak için, akarsulu mermer havuzlarda madeni yıkıyorlardı. Maden büyük fırınlarda eritiliyordu. Buradan ince uzun çıkan külçeleri, çocuk ve yaşlı köleler demet halinde bağlayıp katır sırtında Atina’ya gönderiyorlardı. Preslenerek levha haline getirilen kurşuna köle sahibinin damgası vuruluyordu. Kömür, ısınma odunu getirmek, Lavrion madenini göndermek için yol döşenmişti289. Grup halinde çalışan köleler, özellikle Laurion gümüş madeninde çalışanlar, berbat koşullar altında yaşarlardı290.

Kölelerin emeğinden büyük ölçüde zanaat işyerlerinde, madenlerde ve taş ocaklarında yararlanılıyordu. Bazen efendileri bunları kendi hesaplarına atölye açmakla görevlendiriyordu. Ödenti ödeyen kölenin buyruğunda çalışan köleleri vardı, bunların yasal sahibi olmasa bile bunları buyruğunda çalıştırabiliyordu. Bazı durumlarda, ödenti ödeyen köle, başta özgür zanaatçılar olmak üzere özel kişilerin yanında işçi olarak çalışabiliyorları, bu durumda ücretlerinin bir bölümünü efendilerine veriyorlardı. Bazen mülk sahipleri 300-1000 kişilik köle topluluğunu satın alıp belli bir süre için başkalarına kiralıyorlardı. Lavrion madenlerinin kol gücü bu yöntemle sağlanıyordu291.

He ne kadar genel anlayışa aykırı gibi görünse de, Antik Çağ dünyasındaki sosyal statüler içinde, kölelik kurumu kadar karmaşık olanı yoktur. Bu kurum bütün olarak basit gibi görünse de köle, mutlak bir mülk olarak ve onun kurulları çerçevesinde alınan, satılan, kiralanan, çalınan, değeri artan ya da azalan bir mal gibidir. Odysseus’un en sevdiği kölesi, domuz çobanı Eumaios; MÖ 4. yüzyılda Atina’da büyük bir bankanın idarecisi iken kölelikten azat edilen ve sonra da Atina vatandaşlığı ile şereflendirilen Pasion; İspanya gümüş madenlerinde kötü şartlarda çalıştırıldıkları bilinen köleler; Philon tarafından, İskenderiye’deki (Aleksandreia) Yahudi topluluğunun problemlerinden sorumlu olduğu için farklı olarak nitelendirilen İmparator Caligula’nın kölesi Helicon; MS 55’te doğmuş ve önceleri Nero’nun kölesi iken sonradan azat edilmiş sekreterlerinden olan stoacı filozof Epiktetos; bunların tümü köleydiler292.

Sürekli ve geniş çaplı olarak savaş esirlerinden ve “korsanlık” yoluyla oluşan kölelik hakkında, bütün Antik Çağ tarihi boyunca yazılmıştır. Sadece Caesar’ın kendisinin MÖ 58–51 yılları arasında Fransa’ya yapmış olduğu seferlerden bir milyon köle elde ettiği belirtilir, ki bu inanılmaz bir rakam değildir. MÖ 4. yüzyıl ortalarında eserini yazmış olan Ksenophon, yaklaşık elli yıl önce Nikias adında bir generalin, Atina’daki gümüş madenlerinde çalıştırılmak üzere kiraya verdiği 1.000 kölesinin olduğunu, bir başka adamın 600, bir diğerinin ise 300 köleye sahip olduğunu aktarmaktadır (Peri Poron-Gelirler Hakkında 4. 14–15). Ancak bu konular genellikle abartılmıştır. Ksenophon, okurlarının bu rakamı makul bulacaklarını düşünerek, 289 Diakov-Kovalev, 1987: 397–399.

290 Blunt, 1984: 57.

291 Diakov-Kovalev, 1987: 403. 292 Finley, 2007: 63.

yazdıklarını oldukça geniş bir plan üzerine oturtmuştu. Thukydides (7. 27. 5) de bunun oldukça makul bir tahmin olduğunu düşünmüş ve Peloponnesos Savaşları’nın son on yılı içinde, çoğu kalifiye 20.000 kölenin kaçtığını belirtmişti. Günümüzde yapılan tahminlere göre gerçekte Ksenophon zamanında madenlerde çalışan köle işgücünün beşli rakamlara çıktığı anlaşılmaktadır293. Polybios’a göre, MÖ 2. yüzyılın başlarında, İspanya’da Kartagena’daki gümüş madenlerinde 40.000 kadar köle çalıştırılmıştır. (Strabon’un yaptığı alıntıya göre, 3. 2. 10)294. Oldukça titiz olan Kephalos’un 120’ye yakın köleyi kalkan üretiminde kullanması, bize fikir vermesi bakımından, üzerinde

tartışmaya gerek kalmayacak kadar yeterli bir bilgidir295. Daha kesin konuşmak

gerekirse bu 120 köle, Kephalos’un yine dikkatli olan oğulları Lysias ve Polemarkhos’un malıydı. Bunlar MÖ 404’te Otuzlar yönetimi tarafından el konulan, çok azı kalkan üreticisi olmayan, evde çalışan kölelerdi296.

“Yer”, birbirine bağlı iki şey için önemlidir. İşteki yer (kölelerin çalıştığı yer) ve sosyal yapılanmadaki yer (mevki) (tabakaların sahip olduğu köle işgücünün dayanak teşkil ettiği mevki) düşünmemiz gereken konulardır. Madenciliğin, köleliği ve köleler ile azat edilmiş şahısların iç hizmetlerini tekelleştirmeye müsait olmasına karşın, hem kölelerin hem de azat edilmiş şahısların hemen bütün kamu hizmetlerinde görevlendirilmiş olmaları başlangıç noktamızı oluşturmalıdır. Bu noktada Cicero’nun her iki faaliyeti de kendi uygulamalarından çıkarmış olması ayrıca dikkat çekicidir. Madencilik, kölelerin müsait olduğu ortamlarda, hür insanların hürriyetlerinin hassaslaştığı ve hürriyetlere kolaylıkla müdahale edilebildiği, ancak köleliğin artık daha fazla yaşamadığı yerlerde, halkın bunalım yaşadığı sektörlerde ortaya çıkan (mesela bugün hala Güney Afrika’da olduğu gibi) hemen her zaman istisnai bir meslekti. Antik

Çağ boyunca hür madenciler, çoğunlukla istismar edilen bir grup olmuştur297.

Dacia’daki (Romanya) madenlerde çalışan hür kişilerin özgürlüklerinin sınırlanması

konusunda doğrulayıcı bilgi bulunmaktadır298. Buna bağlı olarak Ksenophon, Atina

Devleti’nde kölelerin gümüş madenlerinde çalıştırılmak üzere imtiyaz sahipleri tarafından kiralanmalarının ve gelirinden de bütün vatandaş topluluğunun faydalanması amacıyla satılmalarının oldukça yerinde olacağını düşünmüştü.

Zanaatkârların ve özellikle de maden işleyicilerinin efendisi olarak bilinen ve Tanrılar arasında zanaatkâr olarak tanınan Tanrı Hephaistos (Roma’da Vulcanus), gökyüzündeki Tanrılar arasında da daha aşağı bir konumda görülmüş, yeryüzünde ise daha küçük, şekli ibadetlerle anılmıştır299. Kallikles, Gorgias’da Sokrates’e “Her zaman ayakkabı onarıcıları, demir dövücüleri ve böyle önemsiz kişiler hakkında gevezelik

ediyorsunuz” demektedir300. Atina agorasının kuzeyinde daha sonra Zeus Stoasının

yapıldığı yerde çömlekçilerle maden işleyicilerinin dükkânlarının kalıntıları bulunmuştur. Batıdaki tepenin üzerine neredeyse tüm bir durumda yükselen güzel Dor tapınağı 5. yüzyılın ortasından biraz sonra yapılmıştır. Agoranın içinde bulunmamakla birlikte bu yakaya egemen olmuş ve henüz yetersiz bir durumdayken dış görünüşünü 293 Finley, 2007: 73–74. 294 A.g.e. 100 295 A.g.e. 74. 296 A.g.e. 100 297 A.g.e. 74–75. 298 A.g.e. 100. 299 Wycherley, 1993: 53. 300 A.g.e. 61.

değiştirmiş olmalıdır. Uzun süredir “Theseion” adıyla bilinen bu tapınakta çeşitli tanrıların hak iddia etmeleri arkeologlar tarafından hararetle tartışılmaktadır. Her ne kadar kimi anlaşmazlıklar varsa da, bugün tapınağa Hephaistos yerleştirilmektedir. Yakınındaki tunç buluntular da maden işleyicileri tanrısının tapınağa sahip çıktığını doğrulamaktadır301.

Belgede Antik Anadolu madenciliği (sayfa 91-94)