• Sonuç bulunamadı

SEVGĠLĠ TĠPOLOJĠSĠ

A. SEVGĠLĠNĠN TARĠFĠ

Sevgili kavramı hiç Ģüphesiz devrin ve devirlerin güzel ve güzellik algısıyla ilgilidir. Her toplum kendi izân birkimiyle hayatı yorumlar. Bu yorum aslında kendileĢtirme veya kendine yaklaĢtırma eğilimidir. Bununla beraber evrensel duygular benzerlik gösterir. Yani sevgi bütün insanlar tarafından yaĢanan bir his iken onu anlatma ve yorumlama millî özellikler arz eder. Divan Ģiirinde sevgilinin adı çok genel ve soyut bir düzlemde ele alınır. Onun adı yerine daha çok sıfatları ve bezetilenlerinin mecaz yoluyla isim olarak geçtiği görülür (Bk.Sevgilinin Cinsiyeti ve Adı, Sevgili ile Ġlgili Benzetmeler).

Sevgili çok defa ifade edildiği gibi acı ve ızdırap veren, âĢığın canına kasdeden, cevr oku atan, hıĢımla, kinle hareket eden, gaddar, taĢ kalpli, hiçbir zaman âĢığa yar olmayan, kıymet bilmeyen, sebebsiz yere zulmeden ve âĢığın âhını duymayan bir varlıktır. Bunun yanında lütuflarıyla âĢığa hayat veren, can veren, meclislerin vazgeçilmezi, güzellikte benzeri bulunmayan, meleklere hurilere denk hatta daha yüce, yaĢı daima genç olarak idealize edilmiĢ bir tiptir. Bu özelliklere ilave olarak sevgili daima ilgisizdir. ÂĢığa iyilik etme bir yana, kötülük etme zahmetinde bile bulunmaz (ÇavuĢoğlu, 2001:103; Tolasa, 2001:150-153; Kurnaz, 1996:200-202; Serdaroğlu, 2006:51-52; Çeltik, 2008:445). Ġbn Hazm, sevgililerin âĢıklara karĢı ilgisiz olmalarını, rakibin varlığından ve nazlanmadan ötürü ortaya çıkan ilgisizlikten kaynaklandığını söyler (Çetindağ, 2005:66).

Yukarıda bahsedilen özellikleriyle beraber sevgili nasıl tarif edilmektedir veya nasıl olması beklenir? Bu soruların cevabı sevgiliyi tanımlamak açısından önemlidir. Bu baĢlık altında incelenen divanlardan yola çıkarak güzel kimdir, nasıldır, nasıl olmalıdır, sevgili nasıl tarif edilmektedir gibi soruların cevapları aranmıĢtır.

Divan Ģiirinde Ģair daima âĢık rolüne/kisvesine bürünür. Halbuki Ģair gerçek bir kiĢidir. Dolayısıyla âĢık rolündeki Ģâirin bakıĢ açısı devrin güzel algısını birinci elden tespit etmeye imkan tanımaktadır.

ġair devrinin iyi bir gözlemcisidir. Bu münasebetle toplumun güzel kabul ettiği ve değer verdiği bütün unsurlar Ģiire girer. Sevgili ve güzellik unsurları söz konusu olduğunda (Bk. Güzellik Unsurları) efsanevî kiĢiler, sultanlar, toplumun önde gelenleri, kahramanlar, Ģehirler, nehirler, bağ ve bahçe ilgili unsurlar, gökyüzü ve gezegenler, maddî ve melekut âlemi benzetme ilgisine göre sevgili ile irtibatlandırılır.

Sevgili ile ilgili benzetme unsurlarının oluĢumunda göz ardı edilmeyecek bir husus da Ģair tasarrufudur. ġairler kendilerinden önce yapılmıĢ benzetmelerden baĢka yeni teĢbihler peĢinde koĢarlar. Bu benzetme eğer kabul görürse geleneğin içine girer ve yerleĢir.27

Mesela Karamanlı Nizâmî, “Ey sevgili yüzün Kâbe, kûyun kıble ise niçin saçına halka, dudağına zemzem demeyeyim” derken bu tasarrufu açıkça gösterir28

: Çün yüzin Kabe vü hâlün Hacerü‟l-esved imiĢ

Leb ü zülfine niçün Halka vü Zemzem dimeyem Nizâmî G 75/6

Sevgilinin dudağıyla kadeh arasında kurulan benzerlikle aynı düzlemde gabgab “âb-ı muallak” olarak ifade edilir:

Yiridür olsa lakab câm-ı mürevvak lebün

27 Mu‟îdî, teşbihin sahip olması gereken özellikleriyle ilgili sahih teşbih ve fasit teşbih şeklinde bir izah getirir. Ona göre her nesne bir başka nesneye benzetilir. Bu nesnelerin bütün yönleriyle birbirine benzemesi gerekmez, belki bir yönden iştirak yeterlidir. Fakat sahih teşbih, benzetme yönünün benzetilen ve benzeyeni kapsaması ile olur. Güzelin yanağını kırmızı güle benzetmek buna örnek olarak verilebilir. Çünkü ikisinde de taravet bulunur. Eğer benzetme yönü iki tarafı da kuşatmıyorsa teşbih fasit olur. Yani benzetme yönü benzetilen ve benzeyende bulunursa teşbih sahihtir (Erünsal, 1988:223).

28 Ahmet Paşa‟ya ait aşağıdaki beyitler bağlam ilgisine güzel birer örnektir: Kirpügü cevr okına peykâncı

Zülfü cân meclisinde reyhâncı Yandı tennûr-ı gamda cân ü ciger Bir nazar eyleseydi biryâncı

Hüsnün evrâkın itmege tezyîn Çeşm-i Ahmed olupdur efşâncı

YaraĢur âb-ı muallak dir isem gabgabuna Nizâmî G 95/1

Aynı iliĢki aĢağıdaki beyitte gabgab ve dudak teĢbihlerinde görülmektedir:

Olıcak sîb-i gül-âbî gabgabun Lal-i rümmânı degül mi leblerün

Necâtî G 301/7

ġair sevgilinin boyunu sidre Ģeklinde ifade edince “bundan ötesini bilmedim” diyerek hem Miraç ve Sidretü‟l-müntehaya telmihte bulunur, hem de “neye benzeteyim bundan ötesi yok” diyerek sevgiliye ait “en” kavramını belirginleĢtirir:

Sidreye benzetdügüm ayb itme cânâ kaddüni Ki anı benzetmekde bundan müntehâsın bilmedüm

Ahmet PaĢa G 191/9

ġairler sözü değiĢik anlamlara gelecek Ģekilde süslemiĢler, belagat ilmini öğrenmiĢ ve tatbik etmiĢlerdir.29 ġair bir bağlamda kurgu oluĢturmaya baĢlayınca diğer güzellik unsurları bağlamın gerektirdiği teĢbihler içinde yer alır. Aslında Ģair her beyit için ayrı ve mini bir kurgu/senaryo yazmaktadır. Bu senaryoda Ģekil, renk ve koku ilgisi, geçmiĢteki kullanımlar, bağlam içindeki uyum vs. etkili olmaktadır. Bu hususlara dikkat eden Ģair, aynı mecaz örgüsünü bilen Ģairler tarafından da garipsenmez. Ne kadar güzel söylerse o derece makbul sayılır. Güzellik unsurlarının benzetilenlerinin çokluğu bu sebebe bağlanmalıdır. ġair her ne kadar belli kalıplar içinde söylemek zorunda olsa da teĢbih ve mecaz yanının açık oluĢu uçsuz bucaksız bir alanda kalem oynatmasına imkan vermiĢtir. Burada önemli olan makuliyet ve hüner olmaktadır. Örnek olarak, Ģair yüzü denize benzetince dudak, diĢ, saç ve kaĢ deniz ile ilgili olmak durumundadır. Aynı Ģekilde boy kıyamet olunca diğer güzellik unsurları da kıyamet ile ilgili kavramlara benzetilir:

DiĢün lü'lü lebün mercân ruhun bahr-i melâhatdür Ġki zülfün neheng ol bahre kaĢun mevc-i âfetdür

29

Sıratın aynıdur kaĢun saçunda haĢr olur diller Sorarsan ben günehkâra o kâmet hod kıyâmetdür

Hayâlî G 51/1,2

Mu‟îdî‟ye göre Ģiirle meĢgul olanların sevgilinin uzuvlarına dair teĢbihlerde benzetilen ile benzeyen arasında münasebet kurmaları en önemli Ģartlardandır. ġiir böylece rengîn düĢer, sade ve güzel olur. Mesela sevgilinin ağzını dürce teĢbih edince dudağını la‟l veya gevhere, gamzeyi “ok”a benzetince kaĢı kemâna, ayva tüylerini Hızır‟a benzetince dudağı âb-ı hayvâna benzetmek gerekir. Diğerlerini bu örneklere göre kıyas etmelidir (Erünsal, 1988:253).

Bilinen teĢbih ve istiareler, Ģairler için bir yönerge gibidir. Hangi unsuru neye ve nasıl benzeteceği yüzyıllar süren gelenek içinde belirlenmiĢtir. ġair, bu kurguyu alıp yeniden Ģekil verme uğraĢındadır. Çünkü Ģairlik hüner göstermek demektir. O da hünerini bu Ģekilde gösterir.30

Sevgilinin yay kaĢlarından ok atılması, dilberden Ģikayet birer örnektir:

Resmdür âĢıka gelmek kaĢı yaylardan ok AĢk peydâ olalı böyle kurulmuĢ bu nesak

Fuzûlî G 150/6 ġikâyet cevr-i dilberden kadîmî resmdür ammâ Hakîkatde cefâ ehl-i vefâya bir safâ ancak

Bâkî G 234/2

Divan Ģiirinde Ģair, gerçek hayatta belki hiç tecrübe etmediği hadiseleri yaĢamıĢ gibi anlatır. Hayatında meyhanenin yolunu bilmeyen biri olsa bile meyhaneyi ve oradaki haleti ayrıntılarıyla tasvir eder. Bu durum günümüz roman, hikaye ve senaryo yazarları ile benzerlik arz eder. Bu insanların yazdığı her Ģeyi tecrübe ettiklerini iddia etmek güçtür. Hayâlî‟ye ait aĢağıdaki beyit aynı hususu dile getirmektedir:

30

Şairlerin güzellik unsurları üzerindeki teşbih çabaları sonucunda bu unsurlarda bazen aşırılıklar ortaya çıkar. Bu durum yerini daha ileride mübalağalı ifadelere bırakır. Mu‟îdî, Işk-efzâ (eser kayıptır) adlı eserinde Leyla‟yı anlatırken Leyla‟nın keman kaşlarını kulaklarına kadar uzatır:

Çekilmiş kaş yayı tâ bünâgûş

Ömründe râh-ı meykedeyi görmemiĢ geçer Cânâ Hayâlî hoĢ bilür efsâne yollarun

Hayâlî G 396/5

Sevgili genellikle kara saçlı, kara kaĢlı, kara gözlü, parlak yüzlü olarak karĢımıza çıkar. Sarı saç bilinmekle beraber çok nadir kullanılır.31

Ela/ala gözlü sevgili ilk dönemlerden itibaren bilinir. Fakat kara göz kadar yaygın olarak kullanılmaz (Bk.Göz). AĢağıdaki beyitte sevgili ela gözlüdür :

Mîm agzun dâl zülfün cânum u ömrümdürür

Hey elâ gözlüm meded Ģol mîm ü dâlünden meded Necâtî G 49/2

Sevgilinin güzellik unsurlarına dair benzetmeler ilgili yerde geniĢçe ele alındığından (Bk. Sevgilide Güzellik Unsurları) burada söz konusu edilen sevgilinin maddi ve manevî güzelliği olacaktır. Sevgilinin tavırları hoĢ, yüzü sade ve yüz hatları güzel olmalıdır (Nev‟î G 120/6). Vücudunda tüy olmamalıdır. Güzelin kolları, çehresi, sinesi, elleri ve gözleri güzel olmalıdır:

Didüm güzellerün nesi gâyet güzel gerek Bir pîr iĢitdi didi güzelde göz el gerek

Hayretî G 205/1 Güzel göz güzel el güzellik mahal

Nazîrün bulunmaz güzelsin güzel

Nev‟î G 285/1 Hûbda çihre ile sîne gerek

Bana mahbûb böylesine gerek

31 Bâkî‟nin kaşları sarı olan sevgiliden bahsettiği beyit saçın sarı oluşuna da işaret eder: Tugrâsı berâtun yazılur ekseri altun

Rûyunda kaşun zerd olur ise n‟ola şâhâ Bâkî G 5/3

Fakat beyitten anlaşılan o dönemde sarı kaşların siyah kaş karşısında pek varlık gösteremediği yönündedir. Makbuliyet bakımından aynı durumun saç için de geçerli olduğu söylenebilir. Gelenek karşısında sarı saç ve kaşın rahatlıkla bir güzellik unsuru olarak ifade edilebilmesi için zamana ihtiyaç vardır. Yoksa o dönemde bilinmediği anlamına gelmez. Nev‟î‟ye ait aşağıdaki beyitte “gülzar” “sarışın bir nigar”a benzetilmiştir. Beyit dolaylı olarak sarı saçlı güzele işaret etmektedir:

Kendün çemende gark-ı zer ü zîver eylemiş Gülzâr sanasın saruşın bir nigârdur

Bâkî G 282/1

Sahn-ı hammâmda dün gördüm o nâzük bedeni Sînede mûdan eser yok dahi pehlû da güzel

Bâkî G 313/4 Eyledüm dikkat ile mûy miyânına nazar Cümleten bî-bedel ü sâid ü bâzû da güzel

Bâkî G 313/5

Güzelin, hareketleri Ģirin yani hoĢ tavırlı, teni taze ve yumuĢak, gözleri de badem gibi olmalıdır. KaĢ, kirpik ve göz güzelliği önemlidir:

Olıcak yâr gibi dilber-i Ģîrîn-harekât Teni pâlûde-i ter gözleri bâdâm olsa

Bâkî G 460/2 Âlemde efendi sana benzer güzel olmaz Bu kirpüge bu göze bu kaĢa bedel olmaz

Ġshâk G 101/1

Sevgilinin boyu ve saçları uzun, saçı belinde veya topuğunda, gözleri siyah, dudakları kırmızı, ağzı küçük, beli ince olmalıdır. Gözleri sürmeli, elleri ve tırnakları kınalı, vücudu nadiren ten rengi veya buğday rengi fakat çoğunlukla gümüĢ rengi/beyaz olmalıdır (Bk. Bu Unsurlar). Bu onun beden güzelliğini gösterir. Herhangi bir teĢbihe mahal olmaksızın sevgili benzersiz/emsalsiz, hasılı güzel olmalıdır (Ġshâk G 160/1, G 239/3; Bâkî G 246/3; Rûhî G 50/2; Zâtî G 839/2):

Âlet-i hüsni mükemmel kad-i dil-cû da güzel Ol siyeh gözler ile hak bu ki ebrû da güzel

Bâkî G 313/1 Bî-nazîr ü bî-Ģebîh ü bî-bedeldür sevdügüm Dimek olmaz hâsılı gâyet güzeldür sevdügüm

Ġshâk G 180/1

Arap edebiyatının M.766-869 yılları arasında yaĢayan ünlü Ģairi Câhız, kendi devrinin kadın hakkındaki güzellik algısını Ģöyle anlatır: “Ġnce belli, kılıç gibi (ince ve) uzun boylu, bir peri gibi, bulut parçası gibi”. Kadın mecdûle yani dolgun ve zayıf arasında olmalıdır (Yalsızuçanlar, 2010:44). Sevgili etine

dolgun ve candan olmalıdır. Burada söz konusu edilen açık Ģekilde beĢerî hatta Ģâhid-i bâzâr güzeldir (Kurnaz, 1997f:475):

Etine canına dolu güzeller koçmak olurdı Hayâlî neylesün cür‟et deminde kîse arıkdur

Hayâlî G 105/5

ÂĢık nazarında sevgili öncelikle nüktedan, zarif, nazenin, latif, halim, selim, sözden ve halden anlayan olmalıdır. Yüksek ahlaklı ve cömert olmalıdır. Lütfu, güzelliği, ahlakı ve tatlılığı olgunluk seviyesinde, endamı hoĢ olmalıdır. Bu yönlerden zerre kadar noksanı olmamalıdır. Sevgili bu özelliklere ilaveten Yahya Beye ait beyite göre rind ve Rum diyarından olmalıdır. Rum diyarı ile kastedilen Rumeli dilberleri yahut Hristiyan güzelleri olmalıdır (Yahya G 232/3, G 292/1, G 384/1, G 423/4; Nev‟î G 292/1; Bâkî G 404/3):

Nüktedân olsa zarîf olsa söz anlasa güzel Hâl-i dilden hele fi'l-cümle haberdâr olsa

Hayretî G 400/2 Eltâf u hüsn ü hulk u melâhat kemâlde Endâm u Ģekl ü kâmet ü kadd itidâlde

Bâkî G 451/1 Güzel oldur ki kemâl ehli ola Rûmî ola Rind ola hâl bile mes‟ele malumı ola

Yahya G 436/1

Divan Ģiirinde sevgilinin beĢeri özelliklerle karĢımıza çıkması genellikle “Rum ili dilberleri” söz konusu edildiğinde görülür. Ġslam toplumlarında kadına karĢı olan tutum nedeniyle onun sosyal hayatta pek görülmediği bilinen bir gerçektir. Osmanlının özellikle Rumeli‟deki topraklarında gayr-i müslümlerle Müslüman halk iç içe yaĢıyordu. Bu yüzden farklı bir dine ve hayat anlayıĢına sahip Rum ili güzelleri daha açıktan ve daha gerçekçi olarak ifade edilmiĢtir. BeĢerî duyguların ifade edildiği Ģiirlerde bu güzeller Ģairlerin imdadına yetiĢmiĢtir. Bu münasebetle kafir, küfür, nâ-müselman, bî-din gibi benzetmeler kolaylıkla tevil edilir hale gelmiĢtir. Necâtî, yüzü Rum ülkesine

teĢbih ettiği beyitte Rum ilinden güzellerinin çokluğu münasebetiyle bahseder:

Didüm ol yüzde neden hâl-i mu‟anber çog olur Didi bu Rûm ilidür bunda güzeller çog olur

Necâtî G 110/1

Hayretî‟ye göre güzel, öpmeye ve sarılmaya izin veren, yar ile yar olan, söz anlayan, biraz Ģuh ve fettan olan, âĢık ağlasa da hep gülen ve gül gibi açılıp gül bahçesi gibi olan, âĢıkların halini bilen ve onları seven, az cefa edip vefadar olmalıdır. Bahsedilenler he ne kadar bir temenniden ibaret olsa da gerçek hayatta ki sevgili özelliklerini taĢımaktadır (Bk. Sevgili Tipolojisi):

Öpülse yâr ile yâr olsa dilber Kuculsa râm-ı dildâr olsa dilber Söz anlamakda fettân olsa mahbûb Biraz Ģûh olsa ayyâr olsa dilber Ne denlü aglasa zâr olsa âĢık Açılsa gülse gülzâr olsa dilber Nedür âĢıklarun hâlüni bilse Güzel sevse dil-efgâr olsa dilber Cefâyı az kılsa Hayretî'ye

Sözüm bu kim vefâdâr olsa dilber

Hayretî G 122

Sevgili bey gibi olmalı, uslu olmalı; âĢıkları onun hayranı ve delisi gibi önünce yürümelidir (Yahya G 225/1). Sevgili Ģehirli (Ģehrî) olmalıdır:

Güzel oldur ola bin vâlih ü hayrân delüsi Beg oldur yüriye önince hezârân delüsi

Hayretî G 438/1 Ġshâk ne hoĢ benzer imiĢ mâh u nücûma Mahbûb ki Ģehrî ola uĢĢâk sipâhî

Ġshâk G 340/5

ÂĢığın kıymetini bilmeyen güzel sevilmeye layık değildir. Âdem kadrini bilen güzel sevilmelidir. Onu görünce can ona meyl etmelidir (Bâkî G 362/1). BaĢına buyruk olanı değil de mülayim olanı sevmek gerekir (Yahya G 361/3):

Sana serkeĢlik iden mahbûbı ma‟Ģûk eyleme Bâri dünyâda seversen bir mülayim yârı sev

Yahya G 361/4

Bâkî Divanı‟daki 380 numaralı gazel sevgili ile âĢığı tarif etmesi bakımından buraya alınmıĢtır:

Bir lebi gonca yüzi gül-zâr dirsen iĢte sen Hâr-ı gamda andelîb-i zâr dirsen iĢte ben Lebleri mül saçları sünbül yanagı berg-i gül Bir semen-ber serv-i hoĢ-reftâr dirsen iĢte sen Pâyine yüzler sürer her serv-i dil-cünûn revân Su gibi bir âĢık-ı dîdâr dirsen iĢte ben

Zülfi sâhir turrası tarrâr Ģûh-ı Ģîve-kâr

ÇeĢmi câdû gamzesi mekkâr dirsen iĢte sen Fürkatünde teĢne-leb hâtır-perîĢân haste-dil Künc-i gamda bî-kes ü bîmâr dirsen iĢte ben Gözleri sabr u selâmet mülkini târâc ider Bir amânsuz gamzesi Tâtâr dirsen iĢte sen Bâkîyâ Ferhâd ile Mecnûn-ı Ģeydâdan bedel ÂĢık-ı bî-sabr u dil kim var dirsen iĢte ben

Bâkî G 380

Sevgili teĢbihlerde genellikle benzeyen konumundadır. Dolaylı ve dolaysız en çok benzetildiği unsur ise padiĢah/sultandır (Bk.). Tanpınar‟ın

saray istiâresi diye tanımladığı bu husus etrafında oluĢan kurguda âĢık da “kul” statüsündedir (Tanpınar, 2006:26; Andrews, 2009:115, 116). Sevgili bu konumuyla sultan, beg, ağa gibi vasıflarla karĢımıza çıkar. Bu kiĢilere ait güç ve iktidar özelliklerine de sahiptir:

Serv gibi karĢuna kavĢursın el mahbûblar Sen güzellük taht-gâhında otur sultân gibi Necâtî G 626/5 Bu sarâyun Ģimdilik sensin begi

Biz Ģikâyet eylerüz senden sana

Mesîhî G 9/3 Buldı kûyında devâ derd-i dil-i bîmârumuz Sen agasın biz kuluz kûyındadur tîmârumuz

Fuzûlî G 120/1

Sevgiliyi tanımak ve tanımlamak açısından mekan ve zaman özellikleri önem taĢır. Sevgilinin padiĢah olarak görülmesi ile birlikte ortaya çıkan bir husus da içki, eğlence ve sohbet (bezm) meclisleridir. Saray hayatı veya otorite etrafında Ģekillenen eğlence meclisleri genellikle bahar ve yaz mevsiminde bağ ve bahçelerde, kıĢın ise meyhanelerde kurulurdu. Meclisin vazgeçilmezleri âĢık, mey, mutrip, sâkîdir. Eğlence ve içki meclisleri için bahar mevsimi, gül mevsimi, bayramlar en uygun dönemlerdir. Bâkî aĢağıdaki beyitte gül mevsiminde “üç leb”den bahsediyor. ÂĢığın bahar günleri aklı fikri eğlence meclisindedir:

Mevsim-i gülde n‟olur medrese vü mescidden Leb-i cûy u leb-i cânân u leb-i câm olsa

Bâkî G 435/3 ġeyhî bahâr günleri menfaâti yok ögüdün Fikr Ģarâb u Ģâhid ü çeng ü ney ü gazeldedür

ġeyhî G 41/5

Sâz ü söz ü ayĢ ü nûĢ ü zevk u Ģevkun çagıdur Hâzır ol fevt eyleme eyyâmı bayram irtesi

Arap ve Fars Ģiirinde meyhane bahsinin sıkça geçtiği bilinen bir durumdur. Divan Ģiirinde de meyhane aynı bağlamda kullanılmıĢtır. Fakat meyhane kavramı etrafında oluĢan imaja Osmanlı topraklarında yaĢayan gayr-i Müslimler ve meyhanelerinin etkisi küçümsenemez. Her ne kadar Fars Ģiiri hazır imajlar sunmuĢsa da o hayallerin uzun süre yaĢatılabilmiĢ olması Ģairlerin meyhaneye ait örnekleri yakınlarında görmeleri, bilmeleri ve belki de yaĢamaları dolayısıyla devamlılık arz etmiĢtir. Nev‟î aĢağıdaki beyitte eğlence ve içki meclisini, Rum ili sohbeti ile birlikte vermektedir:

Bezm-i hüsnünde lebünden içilürse n‟ola cam Rûm ili sohbeti gül devri bahâr eyyâmı

Nev‟î G 555/4

Beyitlerde özellikle gayr-i Müslimlerin bulunduğu Galata, Tahtakale ve Balıkpazarı gibi muhitler meyhane, içki ve eğlence meclisleri dolayısıyla zikredilir. Mehmet ÇavuĢoğlu‟nun “Galata‟da Ayak Seyri” adlı iki makalesinde dile getirdiği gerçekçi tablolar içki ve eğlence meclislerine dair fikir vermektedir. Müslümanların bulunduğu bölgelerde meyhane olmaması, içki yasağının uygulanması, gayr-i Müslimlere bu yasağının uygulanmaması dolayısıyla bahsedilen yerler daha da kıymet kazanmıĢtır. Bu mekanlar güzelleri ve meyhaneleri ile ünlüdür. Kanunî döneminde uygulanan Ģarap yasağı ve Ģarap gemilerinin Galata önlerinde yaktırılması Bâkî‟nin aĢağıdaki beytinde ifadesini bulmuĢtur (ÇavuĢoğlu, 1998:49-62; Bk. Sevgili Tipolojisi-Yarı Ġdealize EdilmiĢ Sevgili):

Reh-i mey-hâneyi kat itdi tîg-i kahrı sultânun Su gibi arasın kesdi Sıtanbûl u Galâtânun

Bâkî G 279/1

AkĢama karĢı gezinti için dıĢarı çıkmakla ifade edilen ayak seyranı tabiri aynı zamanda akĢam doğru kurulan içki sofralarını da iĢaret etmektedir. Bu sofrada kadeh (ayak) elden ele dolaĢır. Aklı baĢında olan bundan kaçmaz. Daha sonra kim ne derse desin inkar edilecektir. Yahya Beye ait bu beyit devrin bir yasağını çiğnemenin psikolojisini vermesi bakımından dikkat çekicidir:

Sanuram kim ahĢama karĢu ayak seyrânıdur Mesîhî G 52/2 Gel ayak seyrini kıl nûĢ it meyi peymâneden Âkil olanlar kaçar mı zâhidâ meyhâneden

Yahyâ G 305/1 Dime mest olup ayak seyrini itdügümüzi Kim ne dirse disün elden koma inkârı sakın

Yahyâ G 336/3

Bu münasebetle sevgilinin görüldüğü bir diğer mekan da meyhanedir. Eğlence meclislerinin bir parçası olan meyhanelerde de Ģahıs kadrosu değiĢmez. “Tasavvufî olarak meyhane/harabat tekke, meyhaneci/pîr-i mugan/saki mürĢit, Ģarap ilahi aĢk yerinde kullanılır. ÂĢık/Ģairlerinin genelde rind meĢrepli olduğu divan Ģiirinde, anlam gerçekle mecaz arasında bazen tevil yoluyla anlatılır. Böylece rindâne Ģiirler divan edebiyatının en önemli yönlerinden birini oluĢturur.” (Kurnaz, 2009:233-234). ÂĢık medresede müderristen bin ders almaktansa meyhanede bir güzelin elinden bir cam/kadeh almayı tercih eder:

Medrese içre müderris virdügi bin dersten Yeg durur mey-hânede bir câm virmek bir güzel

Fuzûlî G 173/6

Sevgilinin görüldüğü mekanlardan biri de hamamlardır. Hamamlar eski kültürde önemli bir yere sahipti. Özellikle kadınların uzun süren hamam sefaları olurdu. Hamam münasebetiyle sevgilinin gümüĢ teni ve ay gibi vücudunu görmek mümkün olur. AĢağıdaki beyitten hamam sefalarının kıĢ mevsiminde olduğu anlaĢılıyor:

Niçün bâridlik eyler sineye gelmezsin ey meh-rû ġitâ vakti güzeller hazz ider hammâm seyrinden