• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.3.  Öğrenilmiş Çaresizlik 57

2.3.3.  Öğrenilmiş Çaresizlik Modelleri 69

2.3.3.1.  Seligman ve Arkadaşlarının Orijinal Öğrenilmiş

şartlı refleks deneyleri ile öğrenme ve korku arasındaki ilişkiyi incelemekte iken tesadüfi olarak farklı bulgularla karşılaşmışlardır. Pavlov, yiyeceğin gösterilmesiyle zil (veya bir sesin) çalınması işleminin defalarca tekrarlanarak eşlenmesi sonucunda köpeklerin salya akıttıklarını ifade etmektedir. Seligman ise, deneylerde organizmanın aslında çaresiz olduğunu ve çaresizliği öğrendiğini ileri sürmüştür (Akt: Duman, 2004).

Seligman ve Maier (1967)’in köpeklerle yaptığı öğrenilmiş çaresizlik deneyleri şu şekilde kurgulanmıştır. Araştırma üç farklı köpek grubu (kaçma, bağlı-çaresiz, kontrol) ile iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Deneyin ilk aşamasında kaçma grubundaki köpeklere hazırlanan düzenekte 64 elektrik şoku verilmiştir. Bu köpekler bir pedal yardımı ile şoktan kaçabilmektedirler. Birkaç denemeden sonra gelen elektrik şokunu bu pedal yardımı ile durdurmayı öğrenmişledir. İkinci gruptaki köpeklere de benzer bir düzenek kurulmuş ve aynı sayıda elektrik şoku verilmiştir. Fakat deney ortamında değişiklik yapılmış, köpeklerin şoku kesmeleri engellenmiştir. Bu gruptaki köpekler ne yaparlarsa yapsınlar elektrik şokunu engelleyememişlerdir. Kontrol grubu olan üçüncü grup köpeklere ise bu aşamada hiç bir işlem uygulanmamıştır. Deneyin ikinci aşamasında, köpekler elektrik şokundan kaçabilecekleri iki bölmeli bir ortama bırakılmışlar ve sırayla kaçınma eğitimine tabi tutulmuşlardır. Deneyde köpeklere ilk önce uyarı niteliğinde ışık ve ardından elektrik

 

kontrol) köpeklerin şoktan kurtulmak için güvenli bölgeye geçtikleri gözlenirken ikinci gruptaki köpeklerin çok az çaba harcadıkları, şokun geçmesini bekledikleri gözlenmiştir (Akt: Cananoğlu, 2011).

Bu deneylere benzer başka deneyler de yapılmış ve elde edilen bulguların sonuçlarında öğrenilmiş çaresizlik durumları ortaya çıkmıştır. Seligman ve Maier (1967) çaresizlik grubundaki köpeklerin kaçma-kaçınma eğitiminde başarısız olmalarını, ilk aşamada davranışları ile olumsuz bir sonucu kontrol edemediklerini öğrenmelerine bağlamışlardır. Bu nedenle bu davranışı “Öğrenilmiş çaresizlik” olarak adlandırmışladır (Akt: Oluklu, 1997).

Seligman ve Maier’in bu deneyi sosyal ve bilişsel psikolojide büyük bir etki yapmıştır. Kimi araştırmacılara göre, Seligman ve arkadaşlarının yaptığı bu çalışmalar bilişsel psikolojinin davranışçılığın yerini almasına neden olmuştur. Ayrıca bu çalışmalar, yaşamın bir alanındaki deneyimlerinin başka alana taşındığı bilgisini doğurmakta ve ileride daha farklı çalışmalara kaynaklık etmektedir.

Öğrenilmiş çaresizliği insanlar üzerinde yaptığı çalışmalarla açıklayan Hiroto’nun (1974) deney sistemi şu şekildedir. Hiroto gönüllü üniversite öğrencileri ile çalışılmıştır. Öğrenciler üç grupta iki aşamalı bir deneye tabi tutulmuştur. Birinci gruptaki deneklere bir düğmeye basarak durdurabilecekleri yüksek sesli gürültü verilmiştir. İkinci gruptaki denekler hiçbir şekilde verilen sesi durduramamaktadırlar. Kontrol grubundaki deneklere bu aşamada herhangi bir işlem uygulanmamıştır. Deneyin ikinci aşamasında tüm gruplara yüksek ses verilmiştir. Tüm gruplar bu sesten kurtulabilmekte ancak önlerindeki manivelayı hangi yöne iteceklerini doğru olarak tahmin etmeleri gerekmektedir. Deney sonuçları incelendiğinde birinci aşamada gürültüyü kontrol edebilme imkânı olan ve hiç gürültü verilemeyen kontrol grubundakilerin, gürültüyü kontrol edebilme imkânı hiç verilemeyen gruba göre ikinci aşamada çok daha kolay gürültüyü durdurabildikleri gözlemlenmiştir. Çaresizlik grubundaki deneklerin çok az acaba harcadıkları ve daha çok olumsuz durumun geçmesini bekledikleri görülmüştür. Hiroto, ikinci gruptaki deneklerin daha az çaba göstermelerini öğrenilmiş çaresizlikle açıklamıştır (Akt: Ayköse, 2006).

Hovardaoğlu’na göre, insanlarla yapılan öğrenilmiş çaresizlik deneyleri genellikle çelişkili bulgular vermektedir. Bazı araştırmalarda (örneğin, Dweck ve

 

Repucci, 1979) çaresizlik grubundaki deneklerin, deneyin ikinci aşamasında daha başarısız oldukları ve çaresizlik davranışı gösterdikleri görülmüştür. Bazı araştırmaların sonuçları ise deneysel işlemde kullanılan uyarıcıların türüne göre gruplar arasında fark olduğuna işaret etmektedir (örneğin, Doulas ve Anisman, 1975). Bir grup araştırma ise çaresizlik grubunun davranış örüntüsünde, beklenilenin tersine bir artma olduğunu ortaya koymuştur (örneğin, Roth ve Kubai, 1975) (Hovardaoğlu, 1986: 5).

İnsanlarla yapılan çalışmaların tutarlı sonuçlar vermemesi araştırmacıları yeni modeller geliştirmeye yönlendirmiştir. Araştırmacılar, öğrenilmiş çaresizlikte bilişsel süreçlerin rolünü açıklamak gerektiğini vurgulamışlardır. Bunun üzerine Seligman ve Maier (1976) insanlardaki öğrenilmiş çaresizlik durumunu açıklamak üzere “Orijinal Öğrenilmiş Çaresizlik Modeli” ni geliştirmişleridir.

Orijinal çaresizlik modeline göre, organizmanın kontrol edilemeyecek durumlara maruz bırakılması, çaresizliğin ortaya çıkmasını açıklayabilmek için tek başına yeterli bir durum değildir. Çaresizliğin oluşmasında asıl etken, bireyin ne yaparsa yapsın sonucu değiştiremeyeceğine dair inanç geliştirmesi gerekliliğidir. Eğer kişi yapacağı girişimlerin faydalı olamayacağı yönünde bir inanç geliştirirse daha az sayıda teşebbüste bulunur (Akt: Gündoğdu, 2001).

Orijinal Öğrenilmiş Çaresizlik modeline göre, bireyin yaptığı davranışlar ile neticeleri arasında bir ilişki olmadığını öğrenmesi bireyde güdüsel (motivational), bilişsel (cognitive) ve duygusal (emotional) alanlarda yetersizlikler ortaya çıkartmaktadır. Güdüsel yetersizlikte, birey davranışı göstermek için kendisini gerektiği gibi hazırlamaz, motivasyonu düşük olur. Bilişsel yetersizlikte ise, algı zayıflığı ortaya çıkar. Birey davranışı ile sonuçları arasındaki ilişkiyi algılamakta zorlanır. Kontrol edebileceği olaylarda bile kendisini güçsüz ve başaramayacakmış gibi hisseder. Duygusal yetersizlikte ise, birey yaralayıcı ve travmatik olayları davranışlarıyla kontrolü altına alamıyorsa pes eder ve kontrol etme çabaları yerini çöküntü duygusuna bırakır (Ayköse, 2006).

 

1 2 3

Kaynak: Kümbül, 2002: 33

Şekil 2.1. Orijinal Öğrenilmiş Çaresizlik Modeli

Seligman ve Maier tarafından geliştirilen bu modelinin çaresizlik olayları ile ilgili bazı durumları açıklamada yetersiz kaldığını düşünen araştırmacılar birkaç noktada modeli eleştirmişlerdir. Yetersiz görülen ilk nokta, kontrol eksikliği yaşanan olaylarda çaresizliğin bazen görülmesi bezen görülmemesidir. Diğer eksiklik ise, kişisel ve evrensel çaresizlik arasındaki ayrımın yapılmamış olmasıdır. Ayrıca çaresizlik davranışının ne zaman diğer davranışlara da genellenebildiği de belli değildir.

Davranış ve ona bağlı çevresel tepkiler arasında kavranabilir bir ilişki olmadığında, çocuk çaresiz, seçeneksiz ve olaylar üzerindeki kontrol algısını kaybetmiş olarak çevreyi etkileme girişimlerinden de vazgeçmektedir. Bu nedenle başlangıçta öğrenilmiş çaresizliğin kontrolsüzlük algısından kaynaklandığı düşünülmüş ve bir kontrol kuramı olarak ele alınmıştır. Daha sonra yapılan araştırmalarla, yeniden formüle edilen öğrenilmiş çaresizlik modelinde, kontrol edilemeyen sonuçlar için yapılan nedensel yüklemelerin önemli olduğu ortaya konmuştur (Dweck, Repucci, 1973; Akt: Avcı, 2008: 9).