• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.3.  Öğrenilmiş Çaresizlik 57

2.3.2.  Öğrenilmiş Çaresizlik Teorisinin Gelişimi 66

Öğrenilmiş çaresizlik ile ilgili olabilecek kavramlar ele aldıktan sonra bu bölümde öğrenilmiş çaresizlik ile ilgili daha ayrıntılı bilgi verilecektir. İlk önce öğrenilmiş çaresizlik teorisinin gelişim süreci hakkında genel bir bilgi verilip daha sonra öğrenilmiş çaresizlik ile ilgili modeller ele alınacaktır.

Bir organizmanın karşılaştığı zorlayıcı bir durum karşısında, bu durumu kontrol altına alabilecek iken harekete geçmeden pasif olarak beklemeyi tercih etmesi, “Öğrenilmiş Çaresizlik (learned helplessness)” terimi ile ifade edilir. Öğrenilmiş çaresizliğin oluşum süreci şu şekildedir; organizma ilk olarak kontrol altına alamadığı zorlayıcı olaylarla karşılaşır. Tüm girişimlerine rağmen bu olumsuz durumu değiştiremez. Her girişimi başarısızlıkla neticelenir. Daha sonra, organizma benzer bir durumlarla karşılaştığında, olumsuz durumu kontrol altına alma imkânı varken kendisini yetersiz hisseder ve harekete geçmez. Bir bakıma çaresizliği öğrenmiştir (Hovardaoğlu, 1986).

Öğrenilmiş çaresizlik kavramı ilk olarak Pennsylvania Üniversitesinde hayvanlarla yapılan öğrenme araştırmalarıyla tanımlanmıştır. Seligman ve Maier (1967) üçlü deney deseni içinde köpeklerle yaptıkları çalışmada üç farklı köpek grubunu, birinci grup kaçma, ikinci grup bağlı (çaresiz) ve üçüncü grup kontrol grubu olmak üzere deneysel işleme tabi tutmuşlardır. Bu deney iki aşamadan oluşmuştur. Deneyin ayrıntıları ileride detaylı bir şekilde açıklanacaktır. Burada ele almamız gereken önemli nokta şudur. İkinci gruptaki köpeklerin (bağlı- çaresiz), deneyin birinci kısımda elektrik şokuna maruz kalması ve yaptığı bütün denemelerden sonra kaçamayacağını öğrenerek pasifleşmesi sonucu, deneyin ikinci

 

aşamasında kaçabilme şansının olmasına rağmen elektrik şokunun geçmesini beklemesidir.

Seligman ve Maier (1967) çaresizlik eğitimi gören köpeklerin deneyin ikinci kısmında şoktan kaçınmak için hiçbir şey yapmamalarını, davranışları ile sonucu kontrol altına alamayacaklarını öğrenmesi olarak açıklamıştır. Bu açıklama aynı zamanda “Öğrenilmiş Çaresizlik “ kavramının da tanımıdır (Akt: Avcı, 2008).

Öğrenilmiş çaresizlikle ilgili laboratuvar çalışmaları ilerleyen yıllarda başka hayvanlar ile de yapılmıştır. Seward ve Humpery (1967) kediler, Padilla (1973) balıklar, Maier, Albin ve Testa (1973), Seligman ve Beagly (1975), Lachman ve arkadasları (1993) ise fareler üzerinde de laboratuvar deneyleri yapılmış ve köpek deneylerindekine benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Böylece öğrenilmiş çaresizlik olgusunun türe özgü bir davranış olmadığı, bütün türleri kapsayacak genel bir özellik olduğu görülmüştür (Akt: Yüksel, 2003).

Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerden hareketle öğrenilmiş çaresizlik davranışının insanlarda da oluşabileceği düşünülmüş ve bu konuda deneysel çalışmalar yapılmıştır. Hiroto (1974) insanlarla iki aşamalı olarak düzenlediği çalışmasında üç grup denek (kaçma, çaresizlik, kontrol) kullanmıştır. Deney sonuçlarında, ikinci aşamada çaresizlik grubundaki deneklerin kaçma ve kontrol grubundaki deneklere oranla, gerek deneme sayısı gerekse deneme için harcanan süre olarak, doğru yönü bulmak için daha az çaba gösterdikleri görülmüştür. Bu durum, kontrol edilemeyen zorlayıcı uyarıcılara maruz bırakılmanın bireylerde öğrenilmiş çaresizliğe neden olduğunun göstergesi olarak yorumlanmıştır (Akt: Ersever, 1993).

Seligman ve arkadaşları bu deneylerden yola çıkarak insanlar için çaresizlik davranışlarını açıklayıcı bir model geliştirmişlerdir. Bu model “Orijinal Öğrenilmiş Çaresizlik Modeli” olarak bilinmektedir. Seligman ve arkadaşları geliştirdikleri bu modelde daha çok, bireyin davranışlarıyla olayları kontrol edemeyeceğini öğrenmesi durumuna ne gibi tepkiler vereceğini açıklamaktadır. Seligman, böyle bir durumda bireyde güdüsel, bilişsel ve duygusal alanda üç tür yetersizlik oluşacağını belirtmektedir. Güdüsel alandaki yetersizlik, davranışa gerektiği kadar aktif olarak hazır olmama şeklinde kendini gösterir. Bilişsel yetersizlik, organizmanın davranış

 

Duygusal yetersizlik ise çöküntü, depresif durumlar gibi duygusal durumlarla açıklanmaktadır (Ersever, 1993).

Seligman’ın modeli, alandaki çalışmaların artmasına öncülük etmiştir. İnsandaki başarı ve çaresizlik davranışlarını inceleyen birçok araştırma gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmalarda, Seligman’ın modeline yönelik bazı eleştiriler yapılmaktadır. Bu eleştiriler şu şekildedir. Birey kontrol edemediği davranışların hangilerinde çaresizlik gösterir? Çaresizlik davranışı, ne zaman diğer davranışlara genellenebilir, ne zaman daha özel olarak kalır? Benzer yaşantılara sahip iki kişiden biri yaşadığı olayların neticesini sadece kendisi için kontrol edilemez düşünürken neden başka bir kişi herkes için kontrol edilemez olarak düşünür (Ayköse, 2006).

Bu eksiklikleri göz önünde bulundurarak Abramson, Seligman ve Teasdale (1978), insanlardaki öğrenilmiş çaresizliği açıklamak amacıyla yükleme kuramına dayalı yeni bir model geliştirmişlerdir. “Gözden Geçirilmiş Öğrenilmiş Çaresizlik Modeli” olarak bilinen bu yeni açıklamada, birey karşılaştığı kontrolsüzlük durumlarında kendine neden çaresizlik yaşadığını sormaktadır. Bireyin yaşadığı çaresizlik ile ilgili yaptığı açıklama yaşadığı sorunun genellenmesi ve süreğenliği noktasında referans olmaktadır.

Hem orijinal modelde, hem de yeniden formüle edilmiş öğrenilmiş çaresizlik modelinde öğrenilmiş çaresizliğin temel belirleyicisi olarak davranış ve sonuç arasındaki uyuşmazlık gösterilmektedir. Bununla birlikte, Abramson, Seligman ve Teasdale’e (1978) göre eski model, davranış ile sonucu arasında uyuşmazlık olması durumunun hangi koşullarda geleceğe yönelik bir çaresizlik beklentisine yol açacağı konusunda yeterince açık değildir. Gözden geçirilmiş modele göre ise, bireyin davranış ve sonuç konusunda yaptığı nedensel yükleme, geleceğe yönelik çaresizlik beklentisinin belirleyicisi olmaktadır. Bu beklenti, çaresizliğin genelliğini, kronikliğini ve çaresizlik belirtilerinin türünü belirlemektedir. Bununla birlikte, bazı durumlarda bir birey belirli bir davranışın sonucunu kontrol edemezken, diğerleri benzer durumda davranışlarının sonucunu kontrol edebilmektedirler. Orijinal çaresizlik modeli bu iki farklı durum arasında bir ayırım yapmamaktadır. Abramson, Seligman ve Teasdale (1978) bireysel çaresizlik durumlarıyla, evrensel çaresizlik durumları arasında bir ayırım yapmışlardır. Evrensel çaresizlik durumunda, birey davranışın sonucunu ne kendisinin ne de bir başkasının kontrol edemeyeceğine

 

inanmakta, bireysel çaresizlik durumunda ise birey davranışın sonucunu sadece kendisinin kontrol etmede yetersiz kaldığını düşünmektedir (Akt: Aydın, 2007: 19).

Sonuç olarak, gözden geçirilmiş öğrenilmiş çaresizlik modeli, kontrolün olmaması durumunu içsel, sürekli ve genel nedenlerle açıklama konusundaki alışkanlığın, bireylerde çaresizlik yaşantısına neden olduğunu öne sürmektedir. Bireyin çaresizlik belirtileri göstermesine neden olan şey bireyin çaresizlik yaşantısı değil, bu yaşantının birey tarafından nasıl açıklandığıdır.