MAUREVERT
Ş
övalye de Pardaillan'la Dük d'Angouleme'yi Chartres'den ayrıldıktan sonra bir meyhanede dinlenirken bırakmıştık. İki ahbap tekrar atları-na binerek yola koyuldular. Her ikisi de birer amaç uğrunda Chartres'e gelmişti. Pardaillan amacına erişmiş: Henri de Valois'in öldürülmesini önlemişti. Fakat zavallı Dük, Violetta'nın izini bulmaktan ibaret olan emelinde bir parmak hile ilerleyemedi
ği için gayet kederliydi. Şövalye kendisine, Chart
res kilisesinde Fausta ile konuştuklarını anlatmış, artık Violetta'nın izini Fausta'da değil Maurevert'
de aramak lazım geldiğini izah etmişti. Fakat Mau
revert'in Violetta ile nikahlanmış olduğunu söyle
memişti. Dük d'Angouleme'nin Sainte-Paul kilise
sindeki garip nikahtan haberi yoktu ve Üstelik Şö
valye 'nin Violetta ile birlikte boyuna Maurevert'
den bahsetmesine de ziyadesiyle şaşıyordu. Bir ara:
- "Şimdi ne yapacağız?" Diye sordu.
- "Maurevert'i bulacağız! "
Dük patlar gibj:
- "Maurevert, Maurevert!" Dedi. "İllallah hu Maurevert'ten! "
Pardaillan güldü:
- "Onu hen çoktandır söylüyorum. Hele kendi
sini bir bulalım da ötesi kolay. Hem siz ne üzülü
yorsunuz azizim? Violetta sizin olmağa can atıyor ...
Sizi sevmeseydi o zaman işimiz daha güçleşirdi.
Halbuki şimdi o kadar kolay ki . . . Mamafih işte 102
Paris'e yaklaştık. Evvela şöyle bir Deviniere'ye gi
dip dinlenelim. Sonra ne yapacağımızı düşünürüz!"
Paris'e girdikten sonra hayvanlarını hızlandırarak Deviniere hanına geldiler. Attan inip kalabalık lo
kanta salonuna girerek bir masaya yerleştiler.
Huguette, Pardaillan'ı hala Bastille'de sanıyor ve kurtarmak için başvurulacak çareyi düşünüyordu.
Artık yilzü gülmez olmuştu. Salona çıktığı bile yoktu. Mutfakta yemeklerin hazırlanmasına bakar
ken dalgındı ve aklı hep Pardaillan'ın Bastille'den kurtarılmasına çare aramaktaydı.
İki ahbap epey bir süre lokantada oturdular. Sa
lon yavaş yavaş boşaldı ve ikisinden başka kimse kalmadı. Bu arada Huguette de mutfaktan salona girmişti. Dalgın ve düşünceli yürürken gözleri bir masada oturan sessiz iki müşteriye takıldı ve bun
lardan birinin şefkat dolu bakışlarla kendisini süz
düğünü görünce, o tarafa baktı. Bakmasıyla bera
ber olduğu yerde mıhlanmış gibi kalması bir oldu.
Pardaillan yerinden kalkmış ona doğru yürümüştü.
Huguette:
- "Ah Mösyö Şövalye!" Dedi. "Gözlerime ina-namıyorum!"
Şövalye kadının iki yanağından öptü ve:
- "Bu iki buseden sonra inanırsınız ya!" Dedi.
Gözlerinden ya�lar boşanan Huguette, bir yandan da gülüyordu:
- "Ah Mösyö . . . Allaha şükürler olsun sağ sa
limsiniz. Nasıl oldu da zindandan kurtuldunuz?
Herhalde Mösyö Bussi size acımış olacak . . . "
- "Hayır Huguette asıl ben Mösyö Bussi'ye acı
dım. Ama bu meseleler önemli değil. . . Şimdi ıı..r
lıestim ya ona bakalım! Yalnız, düşmanlurınmı: ıwk ı;oktur. Sayısız kimseler, niye ben zindanda clc·ii;iliııı ı o:ı
diye kuduruyorlar. . . Onun için burada bulunduğu
muzu kimse bilmese iyi olur . . . "
Huguette:
- "Halbuki burada her an tehlikedesiniz!" Dedi.
- "Canım varsın tehlikede olalım . . . Sizin yanı-nızdayız ya . . . "
Huguette'nin gözleri tekrar yaşardı. Hızla şarap mahzenine koşup bir şişe şarap getirdi ve:
- "Bu, rahmetli babanızın en sevdiği şaraptı.
Elimde ancak beş şişe kaldı!" Dedi.
Pardaillan şişeyi açtı. Üç kadeh doldurdu. To
kuşturup içtikten sonra :
- "Peki siz Mösyö Bussi'yi nereden tanıyorsu
nuz?" Diye sordu.
Huguette kıpkırmızı kesildi:
- "Mösyö de Bussi-Leclerc müşterilerimizdendir.
Ben sizi Bastille'den kurtarmak için kendisine gü
veniyordum. Birçok defalar bana demişti ki. . . "
Huguette susunca Pardaillan:
- "Hele hele! Ne demişti bakayım?" Diye sordu.
- "Bir asilzade olduğu halde benimle . evlenme-ye hazır olduğunu söylemişti. . . Duldum, çoluğum çocuğum da yoktu. Gerçi kalbim hür değildi ama kendisine pekalii zevce olabilirdim. Sizi Bastille'den bırakması şartıyla• razı olacağımı kendisine bildir
meye gittim."
Pardaillan hayret içinde Huguette'ye baktı. Dük d'Angouleme gözleri yaşararak fedakar kadına hay
ran hayran bakıyordu. Huguette anlatmasına devam etti:
- "Birinci seferinde Bastille'ye giremedim. İkin
cisinde de o orada yoktu. Şimdi bir daha gidece
ğim bakalım!"
104
Şövalye bağırdı:
- "Ne lüzum var aziz Huguette'm! .. İşte hen buradayım!"
Huguette şaşkın:
- "Öyle ya! " Dedi. "Artık ne lüzum var!"
Pardaillan'la Dük d'Angouleme, o geceyi, ertesi günü ve daha bir-iki günü orada geçirdiler. Üçün
cü gün artık tamamen dinlenmiş bir halde işe haş
lamak kararıyla kalktılar. Aynı gün, Jacques Cte
ment'in manastıra girdiğinin dördüncü günüydü.
Yine o gün Picouic'le Croasse'nin Benedictines ma
nastırında bir cennet hayatı yaşamaya başlayışları
nın onuncu gününü teşkil ediyordu.
Şövalye ile genç Dük o sabah, birlikte yola çıka
rak Dük de Guise'nin konağının civarında dolaş•
mayı kararlaştırdılar. Pardaillan, Violetta ile Mau
revert'in ilgisini bir türlü anlamak istemeyen genç Dük'e:
- "Maurevert'i bulmakla bir taşla iki kuş vur
muş olacağım! " Diyordu. "Hem onunla eski hesa
bımı temizleyeceğim, hem de Violetta'nın nerede bulunduğunu öğreneceğim! .. "
Konuşa konuşa Dük de Guise'nin konağının önü
ne kadar gelmişlerdi. Maurevert herhalde konakta olacaktı. Fakat buraya girmek demek, hile hile kurt kapanına yakalanmak demek değil miydi? Ne yapa
caklarını düşünüyorlardı ki hirdenhii-e konağın ka
pısından üç adamın çıktığını gördüler. Sokak, Mil
lı�t Meclisini seçmek için defter hazırlamakla meş
gul olan halkla doluydu ve kalabalıkta Pardaillan'
lıı arkadaşını kimse farkedemezdi. Kapıdan çıkıın iiı; ndamın da Şövalye'yi farketmelerine imkiiıı yok
l u .
Runlar Maineville, Bussi-Leclerc veMnurı•vı•rı'
ıli. Charles d'Angouleme'yle Pardaillan, iiı,: nrknıln-1 o:.
şın konağın kapısında bir zaman durup görüştükle
rını, sonra Maineville'yle Bussi'niıı ayrıldıklarını gördüler. Maurevert bir an yalnız başına durduktan sonra Temple kapısı tarafıııu doğru yürümeye baş·
ladı.
İki arkadaş, sesMiz suduı-ıız pe:;;inden ilerlediler.
Maurevert, Temple kapısından geçerek Paris'ten çıkınca Pardaillan geniş bir nefes aldı. Yol boyun
da çitler ve fundalıklar olduğu için önde giden Maurevert'in geriye baktığı takdirde bir köşeye sin
mek pekala mümkündü. Fakat adam, hiç geriye bakmıyor ve Montmartre kapısına doğru yuruyor
du. Oraya varınca tepenin eteğini dolaştı; sonra da yukarıya doğru tırmanmaya haşladı.
Maurevert tepeye tırmanmaya koyulduğu zaman, Pardaillan 'ın dudaklarında acı bir gülümseme belir
mişti. Bu yol, Şövalye'nin, hundan onaltı yıl önce Loi:se'yle birlikte geçmiş olduğu yoldu. O zaman yanında Mareşal de Montmorency ile arabalarında, ölüm halinde bulunan bahası vardı.
Şövalye, gözlerini sık sık ziyaret ettiği bir nokta
ya dikti. Burası henüz biçilmeye haşlanmış bir buğ
day tarlasıydı. Yakında bir de kaynak vardı. Vak
tiyle arabayı burada durdurmuşlar ve babası, bura
da Şövalye'nin kolları arasında ölmüştü. Yine o nok
tada Maurevert, Catherine de Medicis'den aldığı ze
hirli hançerle birdenbire meydana çıkmış ve Loise'
yi vurmuştu. Şimdi Maurevert de buraya doğru gi
diyordu. Pardaillan'ın rengi uçmuştu. Ani bir el hareketiyle hançerinin ve tabancasının yanında olup olmadığını yokladı. Bir an durarak tabancasını dol
durdu.
Charles:
- "Uzaktan mı vuracaksınız?" Diye sordu.
1 06
Pardaillan gülerek:
- "Hayır!" Dedi. ''Belki kaçar diye hazırlanıyo
rum. Çünkü herif geyik gibi kaçar. . . Kaç defa kaçtı . . . Bu sefer artık onun bir bacağını kırıp on
dan sonra kendisiyle konuşacağım ki yine sıvışama
sın! .."
Maurevert, boyuna çıkıyordu. Pardaillan da iler
ledi ve biraz sonra babasını gömmüş olduğıı yerde
ki dikili tahta haçı gördü. Bu haça birisi dayanmış, hareketsiz duruyordu. Bu, bir kadındı. Fakat kim
di ve burada ne yapıyordu?
Şövalye burasını araştırmadı. Gözlerini Maure
vert 'e dikmiş, bir saniye ayırmıyordu.
Maurevert, ihtiyar Pardaillan'ın mezarının ya
nından geçerken durdu. O da geçmişteki o günlük güneşlik Ağustos gününü hatırlamıştı. O gün, şeh
rin gürültüsüyle tam bir tezad halinde bulunan bu sessiz yerde birdenbire çalılıklar arasından fırlayıp Loise de Montmorency'yi vurmuştu. Buraya geldikten sonra o günü hatırlamamasına imkan yoktu.
Fakat o gunu ve o cinayeti hatırladıktan sonra da Pnrdaillan 'ın yıllardır peşinde olduğıınu, şimdi
ye kadar birkaç kere, mucize kabilinden müthiş in
tikamından kurtulduğunu hatırlamıştı. Bilhassa korkunç Pardaillan heyulasının yine Bastille'den kaçmış olduğıı, Chartres'e kadar peşinden geldiği ve belki şimdi de yine peşinde olduğıı düşüncesi ak
lından çıkmıyordu. Ama yine de kendi kendine
�öyle düşünüyordu: