• Sonuç bulunamadı

F

gözleriyle takip edebilmek için Dük De Guise'­austa, hazırladığı cinayeti, son dakikaya kadar den öğrendiğimiz gibi papaz kıyafetine girmiş ve Marie de Montpensier'le birlikte kralı takibe başla­

mıştı. Heyecan, ikisinin de yüreğini bürüyor ise de bilhassa Marie yerinde duramaz gibi görünüyordu.

Alay büyük kiliseye vardığı vakit ikisi de gözleriy­

le, Jacques Clement'e benzer birini aradılar. Göre­

meyince telaşlandılar. Gerçi kilisenin kapısında kralı karşılayan bir sürü papaz vardı. Lakin bunla­

rın arasında Jacques Clement görünmüyordu. Fa­

kat kilisenin ıçıne gırınce bir sütunun dibinde ııyakta duran ve boynundaki tesbihin ucunda altın lıir haç görülen bir papaz gördüler. Kukuletesi inil olan ve yüzü görülmeyen bu papaz, evvelce kıırıı r·

lnştırılan i�aretleri taşıyor olacaktı ki Mnrir frrıılı la yarak:

"İşte!" Dedi.

Vahşi bir sevinç, içini iitretti.

Bu esnada papaz da sütunun dibinden ayrılmış, krala yürümüş, onun yanında ilerlemeye başlamış­

tı. Maric de Moııtpeıısier o kadar heyecan içindey­

di ki kalbi küt küt atıyor ve papaza :

- "Haydi! " "Ne duruyorsun? Vursana ! .." de­

memek için kendisini zor tutuyordu.

Kukuletesinin altında ışıldayan ve yalnız aşk uyandırmak için yaratılmış sanılan o güzel gözle­

rinden şimdi kin ve ölüm şimşekleri çıkıyordu.

Kral, kilisenin ortasına gelince diz çöktü. Yanın·

da giden papazın hançeri, kralın sırtına saplaması için en uygun andı. Fakat iki kadın, papazın böy­

le bir harekete kalkışmak şöyle dursun, kralın ku­

lağına bir şeyler fısıldamakla yetindiğini görerek hayret ve dehşet içinde kaldılar. Marie içinden:

«Neden vurmuyor? Neden vurmuyor?

Alı alçak

se­

fil!» Diye inledi.

Kilisenin içinde ilahiler okunuyor ve kral yük­

sek sesle dua ediyordu.

Marie de Montpensier daha fazla dayanamadı, dizleri büküldü, yere çöktü. Fa usta 'ya gelince yıl­

dırımlar saçar gibi hakan gözlerini papaza dikmiş düşünüyordu: «Bu o değil . . . Hayır, o değil . . . Fa­

kat kim

öyleyse?»,

Tören hitince kral ayağa kalkarak yola koyuldu.

Papaz da doğrulmuş, olduğu yerde duruyordu. Ma­

rie de Montpensier bütün işin suya düştüğünü an­

layınca boğuk bir inilti salıverdi. Ahali. kiliseyi boşaltmaya haşlarken Maire de kralın ölmediğini bildirecek altı çanı çaldırmaya koştu.

Fausta papaza doğru yürüdü. Sert Lir sesle:

"Kimsin ?" Diye sordu.

60

Bir yandan da cüppesının altında hançerini arı­

yordu. Papaz, yerinden kımıldandı. Fausta'nın ku­

lağına hafif bir kahkaha çalınır gibi oldu. Papazı katiyen öldürmeye karar vermiş bir halde bir da­

ha sordu:

- "Kimsin?"

Papaz bu söze cevap olarak:

- "Yüzünüzü görmeye hiç lüzum yok Madam! "

Dedi. "Yalnız sesinizden bile sizi tanıdım. Çünkü sizin sesiniz öyle kolay kolay insanın kulaklarından çıkan soyundan değildir. Hele balık gibi ağa atıl­

mış insanlar bu sesi pek zor unuturlar. . . Demek kim olduğumu öğrenmek istiyorsunuz öyle mi? Te­

şekkür edin ki yüzünüzü zorla açtırarak kralı öl­

dürmeye gelmiş dilber bir kadın olduğunuzu bağı­

rıp sızı Crillon'un askerlerine yakalatmıyorum . . . Mademki beni görmek istiyorsunuz, buyurun doya doya seyredin! .."

Bu sözler söylendiği sırada Fausta da sesi tanıyıp gerisin geriye çekilmiş, dehşet içinde kalakalmış­

tı. Bu ses onundu . . . Hiç şüphesi yoktu. Fakat na­

sıl olurdu? Pardaillan ölmüş değil miydi? Sapsa­

n bir yüzle karşısındakine baktı. Pardaillan da sö­

zünü bitirmiş, bir el hareketiyle kukuletesini kal­

dırıp yüzünü açmıştı. Fausta, bu sararmış yüzde alaylı bakışlar sezdi. Bir an bütün vücudu irkildi.

Damarlarındaki kan hızlandı. Şövalye'yi öldürmek­

ten başka bir şey düşünmez oldu. Fakat Pardaillan, hareketsiz duruyordu.

Bir an böyle geçti.

Fausta yavaş yavaş kendine geldi. Görünüşte hiç­

bir kudret ve kuvvete sahip olmayan bir adam ta­

rafından mağlı1p edildiğini anlayarak, bir

Rİİlıı ıın

dayandı. O zaman Pardaillan kendisine yaııuşı ı vı•

kısık bir sesle:

F :

4

1

- "Madam," dedi, "sizinle ilk karşılaştığım za­

man da söylemiştim. Harikulade güzel bir kadınsı­

nız. Bakınız, sizinle ne kadar açık yürekle konuşu­

yorum. Hemen vatanınıza, İtalya 'ya dönünüz. Ma­

dam. Bırakın bu entrikaları. İnsanlara hakim ol­

maktan vazgeçin! Benim babam, büyük bir filozof­

tu Madam.

«Hayatın tadını çıkarmaya bak!»

Derdi.

Gençsiniz. Hayatınızın tadını çıkarmaya, ağaçları, çiçekleri ve tabiatı sevmeye çalışınız. Papalar, kral­

lar ve prenslerle mücadele size yakışmaz. O işi bize bırakınız Madam. Beni öldürmek istediniz ve öl­

dürdüğünüz anda ağlayacağınızı da söylediniz. İşte size ağabeyce bir nasihatta bulunuyorum. Vazgeçin hu işten diyorum . . . Size acıyorum . . . Fakat daha fazla acımak da bir suç halini alacak Madam! .."

Fausta, dilsiz gibi kalakalmıştı. Pardaillan devam etti:

- "Size vaktiyle de söyledim Madam. Dük de Guise, Kral olamayacaktır. Deviniere lokantasının önünde kendisiyle karşılaştığımdan heri onunla gö­

rülecek hesaplarımızın yekunu epey kabardı. Mau­

revert'e gelince, onu öldüreceğim Madam. Neden öleceğini sorun anlatsın. . . Nihayet Madam, Dük d'Angouleme'yle Violetta da muhakkak birbirlerine kavuşacaklardı. Hayret ediyorum size . . . Nasıl olu­

yor da sevişen iki genci, birbirine kavuşturmak gi­

bi büyük bir iyilikten zevk almıyor, saadet duymu­

yorsunuz? Bence böyle bir hareket doksan tane krallık ve papalık tacına değerdi. Haydi Madam haydi .. . Bir söz söyleyiniz de şu, iki genç birbirle­

rine kavuşsun. . . Violetta'yı ne yaptınız? O kızca­

ğız şimdi nerede? Bu suallerime cevap vermezseniz korkarım size büyük kötülüğüm dokunacak."

Pardaillan bir an sustu. Kilise tamamen boşal­

mış, içeride oraya buraya seğirtip mumları

söndü-62

ren iki çocuktan başka kimse kalmamıştı. Şövalye tekrar:

- "Violetta'nın nerede olduğunu söylemeyecek misiniz?" Dedi. "Cevabınızı bekliyorum Madam! .. "

Fausta, çevresine bakındı. Burada tamamen Par­

daillan'ın elindeydi. Henüz ölmek de istemiyordu.

Bir solukta:

- "Bilmiyorum! " Dedi. "O çocukla hiç alakam yok. Size evvelce de söylememiş miydim? O kız Maurevert'in malı oldu . . . Ondan sonrasını da bil­

miyorum."

Pardaillan sarardı. Demek bu işi de Maurevert'­

le halletmek gerekiyordu. Heyecandan titreyen bir sesle:

- "Allahaısmarladık Madam! " Dedi. "Benden hoşlanmadığınız belli . . . Fakat size düşmanlık etmiş de değilim ya . . . "

Fausta:

- "Ben de size düşman değilim! " Dedi.

Bu cümleyi o kadar tatlı ve garip bir tarzda söy­

lemişti ki Şövalye ister istemez duraladı. Fausta, ona yanaştı. Ellerini Şövalye'nin kolları Üstüne koydu.

Aynı yumuşaklıkla:

- "Biraz durun Şövalye! " Dedi.

Şövalye durdu. Fakat içinde bir şüphe de uyan­

madı değil. Sakın, Chartres kilisesinin altında da bir ölüm ağı bulunmasın .. .

«Benden ne istiyor aca­

ba?»

Diye düşündü. Fausta, mütereddit konuşuyor ve eli hafif hafif titriyordu. Boğuklaşan bir sesle:

- "Şimdiye kadar siz söylediniz Şövalye! " De­

di. "Müsaade edin de biraz hen konuşayım! "

Fausta'nın içinde yine müthiş bir mücadrlr vnr­

dı. Bir insan, genç ve güzel bir kız olarak ıır\' ııw k , yaşamak ve hayatın tadım çıkarmak islt•ğiylı· yurı ı p

tı:ı

tutuşurken bütün hunlardan uzaklaşıp insanlık üs­

tünde bir yaratık olarak bütün insanlara hakim ol­

mak arzusu içini kasıp kavuruyordu. Fakat hu mü­

cadelede hangi duygu galip gelirse gelsin her iki­

sinde de Pardaillan 'la ilgili bir netice vardı. Eğer Fausta, hakire kalacak ve krallara hükmeden bir insan olacaksa o zaman Pardaillan 'ın ölmesi gere­

kiyordu . . . Böyle olmayacak da, genç ve güzel bir kız olarak hayatın zevkini almak isteyecekse o za­

man da Pardaillan 'ın aşkına muhtaçtı.

Şimdi, söze başladığına pişman olmuş gibi susu­

yordu. Hissediyor, biliyordu ki söyleyeceği sözleri istemeden söyleyecek ve kendi gururunu ayaklar altına alacaktı.

Pardaillan'a biraz daha sokuldu. Koluna daha sıkı yapıştı ve ümitsiz, kırık bir sesle:

- "Beni dinle! " Dedi. "Kalbim paralanıyor. Ağ­

zımdan çıkacak sözleri, başka kimsenin duyamaya­

cağından eminim . . . Fakat sen, başkalarına benze­

miyorsun. Seni seviyorum. Bunu söylemek istemi­

yorum ama aşk içimi kavuruyor. . . Konağımda da söylemiştim. O zaman seni öldürdüm, kalbime ga­

lip geldim diye sevincimden ağlamıştım. Şimdi ya­

şıyorsun. Senden nefret ediyorum diye bağırmak is­

tiyorum, fakat dudaklarım seni sevdiklerini söylü­

yorlar. . . Anlıyor musun Pardaillan ?"

- "Maalesef Madam! .."

- "Ben, gencim, güzelim. Fakat kendi kendimi dııha büyük işlere vakfetmiş ve aşkı tatmamayı ka­

rarlaştırmıştım. Halbuki bir gün karşıma sen çıka­

geldin. Tuttun, heni göklerden yere indirdin! .."

Bir an sessizlik oldu. Sonra Şövalye, başını eğ­

di ve söylendi:

"Madam, basit düşünceli bir adam olduğum

64

ıçın heni affediniz! Ben, yolunda, toplayabileceğim şeyleri toplayarak geçip giden bir yolcuyum. . . Siz, niçin çevrenizde bu kadar güzellik ve saadet var­

ken bunları bırakıp da göklere çıkıyorsunuz Ma­

dam! "

Fausta, söylenen bu sözleri duymamış gibi devam etti:

- "İşte Pardaillan, heninı bütün düşüncelerinıi artık biliyorsun. Peki diyorum. Hepsinden, herşey­

den vazgeçeceğim. Dük de Guise'yi kukla gibi oy­

natmak.tan da vazgeçeceğim. Bütün emellerimden cayacak ve hatta yarın Fransa'dan ayrılıp İtalya'da aşk, neşe ve saadeti arayacağım. Fakat . . . "

Pardaillan irkildi. Fausta devam etti:

- "Fakat beni oraya sen götüreceksin. Orada benim hudutsuz servetlerim, arazim, herşeyim var ...

Eğer istersen yarın yola çıkalım! "

Pardaillan'ın durduğunu görünce sinirlendi:

- "Bak, sana sunmak istediklerim, ne sana ve ne de bir başkasına sunulamayacak şeylerdir. Şu dakika, kaçırılmaz bir dakikadır Şövalye! Gözleri­

me bak da sana olan hudutsuz sevgimi oku! .."

Kukuletesini indirmiş, güzel yüzü meydana çık­

mıştı: Bu, harikuliide güzellikte bir yüzde, evvel­

ki korkunç güzellik de kaybolmuş, yerine saf bir sevimlilik geçmişti.

O, bunları söylerken Pardaillan da içinden şöyle düşünüyordu:

«Acaba bu kadın yüzünden başıma daha ne işler gelecek? .. Ah benim sevgili Loise'm. Sen böyle gü­

zel sözler bilmezdin ama mavi gözlerinin bakışı,