S
Beam'ın Paris'i kuşatacak ordularını seyrede· abalı pek güzeldi. Birkaç zaman sonra Henri de ceği tepenin üstündeki yıkık duvarlı manastırın saati sekizi çaldı. Montmartre yamaçlarındaki koru·luklarda kuşlar cıvıldaşıyordu. Ortalığı çiçek ve ye·
şillik kaplamıştı. Tabiat bütün güzelliğiyle hüküm sürüyordu.
Fakat bir tahtırevanın içinde sırta doğru çıkan Fausta'nın bunlara dikkat ettiği yoktu. Tepeye va
rınca duran tahtırevandan indi. Manastırın giriş kapısına uğramadan, sırtın ötesinde berisinde dağı·
nık duran fakir kılıklı kulübelerden birine yanaştı.
Buranın içi de dışı gibi harap ve sefildi. Kapının tam yanında yaşlı bir kadın oturmuş, yavaş yavaş iplik büküyordu. Fausta'nın geldiğini görünce ye·
rinden fırladı. Fakat ziyaretçi, bir el hareketiyle onu tekrar yerine oturttu. Köylü kadın:
- "Hoş geldiniz iyi kalpli Paris'li bayan! " Dedi.
Fausta, tahta bir iskemle alarak köylünün yaııı
na oturdu.
- "Bu kadar erken . . . ne işi bu böyle?" Diye ııordu.
- "Artık ihtiyarladık hanımım . . . Kendime ke·
fı·n Öreceğim de, ipliğini biiküyorum. Dışarıdan ala·
ı·n
k
paramız yok tabii . . ."Fausta, fakirliğin bu derecesinden müteessir ol·
ııı uş olacak ki:
- "Ben size para veririm . . . Yaşlılığını:r.ılu �ı k ı ı ı · l ı �ek mez.siniz!" Dedi.
1 1:1
- "Meryem Ana sizi kutlasın ! "
Fausta ciddi bir tavırla:
- "Amin!" Dedi. "Size ısmarladığım işi yaptı
nız mı?"
- "Evet Madam ! Tembih ettiğiniz günden beri oğlum çingenenin peşinden bir dakika bile ayrılmı
yor!.. Adım adım kendisini takip ediyor . . . Hem o zamandan beri de çingene, manastırdan hiç ayrıla
madı. İçeriye girmiyor ama boyuna çevresinde do
laşıyor, karnı acıkınca bize geliyor. Ben ona ottan bir yatak yaptım."
Fausta sordu:
"Şimdi nerede?"
"Gün doğarken çıktı . . . Herhalde buralarda-dır!"
"Öyleyse, oğlunuzu çağırın da beni onun ya
nına götürsün! .."
Bir-iki dakika sonra köylünün küçük oğlu, Fa
usta 'nın önüne düşmüş, kendisini manastır duvarla
rından dolaştırarak bir yıkıntıdan bahçeye sokmuş ve köşkün yanına götürmüştü. Fausta, orada Sai
zuma 'nın bir taşın üstüne oturmuş bahçeye dikkat
le baktığını gördü. Köylü çocuğu savdıktan sonra çingenenin yanına yanaştı ve mümkün olabilen en tatlı sesiyle:
.
- "Zavallı kadın! Zavallı anne! .." Diye söy-lendi.
Saizuma, kendisine bu şekilde seslenen kadına baktı. Fausta 'yı bir kere Claudine de Beauvilliers'
in odasında görmüştü. Fakat tanımakta güçlük çek
medi.
- "Ah!" Dedi. "Bana piskopostan bahseden ka
dın!"
1 44
Fausta, delinin kendisini tanıyışına şaşmak.la be
raber cevap verdi:
- "Evet Leonore de Montaigues, size piskopos
tan bahseden bendim. Sizi onun yanına götüren de bendim. . . Ne bileyim, onu hala seviyorsunuz sanı
yordum . . . "
Sal.zuma boğuk bir sesle:
- "Piskopos öldü! O, öldü! " Dedi. "Ben onu se
vemem ki. . . Hem bir piskoposu sevmek büyük bir günah değil midir? Sonra insanı darağacına gönde
rirler . . . "
Fausta başını eğdi. Bu delinin dimağını, ufak bir akıl ışığıyla aydınlatabilmek için ne yapması gerek
tiğini tasarlıyordu. Deli Saizuma'ya ihtiyacı yoktu.
Fakat Farnese'yle Pardaillan'ı ezebilmek için aklı başında bir Leonore de Montaigues'den pekala ya
rarlanması mümkündü . . .
- "Demek sizce piskopos öldü ha?" Dedi. "La
kin hayatınızda ne kadar acı çektiniz?"
- "Bana acıyor musunuz yoksa? Dünyada hana da acıyan biri varmış demek! Yüzünüz o kadar gü
zel ki, bu kadar güzel bir İnsan şüphesiz merha
metli olur! "
Fausta alçak bir sesle:
- "Leonore! " Dedi. "Vaktiyle siz henden de gü
:ı:ı·ldiniz. Hatta şimdiki halinizde bile henden güzel olılıığunuzu söyleyebilirim. Çok çile çektiğiniz için
�ıındet sözüne kulak asmıyorsunuz ama işte hen
si-11• ııöylüyorum: Bugün yine mes'ut olmanız müm
ı. ii
rıdür! "Kııdın adeta isyan etti:
"Ne hen Leonore'yim, ne de benim i�irı nll'ı-1'111 olıııııııın imkanı vardır . . . "
Fıımııu şiddetle cevap verdi:
- "Sen Leonore'sin. Mes'ut olacaksın. Piskopos öldü, artık ondan korkma. . . Fakat bugün hayatta, seni seven ve arayan biri var . . . Hatırla . . . Sen de onu seviyordun, hata seviyorsun . . . İşte o, seni arı·
yor!"
Çingene lakayıt sordu:
- "Kimmi:;; bu adam '!"
- "Jean! .."
Sa'izuma, bütün vücuduyla I İlrt•di ve uzaktan ge
len bir sese kulak veriyormuş gilıi mırıldandı:
- "Jean mı'! ..
kurı!
.. Ucn lıu ismi duydum galiba . . . "
Fausla daha şiddetle:
- "Evet Jean! " Dedi. "Jean, Dük de Kervilli
crs
! "
Saizuma sapsarı kesilmişti. Keder dolu gözlerini Fausta'ya dikmiş, bakışlarıyla soruyordu. O kadar acınacak bir hal almıştı ki Fausta'ııın biraz merha
meti olsa, hu tecrübeden cayardı. Kadın, acı ve korkuyla:
- "Bu ad, kimin adı?" Diye sordu.
- "Sevdiğinin adı. . . Jean de Kcrvillicrs! Koca-nın adı . . . Bak, bu ad söylenir söylenmez sararıyor
sun . . . Hatıranı yokla Leonore! .."
Saizuma yavaif yavaş Fausta'ya yaklaştı. Söyledik
lerini can kulağıyla dinlediği aşikardı. Tozdan bir örtü altındu kalan hafızasını aydınlatmak istediği görülüyordu. Fausta, kadını ellerinden yakaladı:
- "Hatırla!" Dedi. "Onu balkonda beklediğin zamanlar ne mes'uttun . . . Hani eski Montaigues ko
nağının balkonunda . . . "
Çingene bir hamlede:
"Evet, evet! " Dedi.
146
- "Hatırla! O seni nasıl kollarının arasına
alı
yor, nasıl öpüp kokluyordu. Sana nasıl ebedi
bir
sevgi vaadetmişti. Sen de ona inanıyordun . . . "
Saizuma inler gibi : - ••Evet! " Dedi.
- "Leonore de Montaigues! Bunların hepsi doğ-ru değil mi? Jean de Kervilliers seni taparcasına sevmiyor muydu? Gerçi kader sizi birbirinizden ayırdı. Fakat ben, onun da senin kadar acı çekti
ğini biliyorum. Hatta bana kendisi anlattı. Seni hep sevmiş . . . Her yerde aramış . . . Onu görmek istemez misin?"
Saizuma, ellerini Fa usta 'dan kurtardı ve gözleri
ni kamaştırıcı bir ışıktan korumak istiyormuş gibi yüzüne kapattı. Bütün viicudu titriyordu. Gcçmi�
teki bütün hatıraları teker !eker
knfnımııln beliriyor,
yerli yerini buluyor
gibiydi . Bu uyııııııın kıılıi l iyı·ı i ,
daha ilk defa kardinalle karşılaşlığı
vnkiı lııı�lııııı ı�·
tı. Sonra Charles d'Angouleme'y]e
Pnrdailluıı"ııı :-<iiy
ledikleri, hatırasındaki karanlığı biraz daha yırlar gibi olmuş, şimdi duydukları ise zihnini büsbütün ışıklandırmıştı. Fausta, başladığı işi yarıda bırak
madı:
- "Yemin ederim ki bir gün sevdiğini görecek
sin! " Dedi. "Arkamdan gel! .."
Saizuma tir tir titreyerek iradesiz, Fausta'nın ar
kasından yürümeye başladı. Fausta köşke girince kadın:
- "Ah! .." Dedi. "Piskoposu burada görmüştüm."
- "Evet piskoposu burada görmüştün . . . O yüz-dendir ki buradan bir türlü ayrılamıyorsun."
Saizuma fısıltı halinde:
- "Hayır, hayır!" Dedi. "Bana sabiden ncıyor
sanız, piskoposu göstermeyiniz!"
H 7
- "Jean de Kervilliers'i de görmek istemez mi
sin?"
Kadının yüzünde sevinç ışığı belirdi:
- "Onu görmek isterim . . . Onu tanımıyorum ama, tanımak isterim! Kendimi ona gençliğimin gü
zelliği içinde göstermek isterim . . . O, ne tatlı bakış
lı, ne okşayıcı sesli bir adamdı! .."
- "Yemin ederim
ki
onu bir daha göreceksin! .."- "Ne zaman? Yakında mı?"
- "Hem de pek yakında . . . Bir-iki gün içinde ...
Fakat buralardan uzaklaşmaman lazım! .."
-- "Hiçbir yere gitmem!.. Ne olursa olsun bura•
da kalırım! . . . "
- "Ala . . . O halde heni dinle Leonore! . Sen yal-nız Jean de Kervilliers'i değil, kızını da görecek
sin! "
Sa!zuma düşünceli bir tavıra büründü:
- "Kızım mı? Benim kızım yok . . . Halbuki o iki asilzade de kızın var demişlerdi. Garip doğrusu! "
Fausta:
- "İki asilzade ha?" Diye sordu. "Peki Jean de Kervilliers'i hatırlıyor musun?"
- "Herhalde uzun zamandır hayalimi meşgul eden yüz bu J ean de Kervilliers 'in yüzü olacak!
Jean de Kervillie,rs! "
Birden etrafına ürkek ürkek bakındı:
- "Susun Madam . . . Bir daha hu ismi söyle
meyin! .. Baham duyarsa sonra ne olur? .. Babam bir
denbire içeri girer de işitirse, ne cevap veririm ? Bir daha yalan yere yemin mi edeyim?"
Fausta ciddi bir tavırla:
- "Evet Leonore, çok müthiş bir şey olurdu,"
dedi. "Fakat Baron Montaigues asıl senin sakladı-148
ğın büyük sırrı öğrenecek olursa daha müthiş ol
maz mı?"
- "Hangi sır? Babamdan sakladığım birkaç şey var. Hangisini demek istiyorsunuz?"
- "Jean de Kervilliers'den saklamadığın sırrı söylüyorum."
Sa'izuma birdenbire elleriyle yüzünü örttü. Du
daklarından bir feryat çıktı:
- "Benim maskem nerede?" Diye söylendi.
"Utancımı, ayıbımı yabancı gözlerden saklayan mas
kem nerede? Ah benim yüzüme bakmayın Madam !"
Fausta tatlı bir tavırla çingenenin sözünü kesti:
- "Ben senin hcrkcstrıı sakladığın sırrı biliyo
rum, Lconore! " Dedi. "Korka korka sevgiline söy
lediğin sırrı . . . Sen, yakında anne olacaksın . . . "
Sa'izuma 'nın elleri yanına düştü. Perişanlığın bü-tün izlerini taşıyan yüzünde büyük bir hayret be
lirdi:
- "Anne mi? Ne dediniz? Ben anne mi olaca
ğım?"
- "Evet! .. Jean da biliyor ya! .. Evlenmeyecek misiniz?"
Talihsiz kadın acele acele atıldı:
- "Evet! .. Babamın, bizim ayıbımızı öğrenme
mesi liizım! Ah Madam bilseniz evladımı ne kadar seviyorum. Daha doğmadan onunla konuşmaya bi
le başladım. . . O melek yavruya öyle güzel bir isim takacağım ki. . . "
- "Biraz kendini zorlarsan hatırlayacaksın! . Sen
o çocuğu dünyaya getirdin . . . İnsanla dolu kalabalık meydanı, kiliselerin çan seslerini hatırla !
Seni
pnpazlar tutmuş götürüyorlardı."
- "Ah ah! Evet! .. Darağacı! Ah,
lıııri lıırıııııı
daki şu masuma kıymasınlar! .. "
1 111
Diz üstüne çökmüş, başını tnşlura vurmaya ko
yulmuştu. Fausta koşup kendisini yerden kaldırdı.
- "Bak yaşıyorsun! Seni affettiler işte! " Dedi.
- "Evet yaşıyorum ! Hal!Juki cellat heni omu-zumdarı tutnıuştu, ölecektim. Nnsıl oldu? Nasıl bir ınfıcize oldu da sağ kaldım ben?"
Famıta kadının iki elini tutup sıktı:
- "Anne oldun da onun için affedildin! " Dedi.
"Jean de Kervilliers'in kızını dünyaya getirdin ve seni bu masum yüzünden affettiler Leonore ! "
- "Ne? . . . Benim kızım mı oldu?"
Sa"izuma, birdenbire gür bir kahkaha kopardı.
Artık Fausta'ya bakmıyordu. Belki onun orada olduğunu hile unutmuştu. Şimdi aklını işgal eden tek şey anne olduğu ve bir kıza sahip bulunduğuy
du. Gözlerini ufuklara dikmiş, dalgın dalgın ağlı
yordu. Fausta:
- "Kızını görmek istemiyor musun Leonore?"
Dedi.
- "İstemez olur muyum hiç? Fakat onun nere
de olduğunu bilmiyorum ki. . . Annesiz şimdiye ka·
dar nasıl yaşayabildi acaba? Şimdi yanımda olsaydı
bir
gülüşüyle bütiin kederlerimi dağıtırdı."- "Ben onun nerede olduğunu biliyorum! "
Kadın, Fausta'ya şaşkın şaşkın haktı:
- "Siz herşeyi biliyorsunuz!" Dedi. Sonra bir
denbire hatırlamış gibi sordu. "Kimsiniz siz? Bana neden bütün bunları hatırlattınız? Bir kızım oldu
ğunu söylediniz. Artık ben de iyice hatırlıyorum . . . Bir kızım var. . . Sevgili olarak duyamadığım saade
ti, hiç şüphesiz anne olarak tatmak kısmetim ola
cak!"
Fausta artık Sa"izuma'nın aklının tamamen başı
na geldiğini anlamıştı:
150
- ''Kızınızı, doğurduğunuz hapishanede eliniz
den almışlardı! " Dedi. "Fakat sonradan onu çok iyi kalpli bir adam kendine evlat edindi ve büyüt
tü . . . "
Alakayla ve kelimeleri yutarcasına dinleyen Leonore:
- "Kimmiş bu adam ?" Diye söylendi . "Tanrı ondan razı olsun! "
- "Maalesef o adamı d a öldürdüler. Kendisi Başsavcıydı. Fourcaud adıyla anılırdı."
Lconore, kafasını kazımak ister gibi tekrarladı:
- "Fourcaud! Fourcaud! Peki ama böyle alice
nap bir adamı neden öldürdüler?"
- "Çünkü onu da bir başka casus elr verdi . Ben o casusu da tanırım! Violetta adlı bir çingene kızı
dır."
- "Ah alçak! Ne suçu varmış ki haber verdi?"
- "Fourcaud, kızınızı protestan mezhebince ye-tiştirmiş. Hatırlarsanız sizin babanız da, siz de
1
hıguenoflardan idiniz . . . "
- "Ah bilirim! Ne sıkıntılar çektikti hu yüz
den? Nice mezhepdaşlarımız öldürüldüydü . . . Demek o zavallı adamı da ele veı·diler . .. O casusu bir ya
kalasam yüreğini söker koparırdım . . . Violetta dedi
niz değil mi ? Ben, bir Violetta tanırım! Hatta içim
den onu sevmek de gelirdi ama o henden kaçardı ...
Meğerse ne kadar yanılmışım! "
- "Evet ! Çok yanılmışsınız.. Babalığını öldiire
rı•k
kızınızı da felakete uğratan bu gammaz kızın ı;ok acı bir cezaya çarptırılması lazımdır. Zaten kıı.ı nız da hunları size anlatacaktır ya . . . "
- "Kızımı muhakkak göreceğim değil mi '! "
- "Elbette! Buradan ayrılmazsanız hirl.ıı\· giiıı-ılı· hııdisini göreceksiniz . . . "
1 5 1
Leonore, bu sözün sonunu bile dinlemeden ot ya
tağının bulunduğu kulübeye doğrulmuştu. Fausta sevinçle ellerini uğuşturuyor ve mırıldanıyordu:
«Artık onlan kimse elimden kurtaramaz!
.. » Leonore de Montaigues'in kulübesine doğrulduğunu gören Fausta, manastırın kapısını çalmış ve manastır başrahibesinin yanına çıkmıştı. Başrahibe Claudine de Beauvilliers, süsünden, keyfinden baş
ka bir şey düşünmez ve sefahati uğrunda, bir ka
dının yapabileceği her türlü fedakarlığa her an ha
zır, garip bir rahibeydi. İleride, Kral Dördüncü Henri'nin metresi olacak olan bu kadının Fausta"
ya büyük bir hürmet beslediğine inanmak da pek safdillik olurdu. Başrahibe, para neredeyse ona aşıktı ve oraya saygı beslerdi. Fausta'dan da önem
li miktarlarda para sızdıracağım biliyordu ve onun için Fausta 'nın verdiği çeşitli bekçilik ve gardiyan
lık gibi acayip ödevleri seve seve yapardı. Fausta bir siyaset partisinin elebaşısıydı. Bu parti işbaşına gelince elbette Claudine de bu değişiklikten büyük ç:apta yararlanacaktı.
Claudine, himayesine bırakılan Violetta 'yı iki yaşlı rahibenin muhafazasına terketmişti. Sonradan bu iki rahibenin, manastıra iki serseri soktuklarını da duymamış değildi. Fakat manastıra erkeklerin girip çıkması olağan şeylerdendi. Onun için asıl Önemli konu bu değildi. Claudine'nin dimağını dai
ma meşgul eden fey, manastırın, daha doğrusu ken
disinin geliriydi. Nitekim Fausta geldiği sırada da bir sürü asilzade adı yazılı, bir listeyi elinde evirip çeviriyor, bunlardan daha kafese konup para sızdı
rılacak kimlerin kaldığını araştırıyordu. Fausta oda
ya girince:
- "Ne yapıyorsunuz?" Diye sordu.
Claudine, Fausta 'nın oturması için bir sandal
ye getirirken:
1 52
- "Manastırın yıkık bütçesine bakıyorum Ma
dam! .. " Cevabını verdi.
- "Bütçeniz ne durumda bakalım?"
- "Gökten kudret helvası yağmazsa, manastır-dakiler açlıktan ölmeye mahkum Madam! "
Fausta dindar ve hakim bir tavırla:
- "Tanrı kullarından vazgeçmez! " Dedi.
- "Evet ama, Musa Peygamberin yere asasını vurup su fışkırttığı çağlarda değiliz. Manastır büt
çesindeki açığı kapatacak çareyi bulamadıktan son-ra . . . "
- "Bir yıllık masrafınız nedir? .. "
- "Yirmihin lira Madam ! . . Buna karşılı k ikihin lira gelirimiz vardır! "
- "Şu halde aradaki onsekizlıin liralık açığı, şimdiye kadar nasıl kapatıyordunuz'!.."
Claudine, Fausta'ya manalı manalı haktı. Sonra gözlerini masanın üstünde duran erkek listesine in
dirdi:
- "Ne yapayım? Suç hende değil. . . " Dedi. "Eli
mizde para kalmayınca, malik olduğum tek şeyi, kendimi satıyorum! Mösyö de Guise uğrunda hu ka
ılar fedakarlıklara katlandım! Sonuç ne oldu? Hiç Madam! .. "
- "Allah Allah ! .. Siz, adeta Valois'e taraftar ol
maya başlamışsınız! .. "
- "Doğrusunu ararsanız Madam, Valois olmuş, Cuise olmuş, bizim için önemli değildir. Biz yaşa
mak isteriz, o kadar! .."
- "Peki hen şimdi size yirmihin lira verirsem ... "
- "Bu sefer de bizi kurtarmış olursunuz M a-ılıını. . . "
Claudine hu sözü, gözleri ışıldayarak �evine; içiıı·
de söylemişti. Şu sözleri de hemen ilave etmekte gecikmedi:
- "Karşılığında çok şey istenmezse Madam! .."
- "Öyleyse dinle kızım! Yirmiiki Kasımda bize emin bir adam gönder. Size ikiyüzbin lira getirsin! "
Claudine yerinden sıçradı. Fausta gülümsedi:
- "Evet, yanlış söylemedim! .. İkiyüzbin lira ! ..
Yalnız yirmibir Kasımda yapacağım bir işte hana yardım edeceksiniz! "
- "Ah Madam! .. Emredin, ömrüm boyunca ne isterseniz yapayım! "
Fausta bir an durdu. Sonra:
- "Hayır! " Dedi. "Şimdi ondan bahsedecek de
ğiliz!.. Zamanı gelince size anlatacağım ! .. Şimdi ba
na, elinizdeki iki kızdan J eanne 'yi çağırtır mısınız'?"
Claudine, gözleri kamaşmış bir halde yerinden fırladı. Bir-iki dakika sonra Violetta ile birlikte manastırda mahpus tutulan Jeanne Fourcaud'u elinden tutarak içeriye getirdi.
Jeanne, Bastille hapisanesinden Fausta tarafından çıkarıldığından heri burada bulunuyordu. Önce
ab
lası Madeleine'yi merak edip sormuş, Fausta'dan, nnun da kurtulduğu cevabını alınca ferahlamıştı.
Fakat aradan geçen zaman içinde ablasını bir türlü görememişti. Şimdi yine Fausta'nın karşısına çıkın
ca, kendisini tanıyamadı. Çünkü Fausta Bastille'ye gittiği zaman yilzüne maske takmıştı.
Jeanne Fourcaud tir tir titriyordu. Fausta, kızca
ğızı donuk bakışlarla seyretti, sonra mırıldandı:
- "Evet Belgodere'nin kızı . . . " Sonra sesini yük
selterek sordu:
- "Beni tanımadınız mı?"
Jeannc Fourcaud, hayır anlamında başını salla
dı. Fausta:
1 54
- ''Sizi Bastille'den hen çıkarmıştım! " Dedi.
Jeanne sevinçle haykırdı ve hemen Fausta'nın el
lerine sarılarak öptü:
- "Ah
Madam, size teşekkür edebildiğime o kadar memnunum ki. . . Sizi bir dakika unutmadım.
Fakat ablam Madeleine'nin ne olduğundan da hôla haberim yok! .."
Bu soru, en yüreksiz insanı bile şaşırtacak kadar müthişti. Fausta da Macleleine'nin ateşler üstünde sallanan, alevlerin yaladığı çıplak vücudunu bir an için gözlerinin önünde görmedi değil. Fakat, he
men arkasından da Violetta'nın Pardaillan tarafın
dan kurtarılıp kaçırılışını hatırladı . . . Bu hatırlayış, hiddetini kabarttıysa da Jeanne'ye ele şöyle
hir
cevap vermeyi ihmal etmedi:
- "Ablanızı tekrar
göreceksiniz!"
"Sahi mi ? Yakında mı ?"
- "Pek yakında sanırım . . . Fakat
hen
bugiin sizinle başka bir şey konuşmak istiyorum. Babanızı hatırlıyor musunuz?"
- "Hatırlamaz olur muyum Madam? .. "
- "Peki annenizi?"
Jeanm? Fourcaud bir an durdu. Sonra mırıldandı:
- "Annemi mi? Annem beni dünyaya getirdik-l<'n az bir zaman sonra ölmüş Madam! Ben onu hiç hatırlamam. Madeleine, onu daha iyi tanır! "
- "Peki, Madeleine annenizi nasıl anlatırdı?
Nasıl bir kadınmış?"
- "Çok güzelmiş Madam! .."
- "Mavi gözlü mü imiş? .. "
Genç kız hayret içinde:
- "Evet! " Dedi.
1 5 5
- "Gayet gür ve uzun sarı saçları varmış değil
. ? "
mı .
"Tıpkı ablamın anlattığı gibi Madam. . . Yok
sa siz annemi tanır mıydınız? .. "
Fausta sadece:
"Tanırım! " Dedi.
- "Nasıl olur Madam'? Siz, sanki annem yıllar
ca önce ölmemiş gibi konuşuyorsunuz . . . "
Fausta bu soruyu savuşturdu:
- "Babanız size hiç annenizden bahseder miy
di kızım?" Diye sordu.
- "Hiç bahsetmezdi Madam! "
Fausta, durumun kurduğu plana hu derece uy
masından duyduğu sevinci zorlukla gizledi:
- "Babanız size neden annenizden hiç bahset
mezdi bilir misiniz? .. Çünkü anneniz ölmemiş, kay·
bolmuştu."
J
eanne, inanamadığını gösterir bir tarzda başını salladı. Fausta:- "Bunda inanılmayacay bir şey yok ! " Dedi.
"Farzedin ki anneniz hastalanmış, çıldırmış! .."
Jeanne hayretinden ve heyecanından titremeye başlamıştı. Fausta sözlerine kuvvet vererek devam etti:
- "Babanız onu tedavi ettirmek için çok uğraş·
mış. Fakat muvaffak olamamıştı. Sonra bir gün, bir buhran esnasında anneniz ortadan kayboldu. Mösyö Foureaud kendisini çok aradıysa da bulamadı. Ta
bii sizleri de onun ölmüş olduğuna inandırmaktan başka bir şey elinden gelmedi."
Jeanne kekeliyordu :
- "Ah Madam! Nasıl olur? .. Bu dedikleriniz sahi mi Madam?.. Şimdi ben delireceğim galiba ... "
1 56
- "Hepsi doğrudur kızım! "
Titreyen dizleri Jeanne'yi tutmamış, genç
kız ,
diz çökmüştü. Hüngür hüngür ağlıyordu. Claudine de Beauvilliers, Fausta 'nın bu işten ne gibi bir çıkarı olduğunu anlamadan seyrediyordu. Aklı fikri, hep kendisine vaadedilen ikiyüzbin liradaydı.
Bu sırada Fausta, Jeanne Foureaud'a doğru eğil
di :
- "Ağlama çocuğum! " Dedi. "Babanı kaybet
tin ama, onun yerine annene kavuşacaksın! Ne ya
zık ki annen henüz iyileşemedi. . . Fakat ben seni onun yanına götüreceğim ve onu sen iyi edeceksin! "
1 5 7