• Sonuç bulunamadı

2.2. II DÖNEM SEBİLÜRREŞAD’IN YENİDEN İNKİŞAFINI HAZIRLAYAN

3.1.1. Sebilürreşad’da Siyasi Partiler Meselesi

Sebilürreşad’ın siyasi partilere bakışında temel ölçüt, diğer siyasi partilerin CHP’ye yakınlıkları veyahut uzaklıkları olmuştur. Başka bir ifadeyle, mecmuanın

24 Bu çıkarıma mecmuanın 1961 Nisan 320. sayısında abonelere duyurusundan ulaşmak mümkündür:

“Abonelerimizin bir kısmı hesaplarını göndermemekle bizi üzüyorlar. Bu sene gönderdiğimiz mektupların bu, beşincisidir. Abone bedeli ehemmiyetsiz bir para. Şöyle geçerken postahaneye uğranılmış olsa beş dakikalık bir zahmeti var. Muhterem okuyucularımız hesaplarını göndermezse bu iş nasıl yürür? Yıllarca buna dayanmak nasıl mümkün olur? Dayanıyoruz. Fakat sallana sallana, bin bir müşkülatla, sıkıntı ile, borçla. Muhterem okuyucularımız yarım asırlık mecmualarını böyle mi yaşatmalı?” aktaran C. Arabacı, “Eşref Edib Fergan ve Sebilürreşad Üzerine”, Modern Türkiye’de

parti programlarını değerlendirirken dikkat ettikleri nokta “din hürriyeti” meselesidir. Zira mecmuanın yazarları her şeyden önce, yıllardır büyük tasfiyeye ve tahribe maruz kalan din alanının aktörleridirler. Diğer yandan mecmua, döneminin dönüşen siyasi havasına uyum sağlamak üzere, kimi nüanslara da başvurmuştur. Nitekim mecmuanın partiler üstü tutumuna dair yaptığı vurgular bu uyum çabasına verilebilecek en net örnektir. II. dönem Sebilürreşad’ın partiler üstü tutumuna dikkat çektiği ilk ifadelere 4 Nisan 1949’da Bursa İl Kongresi’nde “Türkiye’de şeriatı yaşatmayacağız” söyleminde bulunan Celal Bayar’ı tenkit eden metinde rastlamaktayız:

“Sebilürreşad, iktidar partisine olduğu kadar, bütün muhalif partilere karşı da bitaraftır, hiçbir parti ile alakası yoktur. Hiçbir partiye karşı, parti olarak, ne garazı vardır, ne minneti. Parti ihtirasları Sebilürreşad’ın hiç bilmediği, hiçbir zaman bilemiyeceği şeylerdir. Sebilürreşad yalnız hak ve hakikatin taraftarıdır. Millet ve memleketin selamet ve saadeti, İslamın izzet ve şerefi en mukaddes davasıdır. Bu gayeye hizmet eden bir hareket, hangi partiden sadır olursa olsun, Sebilürreşad’ın takdirine mazhar olur. Buna aykırı şeyler de, yine hangi partiden sadır olursa olsun, Sebilürreşad’ın tenkidinden kurtulamaz. Sebilürreşad, din-i mübinimizi, memleket ve milletin menafii aliyesi gibi, partilerin üstünde telakki eder” (Sebilürreşad, 1949: 266).

Diğer yandan belirtmek gerekir ki, mecmuanın böyle bir politika belirlemesinin en büyük nedeni Sebilürreşad’ın devamlılığıdır. Nitekim Celal Bayar’ın “Şeriatı yaşatmayacağız” söylemi mecmua yazarlarınca ağır tenkitlere uğradıktan sonra Bayar, dönemin başbakanı Şemsettin Günaltay’dan Sebilürreşad’ın kapanması yönünde bir talepte bulunmuş ancak Günaltay bu talebi reddetmiştir. Eşref Edib de mecmuanın bir sonraki sayısında yukarıda bahsi geçen mecmuanın “partiler üstü” politikasını vurgulamıştır (Gün, 2001: 108-109). Buradan hareketle mecmuanın dönemin siyasi alanında bir sembolik mücadele teşkilini amaçladığını söyleyebiliriz ki, bu mücadele alanının içerisinde söz konusu nüanslar alanda devamlılığı sağlayabilmek amacıyla ortaya atılmıştır.

Sebilürreşad’ın CHP’ye bakışı, partinin dine yapılan baskının had safhaya ulaştığı tek partili dönemin baş aktörü olması nedeniyle oldukça serttir. Mecmuanın ekseriyetinde parti ve partinin yaptırımları dolaylı veya direkt yoldan eleştirilmektedir. Çok partili döneme geçişte CHP’de dine karşı meydana gelen yumuşama ise samimiyetsizlikle itham edilmektedir. İlgili olarak Haziran 1948’inde yazdığı yazı ile Edib, laikliğin siyasete alet edildiğinden ve yanlış kullanıldığından, dini müesseselerin açılmasının samimiyetsiz ve zoraki bir girişim olduğundan bahsetmektedir (Edib, 1948: 34-35). Diğer yandan, Ocak 1949 ve Mart 1950 tarihleri

arasında mecmuanın CHP’ye olan tenkitlerinde bir yumuşama gözlemlemek mümkündür. Bunun en önemli nedeni, bir dönem Sebilürreşad’da yazarlık da yapmış olan ve “İslamcı” kimliğiyle öne çıkan Şemseddin Günaltay’ın başbakanlık koltuğuna oturmasıdır.25 Ancak daha sonra, Günaltay’ın Ankara’da gazetecilerle bir

görüşme esnasında sarf ettiği sözler nedeniyle, Sebilürreşad’ın Günaltay’a olan hoşgörüsünü ve sempatisini kaybetmeye başladığını ifade etmek mümkündür. Söz konusu konuşmada şu ifadelere yer verilmektedir:

“İslam dini Peygamberimizin Mekke’de bulunduğu sırada yaptığı ahlaki telkinlerden ve bu olgunluğa varmanın bir vasıtası diye tavsiye edilen vazifelerden ve ibadetlerden mürekkeptir. Medine’de bir devlet kurduktan sonra başvurulan şeriat kaidelerinin mahiyeti, o zamanki mahalli şartların icabının yerine getirilmesinden ibarettir. Bu kaideler bin küsur yıl sonra başka başka muhit şartları içinde yaşayan milletlerin hayatına esas olamaz.” (Sebilürreşad, 1949: 226)

Bu ifadeler mecmuanın Günaltay’a eleştiri oklarını çevirmesine neden olmuş, halihazırda CHP’ye mensup bir siyaset adamı olan Günaltay’ı CHP eleştirilerinin içine dâhil etmelerine neden olmuştur. Nitekim Günaltay’ı eleştiren aynı metinde “Uzun seneler Sebilürreşad’da İslam felsefesi, İslam içtimaiyatı hakkında kıymetli yazılar yazan, ‘Zulmetten Nura, Hurafattan Hakikate, Maziden Âtiye”, gibi değerli eserler vücuda getiren, seciye ve fazilette payesine yetişilemeyen büyük İslam şairi Mehmet Akif’in, ‘Benim Şemseddinim’26 iltifatına mazhar olan üstadın, İslam

dininin esas ve mahiyeti hakkında bu kadar büyük bir hataya düşmesini gönül arzu etmezdi.” ifadeleri ile duyulan hayal kırıklığı ifade edilmiştir (Sebilürreşad, 1949: 226).

Diğer yandan, mecmuanın siyasi partilere yaklaşımını ifade ettiği yazılar, yaklaşan 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri öncesinde yayımlanmıştır. Mart 1950’de mecmuada yayımlanan bir makalede, tek parti CHP’sinin dine yaptığı baskılar hatırlatılmaktadır:

25 Bkz. E. Edib, “Günaltay’ın Başkanlığı ve Akisleri”, Sebilürreşad, II/29, (Ocak 1949), s.57-61; Y. Z.

Kösemen, “Halk Partisini Millet Nazarında Düşüren Partinin Şımarık Hatip ve Muharrirleridir.” ,Sebilürreşad, II/35, (Mart 1949), s.150-151; M. Raif Ogan, “Açık Dilekçe”, Sebilürreşad, III/64,(Kasım 1949), s.214-215.

26 M. Akif’in bu ifadeleri Sebilürreşad’da başyazar olduğu mecmuanın ilk döneminde ifade edilmiş,

mecmuanın ikinci dönemine denk gelen 1949 tarihli söz konusu yazıda ismi geçmeyen yazar tarafından sadece vurgulanmıştır. Zaten Mehmet Akif, 27 Aralık 1936 tarihinde vefat etmiştir.

“(CHP için) Dinimizi unutturdu sözüne mutlak olarak hayır cevabı verilebilir mi? Unutturamamıştır amma, unutturmak için de ne mümkünse yapmaktan geri durmamıştır. Din vaz’ı ilahidir; iman; hidayeti Rabbaniyedir. Koruyucusu ve hamisi doğrudan doğruya bizzat Allah Teâlâdır. Böyle olunca, unutturulamamış olması, unutturulmağa güç yetmediğindendir, unutturulmağa çalışılmadığından değil.” (Ogan, 1950: 360)

Aynı yazıda Demokrat Parti de CHP’den farksız olarak nitelendirilmektedir. Millet Partisi’nin ise, her ne kadar din ve vicdan hürriyetine karşı daha hassas davrandığı mevzu bahis edilse de partinin memlekette yeterince teşkilatlanamamasına gem vurulmaktadır (Ogan, 1950: 361-362).14 Mayıs Genel Seçimlerinin sonucunda, DP oyların %53,59’unu alıp 408 milletvekili çıkarırken iktidarı da CHP’den devralmıştır. CHP ise oyların %39,98’ini alarak 69 milletvekili çıkarmış, Millet Partisi ise %3,03 oy alarak ancak bir milletvekili çıkarmıştır. Seçim sonuçları Sebilürreşad’da yeni bir dönem ve bir kurtuluş olarak değerlendirilmiştir:

“Halk Partisi, vicdan üzerinde kurduğu saltanat ve ceberutunun ilanihaye devam edeceğini sandı. Allah onların kulaklarını sağır, gözlerini kör etti, kalplerini mühürledi. Onlara hidayet yollarını kapadı, dalalet kapılarını açtı. Sapıklıktan kurtulup da doğru yola giremediler. Nihayet yıkılıp gittiler” (Edib, 1950: 35-36).

Sebilürreşad’ın Demokrat Parti’ye karşı aldığı tavır ise oldukça ihtiyatlıdır. Nitekim derginin ilk 14 sayısında DP hakkında yalnızca bir tane yazıya yer verilmekte, söz konusu yazı ise Salihli Çarşı Camii önünde 30 Ağustos nedeniyle çalan davulların, namaz vaktinde durdurulmasını talep eden kişilere karşı DP ilçe başkanının “Davulu çalın!” cevabını vermesi üzerine yayımlanan bir tenkit neşridir (Sebilürreşad, 1948: 224). Ancak Ocak 1949’ta Eşref Edib, DP hakkında ayrıntılı bir yazı kaleme almakta bu yazıda ise DP’nin din siyasetini üstü kapalı bir biçimde aktardığından ve din hürriyeti konusunda açık olmadığından bahsetmektedir (Edib, 1949: 27).

Bursa İl Kongresi’nde 4 Nisan 1949’da DP lideri Celal Bayar’ın “Türkiye’de şeriatı ve irticayı yaşatmayacağız.” söylemi ise Sebilürreşad mecmuası yazarları tarafından büyük tepkiyle karşılanmış ve DP’ye olan mesafeyi de artırmıştır. Ancak aradan çok zaman geçmeden Eşref Edib, aslında “partinin gövdesinin imanlı” olduğunu belirten bir yazı ile Demokrat Parti’ye karşı ılımlılık çizgisine yaklaşmıştır (Edib, 1949: 329-332). 14 Mayıs 1950 seçimleri sonrasında DP’nin iktidarı devralması sonrasında, Sebilürreşad partiye karşı bir tembih ve tavsiye tavrı almıştır. DP’ye bakışın yeniden eleştirel bir mahiyet kazanması 163. Maddenin kabulü sonrasında meydana gelmiştir.

Sebilürreşad’ın partilerle arasındaki mesafeyi “din hürriyetine” nasıl yaklaştıklarına göre belirlediklerini ifade etmiştik. Bu doğrultuda dönemin Türkiye’sinin değişen siyaset konjonktüründe, mecmuanın tavrının da güncel siyasi gelişmelere göre değişkenlik içerdiğini tespit etsek de 1908’den beri esas davasını teşkil eden “din hürriyeti” meselesinin müdafaasında oldukça tutarlı olduklarını söylemekte yarar var. Mecmuanın ve özellikle Eşref Edib’in söz konusu politik tavrı, Sebilürreşad’ın –kimi zaman yayımlanan yazılar yazarları zor durumda bıraksa da- uzun yıllar devamlılığını sağlamasında ve ehemmiyetini korumasında önemli bir etkendir.