• Sonuç bulunamadı

2.2. II DÖNEM SEBİLÜRREŞAD’IN YENİDEN İNKİŞAFINI HAZIRLAYAN

3.1.3. Sebilürreşad’da İslam Düşmanları Meselesi

Sebilürreşad mecmuasının tüm dönemlerinin yazıları incelendiğinde, özellikle 1912 yılından sonra Siyonistler ve masonlar; komünistler ve misyonerleri “İslam düşmanı” ilan ettiklerini söylemek mümkündür. Mecmuanın ikinci döneminde sıkça rastladığımız bu düşünce, bilhassa Cevat Rifat Atilhan ve Eşref Edib tarafından ele alınmakta ve derginin birçok yazısının muhtevasını oluşturmaktadır. Öyle ki birinci dönemde yayımlanan yazıların yaklaşık yüzde on kadarı bu mevzuya ağırlık verirken 1948 sonrası yazılarda bu oran en az üçte bire çıkmıştır (Debus, 2012: 218-219). Nitekim 1950 Kasım’ında yayımladığı bir yazısında Eşref Edib, İslamcı kesime yöneltilen “irtica” söylemlerini tersine çevirir ve “Kara İrtica, Sarı İrtica, Kızıl İrtica” isimli –Edib’in beş ay mahkumiyetine de neden olacak olan- yazısında bu “üç ejder” olarak adlandırdığı “irtica” biçimlerini

şöyle açıklar:

“Bu ejderlerin birisi kara kuvvettir: Türk milletini Hıristiyanlığa götürmek isteyen kuvvet… İkincisi sarı kuvvettir: Farmasonluk ve Siyonizm kuvveti. Türk milletini Yahudileştirmek istiyor. Üçüncüsü kızıl kuvvettir: Komünizm kuvveti, Türk milletini dinsizliğe sürüklemek istiyor. Üçü de Türk milletini Müslümanlıktan ayırmakta birleşirler. Asıl gayelerine varmak için bu, ilk hedefleridir” (Edib, 1950: 242).

Mecmuanın Yahudilere olan nefreti, Filistin’in Yahudiler tarafından işgaline karşı bir tepki olmaktan ziyade dönemin Avrupa’sında da kullanılan dünya komplosu tezleri ve nihayetinde Bolşevizm karşıtlığıdır. Nitekim daha 1925 yılında Muallim Cevdet’in Son Telgraf’da yayımlanan yazısı Sebilürreşad’da aktarılırken yazının muhtevasında şu ifadelere yer verilmektedir:

“Yahudiler Ruslardan gördükleri zulmün acısını kat kat almıştır. Para sayesinde mücevherata, yüksek rütbedeki zabitlere, bankalara hâkim olmuştur. Neticesinde Bolşevizm tehlikesini meydana çıkarmıştır. Bugün Bolşevizm idaresinin başında bulunanlar 17 kişidir. Bunun 12’si Yahudi’dir” (Cevdet’ten aktaran Debus, 2012: 219).

Bilhassa 1940’lı yıllarda ivme kazanan Yahudi karşıtlığı ve antisemitizm, Büyük Doğu30 ve Sebilürreşad mecmualarında güçlü bir dille temsil edilmiştir. Diğer 30 Büyük Doğu mecmuası, 1943-1971 yılları arasında çıkan, Necip Fazıl Kürek’in sahipliğini yaptığı

mecmuadır. Büyük Doğu mecmuasında N. Fazıl Yahudileri “münafık”, “yegâne ve en eski kapitalist” ilan etmiş ve Profesör Ş. Ü. adıyla yayımladığı yazılarda kapitalizmin tüm kötülüklerini Yahudilere atfetmiştir. Bkz. T. Bora, Cereyanlar, İstanbul, 2017, s.384.

yandan belirtmek gerekir ki Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra antisemitizm ve milliyetçilik gibi radikal sağ düşüncelerinin yükselişi “hiç kuşkusuz, genelde toplumsal devrim ve işçi sınıfı iktidarı tehlikesine, aslında gerçekliğine, özelde ise Ekim Devrimi ve Leninizme gösterilen bir tepkiydi” (Hobsbawn, 2010: 165). Dünya konjonktüründe meydana gelen bu gelişmelere paralel olarak 1940’lı ve 1950’li yıllarda, Türkiye’de de komünizm korkusu antisemitizm ve hatta faşizm destekçiliği vurgusuna rastlıyoruz. Nitekim antisemitizmin Türkiye’deki önde gelen savunucularından olan, aynı zamanda Sebilürreşad’da da yazarlık yapan Cevat Rifat Atilhan nasyonal sosyalizmi yakından izlemiş, Nazilerin antisemit yayınlarıyla bilinen Der Stürmer karikatür dergisinin baskılarından aynen alıntı yapmış ve “Onun Hitler’i değil olsa olsa Hitler’in kendisini taklit ettiğini” söylemiştir. Sebilürreşad’da da bahsi geçenSiyonizm, Komünizm ve Farmasonluğa Karşı Beynelemilel Dünya Teşkilatı’na 1934 yılında başkanlığa seçilen Atilhan, antisemitizm öncülüğünü uzun yıllar devam ettirmiştir (Bora, 2017: 385). Diğer yandan Atilhan, Kudüs müftüsünün de teşvikiyle 1948 Filistin Savaşı’nda Araplarla birlikte savaşacak Türk müfrezesi kurma girişiminde bulunmuş ancak savaş sonunda Yahudi devletinin kurulmasıyla birlikte Atilhan’ın tenkitleri de sertleşmiştir. Nitekim 22 Kasım 1952 tarihinde Malatya’da Ahmet Emin Yalman’a suikast girişiminde bulunan Hüseyin Üzmez’in Cevat Rifat Atilhan’ın bir taraftarı olduğu (Rustow, 1995:83) yönünde bir bilgiye, doğruluğu tartışılır olsa da kimi kaynaklarda rastlamak mümkündür.31

Sebilürreşad’da bahsi geçen diğer bir düşman ise masonluk teşkilatıdır.32

Mecmuada masonluğa gösterilen düşmanlığın argümanı olarak, masonların İslamiyet’e zarar vermek amacını taşıdıkları gösterilir ve tenkitin sınırları daraltılarak dönemin DP genel başkanı Celal Bayar da “baş mason” olarak nitelendirilir. Diğer yandan Mustafa Kemal’e olan minnet, mason localarını kapatması hasebiyle belirgin bir biçimde dile getirilir.33

31 Yalman’a suikast girişiminde bulunulmasının nedeni onun Yahudiliğin bir biçimi ile tasavvufi

İslam’ın bileşimi olarak değerlendirebileceğimiz “dönmelikle” suçlanmasıdır. Sebilürreşad’da “dönmelik” eleştirileri de en az Siyonizm kadar yer kaplamaktadır. Dönmeler, 17. Yüzyılın ikinci yarısında Mesihlik iddia eden Sabetay Sevi’nin etkisi altında, Yahudilikle tasavvufi Müslümanlığın senkretik bir bireşimini geliştiren dinsel cemaattir. Bora, Cereyanlar,385.

32 Masonluk/Farmasonluk hakkında geniş bilgi için bkz. İlhami Soysal (1978), Türkiye’de ve Dünyada

Masonluk ve Masonlar, Der Yayınları, İstanbul.

33 Bkz. E. Edib, “Farmasonluk Atatürk Yolu Mudur?”,Sebilürreşad, I/24 s. 376-377; C. Rifat Atilhan,

“Midemizin hazmedemeyeceği Garp yemeklerinden” olan Komünizm/Marksizm/Bolşevizm de İslam düşmanı ilan edilmiş, komünizmin dine karşı olduğu gerekçesinden yola çıkılarak İslam veyahut şeriatla bir münasebeti olamayacağı dolayısıyla İslam’ın baş düşmanlarından olduğu ilan edilmiştir (Debus, 2012: 227). Ancak mecmuanın ikinci döneminde “komünist” nitelendirmesi ekseriyetle Tek Parti Dönemi’ni tenkit etmek için kullanılmıştır. Mecmuaya göre Tek Parti döneminin siyasi aktörleri laikliği yanlış anlamış, dinsizliği ifade eden uygulamaları halka dayatmış dolayısıyla komünist, dinsiz teşekkülden farkları kalmamıştır. Hakkı Şenkon’un Ekim 1948 tarihinde yayımladığı yazısında geçen, “İşte bizim en birinci hatamız, yirmi küsur seneden beri laiklik meselesini yanlış anlamak yüzünden din ve ahlak cephesini ihmal ederek manevi bünyemizi yıkmak ve komünizmin belli başlı umdelerinden birisi olan din aleyhtarlığını benimsemek suretiyle Türklerin cihanca tanınmış olan misafirperverlik, sadakat, şecaat ve cesaret gibi belli başlı evsafının menbaını kurutmak suretiyle düşmanların ekmeğine yağ sürmemizdir.” ifadeleri bu düşünce tarzının bir misalini oluşturmaktadır (Şenkon, 1948: 264-265).

Diğer bir düşman olan Hıristiyan misyonerlerinden de mecmuanın ilk döneminden itibaren Müslümanları Hıristiyanlaştırmak isteyen “sinsi din düşmanları” olarak bahsedilmektedir.34 Mecmua, 1948 sonrasında da misyonerlere

karşı eleştiri okları doğrultulmaya ve Müslüman halk bu teşekküle karşı tembih edilmeye devam etmiştir.35

Sebilürreşad mecmuası Türkiye siyasi alanında meydana gelen güncel gelişmeleri yorumlayan bir yayın olması hasebiyle dünya siyasetini ve gelişmeleri ile de yakinen ilgili olmuş ve bir zaviye geliştirmiştir. Bu zaviyenin merkezine İslamiyet’i müdafaayı oturtmasının en büyük nedeni dönemin Avrupalılaşma/uluslaşma idealinde İslam’a ayrılan rolün oldukça küçültülmesidir. Dolayısıyla mecmuanın aldığı tavır ülke ve dünya nezdinde İslamiyet’e düşman olan –veya olduğu düşünülen- her teşekküle ve şahsa karşı olmuştur.

34 Daha 1913’te Osmanlı topraklarında kurulan YMCA (Young Men’s Christian Association)

isimli daha sonra Genç Hıristiyanlar Cemiyeti olarak anılan eğitim kurumu Müslüman –ve daha sonra kadın- öğrencileri de bünyesine kabul ediyordu. İlişkili olarak, bu durum da

Sebilürreşad’ta sert bir dille eleştirilmiştir. Cüneyd Okay, “Sebilürreşad Mecmuası’nda

YMCA”, Toplumsal Tarih, Kasım 1997, sayı 47, 20-23.

35 Bkz.“Türkleri Hıristiyanlaştırma Hareketleri”(Ekim 1948), I/16, s.247-251.; Ö. R.