• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: HZ. ÖMER’İN TEFSİR METODU VE TEFSİR FAALİYETLERİ FAALİYETLERİ

2.1.3. Sebeb-i Nüzûlle Tefsiri

Yaptığımız araştırma boyunca Hz. Ömer’in birçok âyetin nüzûl sebebine vâkıf olduğunu gördük. Yani tefsirlerde âyetlerin nüzûl sebepleri anlatılırken Hz. Ömer’in ismi bir şekilde geçmektedir. Bu da Hz. Ömer’in nüzûl ortamında yaşıyor olması sebebiyle âyetlerin nüzûlüne tanık olduğunu gösterir. Ancak Hz. Ömer şahit olduğu âyetlerin hepsinin nüzûl sebebini aktarmamış veya kaynaklarda yer almamıştır. Bununla birlikte Hz. Ömer nüzûl bilgisinin bir kısmını çeşitli ortamlarda kullanmış ve bu anlamda âyetleri açıklarken bu vasfını öne çıkardığı olmuştur.

Hz. Ömer’in nüzûl bilgisinin yansımalarını iki ayrı gurup halinde ele alabiliriz:

a) Kaynaklarda Hz. Ömer’in, âyetlerin indiği ortamlarda yer aldığını ve isminin bu âyetlerin nüzûl sebeplerinin anlatılması esnasında bir şekilde zikredildiği yerler bulunmaktadır. Burada âyetlerin indiği ortamı detaylı anlatmak yerine Hz. Ömer’in isminin geçtiği âyetleri ve kaynaklarını vermeyi uygun bulmaktayız: Bakara Sûresi 10-11,587 207,588 Tövbe Sûresi 19-20,589 108,590 Hûd Sûresi 114,591 İsrâ Sûresi 73-75,592 Nûr Sûresi 6-10,593 Furkan Sûresi 60,594 Ankebût Sûresi 12,595 Ahzâb Sûresi 1,596 Mümtehine Sûresi 1,597 Saf Sûresi 1-3,598 Münafikun Sûresi.599

586

Kurtubî, a.g.e., XIX, 179.

587

Mukâtil b. Süleymân, a.g.e., I, 33.

588

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, III, 592; Kurtubî, a.g.e., III, 20; İbn Kesîr, Tefsir, I, 254.

589

Müslim, “İmare”, 111; Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XI, 377-378; Kurtubî,

a.g.e., VIII, 92. 590

Mukâtil b. Süleymân, a.g.e., II, 71; Râzî, a.g.e., VI, 148.

591

Buhâri, “Mevâkîtu’s-salât”, 4; Müslim, “Tövbe”, 39, 42; İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid er-Rebei el-Kazvînî (273/887), Sünenu İbn Mâce, İstanbul 1992/1413, “Zühd”, 30; Dâvud, “Hûdûd”, 31; Tirmizi, “Tefsir”, 11; Kurtubî, a.g.e., IX, 111; İbn Kesîr, Tefsir, II, 480.

592

Zemahşerî, a.g.e., III, 538; Râzî, a.g.e., II, 378.

593

İbn Kesîr, Tefsir, III, 278.

594

Râzî, a.g.e., VIII, 479.

595

Mukâtil b. Süleymân, a.g.e., II, 513.

596

b) Hz. Ömer bazen âyet-i kerîmelerin sebeb-i nüzûllerini anlatarak o zamana vâkıf olmayanların bilgilenmelerini istemiştir. Hz. Ömer’den buna yönelik gelen nakiller şunlardır:

i. Hz. Ömer bir gün cuma hutbesinde “İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip gidenleri, yaptıkları bazı işlerden dolayı şeytan, (yoldan) kaydırmak istemişti. Ama yine de Allah, onları affetti. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, halîmdir.” (Âl-i İmrân, 155) âyetini okumuş, ardından Uhud savaşı esnasında olanları anlatmış ve bu savaşta meydana gelen hâdiselerin akabinde bu âyet-i kerîmenin nâzil olduğunu ifade etmiştir.600 Yine Hz. Ömer cuma hutbesinde Uhud savaşını anlatırken Hz. Muhammed’in öldürüldüğüne dair haberlerin yayılması üzerine “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen, Allah’a hiçbir zarar vermez. Allah şükredenlerin mükâfatını verecektir.” (Âl-i İmrân, 144) âyetinin nâzil olduğunu söylemiştir.601

ii. Hz. Ömer’den rivâyet olduğuna göre “De ki: Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü Gafur ve Rahimdir: Çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır.” (Zümer, 53) âyeti nâzil olunca sahâbe: “Ya Resûlullah şirk ne olacak?” diye sormuşlar, bunun üzerine “Şu muhakkak ki Allah Kendisine şirk koşulmasını affetmez, ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse hakkında affeder. Kim Allah’a ortak icad ederse müthiş bir iftira etmiş,

çok büyük bir günah işlemiştir.” (Nîsâ, 48) âyeti nâzil olmuştur.602

iii. Hz. Ömer, Bedir savaşı esnasında olanları şöyle anlatmıştır: “Bedir günü Resûlullah müşriklere baktı. Onların 1000 kişi, ashâbının ise 319 kişi olduğunu 597

Buhârî, “Meğâzî”, 9; Müslim, “Fedâilu’s-sahâbe”, 161; Tirmizi, “Tefsir”, 60; Kurtubî, a.g.e., XVIII, 50; Bikâi, a.g.e., VII, 550-551.

598

Kurtubî, a.g.e., XVIII, 78.

599

Buhârî, “Tefsir (Münafikun)”, 1; Tirmizi, “Tefsir”, 63; Elmalılı, a.g.e., VII, 5005-5006.

600

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, VI, 172; Ebû Hayyan el-Endelüsî, Muhammed b. Yûsuf eş-Şehîd (745/1344), Tefsirü el-bahri’l-muhît, (Thk. Adil Ahmed Abdulmevcut-Ali Muhammed Muavvez), Beyrut 2001-1422, III, 97; Elmalılı, a.g.e., II, 1210.

601

İbn Atıyye, a.g.e., I, 529; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, I, 388.

602

gördü. Bunun üzerine Resûlullah kıbleye yöneldi. Ellerini Rabbine kaldırarak şöyle seslenmeye başladı: “Allahım! Bana olan vadini gerçekleştir. Allahım! Bana vaat ettiğini ver. Allah’ım! Eğer şu Müslümanlar topluluğu helak olursa, yeryüzünde sana ibadet eden kalmayacaktır.” Resûlullah kıbleye yönelmiş, ellerini uzatmış olarak Rabbine bu şekilde seslenmeye devam edip durdu. Sonunda rîdâsı omuzlarının üzerinden düştü. Ebû Bekir yanına varıp rîdâasını aldı ve tekrar omuzlarına koydu. Daha sonra arkasında durup şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resûlü, Rabbine bu kadar niyaz ettiğin yeter. Şüphesiz ki O (c.c.), sana verdiği vadini yerine getirecektir. Bunun üzerine yüce Allah: “Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz da, O da: Şüphesiz Ben, size, meleklerden birbiri ardınca bin melek ile yardım edeceğim diyerek duanızı kabul buyurmuştu.” (Enfâl, 9) buyruğunu indirdi. Ve yüce Allah, meleklerle Resûlüne yardım etti.603 Bedir savaşında Hz. Peygamber esirlerin serbest bırakılmaları mukabilinde fidye alınca Şâri‘: “Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz…”604 âyetlerini indirdi.”605 Hz. Ömer devamında, Bedir savaşında alınan fidye mukabilinde Müslümanların Uhûd savaşında cezalandırıldığını, yetmiş şehit verdiklerini ve akabinde “Başkalarını iki misline uğrattığınız bir musibete kendiniz uğrayınca mı ‘Bu nereden?’ dersiniz? De ki: O, kendi tarafınızdandır. Doğrusu Allah her şeye Kâdir’dir.” (Âl-i İmrân, 165) âyetinin indirildiğini söylemiştir.606

iv. Hz. Ömer kendisine “Allah, Peygamber’in, Muhacir’in, Ensar’ın; sıkıntılı bir zamanda bir kısmının kalpleri kaymak üzere iken Peygambere uyan kimselerin tövbelerini kabul etti. Tövbelerini, onlara karşı şefkatli ve merhametli olduğu için kabul etmiştir.” (Tövbe, 117) âyetindeki “ِةَﺮﺴُﻌﻟا ﺔَﻋﺎَﺳ – sâ‘atu’l-’usra-sıkıntılı bir zaman” hakkında soru sorulduğunda şöyle demiştir: “Oldukça sıcak bir mevsimde

603

Müslim, “Cihâd”, 58; Tirmizi, “Tefsir”, 9; Ahmet b. Hanbel, Müsned, I, 253; Taberî,

Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XI, 51; İbn Ebî Hâtim, a.g.e., V, 1662, 1663; Cessâs, a.g.e., III, 66;

İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, III, 325; Kurtubî, a.g.e., IV, 193; İbn Âşur, Tefsîrü’t-tahrîr ve’t-tenvîr, IX, 274.

604

Bkz. Enfâl 8/67-69.

605

Müslim, “Cihad”, 58; Ahmet b. Hanbel, Müsned, I, 253; Ebû Dâvud, “Cihâd”, 121; Taberânî,

Mûcemu’s-sağîr, II, 110; İbnü’l-Cevzî, Zâdu’l-mesîr, III, 379; İbnü’l-Esîr, Câmi‘u’l-‘usûl, II, 149.

Aynı şeyleri İbn Mes‘ûd da nakletmiş ve bu âyetlerin Hz. Ömer’in sözüne binâen nâzil olduğunu söylemiştir. Bkz. Tirmizi, “Tefsir”, 9.

606

Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 254, 260; Ebû Avâne el-İsferayini, a.g.e., IV, 256; İbnü’l-Cevzî,

yola (harbe) çıktık. Son derece susamış olduğumuz halde bir yerde konakladık.607 Âdetâ susuzluktan ölecek gibiydik. Öyle ki, kişi devesini keser, işkembesini sıkarak, sıktığı suyunu içer, geri kalanını da serinlemek üzere göğsüne bastırırdı. Hz. Ebû Bekir dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü, Allah, dua ettiğin vakit sana hayır vermeyi îtiyât edinmiştir. Haydi, bizim için dua ediver.’ Hz. Peygamber: ‘Böyle bir şey yapmamı ister misin?’ deyince, Hz. Ebû Bekir’in: ‘Evet’ demesi üzerine ellerini kaldırdı. Ellerini geri çevirmeden gökte bulut belirdi, sonra da yağmur yağdı. Böylece yanlarında bulunan kapları doldurdular. Sonra geri dönüp baktığımızda yağan yağmurun askeri karargâhın dışına taşmadığını gördük.”608

v. Hz. Ömer hicret hakkında şunları anlatmıştır: “Biz hicret etmek üzere karar verince, ben, Hişâm b. As b. Vâil es-Sehmî ve ‘Ayyâş b. Ebî Rabi‘a b. ‘Utbe sabah buluşmak üzere sözleştik ve ‘Buluşma yerimiz Ğıfaroğulları suyu olsun.’ dedik. Ayrıca bizden geciken olursa, onun alıkonulmuş olduğunu bileceğiz, diğerleri yol-larına devam edecekti. Sabah ben ve Ayyâş b. ‘Utbe buluştuk, Hişâm ise yanımıza gelemedi. Onun fitneye maruz kaldığını öğrendik. O da bu fitneye boyun eğdi. Medine’de iken şöyle diyorduk: “Bunlar azîz ve celîl olan Allah’ı tanıdılar, Resûlü’ne iman ettiler. Sonra da başlarına gelen bir bela dolayısıyla fitneye düştüler (dinlerinden döndüler). Onların tövbelerinin kabul edilebileceği görüşünde değiliz. Kendileri de kendi kendilerine böyle diyorlardı. Fakat yüce Allah Kitabında: “De ki: Ey nefisleri aleyhine ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.” (Zümer, 53) buyruğundan “...büyüklük taslayanlara Cehennem’de yer mi yok?” (Zümer, 60) buyruğuna kadar olan bölümleri indirdi. Ben bunları kendi ellerimle yazdıktan sonra Hişâm’a gönderdim. Hişâm dedi ki: Âyetler bana ulaşınca, onları alıp Zû Tûvâ’ya çıktım ve şöyle dedim: Allahım! Sen bu buyrukları anlamamı sağla. Anladım ki bu

607

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XII, 52; Beyhakî, a.g.e., IX, 357; Râzî, a.g.e., VI,162; Kurtubî, a.g.e., VIII, 279.

608

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XII, 52; Sa‘lebî, a.g.e., V, 105; Beyhakî, a.g.e., IX, 357; İbnü’l-Cevzî, Zâdu’l-mesîr, III, 511; Kurtubî, a.g.e., VIII, 279. Bu savaş Tebük savaşıdır. Bu savaşa “Gazvetu'l-Usre”, bu savaşa katılanlara “Ceyşu’l-Usre” adı verilmiştir. Bu orduyu, Hz. Osman ve bazı sahâbiler donatmış ve teçhiz etmiştir. Bkz. Râzî, a.g.e., VI,162; Şevkânî,

buyruklar bizim hakkımızda inmiştir. Sonra geri döndüm, deveme bindim, Resûlullah’a kavuştum.”609

vi. İbn Abbâs’ın rivâyetine göre Hz. Ömer Tahrîm Sûresi 1. âyetin nüzûlü hakkında şöyle demiştir: “Resûlullah, oğlu İbrâhim’in annesi Mâriye ile Hafsa’nın odasına girdi. O sırada Hafsa babasının evine gitmişti. Hafsa döndüğünde Resûlullah’ı Mâriye ile birlikte buldu. Resûlullah’a: ‘Onu odama mı sokuyorsun? Senin bunu yapmanın sebebi olsa olsa diğer hanımlarına göre benim senin nazarında değerimin olmayışıdır.’ dedi. Bunun üzerine Resûlullah ona şöyle dedi: ‘Bundan Âişe’ye söz etme! Bir daha ona yaklaşmak bana haram olsun.’ Hafsa da şöyle karşılık verdi: ‘O senin cariyen iken onu kendine nasıl haram ediyorsun!’ Resûlullah ona yaklaşmayacağına dair Hafsa’ya yemin etti ve ardından: ‘Bundan kimseye söz etme!’ dedi. Fakat Hafsa bunu Âişe’ye anlattı. O da (s.a.s.) hanımlarının yanına bir ay süreyle girmeyeceğine dair yemin etti. Yirmi dokuz gün onlardan uzak kaldı. Bunun üzerine Yüce Allah: “Ey Peygamber! Niçin eşlerini memnun etmek için sen kendini sıkıntıya sokup Allah’ın sana helal kıldığı şeyleri nefsine âdeta haram kılıyor, kendini onlardan mahrum bırakıyorsun? Bilirsin ki Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir” (Tahrim, 1) âyetini indirdi.”610