BÖLÜM 2: HZ. ÖMER’İN TEFSİR METODU VE TEFSİR FAALİYETLERİ FAALİYETLERİ
2.4. Hz. Ömer’in İlmî Ortamların Oluşmasına Yönelik Faaliyetleri
2.4.3. İstişâreye Verdiği Önem
Kur’an’da “Onlar öyle kimselerdir ki Rablerinin çağrısına kulak verip, namazı hakkiyle ifa ederler. İşlerini istişare ile yürütürler, kendilerine nasib ettiğimiz imkânlardan hayırlı işlerde sarf ederler.” (Şûrâ, 38), “İnsanlara yumuşak davranman da Allah’ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli kaba biri olsaydın insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile ve işleri onlarla müşavere et, bir kere de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et. Allah muhakkak ki mütevekkilleri sever.” (Âl-i İmrân, 159) âyetleri problemlerin istişâre ile çözülmesine işaret etmektedir.
Kur’an’daki bu buyruklar doğrultusunda Hz. Ömer istişâreye oldukça önem vermiş,855 Kur’an’da ve Sünnet’te bulamadığı hükümleri856 ashâbı toplayıp istişâre ederek karara varmıştır.857 Nitekim içki cezasının miktarının artırılması yine böyle bir Şûrâ sonucunda belirlenmiştir.858
Hz. Ömer’in istişâreye verdiği önemi gösteren pek çok rivâyet bulunmaktadır. Mesela, Hz. Ömer kendisine gelen üç talak meselesine dair mevzûyu İbn Mes‘ûd’a havale etmiş, İbn Mes‘ûd’un halifeye bu konuda konuşmasının daha evlâ olduğunu söylemesi üzerine Hz. Ömer ısrar etmiş, İbn Mes‘ûd’un görüşünü aldıktan sonra kendisinin de aynı kanaati taşıdığını ifade etmiştir.859 Bir diğer örnek ise şöyledir: Bir kadının erkek kölesi ile birlikte evlilik hayatı yaşadığı Hz. Ömer’e bildirmiştir. O, kadına: “Seni bu şekilde davranmaya iten nedir?” diye sorunca, kadın: “Benim görüşüme göre nasıl ki cariye, erkek ona mâlik olması sebebiyle helâl ise ben de onun bana, ona mâlik olduğum için helâl olacağı kanaatine sahip oldum.” diye cevap
854
İbn Ebî Hâtim, a.g.e., I, 201; İbn Kesîr, Tefsir, I, 155; Ali İsa, a.g.e., s. 807.
855
Muhammed Muhammed Medenî, Nazârât fî ictihâdâti'l-fâruk Ömer İbni’l-Hattâb, Kahire 2002/1422, s. 86-87; Abbas Muhammed b. İbrâhim Akkad (1384/1964), Abkariyyetü Ömer, Kahire 1997, s. 88; Ali İsa, a.g.e., s. 669; el-Umerî, a.g.e., s. 77-78.
856
İbn Kayyim, a.g.e., I, 92.
857
İbn Kayyim, a.g.e., I, 92; Dihlevî, a.g.e., I, 484.
858
Kurtubî, a.g.e., XII, 165; İbn Kayyim, a.g.e., I, 250.
859
Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, IV, 90. Tefsirlerde bu mevzu Bakara Sûresi 228. âyetin tefsirinde yer almıştır.
vermiştir. Hz. Ömer bu kadını recmetmek hususunda ashâba danışmış; onlar: “Bu kadın yanlış bir şekilde Yüce Allah’ın Kitâbı’nı te’vil etmiştir. Bu bakımdan ona recm cezası uygulanmaz.” demişlerdir. Bunun üzerine Hz. Ömer de onlarla aynı görüşte olduğunu ifade etmiştir.860
Hz. Ömer’in son icraatı diyebileceğimiz kendisinden sonra halîfenin seçilmesi meselesinde takındığı tavır da şûrâ prensibi doğrultusunda olmuş ve halîfenin seçimi kendisi tarafından şûrâya havale edilmiştir.861
2.5. Hz. Ömer ve Kur’an İlimleri 2.5.1. Nesih
Arapça’da “nesh”, birşeyi iptal etmek, izale etmek,862 mânâsına gelir. Terim olarak “nesh”, bir nassın hükmünü daha sonra gelen bir nas ile kaldırmaktır.863 Neshin söz konusu olduğu durumlarda önceki hüküm mensûh, onu yürürlükten kaldıran yeni hüküm veya delil nâsih diye adlandırılır.864 Mensûh ya sadece âyetin hükmü, ya sadece âyetin okunan lâfzı veya âyetin hem okunuşu hem hükmüdür.865 Bunların örneği ise şunlardır:
i. Hem lafzın ve hem de hükmün nesh edilmesi: Enes b. Mâlik’ten rivâyet edildiğine göre O, Tövbe Sûresi’nde “… ﻰﻐﺘﺑﻻ ﺐھذ ﻦﻣ نﺎﯾداو مدآ ﻦﺑﻻ نﺎﻛ ﻮﻟ
ﺎﻤﮭﯿﻟا
ًﺎﺜﻟﺎﺛ ”866 şeklinde bir âyet okuduklarını bildirmiştir. Ancak bu âyetin
860
Kurtubî, a.g.e., XII, 107. Hz. Ömer’in işlerini şûrâ ile gördüğüne yönelik bazı örnekler için bkz. Râzî, a.g.e., II, 460, VIII, 321; Kurtubî, a.g.e., IX, 288, XIII, 189.
861
Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, X, 415; Kurtubî, a.g.e., IV, 251; Taberî, Kitâbü’r-riyâzi’n-nâzire, II, 116-117.
862
Cevherî, Ebû Nasr İsmâil b. Hammad el-Farabi (400/1009), es-Sıhah tâcü’l-luga ve
sıhâhi’l-arabiyye, (Thk. Ahmed Abdülgafûr Attâr), Beyrut 1990, I, 433; İbn Hazm, Ebû Muhammed b. Ali b.
Ahmed b. Saîd ez-Zâhirî (456/1064), en-Nâsih ve’l-mensûh fi’l-Kur’ani’l-Kerîm, (Thk. Abdülgaffâr Süleymân Bündarî), Beyrut 1986, s. 6; Râzî, a.g.e., I, 636.
863
Cevherî, a.g.e., I, 433; İbn Hazm, a.g.e., s. 7; Râzî, a.g.e., I, 637; Ebû’l-Mensur Abdu’l-Kâhir Bağdâdî, en-Nâsih ve’l-mensûh, (Thk. Hilmi Kamil Abdu’l-Hâdî, Dâu’l-Adevî), Umman ts., s. 39; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 122.
864
Abdurrahman Çetin, “Nesih”, DİA, XXXII, 579.
865
İbn Hazm, a.g.e., s. 9; Gazzâlî, Ebû Hamid Huccetülislam Muhammed b. Muhammed (505/1111),
el-Müstasfa: İslam hukukunda deliller ve yorum metodolojisi, (Çev. Yunus Apaydın), Kayseri 1994,
I, 184; Râzî, a.g.e., I, 640; Zerkeşî, a.g.e., II, 35.
866
daha sonradan hem hükmen hem de lâfzen nesh edildiği ifade edilmiştir.867
ii. Hükmün bâkî kalıp lafzın nesh edilmesi: Hz. Ömer ve ‘Ubeyy b. Ka‘b’dan gelen nakle göre,868 bu tür neshe delil teşkil eden ibâre “ﺎﯿﻧزاذإﺔﺨﯿﺸﻟاوﺦﯿﺸﻟا
ﺎﻤھﻮﻤﺟﺮﻓ ﺔﺘﺒﻟا ًﻻﺎﻜﻧ ﻦﻣ ﷲا ﷲاو ﺰﯾﺰﻋ
ﻢﯿﻜﺣ ”869 şeklindedir.870 Neshin bu türüne
yönelik eleştirilere Gazzâlî şöyle cevap verir: “Nesih âyetin inmiş olması durumunu kaldıramaz ve onu hiç vârit olmamış durumuna getiremez. Aksine, onu, indirilip, tilâvet edilmeyene ilhak eder. Diğer taraftan delil yok olduğu halde medlûlün bâkî kalması câizdir. Çünkü delil illet değil alâmettir. Delil bir kere delâlet ettikten sonra, yok olmasında hiçbir zarar yoktur.”871
iii. Lafzın bâkî olup hükmün nesh edilmesi: Bu çeşidin örneğini ise “اﻮﻟﻮﺗﺎﻤﻨﯾﺄﻓ ﻢﺜﻓ
ﮫﺟو
ﷲا ”872 teşkil etmektedir.873
İslâm’ın ilk asırlarında Kur’an’da neshin mevcudiyeti neredeyse herkes tarafından kabul edilirken H. IV. (M. X.) yüzyılın ilk çeyreğinde vefat eden Mu’tezile âlimi Ebû Müslim el-İsfehânî’nin buna karşı çıkmasının ardından konu tartışılır olmuştur.874 Hz. Ömer’in nesh hakkındaki görüşlerini ondan gelen nakillerden anlayabilmekteyiz. Hz. Ömer’den gelen nesh ile ilgili nakiller şunlardır:
i. Hz. Ömer’e isnâd edilen ve bu konuda üzerinde en çok tartışılan nakil, tilâveti mensuh hükmü bâkî kalan recm âyetiyle ilgili olan rivâyettir. Hz. Ömer bu konuda bir hutbesinde şunları söylemiştir:
867 İbn Hazm, a.g.e., s. 9. 868 Zürkânî, a.g.e., II, 92. 869
Mânâsı: Yaşlı erkek ve yaşlı kadın zînâ ettiklerinde Allah’tan kesin bir ceza olmak üzere onları recm edin. Allah azîz ve hakîmdir.
870
İbn Hazm, a.g.e., s. 9; Gazzâlî, a.g.e., I, 186; Zerkeşî, a.g.e., II, 35; Zürkânî, a.g.e., II, 92.
871
Gazzâlî, a.g.e., I, 185.
872
Bkz. Bakara 115. Âyet meâlen şöyledir: “Doğu da Batı da Allah’ındır, hangi tarafa dönerseniz,
orada Allah’a itaat ve ibadet ciheti vardır. Muhakkak ki Allah’ın lütfu ve rahmeti geniştir, ilmi her şeyi kuşatır.”
873
İbn Hazm, a.g.e., s. 9.
874
“Allah Teâlâ hazretleri Muhammed’i (s.a.s.) hak din ile gönderdi ve O’na Kitâb’ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı. Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resûlullah zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: “Biz Kitâbullah’da recm cezasını görmüyoruz deyip inkâra sapabilecek ve Allah’ın Kitabı’nda indirdiği bir farzı terk ederek dalâlete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- sübût bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah’da mevcut bir haktır. Allah’a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: ‘Ömer Allah Teâlâ’nın kitabına ilâvede bulundu’ demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah’a) yazardım.”875
Hz. Ömer’in kişiliği ve Kur’an’ın sübûtuna vermiş olduğu önem dikkate alındığında Hz. Ömer’e atfedilen “Eğer insanlar: ‘Ömer, Allah Teâlâ’nın kitabına ilâvede bulundu demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah’a) yazardım.” sözleri garip görülmüştür. Ayrıca Hz. Ömer’in nesh edildiği belirtilen recm âyetini Zeyd’e getirdiği fakat ikinci bir şahidi olmadığından Zeyd’in bu âyeti yazmadığı nakledilmiştir.876
Bu konu hakkında bazı araştırmacıların görüşleri şöyledir:
a) Muhammed Hamîdullah’ın bu konuda şunları söylemektedir: “Buhâri ve diğer hadis kitaplarında Hz. Ömer’in: ‘Recm âyeti, Kur’an’dan bir âyet idi.’ dediği nakledilmiyor. Aksine onun şöyle dediği naklediliyor: ‘Bu (yani recm hükmü), Allah’ın Kitâbı’nda vardı.’ Bunun mânâsı çok önemlidir. Çünkü ‘Allah’ın Kitâbı’, Kur’an’dan ibaret değildir. Kur’an’ın birçok âyetlerinde, kitab ismi K-T-B kökü, hüküm mânâsında kullanılmaktadır. Meselâ, Nisâ Sûresi 103. âyetindeki “kitâb”, farz
875
Buhârî, “Hudûd”, 30, 31, “İtisam” 16; Müslim, “Hudûd”, 15; Muvatta, “Hudûd”, 10; İbn Sa‘d,
a.g.e., III, 334; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 232, 249, 282; İbn Mâce, “Hudûd”, 9; Ebû Dâvud,
“Hudûd”, 23; Tirmizi, “Hudûd”, 7; Ebû Avâne el-İsferayini, a.g.e., IV, 122-123; İbn Ebî Zemenîn,
a.g.e., III, 219-220; Serahsî, a.g.e., II, 71; İbn Atıyye, a.g.e., IV, 161; Râzî, a.g.e., VIII, 306;
Kurtubî, a.g.e., VII, 145; Suyûtî, İtkân, III, 75, 77; Zerkeşî, a.g.e., II, 35; Zürkânî, a.g.e., II, 92. Hz. Ömer bu açıklamayı yaptığı yıl vefat etmiştir. Bkz. Muvatta, “Hudûd”, 10.
876
hüküm mânâsındadır.877 Namaz kitâptır, diyemeyiz. (…) Binâenaleyh, Hz. Ömer’in sözü şu anlama gelir: ‘Allah’ın farz kıldığı, hükmettiği şeyler arasında recm de vardı.’ Yoksa Hz. Ömer, ‘recm Kur’an’dan bir âyet idi.’ dememiştir. Bu birinci izah tarzıdır.878
İkinci izah ise şöyledir: Allah Teâlâ birçok peygambere muhtelif kitaplar göndermiştir. Tevrat da, Zebûr da, Suhûf-ı İbrâhim de, İncil de Allah’ın kitaplarıdır. Öyleyse Hz. Ömer, daha önceki kitaplarda veya bunlardan birinde recm hükmünün mevcut olduğunu kastetmiş olabilir.
Son ve zayıf ihtimal olarak, Hz. Ömer yanılmış olabilir. Hüküm şeklinde Müslümanlara emredilen bir hususun Kur’an’a dercedilmesini istemiş olabilir. Fakat bunda tereddütüm var. Hz. Ömer, Buhârî’nin bildirdiğine göre şöyle demiştir: ‘Eğer insanların; ‘Ömer Kur’an’dan olmayan şeyi Kur’an’a dercediyor’ ithamlarından korkmasaydım, recm hükmünü Kur’an’a idhal ettirirdim.’ Yine bu rivâyette diyor ki: ‘Biz recm hükmüyle Hz. Peygamber devrinde ve ondan sonra şimdiye kadar amel ettik. Sonradan gelenler recme ait Kur’an’dan bir âyet bulamayınca, “bu hükmün aslı yok!” diyeceklerdir.’ İşte Hz. Ömer’in açık ifadesinden şunu çıkarıyorum ki; Hz. Ömer de recmin Kur’an’dan bir âyet olmadığını biliyordu. Fakat bunun âyet olduğunu iddia etmemekle beraber, insanların ileride recm hükmünü reddetmelerinin önüne geçmek için bu hükmün zeyl ve not kabilinden Kur’an’da yer almasını arzu ediyordu.”879
Hamîdullah’ın birinci görüşüne ve özellikle de ikinci görüşünde sarf ettiği Kitâbullah kavramının daha önce gelen kutsal kitapları da içerdiği880, dolayısıyla Hz. Ömer’in sözlerinin bu bağlamda değerlendirilebileceği görüşüne katılmamaktayız. Çünkü her
877
Nîsâ 103. âyet mealen şöyledir: “Namazı tamamladıktan sonra, gerek ayakta durarak, gerek
oturarak ve gerek yanlarınız üzerinde uzanarak hep Allah’ı zikredin. Derken, korkudan güvene kavuştunuz mu, o vakit namazı tam erkânıyla eda edin. Çünkü namaz belirli vakitlerde müminlere farz kılınmıştır.”
878
Serahsî de bu izahta bulunmuştur. Bkz. Serahsî, a.g.e., II, 79.
879
Sadık Kılıç, Mitoloji Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm, İzmir 1993, s. 140-141. “Kitâbullah” terimi geniş anlamıyla, bazı alimler tarafından Tevrat veya hukuk kodu (şeriat) olarak yorumlanmıştır. Bu terimin Kur’an anlamına geldiğini kabul etmemişlerdir. Bkz. Ahmed Hasan, İlk
Dönem İslâm Hukuk Biliminin Gelişimi, (Çev. Haluk Songur), İstanbul, 1999, s. 102 (dipnotta). 880
Hamidullah, bir kısım müellifin “Kitabullah” teriminin Tevrat’a işaret ettiğini ileri sürdüklerini ve bu görüşün doğru olabileceğini söyler. Bkz. Hamidullah, Kur’ân-ı Kerîm Tarihi, s. 92.
ne kadar Kitâbullah kavramı daha önceki kutsal kitaplar için zikredilebiliyorsa da Hz. Ömer’in bunu kastetmediğini gösteren karîneler bulunmaktadır. Bu karînelerden biri Hz. Ömer’in vefat edeceğinin anlaşılmasıyla birlikte kendisine yöneltilen vasiyetinin ne olduğuna yönelik soruya verdiği “Kitabullah” cevabıdır.881 Herhalde Hz. Ömer’in vefat ederken “Geçmiş ümmetlerin şeriatiyle birlikte İslam şeriatından ayrılmayın.” dediğini düşünmek imkân dâhilinde değildir. Kaldı ki Hz. Ömer’in farklı ortamlarda Kur’an’ı kastederek “Kitabullah’ı” kullandığını gösteren nakiller mevcuttur.882 Kanaatimizce Hamidullah’ın son sözleri daha isabetli görünmektedir.
b) Nasr Ebû Zeyd, recm cezasına dönülmesini Hz. Ömer’in zinanın yaygınlık kazandığı bir ortamda ictihâdî bir uygulaması olduğunu söylemiştir. O ayrıca Hz. Peygamber’in recm uyguladığını fakat bunun “celde” cezasının nâzil olmasından önce mi, yoksa sonra mı gerçekleştiğinin belirtilmediğini söylemektedir. Ebû Zeyd yukarıdaki nakil hususunda şunları demektedir: “Recm cezasının Kur’an’da yer aldığı, fakat sonra hükmü yürürlükte bırakılmakla birlikte tilâvetinin neshedildiği görüşüne gelince, bunun mantıksızlığını görmemek için insanın aklını tamamen yitirmiş olması gerekir. Böylesine ağır bir hükmün metni nasıl ve niçin neshedilsin ki? Üstelik araştırmacıların da bildiği üzere, nesh konusundaki düzmece rivâyetler alabildiğine çok olduğu halde, neshin bu çeşidinin (uygulama sürdüğü halde, yasa metninin kaldırılmasının), başka bir örneği ve emsali de yoktur. Tilâvetinin neshedildiği ve hükmünün geçerli bırakıldığı iddia edilen âyetin metni “ﺔﺨﯿﺸﻟاوﺦﯿﺸﻟا
اذإ ﺎﯿﻧز ﺔﺘﺒﻟاﺎﻤھﻮﻤﺟﺮﻓ ًﻻﺎﻜﻧ
ﻦﻣ
ﷲا (evli erkek ve evli kadın zina ettiklerinde onları
Allah’tan bir ceza olarak mutlaka taşlayın…)” incelendiğinde, ifadenin ne kadar sönük ve dil kullanım düzeyinin ne denli düşük olduğu görülmektedir.883 Ayrıca, metinde yer alan öğeler hiçbir sûrette Kur’an hitâbının üyeleri değildir; örneğin,
881
Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, X, 413; Muhammed Rıza, el-Fâruk Ömer İbnu’l-Hattâb, Mısır 1936/1355, s. 322.
882
Nakiller için bkz. Dârimî, “Mukaddime” 121, I, 240-241; Şâtıbî, a.g.e., IV, 17; Suyûtî, İtkân, III, 8. Ayrıca bkz. Tez metni, 2.5.2. Müteşâbih başlığı.
883
Bu ibarenin üslûbunun Kur’an metnine uymadığını başka araştırmacılar da ifade etmiştir. Bkz. Ahmed Hasan, a.g.e., s. 103; Kılıç, Mitoloji Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm, s. 139-140.
Kur’an’da şeyh kelimesi evli erkek anlamında kullanılmaz; Kur’an bu anlamda
muhsan kelimesini kullanır.”884
c) Bu konuda Ahmet Hasan’a göre eğer bahsi geçen ibare gerçekten Kur’an âyeti olsaydı, Hz. Ömer bunu Kur’an’a dahil ederdi ve bu hususta bir endişe de taşımazdı. Buna dayanarak Ömer’e isnad edilen mevzû bahis âyetin güvenilir olmadığı sonucuna ulaşılabilir. Ahmet Hasan, İslam’da zina eden erkek ve kadının taşlanması cezasının herhangi bir âyete dayandığına inanmadığını söylemekte, Peygamber’in bizzat kendisinin bazı olaylarda bu cezayı emrettiğinin, Peygamber’in yaşamı esnasında bu cezanın Yahûdi hukukunun bir parçası olduğunun ve Peygamber’in birkaç kez bu cezayı uyguladığının doğru olduğunu da ifade etmektedir. Bu sebeple bu cezanın Peygamber Sünneti’ne dayandığını ve Onun meşruiyetini Kur’an’dan aramanın faydasız olduğunu iddia etmektedir.885
d) Muhammed İzzet Derveze ise bu konuda şu açıklamada bulunmuştur: “Ömer ashab içerisinde imanının gücü ve şiddeti bilinen ender bir şahsiyettir. Kur’an’ın Mushaf halinde yazılıp korunmasını öneren de odur. Dolayısıyla recm âyeti ile ilgili şahitliğinin reddedilmiş olması düşünülemez. Kaldı ki, recm âyetiyle ilgili rivâyetler hem birden fazla hem de sundukları metin birbirinden farklıdır. Bu da rivâyetlerin kuşkuyla karşılanmasına neden olmaktadır. Bir kez böylesine önemli bir şer’i hükmü içeren bir âyeti sadece Hz. Ömer’in veya bir ya da iki sahâbinin bilmesi ve ashâbın geri kalanlarının bundan haberdar olmaması veya Kur’an’dan olduğuna direnmesi mantıksızdır.”886
e) Bir kısım araştırmacıda bu naklin uydurulmuş olabileceğini söylemiştir. Mesela Ömer Rıza Doğrul nakli zikretmemekle birlikte şunları söylemektedir: “Güya Hz. Ömer zânî ile zâniyenin taşlanması icap ettiğini ifade eden bir âyet duymuş, fakat buna Kur’an’da tesadüf etmemiş… Unutmamalıyız ki bu gibi rivâyetler bilâhere
884
Nasr Hâmid Ebû Zeyd, “Soruşturma”, (Çev. Ömer Özsoy), İslâmiyât I, Sayı: 4, Ankara 1998, s. 273-274.
885
Ahmed Hasan, a.g.e., s. 103.
886
Ekrem Demir, Muhammed İzzed Derveze’nin Kur’an’ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2006, s. 101.
zındıklar tarafından uydurulmuştur.”887 Muhsin Demirci de bir takım mülahazalardan sonra Hz. Ömer’e isnat edilen bu naklin uydurma olabileceği görüşüne yakın olduğunu beyan eder.888 Hazırlamış olduğu doktora çalışmasında bu konuya yer veren Ziya Şen de böyle bir sonuca vararak şunları söylemiştir: “Hz. Peygamber’in âyet olduğu iddia edilen bu metnin Kur’an’dan olduğunu söylediğine dair hiçbir açıklama yoktur. Hz. Ömer’in bunun Kur’an’dan olduğunu söylemesinin mantıklı bir izahı da bulunamaz. Onun, insanların dedikodularından korktuğu için bunun Kur’an’a yazmaktan kaçındığı meselesi de makul değildir. Bu açıdan, recmin Kur’an’da var olduğu şeklindeki rivâyetlerin sonraki dönemlerin bir ürünü olduğu muhtemel gözükmektedir.”889
Yine bazı araştırmacılar da Hz. Ömer’e isnat edilen nakli kabul etmeme eğilimi içerisindedirler.890 Bunu recm gibi ağır bir cezanın neden tilâvetinin Kur’an’dan çıkarılacağı sorusuna ve yine Nisâ Sûresi 15-16. ve Nûr Sûresi 2-3. âyetlerinin tahlillerinden çıkarılan sonuçlara bağlamaktadırlar.891 Ayrıca Hz. Peygamber’in recm uygulamasının recm âyetleri inmeden önce olduğu, dolayısıyla Kur’an’daki bu hükümler indikten sonra Hz. Peygamber’in uygulamasının nesh olunduğu ifade edilmiştir.892
Biz söz konusu metnin daha önceden nâzil olmuş ve fakat neshedilmiş bir âyet olabileceğine kanaat getirmekteyiz. Nakillerden anladığımız Hz. Ömer’in bu metni, sadece hükmünün devam ettiğini insanlara hatırlatmak için kullandığı yönündedir. Yoksa Hz. Ömer hâlen öyle bir metnin âyet olarak var olduğunu ve Kur’an’a yazılması gerektiğini iddia etmemektedir. Neden bu kadar ağır bir cezanın metninin nesh edildiği hususu ise farklı bir tartışmanın konusu olsa gerektir. Ayrıca burada şu husus gözden kaçırılmamalıdır. Hz. Ömer kendi döneminde recm cezasını
887
Doğrul, Tanrı Buyruğu, I, 40.
888
Demirci, Kur’an Tarihi, s. 229.
889
Ziya Şen, Kur’an’ın Metinleşme Sürecinde Ortaya Çıkan Problemler, (Basılmamış Doktora Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 2006, s. 175. Bu konuda geniş bilgi için bkz. a.g.e., s. 163-175.
890
Örnek olarak bkz. Mehmet Erdoğan, Vahiy-Akıl Dengesi Açısından Sünnet, İstanbul 2001, s. 62-63.
891
Örnek olarak bkz. Hüseyin Tekin Gökmenoğlu, “Kur’an-ı Kerim’de Olmayan ve Onunla Çelişen Ceza: Recm”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, Konya 2003, s. 119-127
892
uygulamıştır.893 Şari‘ böyle bir cezayı öngörmediyse nasıl olurda Hz. Ömer bu cezayı uygular? Recm cezasının İslam’ın ön görmediği bir ceza olduğunu iddia edenlerin bu soruyu cevaplamaları gerekmektedir. Ancak yinede bu konuda daha net görüşler beyan edebilmek için zina suçunun İslam’dan önce Araplar arasındaki cesasının ne olduğu ve yine o dönemde Yahudi ve Hristiyan unsurların uygulamalarının ne olduğunun araştırılması gerekmektedir. Bundan sonra da Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve hatta Hz. Osman zamanında zina suçlarına verilen cezaların neler olduğunun kaynaklardan çok iyi tahlillerinin yapılması gerekmektedir. Bunlar yapıldıktan sonra daha net bir sonuca ulaşabileceğimiz kanaatine sahibiz. Aksi halde bu tartışmalar bir iki rivâyet ve yorum arasında sıkışıp kalacak ve bir sonuca varılamayacaktır.
ii. İbn Abbâs’ın nakline göre Hz. Ömer şöyle demiştir: “Ali bizim en iyi hüküm verenimiz, ‘Ubeyy ise en iyi Kur’an okuyanımızdır. Biz ‘Ubeyy’in dediğinin bir kıs-mını terk ediyoruz. Fakat ‘Ubeyy: ‘Ben Resûlullah’tan (s.a.s.) şöyle dediğini duydum, binâenaleyh onun hiç bir kısmını terk etmem.’ diyor. Hâlbuki Allah Teâlâ: “Biz bir âyeti nesheder veya unutturursak ondan daha hayırlısını yahut da dengini getiririz.” (Bakara, 106) buyuruyor.”894
iii. Nakledildiğine göre Hz. Ömer, Abdurrahman b. Avf’a: “Bize indirilenler arasında “ةﺮﻣلوأﻢﺗﺪھﺎﺟﺎﻤﻛ اوﺪھﺎﺟ” ibaresini bulabiliyor musun? Biz bulamıyoruz.” demiş, O da “Bu Kur’an’ın nesh edilen âyetlerinden biriydi.” demiştir.895
iv. Hz. Ömer’in Bakara Sûresi 184. âyetin neshedildiği görüşünde olduğu nakledilmiştir. Buna göre bu âyeti nesheden âyet 185. âyettir. Çünkü onlar İslam’ın başlarında oruç tutmak ya da fidye vermek arasında muhayyer bırakılmışlardı.896
893
Hz. Ömer’in kendi zamanında recm cezasını uyguladığına ilişkin nakiller bulunmaktadır. Örnek olarak bkz. Muvatta, “Hudûd”, 9; Şafii, Ebû Abdullah Muhammed b. İdrîs b. Abbas 204/820,
el-Ümm, (Thk. Fevzi Abdulmuttalib), I. Baskı, y.y. 2001/1422, VII, 336. Hz. Ömer zamanında zina
suçunu işleyenlere yönelik yaptırımlar hakkında geniş bilgi için bkz. Muhammed er-Rıza Abdurrahman el-Ağbeş, es-Siyâsetü’l-kazâiyyetü fî ‘ahdi Ömer İbni’l-Hattâb ve sılletuhe
bivâkı‘ıne’l-mu‘âsır, Suudi Arabistan 1996/1417, s. 233-254. 894
Buhârî, “Tefsir (Bakara)”, 7; İbn Kesîr, Tefsir, I, 155.
895
Suyûtî, İtkân, III, 74.
896
Yukarıdaki nakiller Hz. Ömer’in Kur’an’da neshin zaman zaman vuku bulduğu kanaatinde olduğunu göstermektedir.