• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: HZ. ÖMER’İN TEFSİR METODU VE TEFSİR FAALİYETLERİ FAALİYETLERİ

2.1.4. Ahkâm’a Dair Tefsiri

Ahkâm Tefsiri, Kur’an’dan hükümler çıkarmaya denir.611 Hz. Ömer’in fıkhî hükümler hususundaki ilminin üstünlüğü meşhurdur. Hz. Ömer’in bu yönünü Kurtubî’nin tefsirinde işgal ettiği yer ile tespit etmek mümkündür. Biz çalışmamız esnasında bu duruma tanıklık etmiş bulunmaktayız. Biz burada Hz. Ömer’in Ahkâm Tefsirine dâir örnekler vermekle yetineceğiz. Bu örnekleri şöyle sıralayabiliriz:

i. “Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka

609

İbn Atıyye, a.g.e., IV, 537; Râzî, a.g.e., IX, 365; Kurtubî, a.g.e., XV, 267-268; İbn Kesîr, Tefsir, IV, 65.

610

Kurtubî, a.g.e., XVIII, 178-179; İbn Kesîr, Tefsir, IV, 412. Benzer bir rivâyet için bkz. Cessâs,

a.g.e., III, 621. 611

veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse a günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun. Biliniz ki Allah’ın vereceği ceza ağırdır.” ( Bakara, 196)

Hz. Ömer: “َةَﺮْﻤُﻌْﻟاَو ﱠﺞَﺤْﻟا ْاﻮﱡﻤِﺗَأَو-Hac ile umrenin tamamlanması, ailenin bulunduğu evlerin yakınlarından her ikisi için ihrama girmen demektir.” demiştir.612

Bir diğer nakilde, Hz. Ömer’in “ ‘Hac ile umrenin tamamlanması’ bunların her birisinin tek başına, temettu‘ ve kıran yapmaksızın yerine getirilmesi demektir.613 Çünkü Allah Teâlâ: ‘Hacc belirli aylardadır.’ ( Bakara, 197) buyuruyor.” dediği bildirilmiştir.614

ii. “Boşanmış kadınlar kendi kendilerine, üç âdet ve temizlenme müddeti beklerler. Eğer onlar, Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. Eğer barışmak isterlerse, kocaları onları geri almaya daha lâyıktırlar. Erkeklerin kadınların üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da onlar üzerinde hakları vardır. Erkekler onların üzerinde bir dereceye sahiptirler. Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.” ( Bakara, 228)

Alkame şöyle demiştir: “Biz Ömer b. Hattâb’ın yanındayken bir kadın geldi ve: ‘Kocam beni kendisinden bir ya da iki talâk ile ayırdı, sonra bana geldi. Ben de suyumu koydum, elbisemi çıkardım ve kapıyı kapattım.’ diyerek hüküm istedi. Hz. Ömer, Abdullah b. Mesûd’a konu hakkındaki görüşünü sordu ve O da: ‘Kadın hayızdan temizlenmedikçe adamın karısı olduğu kanaatindeyim.’ dedi. Hz. Ömer de: ‘Ben de bu görüşteyim.’ dedi ve bu şekilde hüküm verdi.”615

612

Kurtubî, a.g.e., II, 365.

613

İbn Ebî Hâtim, a.g.e., I, 344; Kurtubî, a.g.e., II, 366; İbn Kesîr, Tefsir, I, 237.

614

İbn Ebî Hâtim, a.g.e., I, 344; İbn Kesîr, Tefsir, I, 237.

615

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, IV, 90; İbn Kesîr, Tefsir, I, 277. Hz. Ömer’in İbn Mes‘ûd’la olan diyaloguna yer vermeksizin bu görüşte olduğunu gösteren rivâyetler için bkz. Taberî,

İlim adamları âyette geçen “ءَوُﺮُﻗٍ ” hakkında farklı görüşlere sahiptir.616 Çünkü âyette geçen “ءَوُﺮُﻗٍ ” kelimesi müşterek lafızdır. Bu kelime hem ay hâli (hayız) hem de temizlik anlamına gelmektedir.617 Hz. Ömer, Hz. Ali ve İbn Mes‘ûd’a göre “ءَوُﺮُﻗٍ ” “ay halleri” demektir.618 Kûfeliler619 ve Ebû Hanîfe de bu görüştedir.620 Hz. Âişe, İbn Ömer, Zeyd b. Sâbit’e göre bundan kasıt “temizlik süreleri” dir.621 Hicazlılar622 ve Şafiî’nin görüşü de böyledir.623

Hz. Ömer ve İbn Abbâs’a göre “Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz.” buyruğundan maksat gebeliğin gizlenmemesidir. İkrime, Zührî ve Nehaî’ye göre kadınların ay halini gizlemeleri helal değildir. Mücâhid’e göre buradaki kasıt, hem ay halinin hem de hamileliğin gizlenmemesidir.624

iii. “Ey kocalar! Eşlerinizi boşayıp onlar da iddetlerini bitirirlerse, artık ya onları iyilikle yanınızda tutar yahut güzellikle salıverirsiniz. Onların hukukuna tecavüz etmek kasdıyla zarar vermek için eşlerinizi alıkoymayın. Kim böyle yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın âyetlerini şakaya almayın. Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetleri ve sizi irşad etmek gayesiyle size indirmiş olduğu Kitap ve hikmeti hatırlayın, dile getirin, Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın her şeyi hakkıyla bildiğini pekiyi bilin.” ( Bakara, 231)

Buradaki “iyilikle tutmak”tan kasıt, kadının kocası tarafından yerine getirilmesi gereken haklarının îfâ edilmesidir. Bu bakımdan bir grup ilim adamına göre şâyet koca hanımının nafakasını karşılayacak imkâna sahip değil ise, hanımını boşaması “onu iyilikle (ma’ruf ile) tutmak” cümlesindendir. Şâyet böyle bir şeyi yapmayacak olursa kadını iyilikle tutmanın sınırına çıkmış olur. O bakımdan kadına nafaka verme gücü yetmeyen bir kocanın yanında kalmaktan dolayı görebileceği zarar dolayısıyla

616

Kurtubî, a.g.e., III, 113.

617

Ahmet Hasan, İlk Dönem İslâm Hukuk Biliminin Gelişimi, (Çev. Haluk Songur), İstanbul, 1999, s. 44.

618

Nehhâs, a.g.e., I, 195; Râzî, a.g.e., II, 435; Kurtubî, a.g.e., III, 113; İbn Kesîr, Tefsir, I, 277.

619

Kurtubî, a.g.e., III, 113.

620

Râzî, a.g.e., II, 435; Kurtubî, a.g.e., III, 113.

621

Nehhâs, a.g.e., I, 195; Râzî, a.g.e., II, 435; Kurtubî, a.g.e., III, 113.

622

Kurtubî, a.g.e., III, 113.

623

Râzî, a.g.e., II, 435; Kurtubî, a.g.e., III, 113.

624

hâkim, kocaya rağmen karısını ondan boşar. Çünkü açlığa tahammül edilemez. Sahâbeden Hz. Ömer, Hz. Ali ve Ebû Hureyre de bu görüştedir.625

iv. “Anneler, çocuklarını -emzirmeyi tamamlamak isteyen kimse için- tam iki yıl emzirirler. Onların uygun biçimde yiyeceğini ve giyeceğini sağlamak, çocuğun babasına aittir. Herkes ancak gücü ölçüsünde bir şeyle yükümlü tutulur. Ne anne çocuğu yüzünden, ne de çocuğun ait olduğu baba, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirâsçının da aynı şeyi yapması gerekir. Eğer (ana-baba), anlaşıp danışarak (çocuğu) sütten kesmek isterlerse, kendilerine günâh yoktur. Çocuklarınızı (sütannesi tutup) emzirtmek isterseniz, verdiğinizi (ücret) güzelce verdikten sonra yine üzerinize bir günâh yoktur. Allah’tan korkun ve bilin ki, Allâh, yaptığınız her şeyi görmektedir.” (Bakara, 233)

Hasan, Katâde, Ebû Müslim ve Kâdî’ye göre, ‘mirasçı’dan kasıt, babanın vârisidir. Baba öldüğü zaman, babaya vâcip olan her şey, vârise de vâcip olur. Bu görüşte olanlar, bunun babanın hangi vârisi olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir. Hz. Ömer bunun, anne ve anne bir olan kız kardeşler dışında kalan bütün ‘asabe’626 olduğunu söylemiştir.627

v. “Eğer onlara mehir biçer de el sürmeden onları boşarsanız, kendileri veya nikâh akdi elinde olan erkeğin bağışlaması hali müstesna biçtiğinizin yarısını verin, bağışlamanız Allah’tan sakınmaya daha uygundur. Aranızdaki iyiliği unutmayın. Allah şüphesiz işlediklerinizi görür.” ( Bakara, 237)

Sahâbe “ﱠﻦُھﻮﱡﺴَﻤَﺗ-dokunma”nın tefsiri hususunda ihtilâf etmiştir. Hz. Ömer ve Hz. Ali bundan kastın “halvet-i sahîha”628 olduğunu söylerlerken, İbn Mes‘ûd, bunun “cimâ” olduğunu söylemiştir.629 Tabii buradaki farklı tefsir farklı fıkhî hükümlere yol açmaktadır.

625

Kurtubî, a.g.e., III, 155.

626

Asabe kavramı, İslâm hukukunda miras bırakana doğrudan veya erkek vasıtasıyla bağlı bulunan mirasçılar için kullanılmaktadır. Geniş bilgi için bkz. Hayreddin Karaman, “Asabe”, DİA, III, 452-453.

627

Râzî, a.g.e., II, 463.

628

Halvet, sahih bir nikâhtan sonra karı kocanın, üçüncü bir kişinin izinsiz muttali olamayacağından emin bulundukları bir yerde cinsi birleşme olmaksızın baş başa kalmaları demektir. Bkz. Orhan Çeker, “Halvet”, DİA, XV, 384.

629

vi. “Orada apaçık nişaneler, (ayrıca) İbrâhim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” (Âl-i İmrân, 97)

Hz. Ömer’e göre, “ًﻼﯿِﺒَﺳ ِﮫْﯿَﻟِإ َعﺎَﻄَﺘْﺳا ِﻦَﻣ -hacca gitmeye güç yetirmek”ten maksat yol azığı ve bineğin bulunmasıdır.630 Hz. Ömer temettu‘ haccını631 men ettiğinde bu âyetle delil getirmiştir.632

vii. “Ey inananlar, ihramda iken av öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse, öldürdüğünün dengi olan bir hayvan cezası vardır ki (bu, öldürülene denk olduğuna) içinizden iki âdil kişinin karar vereceği, Kâbe’ye varacak bir kurban yahut yoksullara yedirme şeklinde keffâret; ya da buna denk oruçtur. Tâ ki böylece (o insan), yaptığı işin vebalini tatsın. Allah, geçmişi affetmiştir. Kim düşmanlık ederse Allah ondan öç alır. Allah, dâimâ gâliptir, öç alandır.” (Mâide, 95)

Hz. Ömer’e göre hata ve unutmada da âyet-i kerîmedeki ceza geçerlidir. İmam Ebû Hanîfe, İmam Mâlik ve İmam Şâfii de bu görüştedirler.633

viii. “Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun.” (Mâide, 96)

Denizin avından maksat, Hz. Ömer’e göre “ِﺮْﺤَﺒْﻟا ُﺪْﯿَﺻ-Denizden avlanan şey”dir.634 Ayrıca Hz. Ömer: “Balığın her türlüsü helaldir.” demiştir.635

Bu hususta Ebû Hureyre şöyle demektedir: “Ben, Bahreyn’deyken oranın halkı, bana, kıyıya vuran ölü balıkların hükmünü sordular. Ben de onlara, o balıkları yemelerine dâir fetvâ verdim. Daha sonradan Hz. Ömer yanıma gelince meseleyi ona anlattım. O

630

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, V, 610; Sa‘lebî, a.g.e., III, 153; İbn Atıyye, a.g.e., I, 477; Kurtubî, a.g.e., IV, 147; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, I, 365.

631

Hacc-ı Temettu‘: Hac mevsiminde önce umre için ihrama girilip umre yapıldıktan sonra aynı mevsimde daha yurda, aile ocağına dönülmeden tekrar ihrama girilerek usûlü dairesinde yapılan hacdır. Bkz. Erdoğan, Fıkıh ve Terimler Sözlüğü, s. 128.

632

İbn Âşur, Tefsîrü’t-tahrîr ve’t-tenvîr, II, 221.

633

Elmalılı, a.g.e., III, 1815.

634

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, VIII, 722-723.

635

da bana “Onlara nasıl fetva verdin?” diye sordu. “Yiyin diye fetva verdim.” dedim. Bunun üzerine bana “Bunun dışında bir fetva vermiş olsaydın seni cezalandırırdım. Çünkü Allah Teâlâ kitabında “ْﻢُﻜﱠﻟ ًﺎﻋﺎَﺘَﻣ ُﮫُﻣﺎَﻌَﻃَو ِﺮْﺤَﺒْﻟا ُﺪْﯿَﺻ ْﻢُﻜَﻟ ﱠﻞِﺣُأ” buyurmuştur. Burada zikredilen denizin avından maksat, oradan avlanılanlardır. Denizin yemeğinden maksat ise ölü olarak kıyıya vuranlardır.”dedi.”636

ix. “Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları isrâf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.” (Nîsâ, 6)

Hz. Ömer ve İbn Abbâs’a göre, “ِفوُﺮْﻌَﻤْﻟﺎِﺑ ْﻞُﻛْﺄَﯿْﻠَﻓ -Maruf ölçüler içerisinde yemek” vâsînin, muhtaç olduğu vakit yetiminin malından borç alması, ödeme imkânı olduğunda da borcunu ödemesi demektir.637 Hz. Ömer bu hususta: “Şunu bilin ki, ben Allah’ın malına karşı kendi durumumu, velînin yetiminin malına karşı durumu gibi tespit ettim. Eğer ihtiyacım olmazsa onun malına dokunmam. Eğer fakir düşersem maruf ölçüler içerisinde yerim. Ödeme imkânım olduğu vakit de aldığımı öderim.” demiştir.638

Hz. Ömer’e göre, burada sözü geçen “şahit bulundurmak-ْﻢِﮭْﯿَﻠَﻋ ْاوُﺪِﮭْﺷَﺄَﻓ”, vâsînin daha önce fakirken yetimin malından aldığı borcu bolluğu esnasında ödemesi hâli hakkındadır.639

x. “Sizden bir çift fuhuş yaparsa onlara eziyet edin. Eğer tövbe edip hallerini ıslah ederlerse onları cezalandırmaktan vazgeçin. Çünkü Allah, Tevvâb’dır, Rahîm’dir: tövbeleri kabul eder ve çok merhametlidir.” (Nîsâ, 16)

636

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, VIII, 726; Semerkandî, a.g.e., I, 460. Âyetten bahsedilmeksizin rivâyet için bkz. Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-âsar, s. 107.

637

Kurtubî, a.g.e., V, 41.

638

Nehhâs, a.g.e., IV, 152; Sa‘lebî, a.g.e., III, 258; Zemahşerî, a.g.e., II, 26-27; Kurtubî, a.g.e., V, 42; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, I, 428; İbn Âşur, Tefsîrü’t-tahrîr ve’t-tenvîr, IV, 245.

639

Hz. Ömer’e göre, evli olan bu suçu işlerse, sopa cezası verilmeksizin recm cezası uygulanır.

Evlenmemiş olanların sopayla birlikte sürgüne gönderilip gönderilmeyeceği hususunda ilim adamları farklı görüşlere sahiptir. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye göre böyle bir kimse sopa cezasından sonra sürgüne gönderilir. Cumhurun kabul ettiği görüş de budur.640

xi. “Kocası olan kadınlarla da evlenmeniz haramdır, ancak harp esiri olarak eliniz altında bulunan cariyeler bundan müstesnadır. İşte bütün bunlar Allah’ın kesin hükümleridir. Bu sayılanlardan başkalarını, iffetli yaşamak, zina etmemek şartıyla, mal harcayıp mehirlerini vererek nikâhlamanız helaldir. Dikkat edin evlenerek beraberliklerinden yararlandığınız kadınlara, belirlenmiş olan mehirlerini verin, bu bir haktır. Ama belirledikten sonra, eşinizle karşılıklı rıza ile uyuşacağınız miktar hakkında size bir vebal yoktur. Allah her şeyi hakkıyla bilir, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nîsâ, 24)

Hz. Ömer’e göre bu âyetteki “ﻢُﻜُﻧﺎَﻤْﯾَأ ْﺖَﻜَﻠَﻣ ﺎَﻣ ﱠﻻِإْ -elinizin altında bulunan cariyeler müstesna” buyruğu “İster nikâh yoluyla, isterse de satın almak yoluyla sahip olduğunuz kadınlar.” demektir.641

xii. “Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda (kasr etmenizde) size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.” (Nîsâ, 101)

İlim adamları “ْاوُﺮُﺼْﻘَﺗ نَأ -kasr”ın mahiyeti ve açıklanması hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Bir grup ilim adamı: “Kasr, korku halinde olsun, sâir hallerde olsun, dört rekâtlık namazın iki rekât olarak kılınmasıdır.” derlerken, diğerleri ise: “Kasr etmek, iki rekâtı tek rekât olarak kılmaktır. Yolculuk halinde iki rekât kılmak “kasr” değil, namazı tamam kılmaktır.” demişlerdir. Nitekim Hz. Ömer de bu hususta bu görüşü teyit eden şu açıklamalarda bulunmuştur: “Seferde (yolculuk) namazın iki rekât kılınması “kasr” olarak nitelendirilmez. Bu şekilde kılınan namaz tam kılınmış

640

Kurtubî, a.g.e., V, 87.

641

gibidir. Ancak bu namazın “kasr” edilmesi ise, tek rekât olarak kılınmasıdır.”642

xiii. “Ve eğer bir kadın, kocasının huysuzluğundan yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa, anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde ikisine de günah yoktur. Barış daima iyidir. Zaten nefisler cimriliğe hazır duruma getirilmiştir (insanın mayasında cimrilik vardır). Eğer güzel geçinir, (kötülükten) sakınırsanız, Allah yaptıklarınızı haber alır (yaptığınız güzel işler boşa gitmez).” (Nîsâ, 128)

Şahsın biri Hz. Ömer’e bu âyeti sormuş, O da: “Bir kadın bir erkeğin (kocasının) yanında bulunur da yaşlanır. Kocası çocuk isteyerek genç bir kadınla evlenir. İşte bu ikisinin üzerinde anlaştıkları şey câizdir.” diye cevap vermiştir.643

xiv. “Allah ve Resûlü’nden en büyük hac gününde insanlara bir duyurudur ki Allah ve Resûlü müşriklerden uzaktır. Eğer tövbe ederseniz bu sizin için daha hayırlı olur. Yüz çevirirseniz bilin ki Allah’tan kaçamazsınız. Kâfirlere acı veren azâbı müjdele!” (Tövbe, 3)

İlim adamları “ِﺮَﺒْﻛَﻷا ﱢﺞَﺤْﻟا َمْﻮَﯾ –en büyük hac günü” hususunda farklı görüşlere sahiptirler.644 “Burada kastedilen gün, arefe günüdür.” denilmiştir. Bu görüş, Hz. Ömer,645 İbn Abbâs,646 Hz. Osman, Tâvus ve Mücâhid’den rivâyet edilmiştir. Ebû Hanîfe’nin görüşü de budur. Şafiî de bu görüşü kabul etmiştir. Diğer bir rivâyette, Hz. Ali, İbn Abbâs ve İbn Mes‘ûd’un: “Bu, Kurban bayramının birinci günüdür.” dedikleri bildirilmiştir.647 Hz. Ömer, bu günün arefe günü olduğunu ifade etmiş ve: “Hiç kimse bu günde kesinlikle oruç tutmasın.” demiştir.648

xv. “Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve râhiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve

642 Kurtubî, a.g.e., V, 360. 643 İbn Kesîr, Tefsir, I, 576. 644

Râzî, a.g.e., V, 525; Kurtubî, a.g.e., VIII, 69.

645

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XI, 322; İbn Ebî Hâtim, a.g.e., VI, 1748; Mâverdî,

a.g.e., II, 339; Râzî, a.g.e., V, 525; Kurtubî, a.g.e., VIII, 69; İbn Kesîr, Tefsir, II, 347. Şevkânî, Fethu’l-kadîr, II, 335.

646

Râzî, a.g.e., V, 525; Kurtubî, a.g.e., VIII, 69.

647

Kurtubî, a.g.e., VIII, 69.

648

gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azâbı müjdele!” (Tövbe, 34)

Arapçada, bir araya getirilen ve birbirine katılan her şeye “ﺰﻨﻛ” denilmektedir. Sahâbenin âlimleri, bu âyette tenkit edilen “ﺰﻨﻛ” ile neyin kastedildiği hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Sahâbe âlimlerinin çoğunluğu, bunun zekâtı verilmeyen mal olduğunu söylemişlerdir.649 Hz. Ömer: “Zekâtını verdiğin şey ne olursa olsun kenz değildir.650 Velev ki yere gömülmüş olsun. Zekâtını vermediğin hangi mal olursa olsun bu da yeryüzünde (yerin üzerinde) olsa dahi sahibinin kendisiyle dağlanarak azâp edileceği kenzdir.” demiştir.651

xvi. “Evlenme imkânını bulamayanlar ise; Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve câriyelerden) mükâtebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik) görüyorsanız, hemen mükâtebe yapın. Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen câriyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.” (Nûr, 33)

Bu âyette yer alan mükâtebe hususunda şu görüşler beyan edilmiştir: “Bunun vâcip olduğunu kabul edenler, emrin mutlak olduğunu delil gösterirler. “ﺐِﺗﺎَﻛ-Yap” mutlak olarak zikredildiği takdirde, başka bir delil ile başka bir mânânın kastedildiği anlaşılmadığı sürece vücûb ifade eder.” denilmiştir. Bu görüş Hz. Ömer ve İbn Abbâs’tan rivâyet edilmiştir. Yine Davud (ez-Zâhirî) şunu delil göstermektedir: Muhammed b. Sîrin’in babası olan Sîrîn, efendisi olan Enes b. Malik’ten mükâtebe akdi talebinde bulunmuş, ancak Enes kabul etmemiştir. Hz. Ömer elindeki kamçıyı tepesine kaldırıp: “Eğer onlarda bir hayır görürseniz, mükâtebe yapınız!” buyruğunu okuyunca, o da mükâtebede bulunmuştur. Bu konuda, Hz. Ömer’in, Enes için

649

Râzî, a.g.e., VI, 35.

650

Râzî, a.g.e., VI, 35; İbn Kesîr, Tefsir, II, 364; Nîsâbûrî, Nizameddin el-A’rec Hasan b. Muhammed Nizameddin (850/1446), Garâibü’l-Kur’an ve regâibü’l-furkân, (Thk. Zekeriya Umeyran), Beyrut 1996/1416, VI, 212; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, II, 357.

651

yapmaması mübah olan bir hususta elindeki kamçıyı kaldırması söz konusu olamazdı.652