• Sonuç bulunamadı

Müslüman Olan Ehl-i Kitap Âlimlerine Sorması

1.3.3. Soru Sorma

1.3.3.3. Müslüman Olan Ehl-i Kitap Âlimlerine Sorması

Hz. Ömer kimi zaman Müslüman olmuş Ehl-i Kitap âlimlerine bazı âyetler hakkında sorular sormuş ve onların bu konudaki görüşlerini öğrenmek istemiştir. O’nun bu tutumu Kur’an âyetlerini daha iyi anlama veya farklı bakış açılarını yakalayabilme çabası olarak değerlendirilmelidir. Zira Hz. Ömer’in hayatında Kur’an ve Kur’an’ın hayata dönük yüzü, muazzam bir yere sahipti. O, bu bağlamda sahâbeyle istişare ettiği gibi, belki farklı yorum getirirler düşüncesiyle Müslüman olmuş Ehl-i Kitap âlimlerine de müracaat etmiş, görüş alış-verişinde bulunmuş, fakat her dediklerini de mûteber kabul etmemiş; onların yorumlarını Kur’an ve Sünnet’in ölçeğinden geçirmiştir. Hz. Ömer’in bu tür faaliyetlerine şu nakiller örnek teşkil etmektedir:

486

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, IX, 374-375; Hâkim, a.g.e., III, 345.

487

Muvatta, “Zekât”, 42; Kurtubî, a.g.e., VIII, 111. Bu bağlamda İbn Şihâb şöyle demiştir: “Bana ulaştı ki, “Resûlullah (s.a.s.), Bahreyn Mecusîlerinden cizye almıştır. Aynı şekilde Hz. Ömer, İrân Mecûsilerinden, Hz. Osman da Berberîlerden cizye almıştır.” Bkz. Muvatta, “Zekât”, 41.

488

İbn Atiyye, a.g.e., III, 22; Kurtubî, a.g.e., VIII, 111.

489

Kurtubî, a.g.e., I, 161-62; İbn Kesîr, Tefsir, I, 42. Kurtubî bu nakle Bakara Sûresi 2. âyette yer vermiştir. Bazı yerlerde aynı nakil ‘Ubeyy yerine Ka‘b’u’l-Ahbar’ın ismiyle verilmiştir. Bkz. Sa‘lebî, a.g.e., I, 142; Begavî, a.g.e., I, 60; İbn Âdil, Ebû Hafs Ömer b. Ali ed-Dımaşkî, el-Lübâb fî

‘ulumi’l-kitâb, (Thk. Adil Ahmed Abdülmevcud, Ali Muhammed Muavviz), Beyrut 1998/1419, I,

i. Hz. Peygamber Medine’ye gelince, Hz. Ömer, Abdullah b. Selâm’a: “Allah Teâlâ, Peygamber’ine: “Kendilerine Kitap verdiklerimiz, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar (onun Allâh tarafından vahyedildiğini bilirler), ama kendilerini ziyana

sokanlar inanmazlar.” (En‘âm, 20)490 âyetini indirdi. Bu tanıma işi nasıldır?” diye

sorunca; Abdullah b. Selâm: “Ey Ömer, onu içinizde görür görmez tanıdım. Tıpkı oğlumu tanıdığım gibi.491 Çünkü onda hiçbir şüphe ve tereddüde yer yoktur.492 Allah bizim kitabımızda O’nun sıfatlarını bildirdi.493 Allah semasındaki eminini yeryüzündeki eminine niteliklerini belirterek gönderdi ve ben de onu bu nitelikleriyle tanıdım.494 Hiç şüphesiz ben, Hz. Muhammed’i kendi oğlumdan daha iyi bildim ve tanıdım. Zira kadınların ne yaptıklarını ben bilemeyebilirim. Ama şehadet ederim ki bu Peygamber, Allah’tan gelen hak bir Peygamberdir.” demiştir.495 Hz. Ömer bu cevap üzerine Abdullah b Selam’a: “Allah seni muvaffak kılsın.”496 demiştir. Buradaki âyet, Ehl-i Kitab’ın Hz. Peygamber’i İslam’dan önce bilmeleriyle ilgilidir. Dolayısıyla Hz. Ömer’in Müslüman olmuş Ehl-i Kitap âlimine bu âyeti sorup, onun görüşünü alması oldukça mâkul bir durumdur.

ii. Hz. Ömer, Ka‘bu’l-Ahbâr’a: “Adn Cennetleri nedir?” diye sormuş, O da: “Bunlar Cennet’te altından köşklerdir. Bunlara Peygamberler, sıddîkler, şehitler ve âdil devlet yöneticileri girecektir.”497 şeklinde cevap vermiştir. Adn Cennetleri Kur’an da birkaç yerde geçmektedir. Anlaşılan Hz. Ömer bu soruyu belli bir âyete yönelik değil,

490

Bu âyetin bir benzeri “Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu, oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar,

ama yine de onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizlerler.” Bkz. Bakara 2/146. Nitekim Kurtubî ve

İbn Kesîr bu rivâyete Bakara Sûresi 146-147. âyetlerin tefsirlerinde yer vermişlerdir. Ayrıca Râzî de yine Bakara Sûresi 146. âyetin tefsirinde bu nakle tekrar yer vermiştir. Bkz. Râzî, a.g.e., II, 110.

491

Sa‘lebî, a.g.e., IV, 140; Mâverdî, a.g.e., II, 101; İbnü’l-Cevzî, Zâdu’l-mesîr, III, 14; Râzî, a.g.e., IV, 500; Kurtubî, a.g.e., II, 163; Nesefî, a.g.e., I, 82; İbn Kesîr, Tefsir, I, 200; Suyûtî, Dürrü’l-mensûr, II, 32; Âlusî, a.g.e., II, 13. Mûkatil b. Süleyman’da bu nakle yer vermekle birlikte nakilde Hz. Ömer yer almamaktadır. Bkz. Mûkatil b. Süleyman, a.g.e., I, 340.

492

Mâverdî, a.g.e., II, 101; Nesefî, a.g.e., I, 82; Âlusî, a.g.e., II, 13.

493

Sa‘lebî, a.g.e., IV, 140; Suyûtî, Dürrü’l-mensûr, II, 32.

494

Kurtubî, a.g.e., II, 163.

495

Sa‘lebî, a.g.e., IV, 140; Mâverdî, a.g.e., II, 101; İbnü’l-Cevzî, Zâdu’l-mesîr, III, 14; Râzî, a.g.e., IV, 500; Kurtubî, a.g.e., II, 163; Nesefî, a.g.e., I, 82; Suyûtî, Dürrü’l-mensûr, II, 32.

496

Sa‘lebî, a.g.e., IV, 140.

497

Abdürrezzâk es-San‘anî, el Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmam (211/827), Tefsîrü’l-Kur’an, (Thk. Mustafa Müslim Muhammed), Riyad 1410/1989, III, 179; Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli

âyi’l-Kur’an, XX, 121; Nehhâs, a.g.e., VI, 205-206; Kurtubî, a.g.e., XV, 295. Kurtubî bu rivâyete Mümin

Sûresi 8. âyette yer vermiştir Âyet mealen şöyledir: “Rabbimiz, onları ve babalarından, eşlerinden,

çocuklarından iyi olan kimseleri onlara söz verdiğin Adn cennetlerine sok. Şüphesiz, üstün olan, hüküm ve hikmet sahibi olan sensin sen!” Taberî ise bu mevzuya Sad Sûresi 50. âyette yer vermiştir.

Kur’an’ın genelinde geçen “Adn Cenneti” bağlamında sormuştur. Bu sebeple olsa gerek, müfessirler de bu nakli verirken farklı âyetlerin tefsirinde vermişlerdir.

Hz. Ömer’in bir gün hutbede Adn Cennetleri’nden ve bunlara girecek kişilerden bahsettiği nakledilmiştir.498 Anlattıkları Ka‘b’ın söyledikleri gibidir. Ancak biz bu bilginin Hz. Ömer’de önceden var olan bir bilgiye dayandığını düşünmekteyiz.

iii. Hz. Ömer, Ka‘b’a şöyle demiştir: “Ne oluyor ey Ka‘b! Haydi bize âhirette olacaklardan söz et! O da: “Olur Ey Müminlerin emiri.” demiş ve şunları anlatmıştır: “Kıyamet günü Levh-i Mahfûz kaldırılır ve mahlûkattan her bir kişi ameline bakar. Sonra, kulların amellerinin yazılı olduğu sahifeler getirilir. Bunlar Arş’ın etrafında yayılırlar. İşte yüce Allah’ın: “Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün, “Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!” derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez.” (Kehf, 49) buyruğunda kastedilen budur. Daha sonra mümin çağırılır ve kitabı ona sağ tarafından verilir. O da o kitaba bakarken, iyilikleri insanlar tarafından görülmektedir. Kötülüklerini ise, kendisi okur. Buna sebep ise, onun: “Benim iyiliklerim vardı ve bunlardan söz edilmemektedir.” demesin diyedir. Yüce Allah ona bütün amelini göstermeyi murat ettiğinden böyle olacaktır. Nihâyet o, kitapta yazılı olanların eksik olduğunu görecek ve bütün bunların sonunda ise, kendisine mağfiret olunduğunu, şüphesiz ki sen Cennet ehlindensin denildiğini görecek. İşte o vakit arkadaşlarına yönelecek ve sonra da: “Hesap defteri sağ tarafından verilen neşelenir ve: “İşte defterim! buyrun okuyun, inceleyin! “Zaten ben hesabımla karşılaşacağımı biliyordum!” der.” (Hâkka, 19-20) diyecektir. Daha sonra kâfir çağırılacak, ona da kitabı solundan verilecek. Sonra da bu kitabı dürülüp arkasına konulacak ve boynu geriye doğru bükülecektir. İşte yüce Allah’ın; “Hesap defteri arkasından sol eline verilen kimse ise.” (İnşikâk, 10) buyruğunda anlatılan budur.”499

iv. Bir gün Hz. Ömer, Ka‘bu’l-Ahbâr’a: “Ey Ka‘b! Bizi korkut, bizi heyecanlandır,

498

Nakil için bkz. Taberânî, Mûcemu’l-evsât, IX, 163.

499

bize anlat, bizi uyar.” demiştir.500 Bunun üzerine Ka‘b: “Ey Müminlerin Emiri! Nefsim elinde olana yemin ederim ki, eğer kıyamet günü yetmiş peygamberin ameliyle bile gidecek olsan, senin önünde öyle anlar gelecek ki, kendinden başka hiç bir şey seni ilgilendirmeyecektir. Gerçek şu ki, Cehennem’in öyle bir kaynayıp coşması vardır ki, diz kapakları üzerine düşmeyecek mukarreb bir melek ve seçkin bir peygamber yoktur. Hatta İbrâhim el-Halil dahi, Halilliğini zikrederek: “Rabbim, ben Senin Halil’in İbrâhim’im. Ve bugün Sen’den, kendimden başka bir şey istemiyorum.” diyecektir. Bunun üzerine Hz. Ömer: “Ey Ka‘b! Peki, sen bu söylediklerini Allah’ın kitabının hangi âyetinde bulabiliyorsun?” diye sormuştur. Ka‘b: “Yüce Allah’ın: “O gün, gelen herkes kendi nefsi için mücadele edecek. Herkese yaptıklarının karşılığı eksiksiz olarak verilecek ve onlara asla

zulmedilmeyecektir.” (Nahl, 111) buyruğu bunu göstermektedir.”501 şeklinde cevap

vermiştir. Nakilden anlaşıldığı üzere Hz. Ömer, Ka‘b’ın genel olarak ilminden istifade etmek istemiş, onun verdiği mâlûmâtın geçerliliğini Kur’an ölçeğinde aramıştır. Ayrıca, Hz. Ömer birçok defa ashâba soru yöneltirken esasen onların ilgisini o konu üzerine çekip müzakere ortamı yaratmak istemiştir. Bu bağlamda burada da Ka‘b’a bilgilerini Kur’an ölçeğinden geçirmesinin önemini anlatmak istemiş olabilir.

Hz. Ömer’in bu şahıslarla olan diyalogu İsrailiyyat bağlamında İbn Kesîr tarafından değerlendirilmiştir. İbn Kesîr İsrailiyatla ilgili şu tespitte bulunmuştur: “Ka‘bu’l-Ahbâr, Hz. Ömer’in zamanında Müslüman olduğunda Hz. Ömer’in huzuruna gelir,502 Ehl-i Kitab’ın ilminden (İsrail kitaplarından) bahseder, onlara bildikleri bazı şeyleri

500

Sa‘lebî, a.g.e., VI, 48; İbnü’l-Cevzî, Zâdu’l-mesîr, IV, 499; Kurtubî, a.g.e., X, 193.

501

Nehhâs, a.g.e., IV, 108; Sa‘lebî, a.g.e., VI, 48; İbnü’l-Cevzî, Zâdu’l-mesîr, IV, 499; Kurtubî, a.g.e., X, 193.

502

İbn Kesîr, Ka‘b’ın Hz. Ömer’e gelip bir şeyler anlattığını ifade etmektedir. O’nun bu görüşünü destekler nitelikte nakiller vardır. Mesela, İbn Mes‘ûd’tan rivâyetine göre Ka‘b, Hz. Ömer’in yanına gelir ve: “Nebilerin kitaplarından okuduğum şeylerden sana haber vereyim mi?” dedikten sonra şunları anlatır: “Baykuş, Dâvud oğlu Süleymân’a gelir ve selam verir. Süleymân da ona selam verdikten sonra, Süleymân (a.s.) baykuşa: Niçin ekin yemiyorsun? diye sorar. Baykuş: Çünkü Âdem onun yüzünden cennetten çıkarıldı, diye cevaplar. Hz. Süleymân: Niçin su içmiyorsun? diye sorar. Baykuş: Çünkü Allah Teâlâ onunla Nûh kavmini boğdu, diye cevapladı. Hz. Süleymân’ın: Niçin düzgün yapıları terk edip harabeleri mesken tutunuyorsun? sorusuna baykuş: Çünkü oralar Allah’ın mirasıdır ve ben Allah’ın mirasını mesken tutuyorum diye cevap verir.” Bunları ifade ettikten sonra Ka‘b: “Bununla beraber Biz kazançlarının çokluğu sebebiyle şımarmış pek çok memleketi helâk

ettik. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturuldu. Bütün onlara Biz varis olduk.”

anlatırdı. Hz. Ömer de onun gönlünü İslâm’a ısındırmak amacı ile dinlerdi. Anlattığı şeylerin şeriata uyanlarını beğeni ile dinlerdi. Bu sebepledir ki insanların çoğu, Ka‘bu’l-Ahbâr’ın naklettiği şeyleri nakletmeye cevaz vermişler, mübah olduğunu düşünmüşlerdir. Ayrıca İsrailoğulları’ndan bazı şeylerin nakline izin verilmiştir ve değerli olsun olmasın ondan nakiller yapılmıştır. Ancak Ka‘bu’l-Ahbâr’ın rivâyetlerinde büyük yanlışlıklar ve birçok hatalar mevcuttur. Bu ümmetin onda bulunanlardan bir harfe bile ihtiyacı yoktur.”503 Yukarıda verdiğimiz örneklerde görüldüğü üzere, Hz. Ömer’in Ehl-i Kitap âlimleriyle bu tür diyalogları mesafeli ve ölçülü olmuştur. Nitekim bu ölçü bağlamında, bir şahsın “Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah daima-üstün ve hakîmdir.” (Nîsâ, 56) âyetini okuduğu, Kâ‘b’ın orada olduğu ve: “Ey Müminlerin Emiri, bu âyetin tefsiri bendedir, ben onu İslâm’dan önce okumuştum.” dediği, Hz. Ömer’in: “Getir onu ey Ka‘b, şâyet Resûlullah’tan duyduğum gibi söylersen seni doğrularım, değilse ona hiç bakmayız.”504 demesi ve bir ölçü ortaya koyması önemlidir. Bu nakil, Hz. Ömer’in bu insanlarla diyalogunda Sünnet ölçütünü, yukarıda verdiğimiz nakilde de Kur’an ölçütünü rehber edindiğini göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca Hz. Ömer’in Ka‘b’u’l-Ahbâr’a: “Ya eski milletlerin ve onlara ait kitapların haberlerini anlatmaktan vazgeçersin yahut da seni sürerim.” demek sûretiyle İsrailiyyat’a karşı tavrını ortaya koyduğu da nakledilmiştir.505 Bu nakilde Hz. Ömer’in bu kimselerin Kur’an ve Sünnet’e aykırı olabilecek nitelikteki haberleri olur olmaz her yerde beyan etmelerinide doğru bulmadığını göstermektedir. Yukarıdaki nakiller beraber değerledirildiğinde şu sonuç çıkmaktadır: Hz. Ömer Müslüman olmuş Ehl-i Kitap âlimlerine bazı âyetleri sormuştur. Hz. Ömer’in bu şahıslara sorular sorması da normaldir. Çünkü Hz. Ömer’de tükenmek bilmeyen -tabiri câizse- akademik ruh vardır. Ancak O, onların îzahlarını Kur’an-Sünnet ölçeğinden geçirmiştir. Ka‘b’u’l-Ahbâr’ın, Ehl-i Kitap kültürüne dayanan her haberi

503

İbn Kesîr, Tefsir, IV, 19; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, I, 17.

504

İbn Kesîr, Tefsir, I, 526.

505

Abdullah Aydemir, Tefsîrde İsrâiliyyât, Ankara 1979, s. 21. Bunun yanı sıra Hz. Ömer’in, Danyal’ın kitaplarını araştıran bir kimseyi cezalandırdığı nakledilmiştir. Bkz. Belâzürî,

Ensâbü’l-eşrâf, X, 371; Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-bâliğa, (Çev. Mehmet Erdoğan), İstanbul

Kur’an’la ilişkilendirmesine da karşı çıkmıştır. Hz. Ömer’in bu şahıslarla yaptığı görüşmelerden de İsrailiyyat’a dayanan bilgilerin tefsirde kullanımının doğru olacağına dair bir delil çıkarılmamalıdır. Aksine Hz. Ömer’in onlarla bilgi alışverişinde bulunması kişisel bir çaba-faaliyet olarak algılanmalı ve tefsirlerde yer alan İsrailiyatla ilgili bilgilere itibar edilmemelidir.