• Sonuç bulunamadı

Hz. Ömer’in Âyetleri Kırâatine Yönelik Rivâyetler

BÖLÜM 2: HZ. ÖMER’İN TEFSİR METODU VE TEFSİR FAALİYETLERİ FAALİYETLERİ

2.2. Hz. Ömer’den Yedi Harfe ve Âyetleri Kırâatine Yönelik Rivâyetler

2.2.2. Hz. Ömer’in Âyetleri Kırâatine Yönelik Rivâyetler

Kıraat, kelime üzerinde med, kasr, hareke, sukûn, nokta ve i‘râb bakımından olan değişikliğe denir.676 On kıraatin isnatlarının dayandığı sekiz sahâbeden biri de Hz. Ömer’dir. Diğerleri ise, Osman b. Affân, Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Mes‘ûd,

671

Suyûtî, İtkân, I, 136. Burada ki ihtilaf, sadece harflerin kıraatindedir, diyenler de olmuştur. Bkz. Suyûtî, İtkân, I, 141. Bu konuda daha detaylı değerlendirme için bkz. Hayrettin Öztürk, “Kur’an-ı Kerim’in Kıraatinde 7 Harf Meselesi”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 3, s. 107-108.

672

Suyûtî, İtkân, I, 136. Hz. Ömer’in Kur’an’ın cemi sırasında “Mushaf yazımında ihtilaf ederseniz Mudar lehçesiyle yazın, çünkü Kur’an Mudar’dan bir adama indirildi.” dediği de nakledilmiştir. Bkz. İbn Ebî Dâvud, a.g.e., I, 173; Ali İsa, a.g.e., s. 799. Ancak İbn Ebî Dâvud’un eserinin muhakkiki dipnotta bu şahsın muhtemelen Osman olduğunu zikretmiştir. Ali İsa da İbn Hacer’den naklen rivâyetin mürsel olduğunu yazmıştır.

673

Suat Yıldırım, “Kur’an”, DİA, XXVI, 394. Kur’an’da orijin itibariyle başka lehçe ve dillere ait olan kelimelerden Kureyş lehçesine mâl olmuş fasih kelimelerin de bulunması mümkündür. Nitekim

Siccîl, Zencebîl, Kâfur, Sündüs, İstebrak, Tûr, Mişkât gibi orijin itibariyle Farsça, İbrânice, Habeşçe

gibi başka dillerden olan kelimeler, Arap diline has kelime kalıplarına dökülüp fasihleşmiş halde, Kur’an nâzil olmadan önce Arap diline girmiş ve Araplar arasında kullanılmıştır. Bkz. İsmâil Durmuş, “Arap Dili ve Lehçeleri Açısından Kırâatler”, (Kur’an ve Tefsir Araştırmaları IV, 13-14 Ekim 2001, İstanbul) s. 440.

674

Semin Halebî, a.g.e., VI, 495.

675

İbn Atıyye, a.g.e., III, 243; Semin Halebî, a.g.e., VI, 495; Doğrul, Tanrı Buyruğu, I, 45-46; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 101; Ali İsa, a.g.e., s. 808.

676

‘Ubeyy b. Ka‘b, Ebû’d-Derdâ, Zeyd b. Sâbit, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’dir.677 Hz. Ömer özellikle Basra kurrâsından Ya‘kub el-Hadramî’nin isnat zincirlerinde yer almaktadır.678

Hz. Ömer’in kıraat vecihleri O’nun kıraatte tercihlerinin olduğunu679 ve Kur’an’a olan vukûfiyetini göstermesi bakımından kayda değer olup, kıraatine yönelik gelen nakiller şunlardır:

ﻦﯾﱢﺪﻟ ِمْﻮَﯾ ِﻚِﻟﺎَﻣ 680

İlim adamları “ﻚﻠﻣ -melik” okuyuşunun mu yoksa “ﻚﻟﺎﻣ -mâlik” okuyuşunun mu daha beliğ olduğu hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Her iki okuyuş şekli de Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’den rivâyet edilmiştir.681 “ﻚﻠﻣ” kelimesinin “ﻚﻟﺎﻣ” kelimesinden daha kapsamlı ve beliğ olduğu söylenmiştir. Çünkü her melik, mâliktir fakat her mâlik, melik değildir. Diğer taraftan melik, mutlak yöneticinin emre sahip olduğu mülkiyetindeki şeyler hususunda ve mâlik hakkında geçerlidir. Mâlikin, melikin yönetim emri dışında tasarrufta bulunamayacağı da ifade edilmiştir.682

َﺖﻤَﻌﻧَأ َﻦﯾِﺬﱠﻟا َطاَﺮِﺻ ْﻢِﮭﯿَﻠَﻋ ِبﻮُﻀﻐَﻤﻟا ِﺮﯿَﻏ ْﻢِﮭﯿَﻠَﻋ

َﻦﯿﱢﻟﺎﱠﻀﻟا َﻻَو 683

Hz. Ömer “طاﺮﺻ” kelimesinden sonra “ﻦَﻣ” ekleyerek: «ﻢﮭﯿﻠﻋ ﺖﻤﻌﻧأ ﻦَﻣ طاﺮﺻ» şeklinde okumuştur.684 Ayrıca Hz. Ömer, “ﻢﮭﯿﻠﻋ”den sonra “ﻦﯿﻟﺎﻀﻟا ﺮﯿﻏو” diyerek, yani ﺮﯿﻏ»

ﻦﯿﻟﺎﻀﻟا ﺮﯿﻏو ﻢﮭﯿﻠﻋ بﻮﻀﻐﻤﻟا

« şeklinde okumuştur.685 Yine “ﺮﯿﻏ” kelimesini hâl olmak üzere nasb olarak okuduğu da rivâyet edilmiştir.686

677

İbn Âşur, Tefsîrü’t-tahrîr ve’t-tenvîr, I, 61.

678

Abdulhamit Birışık, “Kıraat”, DİA, XXV, 428.

679

Özellikle Cuma Sûresi 9. âyette geçen diyalog buna karîne teşkil etmektedir.

680

Fatiha 1/4.

681

Kurtubî, a.g.e., I, 140; Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, I, 68. Tirmizi ve İbn Ebî Dâvud da “ﻚﻟﺎﻣ-mâlik” şeklinde okuduğu yazmaktadır. Tirmizi, Kıraat, 1; İbn Ebî Dâvud, a.g.e., I, 284. Kurtubî her iki okuyuş şeklinin Tirmizi’de geçtiğini söylemektedir. Ancak biz Tirmizi’de sadece “mâlik” okuyuşunun var olduğunu tespit ettik.

682

Kurtubî, a.g.e., I, 140.

683

Fatiha 1/6.

684

İbn Ebî Dâvud, a.g.e., I, 284; Nehhâs, a.g.e., I, 68; Mâverdî, a.g.e., I, 60; İbn Atıyye, a.g.e., I, 75; Kurtubî, a.g.e., I, 149; Âlusî, a.g.e., I, 9; İbn Âdil, a.g.e., I, 211.

685

İbn Ebî Dâvud, a.g.e., I, 284; Nehhâs, a.g.e., I, 68; Mâverdî, a.g.e., I, 61; Zemahşerî, a.g.e., I, 123; Sa‘lebî, a.g.e., I, 123; İbn Atıyye, a.g.e., I, 78; Râzî, a.g.e., VII, 159; Kurtubî, a.g.e., I, 150; İbn Kesîr, Tefsir, I, 31; Semin Halebî, a.g.e., I, 74; Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, I, 81; Âlusî, a.g.e., I, 96.

686

ًةَﺮْﮭَﺟ َﮫﱠﻠﻟا ىَﺮَﻧ ﻰﱠﺘَﺣ َﻚَﻟ َﻦِﻣْﺆﱡﻧ ﻦَﻟ ﻰَﺳﻮُﻣ ﺎَﯾ ْﻢُﺘْﻠُﻗ ْذِإَو َنوُﺮُﻈﻨَﺗ ْﻢُﺘﻧَأَو ُﺔَﻘِﻋﺎﱠﺼﻟا ُﻢُﻜْﺗَﺬَﺧَﺄَﻓ

687

Hz. Ömer, “ﺔَﻘِﻋﺎﱠﺼﻟاُ ” kelimesini “ﺔََﻘْﻌﱠَﺼﻟا” şeklinde okumuştur.688

ْﻦِﻣ ْﺦَﺴﻨَﻧ ﺎَﻣ ﺎَﮭِﻠْﺜِﻣ ْوَأ ﺎَﮭْﻨﱢﻣ ٍﺮْﯿَﺨِﺑ ِتْﺄَﻧ ﺎَﮭِﺴﻨُﻧ ْوَأ ٍﺔَﯾآ ْﻢَﻠْﻌَﺗ ْﻢَﻟَأ َﮫّﻠﻟا ﱠنَأ ٌﺮﯾِﺪَﻗ ٍءْﻲَﺷ ﱢﻞُﻛ َﻰَﻠَﻋ 689

Hz. Ömer, “ﺎَﮭِﺴﻨُﻧ “ deki “ن”u ve “س”i fethayla; “س”den sonra ki “ن”u hemzeli olmak üzere “ﺎھﺄَﺴْﻨَﻧ-nenseehe” şeklinde okumuştur.690 Bu ise, “ertelemek” ile ilgili bir anlam ifade eder ve “lafzının neshini tehir etmeyiz!” mânâsına gelir. Bunun anlamı ise “Biz onu ümmü'l-kitâb’ın sonunda terk ederiz ve o takdirde (nesh) olmaz.” demektir. Bir diğer görüşe göre, bu şekilde hemzeli okuyuşun anlamı, “belli bir vakte kadar neshini geciktirmeyiz” şeklindedir. Nitekim Araplar bir işi erteledikleri vakit bunu ifade etmek üzere bu kökten gelen kelimeyi kullanırlar. Vâdeli olarak bir satış yapıldığı zaman da bu kökten bir kelime kullanılır.691

…. َﻜُﺗ َﻻ ﱠرﺂَﻀُﺗ َﻻ ﺎَﮭَﻌْﺳُو ﱠﻻِإ ٌﺲْﻔَﻧ ُﻒﱠﻠ َﻚِﻟَذ ُﻞْﺜِﻣ ِثِراَﻮْﻟا ﻰَﻠَﻋَو ِهِﺪَﻟَﻮِﺑ ُﮫﱠﻟ ٌدﻮُﻟْﻮَﻣ َﻻَو ﺎَھِﺪَﻟَﻮِﺑ ٌةَﺪِﻟاَو

692

Hz. Ömer’in “ّرﺂَﻀُﺗ َﻻَ ” kelimesini, birincisi üstün olmak üzere iki “ر” harfiyle “ َﻻ ََرَرﺂَﻀُﺗ” şeklinde okuduğu rivâyet edilmiştir693

َﻮُھ ﱠﻻِإ َﮫـَﻟِإ َﻻ ُﮫّﻠﻟا ُمﻮﱡﯿَﻘْﻟا ﱡﻲَﺤْﻟا

694

Hz. Ömer, “مﻮﱡﯿَﻘْﻟا ﱡﻲَﺤْﻟاُ ” kelimesini “ ُمﺎﱡﯿَﻘْﻟا ﱡﻲَﺤْﻟا” diye okumuştur.695 ٌحﺎَﻨُﺟ ْﻢُﻜْﯿَﻠَﻋ َﺲْﯿَﻠَﻓ ِﺗﺎَﻛ ﱠرﺂَﻀُﯾ َﻻَو ْﻢُﺘْﻌَﯾﺎَﺒَﺗ اَذِإ ْاْوُﺪِﮭْﺷَأَو ﺎَھﻮُﺒُﺘْﻜَﺗ ﱠﻻَأ

696

...

Hz. Ömer, âyetteki “ ﱠرﺂَﻀُﯾ َﻻَو” kelimesinin birinci “ر” harfini esreli olarak “رِرﺎﻀُﯾ ﻻوَ -ve lâ yudârira” şeklinde okumuştur.697 Hz. Ömer’in buradaki okuyuşuna göre fiil mâlumdur ve bu durumda mânâ “Bunlardan ötürü, yazan kimseyi de şahit olan

687

Bakara 2/55.

688

Kurtubî, a.g.e., I, 405; Âlusî, a.g.e., I, 262.

689

Bakara 2/106.

690

Sa‘lebî, a.g.e., I, 256; İbn Atıyye, a.g.e., I, 192; Kurtubî, a.g.e., II, 67; Âlusî, a.g.e., I, 352.

691

Kurtubî, a.g.e., II, 67.

692

Bakara 2/233.

693

İbn Atıyye, a.g.e., I, 312; Kurtubî, a.g.e., III, 167.

694

Bakara 2/255.

695

Mâverdî, a.g.e., I, 323; Kurtubî, a.g.e., III, 272.

696

Bakara 2/282.

697

kimseyi de zarara uğratmayın!” olur. Böyle bir alışverişte şahit bulundurmak yeterlidir. Ayrıca bunun yazılmasına da gerek yoktur. Bu durumda emir mendubluk bildirir.698 Başka bir nakilde Hz. Ömer, İbn Mes‘ûd699 ve İbn Abbâs’ın birinci “ر” harfini üstün “َرَرﺎﻀُﯾ ﻻو” şeklinde okuyarak meçhul okumuş ve bu durumda ister yazacak olan kâtip olsun, ister şahit olsun her ikisi de kendilerinden istenilen görev için çağırıldıklarında, bundan kaçınmamaları, yazılanları tahrif etmemeleri, fazla veya eksik yazmamaları istenmektedir. Veya her ikisine de onları önemli işlerinden alıkoymak ve mecbur bırakmak sûretiyle bu şahit ve yazan kimselere zarar verilmemesi emredilmektedir. Ya da yazan kimseye ücretini vermemekle haksızlık edilmemesi, şahit olan kimseyi şahitlik etmesi için yurdundan onu bir minnet altında tutarak alıp getirmemesi, üzerinde baskı uygulamaması istenmektedir.”

Kısaca her iki tarafın da zarara sokulmaları yasaklanmaktadır. İster yazan kâtip olsun, ister şahit olan olsun. Ne alacaklı olan kimseyi ne de borçlu konumda bulunan kimseyi yazıyı tahrif edip değiştirerek, fazla veya eksik yazarak, ya da şahitlik yapmaktan veya kâtibin yazmaktan kaçınması sûretiyle bir zarar meydana getirmeleri yasaklanmakta ve böyle bir davranışın içine girmemeleri istenmektedir. Hak sahibi olan alacaklı kimse veya borçlu olan kimse, yazan ve şahit olanlara bir takım yanlış teklifler sunarak şahitlik ve kâtipliğe yakışmayacak bir fiili işleterek şahit ve kâtip zarara uğratılmamalıdır.700 Yine Hz. Ömer’in ikinci “ر” harfini cezmli “ْرَرﺎﻀُﯾ ﻻو” şeklinde okuduğu da rivâyet edilmiştir.701

702

ُمﻮﱡﯿَﻘْﻟا ﱡﻲَﺤْﻟا َﻮُھ ﱠﻻِإ َﮫـَﻟِإ ﻻ ُﮫّﻠﻟا

Hz. Ömer âyeti “مﺂﯿﻘﻟا ّﻰﺤﻟا” şeklinde okumuştur.703 Taberî, Hz. Ömer’in bu kelimeyi bu şekilde okumasının, Hicazlıların şîvesinden kaynaklandığını söyler.704

ِباَﺬَﻌْﻟٱ َﻦِﻣ ِﺖٰـَﻨَﺼْﺤُﻤْﻟٱ ﻰَﻠَﻋ ﺎَﻣ ُﻒْﺼِﻧ ﱠﻦِﮭْﯿَﻠَﻌَﻓ ٍﺔَﺸِﺤٰـَﻔِﺑ َﻦْﯿَﺗَأ ْنِﺈَﻓ ﱠﻦِﺼْﺣُأ اَذِﺈَﻓ 705 698 Nesefî, a.g.e., I, 141. 699 İbn Atıyye, a.g.e., I, 385. 700 Nesefî, a.g.e., I, 141. 701

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, V, 114; Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, III, 403.

702

Âl-i İmrân 3/2.

703

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, V, 179; İbn Ebî Dâvud, a.g.e., I, 286, 287; Nehhâs,

a.g.e., I, 260; İbn Atıyye, a.g.e., I, 397; Râzî, a.g.e., III, 130; Kurtubî, a.g.e., IV, 1. Farklı okuyuşlar

için bkz. Nehhâs, a.g.e., I, 260-261.

704

Hz. Ömer, elifi fethayla, diğer kıraat imamları ise, elifi dammeyle “ّﻦِﺼْﺣُأَ -uhsinne” şeklinde okumuşlardır. “ّﻦَﺼْﺣأَ -ehsanne” şeklinde fethalı okuyanlara göre bu kelime-nin mânâsı, “onlar Müslüman olurlarsa” anlamına gelir. Damme ile okuyanlara göreyse bu kelimenin mânâsı “onlar kocaları vesilesiyle korunduklarında” şeklindedir.706 َﻚُﻟَﺄْﺴَﯾ ِﻛ ْﻢِﮭْﯿَﻠَﻋ َلﱢﺰَﻨُﺗ نَأ ِبﺎَﺘِﻜْﻟا ُﻞْھَأ ْاﻮُﻟَﺄَﺳ ْﺪَﻘَﻓ ِءﺎَﻤﱠﺴﻟا َﻦﱢﻣ ًﺎﺑﺎَﺘ ْاﻮُﻟﺎَﻘَﻓ َﻚِﻟَذ ﻦِﻣ َﺮَﺒْﻛَأ ﻰَﺳﻮُﻣ ِﮫّﻠﻟا ﺎَﻧِرَأ ًةَﺮْﮭَﺟ ُﻢُﮭْﺗَﺬَﺧَﺄَﻓ ْﻢِﮭِﻤْﻠُﻈِﺑ ُﺔَﻘِﻋﺎﱠﺼﻟا 707

Hz. Ömer “ﺔﻘﻌﺼﻟاﻢﮭﺗﺬﺧﺄﻓ” şeklinde okumuştur.708

709

َﻦﯿِﻣِدﺎَﻧ ْﻢِﮭِﺴُﻔْﻧَأ ﻲِﻓ ْاوﱡﺮَﺳَأ ﺎَﻣ ﻰَﻠَﻋ ْاﻮُﺤِﺒْﺼُﯿَﻓ

Hz. Ömer’in bu âyeti “ﻦﯿﻣدﺎﻧ ﻢﮭﺴﻔﻧأ ﻲﻓ اوﺮﺳأ ﺎﻣ ﻰﻠﻋ قﺎﺴﻔﻟا ﺢﺒﺼﯿﻓ” şeklinde okuduğu nakledilmiştir.710 ْدِﺮُﯾ ﻦَﻣَو ِمَﻼْﺳِﻺِﻟ ُهَرْﺪَﺻ ْحَﺮْﺸَﯾ ُﮫَﯾِﺪْﮭَﯾ نَأ ُﮫّﻠﻟا ِدِﺮُﯾ ﻦَﻤَﻓ ًﺎﺟَﺮَﺣ ًﺎﻘﱢﯿَﺿ ُهَرْﺪَﺻ ْﻞَﻌْﺠَﯾ ُﮫﱠﻠِﻀُﯾ نَأ711

Hz. Ömer ﺎﺟَﺮَﺣً olarak “ر” yı nasb okumuş, ashabtan bazı kimseler ise esreyle “ﺎًﺟٍﺮَﺣ” şeklinde okumuşlardır.712

713

... ْﻢُﮭَﻨْﯿَﺑ ٌنﱢذَﺆُﻣ َنﱠذَﺄَﻓ ْﻢَﻌَﻧ ْاﻮُﻟﺎَﻗ ًﺎّﻘَﺣ ْﻢُﻜﱡﺑَر َﺪَﻋَو ﺎﱠﻣ ﻢﱡﺗﺪَﺟَو ْﻞَھ…

Hz. Ömer’in “ْﻢَﻌَﻧ” kelimesindeki “ع” harfini esreli “ْﻢِﻌَﻧ” şeklinde okuduğu ve üstün okunuşunu kabul etmediği rivâyet edilmiştir.714 Yine Hz. Ömer’in “ ْﻢَﻌَﻧ “ şeklinde okuyanları “ع” harfini esre ile “naim” şeklinde okumalarını istediği nakledilir.715 Ancak bu kıraat mûteber görülmemiştir.716

ِﺿﱠر ٍنﺎَﺴْﺣِﺈِﺑ ﻢُھﻮُﻌَﺒﱠﺗا ْاﻮُﺿَرَو ْﻢُﮭْﻨَﻋ ُﮫّﻠﻟا َﻲ ُﮫْﻨَﻋ رﺎَﺼﻧَﻷاَو َﻦﯾِﺮِﺟﺎَﮭُﻤْﻟا َﻦِﻣ َنﻮُﻟﱠوَﻷا َنﻮُﻘِﺑﺎﱠﺴﻟاَو َﻦﯾِﺬﱠﻟاَو َﻦﯾِﺬﱠﻟاَو 705 Nîsâ 4/25. 706 Râzî, a.g.e., IV, 52. 707 Nîsâ 4/153. 708 Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, V, 94. 709 Mâide 5/52. 710

İbn Ebî Dâvud, a.g.e., I, 362-363.

711

En‘âm 6/125.

712

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, IX, 534-535; İbn Atıyye, a.g.e., II, 343.

713

Âraf 7/44.

714

İbn Atıyye, a.g.e., II, 403; Kurtubî, a.g.e., VII, 209-210.

715

Semerkandî, a.g.e., I, 542; Kurtubî, a.g.e., VII, 209-210; Semin Halebî, a.g.e., V, 326.

716

ٍنﺎَﺴْﺣِﺈِﺑ ﻢُھﻮُﻌَﺒﱠﺗا 717

Hz. Ömer’in “رﺎَﺼﻧَأ” kelimesini “نﻮُﻘِﺑﺎﱠﺴﻟاَو ” kelimesine atf ile ötreli “رَﺎﺼْﻧَﻻوُ ” şeklinde “ ِﺬﱠﻟاَوَﻦﯾ ” de ki “و” ı kaldırıp “ﻦﯾﺬّﻟا” yi “رﺎﺼﻧا” ın sıfatı gibi okuduğu rivâyet edilmiştir718 Ancak bu okuyuşundan vazgeçtiği ve ‘Ubeyy b. Ka‘b’ın okuyuşuna tabii olduğu da nakledilmiştir.719 ‘Ubeyy’in kıraati “ُﮫْﻨَﻋ رﺎَﺼﻧَﻷاَو َﻦﯾِﺮِﺟﺎَﮭُﻤْﻟا َﻦِﻣ َنﻮُﻟﱠوَﻷا َنﻮُﻘِﺑﺎﱠﺴﻟاَو َﻦﯾِﺬﱠﻟاَو” şeklindedir. Hz. Ömer ‘in kıraatine göre âyetteki “İslam’da birinci dereceyi kazananlar...” ifadesindeki övgü ve ta‘zîm, Muhacirler’e has olup Ensar bu ta‘zîmde onlara ortak olmamış olur. Böylece de Muhacirler’e daha fazla paye ve övgü gerekmiş olur.720 Ancak ‘Ubeyy’in kıraatine göre ise, Ensar ve onlara tâbî olanlar da Muhacir’le bu üstün payeye ortak edilmiş olurlar.

َﺔﱠﻨَﺠّﻟا ُﮫَﻟ ﱠنَﺄِﺑ ْﻢُﮭَﻟاَﻮْﻣَأَو ْﻢُﮭَﺴُﻔﻧَأ َﻦﯿِﻨِﻣْﺆُﻤْﻟا َﻦِﻣ ىَﺮَﺘْﺷا َﮫﱠﻠﻟا ﱠنِإ 721

Hz. Ömer “ ﻨﺠﻟﺎﺑﺔ ” şeklinde okumuştur.722

ِﮫّﻠﻟا َﺪﻨِﻋَو ْﻢُھَﺮْﻜَﻣ ْاوُﺮَﻜَﻣ ْﺪَﻗَو ْﻢُھُﺮْﻜَﻣ

ُلﺎَﺒِﺠْﻟا ُﮫْﻨِﻣ َلوُﺰَﺘِﻟ ْﻢُھُﺮْﻜَﻣ َنﺎَﻛ نِإَو 723

Âyetteki “ْﻢُھُﺮْﻜَﻣ َنﺎَﻛ نِإَو” ibaresini Hz. Ömer “ ْﻢُھُﺮْﻜَﻣ دﺎَﻛ نِإَو” şeklinde okumuştur. Buna göre anlam, “Hâlbuki onların düzenleri, neredeyse dağları yerinden oynatacaktı!” şeklinde olur.724

725

ُرﺎﱠﻨﻟا ْﻢُﮭَھﻮُﺟُو ﻰَﺸْﻐَﺗَو ٍناَﺮِﻄَﻗ ﻦﱢﻣ ﻢُﮭُﻠﯿِﺑاَﺮَﺳ Hz. Ömer “ناَﺮْﻄَﻗِ ” şeklinde “ط” harfini cezmli okumuştur.726

727 ...ِﻦْﯿَﻓَﺪﱠﺼﻟا َﻦْﯿَﺑ ىَوﺎَﺳ اَذِإ ﻰﱠﺘَﺣ ِﺪﯾِﺪَﺤْﻟا َﺮَﺑُز ﻲِﻧﻮُﺗآ 717 Tövbe 9/100. 718

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XI, 641, 642; İbn Atıyye, a.g.e., III, 75; Râzî,

a.g.e., VI, 129; Kurtubî, a.g.e., VIII, 235, 238; Semin Halebî, a.g.e., VI, 110; İbn Kesîr, Tefsir, II,

398.

719

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XI, 641, 642; Râzî, a.g.e., VI, 129; Kurtubî, a.g.e., VIII, 238. 720 Râzî, a.g.e., VI, 130. 721 Tövbe 9/111. 722

Sa‘lebî, a.g.e., V, 97; Semin Halebî, a.g.e., VI, 127.

723

İbrâhim 14/46.

724

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XIII, 720; Nehhâs, a.g.e., III, 542; Mâverdî, a.g.e., III, 143; İbn Atıyye, a.g.e., III, 346; İbn Kesîr, Tefsir, II, 562.

725

İbrâhim 14/50.

726

Yukarıda geçen “ِﻦْﯿَﻓَﺪﱠﺼﻟا َﻦْﯿَﺑ” kelimesini Hz. Ömer, yukarıdaki haliyle “ص” harfini üstün ve şeddeli “د” harfini de üstün olarak “ِﻦْﯿَﻓَﺪﱠﺼﻟا َﻦْﯿَﺑ” olarak okumuştur. Aynı zamanda bu en meşhur kıraattir.728

ًةَﺪْﻠَﺑ ِﮫِﺑ َﻲِﯿْﺤُﻨِﻟ ُﮫَﯿِﻘْﺴُﻧَو ًﺎﺘْﯿﱠﻣ

ًاﺮﯿِﺜَﻛ ﱠﻲِﺳﺎَﻧَأَو ًﺎﻣﺎَﻌْﻧَأ ﺎَﻨْﻘَﻠَﺧ ﺎﱠﻤِﻣ 729

Âyette geçen “ﮫَﯿِﻘْﺴُﻧَوِ ” buyruğu genel olarak “ن” harfi ötreli olarak okunmuştur. Hz. Ömer ise, bu harfi üstün olarak “ﮫَﯿِِﻘْﺴَﻧُ ” şeklinde okumuştur.730

ْﻟﺎِﺑ ﻰَﻟْوَأ ﱡﻲِﺒﱠﻨﻟا ْﻢُﮭُﺗﺎَﮭﱠﻣُأ ُﮫُﺟاَوْزَأَو ْﻢِﮭِﺴُﻔﻧَأ ْﻦِﻣ َﻦﯿِﻨِﻣْﺆُﻤ

ْﻢُﮭُﻀْﻌَﺑ ِمﺎَﺣْرَﺄْﻟا ﻮُﻟْوُأَو 731

İbn Abbâs bu âyeti «ﮫﺟاوزأو ﻢﮭﻟ ٌبأ ﻮھو ﻢﮭﺴﻔﻧأ ْﻦِﻣ» şeklinde okumuştur. Hz. Ömer bu kıraati (okuyuşu) işitince bunu kabullenmemiş ve: “Ey genç! Sen bu fazlalığı kaldır.” demiştir. İbn Abbâs: “Bu ‘Ubeyy’in Mushafı’nda böyledir” deyince, ‘Ubeyy’in yanına gidip ona sormuş, ‘Ubeyy de kendisine: “Ben Kur’an’la meşgulken, sen çarşı pazarlarda alışverişle meşguldün!” şeklinde cevap vermiştir.732

Hz. Ömer’in ‘Ubeyy b. Ka‘b ile zaman zaman âyetlerin telaffuzuna yönelik tartışmalar yaşanmıştır. Bu durum Hz. Peygamber’in önderliğinde tesis edilen İslam toplumunda ki ilmî hoşgörünün yansıması olarak kabul görmelidir. Nitekim bu tartışmalarda ‘Ubeyy’in zaman zaman Hz. Ömer’in kıraat bilgisinin kendisi kadar iyi olmadığını ifade etmesi de mânidardır. Tabii burada şunuda vurgulamak gerekir. ‘Ubeyy’in Kur’an bilgisi Hz. Ömer’den daha iyidir. Bunu Hz. Ömer’de beyan etmiştir.733 Ancak Hz. Ömer’i Kur’an konusunda üstün kılan ise hayat ile Kur’an arasındaki bağı daha iyi kavrayıp Kur’an’ın günün problemlerine cevap vermesini sağlamasındaki kabiliyetidir. … أ َبﺎَﻧَأَو ًﺎﻌِﻛاَر ﱠﺮَﺧَو ُﮫﱠﺑَر َﺮَﻔْﻐَﺘْﺳﺎَﻓ ُهﺎﱠﻨَﺘَﻓ ﺎَﻤﱠﻧَ 734 727 Kehf 18/96. 728

İbn Atıyye, a.g.e., III, 543; Kurtubî, a.g.e., XI, 61. Bu kelimeyi İbn Kesîr, İbn Âmir ve Ebû Amr “ﻦْﯿَﻓُﺪﱡﺼﻟا-es-Sudufeyn” diye okumuştur. Asım “ﻦْﯿَﻓْﺪﱡﺼﻟا-es-Sudfeyn” şeklinde okumuştur. Bkz. a.g.e., a.y.

729

Furkan 25/49.

730

Kurtubî, a.g.e., XIII, 56.

731

Ahzâb 33/6.

732

Kurtubî, a.g.e., XIV, 125-126.

733

Bu konuda bkz. Tez metni, 2.4.1. Kur’an’ın Öğrenilmesi ve Öğretilmesine Yönelik Teşvîki başlığı.

734

Hz. Ömer “هﺎﱠﻨَﺘَﻓُ ” kelimesini mübalağa kipi olmak üzere “ ﱠﺘَﻓهﺎﱠﻨ -fettennêhu” şeklinde okumuştur.735 ِضْرَﺄْﻟا ﻲِﻓَو ٌﮫَﻟِإ ءﺎَﻤﱠﺴﻟا ﻲِﻓ يِﺬﱠﻟا َﻮُھَو ُﻢﯿِﻠَﻌْﻟا ُﻢﯿِﻜَﺤْﻟا َﻮُھَو ٌﮫَﻟِإ 736

Hz. Ömer “ﻲِﻓٌﮫَﻟِإ” şeklinde arada “و” olmaksızın okumuştur. Böylece “O semada olan, yerde ilah olandır” şeklinde “her ikisinde ma’bud olandır.” anlamına gelmektedir.737

738

ًﻼﯿِﺻَأَو ًةَﺮْﻜُﺑ ُهﻮُﺤﱢﺒَﺴُﺗَو Hz. Ömer “ﷲااﻮﺤﺒﺴﺗو” şeklinde okumuştur.739

ْﻢِﮭﱢﺑَر ِﺮْﻣَأ ْﻦَﻋ اْﻮَﺘَﻌَﻓ َنوُﺮُﻈﻨَﯾ ْﻢُھَو ُﺔَﻘِﻋﺎﱠﺼﻟا ُﻢُﮭْﺗَﺬَﺧَﺄَﻓ

740

Hz. Ömer “ُﺔَﻘِﻋﺎﱠﺼﻟا” kelimesini “ُﺔَﻘْﻌﱠﺼﻟا” şeklinde okumuştur.741 Kurtubî’de kelimenin sonundaki “ة” harfini “ََﺔَﻘْﻌﱠﺼﻟا” şeklinde fethalı okuduğu nakli bulunmaktadır. Bu durumda kelime “baygınlık” anlamına gelmektedir.742

743

مﻮُﺠﱡﻨﻟا ِﻊِﻗاَﻮَﻤِﺑ

ِ …

Hz. Ömer “ﻊﻗﻮﻤﺑ ” olarak okumuştur.744

ﱠﻟا ﺎَﮭﱡﯾَأ ﺎَﯾ ِﺔَﻌُﻤُﺠْﻟا ِمْﻮَﯾ ﻦِﻣ ِةﺎَﻠﱠﺼﻠِﻟ يِدﻮُﻧ اَذِإ اﻮُﻨَﻣآ َﻦﯾِﺬ ْﻢُﺘﻨُﻛ نِإ ْﻢُﻜﱠﻟ ٌﺮْﯿَﺧ ْﻢُﻜِﻟَذ َﻊْﯿَﺒْﻟا اوُرَذَو ِﮫﱠﻠﻟا ِﺮْﻛِذ ﻰَﻟِإ اْﻮَﻌْﺳﺎَﻓ َنﻮُﻤَﻠْﻌَﺗ 745 735

İbn Atıyye, a.g.e., IV, 501; İbnü’l-Cevzî, Zâdu’l-mesîr, VII 122; Kurtubî, a.g.e., XV, 179; Semin Halebî, a.g.e., IX, 372; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, IV, 426.

736

Zuhruf 84.

737

İbn Atıyye, a.g.e., V, 66; Kurtubî, a.g.e., XVI, 121.

738 Fetih 105/9. 739 İbn Atıyye, a.g.e., V, 129. 740 Zariyat 51/44. 741

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XXI, 542; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, V, 91.

742

Kurtubî, a.g.e., XVII, 51.

743 Vâkıa 56/75. 744 İbn Atıyye, a.g.e., V, 250. 745 Cuma 62/9.

Hz. Ömer bu âyeti şu şekilde “اﻮُﻀْﻣﺎَﻓ” okumak746 sûretiyle zâhirî ifadenin delalet ettiği hızlıca yürümek ve koşmak anlamından uzaklaşmak istemiştir.747 Harâşe b. el-Hurr şöyle demiştir: “Yanında ‘ ِﮫﱠﻠﻟا ِﺮْﻛِذ ﻰَﻟِإ اْﻮَﻌْﺳﺎَﻓ ’ buyruğunun da yazılı olduğu bir parça bulunduğu bir sırada, Hz. Ömer beni gördü ve bana: ‘Bunu sana böylece kim okuttu?’ diye sordu. Ben: ‘ ‘Ubeyy’ dedim. Ömer: ‘Ubeyy aramızda mensuh şekliyle en çok okuyanımızdır.748 Eğer “اْﻮَﻌْﺳﺎَﻓ” olsaydı, ben, cübbem sırtımdan düşecek kadar hızla koşardım.’749 dedikten sonra ‘اﻮُﻀْﻣﺎَﻓ-Allah’ın zikrine gidin!’ diye okudu.”750 Bu şekilde okuma sadece Hz. Ömer’den vârid olmuştur. Âyete ve cemaate muhalefet ederek bir kimse tek başına kalacak olursa, bu onun bir unutması demektir. Araplar ise, “اْﻮَﻌْﺳﺎَﻓ-koşmak”ın aynı zamanda “اﻮُﻀْﻣﺎَﻓ-gitmek” anlamında kullanılabileceğini icmâ ile kabul etmişlerdir.751

Bu nakil Hz. Ömer’in kıraat vecihlerine göre âyetin mefhumununda değiştiğini bildiği ve bu bilinçle hareket ederek tercihde bulunduğunu göstermesi bakımından kayda değerdir.

َﺮَﻘَﺳ ﻲِﻓ ْﻢُﻜَﻜَﻠَﺳ ﺎَﻣ 752

Hz. Ömer “ َﺮَﻘَﺳ ﻲِﻓ ْﻢُﻜَﻜَﻠَﺳ ﺎﻣ ُنﻼﻓ ﺎﯾ”-mâ selekekum fî sakar” şeklinde okumuştur. 753 Başka bir nakilde “َﺮَﻘَﺳﻲِﻓَﻚَﻜَﻠَﺳﺎَﻣ ُنﺎَﻠُﻓﺎَﯾ” şeklinde okuduğu da nakledilmiştir.754 Ancak bu Kur’an’a dil uzatanların ileri sürdükleri gibi “Kur’an böyledir.” diye değil, “Tefsir olmak üzere gelmiş bir kıraattir.” denilmiştir.755 Kanaatimizce de bu, kıraatten çok muhatabı bilgilendirmek babından söylenmiş bir tefsirdir.

746

Buhârî, “Tefsir (Cuma)”, 1; Abdurrezzâk, Musannef, “Kitâbu’l-cuma”, III, 207; Taberî,

Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XXII, 638, 639; İbn Atıyye, a.g.e., V, 309; Mâverdî, a.g.e., VI, 9;

Kurtubî, a.g.e., XVIII, 102; İbn Kesîr, Tefsir, IV, 390; Zerkeşî, a.g.e., I, 210, 215, 222; Şevkânî,

Fethu’l-kadîr, V, 227. Hz. Ömer’in bu okuyuşu kıraat farklılığından ziyade Yedi harf meselesine

örnek gösterilmiştir. Bkz. Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 99.

747

Kurtubî, a.g.e., XVIII, 102.

748

Kurtubî, a.g.e., XVIII, 102. Bu nakil Taberî’de “‘Ubeyy bizim mensuhu en çok bilenimiz ve Kur’an’ı en çok okuyanımızdır.” şeklindedir. Bkz. Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XXII, 638.

749

Râzî, a.g.e., X, 542.

750

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XXII, 638; Kurtubî, a.g.e., XVIII, 102. 751

Kurtubî, a.g.e., XVIII, 102.

752

Müddessir 74/42.

753

İbn Ebî Hâtim, a.g.e., X, 3385; Kurtubî, a.g.e., XIX, 87.

754

İbn Ebî Dâvud, a.g.e., I, 289. Ancak muhakkik dipnotta bu naklin Hz. Ömer’e isnadının zayıf olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca bir önceki okuyuşu da bu bağlamda değerlendirmiştir.

755

756

ﻢﮭﯿﻟﺎَﻋ بﺎﯿﺛ ٍسﺪﻨﺳ

Hz. Ömer “ﻢﮭﯿﻟﺎﻋ” şeklinde okumuştur. A‘meş ve Talha “ﻢﮭﺘﯿﻟﺎﻋ” şeklinde okumuşlardır. Ayrıca İbn Mes‘ûd’un mushafında da bu şekildedir.757

758

ُﮫﱠﻧَﺄَﻛ ٌﺖَﻟﺎَﻤِﺟ ٌﺮْﻔُﺻ

Hz. Ömer “ٌﺖَﻟﺎَﻤِﺟ” kelimesini “تﻻﺎﻤﺟ” şeklinde okumuştur. “ﺔﻟﺎﻤﺟ” ve “تﻻﺎﻤﺠﻟا” şeklinde okuyanlar da vardır.759

ﺎﱠﻨُﻛ اَﺬِﺋَأ ًةَﺮِﺨﱠﻧ ًﺎﻣﺎَﻈِﻋ 760

Hz. Ömer “ةﺮﺨﻧ” kelimesini “ةﺮﺧﺎﻧ” şeklinde okumuştur.761

762

ٍﻖَﺒَﻃ ﻦَﻋ ًﺎﻘَﺒَﻃ ﱠﻦُﺒَﻛْﺮَﺘَﻟ

Hz. Ömer, İbn Mes‘ûd ve İbn Abbâs, “ﱠﻦَﺒَﻛْﺮَﺘَﻟ” şeklinde “ب” harfini fethalı okumuştur.763

َﻦﯿِﻨﯿِﺳ ِرﻮُﻃَو 764

Hz. Ömer Tîn Sûresi’nde ki “َﻦﯿِﻨﯿِﺳِرﻮُﻃَو” buyruğunu ءﺎﻨﯿِﺳِرﻮُﻃَو ِنﻮُﺘْﯾَﺰْﻟاَوِﻦْﯿِﺘْﻟاَو şeklinde okumuştur.765

766

ُﺪَﻤﱠﺼﻟا ُﮫﱠﻠﻟا ٌﺪَﺣَأ ُﮫﱠﻠﻟا َﻮُھ ْﻞُﻗ

Hz. Ömer ve İbn Mes‘ûd İhlâs Sûresi’ni ﺪﻤﺼﻟا ﺪﺣاﻮﻟا ﺪﺣا ﷲا ﻮھ ﻞﻗ şeklinde okumuşlardır.767 756 İnsan 76/21. 757 İbn Atıyye, a.g.e., V, 413. 758 Mürselat 77/33. 759 İbn Atıyye, a.g.e., V, 420. 760 Nâziât 79/11. 761

Sa‘lebî, a.g.e., II, 125; İbn Atıyye, a.g.e., V, 432; İbrâhim b. Hasan, et-Tefsîrü’l-me'sûr ‘an Ömer

İbni’l-Hattâb, Dârü’l-Arabiyye 1983, s. 38. 762

İnşikak 84/19.

763

Taberî, Câmiü’l-beyâni ‘an te’vîli âyi’l-Kur’an, XXIV, 250; Sa‘lebî, a.g.e., I, 161; İbn Atıyye,

a.g.e., V, 459. 764

Tin 95/2.

765

Sa‘lebî, a.g.e., X, 239; İbn Atıyye, a.g.e., IV, 140; Kurtubî, a.g.e., XX, 112-113; Semin Halebî,

a.g.e., XI, 51; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, V, 465. 766

İhlas 112/1-2.

767

2.3. Hz. Ömer’in Sözlerinin Bazı Müfessirlerce Âyetlerin İzahında Kullanılması Hz. Ömer’in Tefsir tarihindeki yerinin önemini ortaya koyan hususlardan biri de bazı müfessirlerin O’nun çeşitli ortamlarda kullandığı cümlelerini, âyetleri izah ederken kullanmalarıdır. Bu tür örnekler şunlardır:

i. “O müttakiler ki görünmeyen âleme inanırlar. Namazlarını tam dikkatle îfâ ederler. Kendilerine ihsan ettiğimiz nimetlerden infâk ederler.” (Bakara, 3)

Kurtubî’ye göre bu âyetteki “َنﻮُﻤﯿِﻘُﯾ” buyruğunun “devam ettirirler” anlamına geldiği de söylenmiştir. Bu görüşe katıldığını da Hz. Ömer’in sözleriyle desteklemektedir. Kurtubî’ye göre Hz. Ömer şu sözleriyle buna işaret etmektedir: “Namazı koruyan ve ona gereken dikkati gösteren dinini korumuş olur. Namazı yitirip kaybeden kişi ondan başkasını daha çok kaybeder.”768

ii. “Eğer yolculuk halinde iseniz ve kâtip bulamazsanız, o takdirde alınan rehinler yeter. Şâyet kiminiz kiminize itimat ederse güvenilen kimse Rabbi olan Allah’dan korksun da üzerindeki emaneti ödesin. Bir de şâhitliği, görüp bildiğinizi gizlemeyin, onu gizleyenin kalbi günahkâr olur. Allah her ne yaparsanız bilir.” (Bakara, 283) Râzî, bu âyetteki “ٌﻢِﺛآ” kelimesini, Hz. Ömer’in bir bedeviyle olan diyaloğuna yer vererek izah etmiştir. Rivâyet edildiğine göre Hz. Ömer, bir bedevîye Duhân Sûresi’ni öğretirken, 44. âyetteki “ِﻢﯿِﺛَﺄْﻟا ُمﺎَﻌَﻃ” ibaresini Hz. Ömer: “ِﻢﯿِﺛَﺄْﻟا ُمﺎَﻌَﻃ-ta’âmu’l-esîm” diye okurken bedevî, “ﻢﯿﺘﯿﻟا مﺎﻌﻃ-ta’âmu’l-yetîm” şeklinde okur ve doğru telaffuzu beceremez. Bunun üzerine Hz. Ömer bari “ﺮﺟﺎﻔﻟا مﺎﻌﻃ-ta’âmu’l-fâcir” diye oku.” der. İşte buradan yola çıkan Râzî, Bakara Sûresi 283. âyette yer alan “âsîm” kelimesinin “fâcir” (günahkâr) anlamına geldiğini söylemiştir.769

iii. “Allah’ın sizin maişetinizin başlıca vesilesi kıldığı mallarınızı, sefihlerin (aklı ermeyen kimselerin) ellerine vermeyin. Bu malları işleterek elde edeceğiniz gelirle onların ihtiyaçlarını sağlayın, giyeceklerini temin edin ve onlara tatlı sözler söyleyin, güzel tavsiyelerde bulunun.” (Nisâ, 5)

768

Kurtubî, a.g.e., I, 164.

769

Kurtubî bu âyetin şöyle de açıklandığını ifade etmiştir: “Sen doğru dürüst ticareti bilmeyen bir kimseye malını mudârebe ortaklığı için yahut bir vekîlin eline teslim etme!” Hz. Ömer’den de şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Kim tefekkuh etmezse (konu ile ilgili gerekli dini bilgileri bulunmazsa) bizim pazarlarımızda ticaret yapmaya kalkışmasın. İşte yüce Allah’ın ءﺎَﮭَﻔﱡﺴﻟا ْاﻮُﺗْﺆُﺗ َﻻَو buyruğundan kastedilen budur. Yani hükümleri bilmeyen kimselere mallarınızı vermeyiniz.”770

iv. “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Resûlüne ve sizden olan ulü’l-emr’e de itaat edin. Eğer Allah’a ve ahirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilafa düştüğünüz meseleyi Allah’a ve Resûlü’ne arz ediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisâ, 59)

Semerkandî bu âyetteki “ِلﻮُﺳﱠﺮﻟٱَو ِﮫﱠﻠﻟٱ ﻰَﻟِإ ُهوﱡدُﺮَﻓ- meseleyi Allah’a ve Resûlüne arz ediniz” ibâresi hakkında şöyle demiştir: “Bir kısım müfessir de bu âyete şöyle mânâ vermişlerdir: Herhangi bir mesele hakkında bir müşkiliniz olduğu zaman, tartışmayı bırakın. Onun çözümünü Allah’a havale edin ki, onu ancak Allah ve Resûlü bilir. Nitekim Hz. Ömer şöyle demiştir: ‘Batıl yolda olanların, Hakk’a dönmesi en hayırlısıdır.’ Yani kendileri için en hayırlı olan budur.”771

v. “Ve kendi öz canlarına hiyanet edenleri savunma. Çünkü Allah, hainlikte ve günahkârlıkta çok aşırı olanları asla sevmez.” (Nîsâ, 107)

Nesefî bu âyeti izah ederken şöyle demiştir: “Bir kadının oğlu hırsızlık yapar. Hz. Ömer elinin kesilmesini emreder. Hz. Ömer’e annesi ağlayarak gelir ve: ‘Onu affet bu onun ilk hırsızlığıydı.’ der. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle der: Yalan söyledin, Allah kulunu ilk yaptığı şeyden ötürü muâheze etmez.”772

vi. Kurtubî, Mâide Sûresi 3. âyette yer alan “ٍﻒِﻧﺎَﺠَﺘُﻣ” kelimesinin anlamını “meyl etmek” olarak verir ve bu tercihini şöyle izah eder: “Ömer (r.a.)’in söylediği: ‘ ﺎﻣ ﻢﺛﻹ ﮫﯿﻓ ﺎﻨﻔﻧﺎﺠﺗ -Biz bu hususta bir günaha meyletmedik’ sözü de bu kâbildendir. ‘Biz,

770 Kurtubî, a.g.e., V, 28. 771 Semerkandî, a.g.e., I, 363. 772 Nesefî, a.g.e., I, 249.

bilerek ve kasten bu işi yapmaya yönelmedik’ anlamındadır.”773

vii. “Sonra onlar gerçek efendileri, Mevlâları olan Allah’a götürülüp teslim edilirler. İyi bilin ki bütün hüküm yetkisi O’nundur ve O hesaba çekenlerin en süratlisidir. De ki: "Kim kurtarır sizi karanın ve denizin karanlıklarından, tehlikelerinden, siz yalvara yakara, ağlaya sızlaya ve gizlice dualar ederek şöyle dediğiniz demler (zamanlar/vakitler): "Eğer bizi bundan kurtarırsa, ahdimiz olsun, kesinlikle şükredenlerden olacağız.” (En‘âm, 61-62)

Kurtubî bu âyetleri izah ederken Hz. Ömer’in şu sözlerine yer vermiştir: “İnsanlardan kimisi bedbaht olarak yaşar. Kalbi cehâlet içerisinde olup uyanıkken de gaflettedir. Eğer bu kişi bir vefâ ve sağlam bir görüş sahibi ise ölümden korkar ve Hafaza meleklerinden de sakınır. İnsanların kimisi yola koyulur gider, kimisi yerinde ikâmete devam eder. Ayrılıp giden, kalana bir öğüttür.”774

viii. Kurtubî, “De ki: Allah’ın kulları için yaratıp ortaya çıkardığı zineti, temiz ve hoş rızıkları haram kılmak kimin haddine? De ki: onlar dünya hayatında iman etme-yenlerle birlikte, iman edenlerindir. Kıyamet günü ise yalnız mü’minlere mahsustur. İşte Biz, bilip anlayan kimseler için, âyetleri bu şekilde açıklıyoruz.” (A‘râf, 32) âyetini izah ederken şöyle demektedir: “Yüce Allah bu buyruğunda, Allah’ın kendilerine haram kılmamış olduğu şeyleri kendiliklerinden haram kıldıklarını beyan