• Sonuç bulunamadı

Seçim Kanunu Değişikliği (30 Haziran 1954)

BÖLÜM 3: 27 EKİM 1957 GENEL SEÇİM PROPAGANDALARI

3.1.2. Seçim Kanunu Değişikliği (30 Haziran 1954)

İktidar partisi DP, muhalefet partilerinin 1954 seçimlerinde birleşme taktiklerine sıklıkla tanık olmuş bunları bazı düzenlemelerle engellemeye çalışmıştı. Seçimlerden sonra da Seçim Kanunu’nda bir değişiklik yapma gereği hisseden hükümet, herhangi bir parti listesinde aday olan birisinin, partisinin onayını aldığı takdirde başka bir partiden üye olabildiği maddeyi değiştirmişti. Bu madde değiştirilerek, bir partiden

173

aday olan kimsenin ikinci bir partiden veya bağımsız aday olması yasaklandı. Bir partiden istifa eden kişinin başka bir partiden veya bağımsız olarak aday olabilmesi için ise istifasının üzerinden en az 6 ay geçmesi gerekiyordu. Kanunun en önemli maddesi, bir partiye adaylık için müracaat ettiği halde o parti listesinde herhangi bir sebeple yer alamayan adayın, o seçimlerde hiç bir şekilde başka partiden veya bağımsız olarak adaylığını koyamamasıydı. 35. maddenin 2.fırkasında ise; “memurlar, hizmetliler, hakimler ve hakim sınıfından olanlar genel ve ara seçimlerden 6 ay önce seçimin yenilenmesi veya ara seçimlerinin vaktinden evvel yapılması kararının ilanından itibaren 7 gün içinde istifa etmedikçe hiç bir seçim çevresinde adaylıklarını koyamayacaklar ve seçilemeyeceklerdir” denilmekteydi (Forum, 15 Haziran 1954:3-4). Seçim kanununda partililerle ilgili böyle bir kararın alınmasını Menderes şu cümlelerle savunmuştur: “Bir kimsenin bir partiden namzetliğini isteyebilmesi için partinin nizamnamesini benimsemiş ve o partide bir müddet bulunması lazımdır ve onun azası olmak lazım gelir. Bir zat düşününüz, dört sene altı sene, yedi sene bir partinin azasıdır, seçim zamanında partinin usullerine göre mebus namzedi olmak istediği halde mebus gösterilmediği takdirde, adam anasına babasın darılıp evden kaçan çocuk gibi yahut papaza kızıp oruç bozan insan gibi o partiyi o anda terk edecek kalkıp gidecek ve rakip olan partiye beni namzet gösterin diyecek. Bundaki gayriahlâkîlik aşikârdır bu, siyaset sahtekârlığının ta kendisidir.” (Kaya Özçelik, 2010: 180). Bu kanundan bir süre sonra CHP, DP İstanbul adaylarından Aslan Nihat Bekdik’in daha önce kendi partilerinden aday olduğunu bu sebeple kanuna göre başka bir partide aday olamayacağını belirterek seçim kuruluna itirazda bulunmuştur (BCA.030.01./43.254.17).

Seçim kanunuyla ilgili diğer bir problem de oy pusulaları mevzusuydu. Daha önceden isteyen istediği şekilde oy pusulası düzenleyebiliyordu. Ancak bu, bazı partililerin kendi isimlerinin bulunduğu oy pusulalarını halka dağıtmasına ve okuma yazma bilmeyen kimselerin elle yazılmış bu pusulaları kullanmasına neden oluyordu. Yeni düzenlemeyle bunun önüne de geçilmişti. Buna göre, seçmenlere boş beyaz bir oy pusulası verilecek ve seçmenler bu pusulaya istedikleri adayları yazabileceklerdi. Partiler arası atışmaya konu olan madde ise 109. maddeydi. Buna göre seçimlere katılan siyasi partilerin adayları ile bağımsız adaylardan oluşan matbu veya daktilo ile yazılmış

174

pusulalar, hiç bir şekilde çoğaltılamayacak her ne surette olursa olsun çoğaltılmış pusulalar geçersiz olacaktır. Kısaca hiçbir adayın elinde önceden hazırlanmış bir pusula olamayacak bunlar geçersiz sayılacaktı. Ancak bütün seçmenler kendi istekleriyle boş ve beyaz oy pusulası üzerinde istedikleri adayı yazabileceklerdi. 110. maddeye göre seçime katılacak olan parti işaretlerini taşıyan matbu oy pusulalarındaki yazılı adayların isimlerinin değiştirilmesini de yasaklanmıştı. Yani bu isimler asla silinemeyecek bunların yerleri değiştirilmeyecek ve listeye yeni isimlerin eklenmesi mümkün olmayacaktı. Böyle bir kullanım gerçekleştiğinde ise verilen oy matbu şekline göre yorumlanacak ve matbu listedeki adayların oy hanesine eklenecekti. Bu tasarı birçok muhalif görüşe rağmen yasalaşmıştır (Zafer, 1 Temmuz 1954 ; Türk Sesi, 21 Haziran 1954).

Seçim kanunuyla ilgili özellikle radyoda muhalefete söz hakkı tanınmaması mecliste sert tartışmalara sebep olmuştur. Muhalefet milletvekillerinden Sırrı Atalay, Amerika’da radyo’nun özel şirketlerin elinde bulunduğunu ve tüm partilerin istediği

şekilde istifade edebildiğini, Fransa’da ise iktidar ve muhalefetin eşit şartlarda radyodan istifade edildiği, İsviçre’de ise ne muhalefet partisi ne de iktidar partisinin istifade ettiği belirtilerek kanunun yanlışlığı diğer devletlerle karşılaştırılmalı olarak veriliyordu. Buna göre daha önceki seçim kanunlarına göre hem muhalefet hem iktidar radyodan istifade edebiliyordu. Böyle olunca bu kanunla eskisinden daha geriye gidilmiş oluyordu.

CHP’ye göre bu kanun, seçimlerin özgür ve emniyetli bir ortamda yapılması amacının aksine bazı kısıtlamalar getiriyordu. Özellikle devlet memurlarına büyük kısıtlamalar getiren kanunun diğer amacı; muhalefetin birlikte hareket etmesini veya birleşmesini engellemekti. Bu sebeple CHP, kanunu “bürokrasiyi parti denetimine almak” olarak nitelendirmiştir (Eraslan, 2007: 561; Akis, 21 Eylül 1957: 5).

Kanunla ilgili mecliste sert tartışmalar yaşandığı anlaşılmaktadır. CHP’liler kanunla ilgili ciddi endişe taşıyorlardı. Muhalefet, iktidarın, kendilerinin sesinin kısılması için elinden geleni yaptığını belirtmiştir. Örneğin, radyolarda muhalefete tanınan hakların sınırlandırılması, memurların adaylıklarıyla ilgili kısıtlamalar ve karma liste yapılması usulünün zorlaştırılması gibi maddeler, muhalifleri çok kızdırmıştı. Ancak DP’liler, bu kanunların herkes için eşit hak ve yükümlülükler getirdiğini belirtiyordu. Buna göre

175

radyoda konuşma hakkı herkes için kaldırılıyordu. Ancak DP, hükümet icraatlarını anlatmak için radyoyu kullanabilecekti. Üstelik 10 dakika radyoda konuşmayla kimsenin oy kazanması mümkün değildi. Aslolan hizmetti. DP’nin köylere kadar giden hizmetlerinin kısa konuşmalarla yok edilmesi mümkün değildi. Diğer yandan muhalefet, radyoda konuşma adabını da bilmiyordu. Oy pusulaları ile ilgili ise partilerin seçimi kazanmak için, halkın bildiği tanıdığı ve sevdiği kişilerin önce yazıldığı, sonrasında ise kendi adaylarının yazıldığı ahlaksız bir harekete giriştiği belirtiliyordu. Menderes, bu konuda seçmenlerin kendi listelerini yazacağını okuma yazma bilmeyenlerin, başkasına önceden hazırlattığı listeyi kullanabileceğini belirtiyordu. Memurlarla ilgili düzenlemenin ise kamu hizmetlerinin aksatılmamasıyla alındığı belirtiliyordu. Aksi halde bir partiden aday olan memur, parti işleriyle uğraşacak ve asli görevini aksatacaktı. Özellikle muhalefetten aday olan memurlar, iktidarı kötü gösterecek ve halka beklenilen hizmeti yeterince sunamayacaktı. Bir partiden adaylığı reddedilen kişinin başka bir partiden aday olmasını ise ahlak dışı bir durum olarak yorumlayan Başvekil bu tür siyasi sahtekârlıklara fırsat verilmeyeceğini belirtmişti (Zafer,1 Temmuz 1954).

3.1.3. Yargı, Üniversite ve Memurlarla ilgili Düzenlemeler (25 Temmuz 1954)