• Sonuç bulunamadı

Kore’ye Asker Gönderme ve NATO Meselesi

BÖLÜM 2: 2 MAYIS 1954 GENEL SEÇİM PROPGANDALARI

2.2.11. Kore’ye Asker Gönderme ve NATO Meselesi

Türkiye’nin hedefi NATO’ya girmekti. Hükümet, dış politikayı iyi kullanarak NATO’yu bu sefer aralayacağını düşünmüş ve 4500 kişilik bir kuvveti Güney Kore’ye gönderme kararı almıştı(Son Posta, 26 Temmuz 1950). Bu karar, muhalefet tarafından henüz 1,5 ay önce kurulan bir partinin ülkeyi savaşa götürdüğü şeklinde yorumlandı. Ancak dış politikada Türk askerlerinin kahramanlıkları Türkiye’nin itibarının artmasında önemli rol oynadı (Birand, vd., 1993: 89-93). Hükümetin ısrarlı çabaları sonucu Türkiye’nin Atlantik Paktı’na [NATO] üye olması muhalefete eleştirecek pek de bir şey kalmamasını sağlayacaktır (Hürriyet, 3 Ağustos 1950).

CHP kendilerinin ülkeyi savaştan zor bela kurtardıklarını oysa DP’nin gelir gelmez savaşa sürüklediğini söylemiştir. Diğer bir konuda mecliste tartışılmadan asker gönderilmesiydi. Bu, meclisin iradesine saygısızlık olarak görülmüştür. İnönü, İkinci Dünya Harbi’nde kuvvetli bir ordu ile selametle çıktığını ve demokrasinin tekamülü için 1945 yılından beri çok çalıştıklarını ve muhalefetin bazı mahzurlu hareketlerine rağmen, Türkiye’nin bütün dünyanın takdirini ve hayranlığını kazandığını ifade etmiştir. İnönü ülkenin mamur bir memleket haline gelerek tekâmül ettiğini belirtmiş dış politika konusunda DP’yi meclise danışmadan hareket etmekle itham etmiştir. Dış politika

153

konusunda ortak bir tavır alınması gerektiğini belirten İnönü, muhalefete danışılmadan ve meclisin takdirine bırakılmadan yapılan işlerin yanlış olduğundan bahsetmiştir. Bazı DP’liler, Kore’ye asker gönderme meselesini bir zorunluluk olarak görmüştür. Nitekim Bayar, Amerika ve Avrupa Atlantik Paktı (NATO), Rusya ise işgal ettiği yerlerde “Varşova Paktı”nı kurmuş ikisi arasında soğuk savaş başlamıştı. Her iki taraf da türlü sebeplerle bizi kendi aralarına almıyor Sovyetler ise Boğazlar ve Üç Doğu Vilayetimizi istiyordu.” diyerek bu zorunluluğa işaret etmiştir (BCA.030.01./43.253.5).

CHP’nin Kore’yle ilgili bu eleştirilerine Dışişleri Bakanı, Kore Meselesiyle ilgili alınan kararın Birleşmiş Milletler’in gönderdiği telgrafa istinaden alındığını ve bu asker gönderme meselesinin dünya sulhunun temini için ne denli önemli olduğunu belirtmiş ve konuyla ilgili telgrafları mecliste okumuştur (TBBMZC, 30 Haziran 1950: 311–312). Bayar’a göre bu meselenin NATO’ya üyelik için atılmış “fedakâr bir hamle” olduğu iddiaları gerçeği yansıtmıyordu. Onlar sadece Birleşmiş Milletlere üye olmanın sorumluluklarını yerine getirmişlerdi:

“NATO meselesi ile Kore’ye asker gönderme meselesi muhalefet tarafından eleştiriliyor. Bizim Kore’ye asker göndermemiz NATO’ya girme çabasından değil Birleşmiş Milletlere üye olmamızın getirmiş olduğu bir yükümlülüktür. Kore’de yaratılan destan Atlantik Paktı’na alınmamızda etkili olmuş olabilir. Fakat biz BM çağırısına cevap verdik” (Bayar, 1969:129).

Bayar, savaşın çok iyi neticeleri olduğunu da ifade etmekten geri durmuyordu. “ Netice ne oldu? Kore Türk milleti için felaket mi oldu? Yoksa daha çok kuvvetlenmesine mi yardım etti? Soruyorum size” diyerek dünyanın neresine gidilirse gidilsin “Kore kahramanlarının babası yahut kardeşidir diye” Türk insanına sahip çıkıldığını ve hürmet gördüğünü belirtmiştir(Milliyet, 26 Nisan 1954).

Kore Savaşı’nın BM’ye üyelikten mi kaynaklandığı yoksa NATO’ya üyelik için mi yapıldığı tartışmalarına Menderes farklı bir açıdan bakıyordu. Menderes bu konuda Bayar gibi düşünmemiş olacak ki bir konuşmasında savaşın en önemli gerekçesinin pakta üye olmak amacını taşıdığını söylüyordu:

“İktidara geldiğimizde dünyanın yegâne müşterek emniyet teşkilatı olan Atlantik Paktı dışında bırakılmıştı. 2 yıl zarfında burada yer aldık ve İsmet Paşa’ya rağmen

154

NATO’ya girdik, ayrıca ABD başta Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya, Yugoslavya, Pakistan gibi ülkelerle ilişkilerimizi müthiş derecede geliştirdik.”(Sükan, 1991:178-179).

DP iktidarının dış politikadaki icraatları sadece Kore Savaşı ve NATO’ya üyelik meselesi değildi. Bunların yanı sıra Balkan Paktı imzalanmış, Yunanistan ve Yugoslavya ile birlikte Ankara Antlaşmasını imzalayarak hem saldırmazlık hem de dayanışma sözleri vermişler böylece emniyetini kuvvetlendirmişlerdi. Ayrıca Pakistan ve Irak gibi ülkeler ile yapılan dostluk antlaşması imzalanmıştı. Yine İngiltere, Almanya ve Fransa ile ilişkiler genişletilmişti. Bu dönemde Amerika ile ilişkiler de büyük oranda gelişmişti. Bu dönemde Amerika’dan alınan krediler arttırılmış büyük yardımlar alınmış. Bu krediler 1952 yılından itibaren hibeye çevrilmiş ve askeri yardımlar arttırılmıştı. Kısaca bu dönemde komsularla ilişkilere önem verilmiş ve dış politikada önemli atılımlar gerçekleştirilmiştir (Zafer, 3 Nisan 1954).

2.3. Seçim Hileleri

1946 seçimlerinde hile ve baskı yaptığı iddiasıyla CHP’yi eleştiren DP, 1954 seçimleri öncesinde aynı ithamlara maruz kalmıştır. Örneğin Demokrat Partililerin İnönü’yü konuşturmamak için Mersin’de hoparlörlerin tellerini kestikleri, otomobillere asılan Türk bayraklarını yırttıkları ve çıkan arbede sonucu 3 kişinin bıçaklandığı belirtiliyordu. Bu olay, birçok yazar tarafından eleştirilmiş ve bu seçimlerin güven içinde yapılması için iktidarın önlem alması gerektiği noktasında birleşmiştir (Vakit, Cumhuriyet: 19 Nisan 1954). Başka bir olay da Kilis’te yaşanmıştır. CHP kafilesinin taşlandığı olayda çok sayıda CHP’li ve 1 jandarma yaralanmıştır. CHP’liler olay çıkaranlara karşı çiçek atılmasını talep etmişlerdi. Olay sonrası sorumlular adli makamlara sevk edilmiştir (Bu tür olaylar için bkz. Vakit, 12 Nisan 1954; Ulus, 9 -10 Ekim 1952).

CHP İstanbul İl Başkanı ve İstanbul adayı Günaltay, Beşiktaş ilçesi seçim kurulunda görevli DP temsilcisi ve Etibank istihbarat Şefi Sadi Başak’ın muhtarları gece davet ederek tazyik ettiğini iddia etmiştir. “Memlekette tek hâkim kanundur. İktidar mensubu olmak imtiyaz değildir. Bu asırda medeni bir memleket olan Türkiye’de derebeyliğe imkân vermeyeceğiz” diyen Günaltay, mükerrer oy kullanma ihtimaline karşı partileri uyarmıştır. Ayrıca polisin taraflı davrandığını insanların dışarıda toplanmasına ve

155

hoparlörlerin dışarıya takılmasına izin vermediği belirtilen konuşmada bu hareketlerin sadece muhalefet partilerine reva görüldüğü ifade edilmiştir (BCA.030.01./43.254.17). CHP Trabzon milletvekillerinden Cemal Raşid Eyüboğlu’nun Rize’deki konuşmasında gazete ilanlarıyla ilgili olarak, hükümetin haksız bir uygulama yaptığını ve kendi yandaşlarına ilan verdirdiğini söylemesi de hükümetin kamuoyunu etkilemeye yönelik haksız rekabetine örnek verilebilir. Mustafa Bayraktar isimli bir vatandaş, Eyüboğlu’nun bu konuşması sırasında: “Sen yalan söylüyorsun! Menderes, o paraları babasından alıp dağıtıyor!” şeklinde cevap vermiştir (Cumhuriyet, 26 Nisan 1954). Dünya Gazetesi’nde çıkan bir habere göre de DP, besleme basın yaratmak için bazı gazetelere destek vermiştir. Örneğin İstanbul Eksperes’e 300 abone için 10800 lira Yeni Politika’ya 3750 lira verilmişti (Dünya, 9 Mart 1954).

DP ile ilgili ortaya atılan iddialar bunlarla sınırlı değildi. 24 Nisan’da Cumhuriyet gazetesi ilginç bir habere imza atmıştır. Habere göre bazı Demokrat Partililerin bir gaziyi köy köy dolaştırarak seçim kampanyası çerçevesinde propaganda yapması sağlanmış; halkın milli-manevi duyguları ile oynanarak oy devşirilmeye çalışılmıştır. Bu propaganda karşılığında ise gaziye Amerika’dan suni bir ayak yaptırılmış ve cüzi 80 lira maaş bağlanmıştır(Cumhuriyet, 24 Nisan 1954).

CHP ile ilgili iktidar yanlısı gazetelerde çıkan en ilginç seçim yolsuzluğu haberlerinden biri de seçimler için kol saati dağıtılmasıydı. Haberde CHP Kayseri teşkilatının halka oy karşılığında kol saaati dağıttığı bildiriliyordu. Başka bir gazetede ise CHP’lilerin DP mitingine engel olmak için yollara çivi serpiştirildiği iddia ediliyordu (Cumhuriyet, 8 Nisan 1954).

Yeni Politika’daki bir makalede de seçim hilelerine değinilmiştir. Bu makalede yazar CHP’nin kadınları propaganda malzemesi olarak kullandığını belirtmiştir. Halk Partisi’nin bir tamim yayımlayarak köy ebeleri, bohçacı ve tekaüt öğretmenler aracılığıyla “sahte ağlayıcılar ve gülücüler” tayin ettiği, bu kişilerin Türk kadınını kandırmaya çalıştığı iddia edilmektedir. Demokratların kadınlar için birçok sanat okulu ve çeşitli aktiviteler, sağlık kuruluşları vs. yaptığına değinen yazar, ayrıca Türk Kadınlar Birliği’nin gerçek manada ilk defa DP döneminde müstakil olduğunu söylüyordu (Ahıska, Yeni Politika: 4 Aralık 1953).

156

Bu dönemde iktidar yanlısı basın tarafından CHP’lilerin mazbataları değiştirdiği, hatta sahte valiler bile tertip ettiklerine dair iddialar ortaya atılsa da bunlar ciddiye alınacak sayıda değildi(Yeni Politika, 9 Ekim 1953).

Partiler arası şiddetli çatışmalara neden olan bir diğer konu “karma liste” meselesiydi. Karma listelerin bir oyun olduğunu söyleyen Menderes, bununla ilgili bir tamim yayınlamış ve kendi listelerinin altına başka partililerin isimlerinin yazılmasından, bunlarla halkın kafasının karıştırılmak istendiğinden şikâyet etmiştir. Listedeki isimlerin değil partinin esas olduğunu söyleyen Menderes, parti mensubiyeti bulunmayan bir

şahsın herhangi bir programı olmayacağından bunları listeye yazmanın mantıklı olmayacağını söylüyordu. Gerçekte karma listeler seçmene kolaylık sağlıyor ve seçmeni kimi seçeceği hususunda daha özgür ve yetkili kılıyordu. Zira bir partiden istemediği kişilere oy vermek zorunda kalmadan kendi partililerine oy verdikten sonra başka bir partili ya da müstakil bir adayı listeye ekleyerek karma liste yapabiliyor bu sayede oradaki en fazla oyu alan kişi seçimi kazanabiliyordu (Cumhuriyet, 28 Nisan 1954). Seçim hileleri konusunda bağımsız adayların da basına yansıdığı görülmektedir. Bağımsız adaylardan bazıları seçilebilmek için güçlü partilerin listesinde yer almanın zorunlu olduğu düşüncesiyle hareket etmiştir. Nitekim Adana’da üç bağımsız aday CHP ve DP’nin oy pusulalarına kendi isimlerini yazarak halka dağıtmışlar bağımsız girdikleri seçimlerde kendilerini partili gibi göstererek seçmenin oylarını kazanmaya çalışmışlardır (Cumhuriyet 23 Nisan 1954).

Muhaliflerin DP’yi eleştirdiği diğer bir konuda devlete ait imkânların tek taraflı kullanılması meselesiydi.1954 seçimleri öncesinde DP’li bakanlar, resmi otolarla mitinglere katılıyordu. Bu durum CHP’liler tarafından devlet mallarının siyasi parti propagandasında tek taraflı kullanılması sebebiyle haklı bir eleştiriye neden olmuştu. CHP, DP’yi propaganda gezileri sırasında, devlet işletmelerine ait jeep, otomobil ve uçakları kullanmakla itham ediyordu. İddialara göre DP’liler basit işler için dahi, örneğin bir yerden bir yere giderken, askeri uçakları kullanıyorlardı. Özellikle bakanlar hemen her mitinge devlete ait bu araçlarla gidiyorlardı. Bunların hepsinin parası ise devletin cebinden gidiyordu (Cumhuriyet, 23 Nisan 1954; Yeni Ulus, 25 Nisan 1954). Hatırlanacağı üzere 1950 seçim propagandaları esnasında DP’nin CHP’yi aynı konular nedeniyle eleştirdiğini belirtmiştik. Şimdi ise roller değiştiğinden eleştirme sırası

157

CHP’deydi. Menderes partisiyle ilgili eleştirilere “daha dün bu partinin içindeki devlet reisinin, intihabat yapmak için değil parti lafını telaffuz etmemesi lazım gelirken meşhur Beyaz Tren’le memleketi bir boyundan, öbür boyuna kat ettiğini kendileri gayet iyi bilirler...” diyerek cevap vermişti (Sükan, 1991: 122). DP, devletin imkânlarının parti çıkarlarına kullanıldığı iddialarına 1954 hükümet programında şu şekilde değinilmiştir:

“Demokrat Parti, (a) dan (z) ye namuskâr bir partidir. Doğduğu günden bu güne kadar da öyle kalmıştır. Parti olarak bizim kursağımızda millet parasının habbesi yoktur. Fakat Halk Partisi’nin bütün sarfiyatı, makam otoları, şoförlerinin aylığı benzini bu milletin parasıdır.” (Sükan, 1991: 123).