• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: 14 MAYIS 1950 GENEL SEÇİM PROPAGANDALARI

1.4. Siyasi Partilerin Başlıca Propaganda Konuları

1.4.7. Köylülerle İlgili Meseleler

Seçimlerde en fazla hitap edilen kesim köylüler olmuştur. Bunda Türkiye’nin en büyük seçmen kitlesinin taşrada yaşaması etkilidir. Zira demokrasinin teminatı olan çok partili hayata geçişle birlikte nüfusun büyük kısmını teşkil eden köy ve kasaba gibi kırsal yerleşim bölgelerinde yaşayan ve geçimi tarım olan sıradan halka verilen önem artmıştır. Burada çok partili hayatla birlikte köylüye verilen önemin mi arttığı yoksa onların kanaatlerini yansıtacakları serbest bir seçime kavuşmaları sayesinde siyasileri zoraki bir sevecenliğe mi ittikleri tartışılabilir. Ancak sebep her ne olursa olsun köylülerle ilgili meseleler ve bu sorunların çözümüyle ilgili politikacıların daha duyarlı olmaya başladıkları söylenebilir. Nitekim köylüleri temsil eden partilerin kurulması bunun en bariz göstergesidir. Köylülerle ilgili bu bakış açısının sebebi her ne olursa olsun DP ile birlikte büyük bir değişim olduğu gözlenmektedir. Zira köylü ilk defa

67

kendisini yönetecek olanı seçme ve değiştirme konusunda bu kadar yetkili kılınmıştır. Karpat’ın deyimiyle CHP’nin daha önceleri yukarıdan baktığı köylü ve işçi sınıfına karşı DP, başından itibaren bunları en azından siyasi olgunluğa sahip bireyler olarak görmüştür. DP döneminde, halkı hor gören “seçkin” bir zümrenin halk adına hareket etmesi gerektiğine inanan Osmanlı eliti ve tek parti ideolojisi devrine özgü usul ve zihniyete son verilmiştir. Halkın hevesle politikaya katılması ve ısrarla demokrasi istemesi onun istidadını göstermekteydi. Nitekim Fevzi Çakmak daha o dönemde halktaki bu siyasi olgunluğu ve bilinci şu cümlelerle özetlemiştir: “…Halkta gördüğüm uyanıklık cidden iftihar edilecek bir harekettir. Bu derece arzusunu açıkça gösteren kütleyi memleketimizde ilk defa gördüm” (Karpat, 2010: 411-412). Halk, siyaseti o kadar benimsemişti ki Çanakkale gibi bazı bölgelerde kahveler ve camiler bile “demokrat” ve “halkçı” diye ayrılmıştı (Olgun, 2008: 3505). Öte yandan sadece Elazığ’da milletvekili adaylığı için 600 adayın başvurması da halktaki siyasi bilinci göstermektedir (Eraslan, 2007: 547).

Köylülerdeki siyasi bilincin giderek artması tüm partileri harekete geçirmiş ve köylü, siyasi partilerin en temel hedefi haline gelmiştir. CHP, 1946 seçimlerine kadar ne

şehirliler ne de köylüler için seçilme kaygısına kapılmamıştı. Zira 1946 seçimlerinde Türkiye’de ilk defa köy köy dolaşarak halktan oy isteyen DP’ye karşın; CHP’liler daha çok lüks jeeplerle büyük şehirlerde mitingler düzenlemeyi seçim kazanmak için yeterli görmüşlerdir. Seçimi kazanmış olmakla birlikte henüz yeni kurulmuş bir partinin aldığı oy karşısında hayrete düşen CHP, 1950 seçimlerinde işi şansa bırakmamak için ilk defa köylülerin ayağına gitmeye karar vermiştir. Bunda 1950 yılındaki seçim kanununu ile seçimlerin serbestçe yapılacak olması ve özgür bir propaganda imkânı sağlanması etkili olmuştur.

CHP, daha önceki seçimlerde DP’lilerin köylü partisi olduğu ve başarısız olacağı yönündeki istihzalı tavırlarından vazgeçerek işin ciddiyetine varmıştır. Daha önceleri köylüye giderek oy istemek yerine köylüyü küçümsemeyi hatta onlarla alay etmeyi yeğlemişlerdir. Örneğin, DP’nin siyasi hayata atılımı konusunda CHP’den Sinop Milletvekili Kerim İncedayı demokrasinin henüz Türkiye şartlarına uygun düşmediğini savunarak Doğu’daki halkın çoğunun okuryazar olmadığını, dolayısıyla bunların oylarını serbestçe verecek iradede olmadığını belirtmiştir. İncedayı, farkında olmayarak,

68

DP üzerinden köylüleri küçümsemiş, köylülerin kültürsüzlük nedeniyle oylarını “Kasketli Hassolarla Memmolar”a vereceğini söylemiştir (Goloğlu, 1982 :250).

CHP tarafından DP’lilerle alay etmek için kullanılan “kasketliler, baldırı çıplaklar, sarı çizmeliler, Hassolar ve Memmolar” gibi sözler, halkta çok sert bir tepkiye neden olmuştur. DP’nin bu sözleri başarılı bir şekilde propaganda aracı olarak kullanmasının da katkısıyla halk, CHP’nin aristokrat tavrına tepki göstermiştir. Propaganda açısından “halka yakın olmak veya halktan biri olmak” sözleriyle izah edebileceğimiz bu durum, DP’nin halk tarafından kolaylıkla benimsenmesine yol açmıştır. CHP’nin “Halkçı” ilkesi ve parti ismine rağmen halka bakışındaki bu çarpıklık DP’nin kusurlarının da görmezden gelinmesine neden olmuştur. Doğal bir refleksle halk, dolaylı yoldan yapılan bu hakareti kulak ardı etmemiş ve kendisi gibi olanların bulunduğu partiye hakkını teveccüh etmiştir. Oysa aday profillerine bakıldığında Demokrat Parti adaylarıyla Halk Partisi adayları arasında sosyal ve ekonomik statü ve eğitim bakımından pek fark olmadığı; diğer bir deyişle her iki partinin de adayları arasında halktan kimseye çok az yer verildiği söylenebilir. Örneğin İzmir konuşmasında Bayar kendileriyle ilgili “kasketliler, baldırı çıplaklar, sarı çizmeliler” diyenlerin aday listeleri karşısında

şaşkınlığa düşeceğini ifade ediyordu. Bayar bu sözüyle aslında bilmeden aday listelerindeki isimlerin yukarıda alay konusu olan kimselerden olmadığını söyleyerek

İncedayı’yla aynı hataya düşmüştür (DP adaylarının meslek durumları ve konuşmanın ayrıntıları için bkz. Hürriyet, 9 Mayıs 1950) DP’li hatipler, konuşmalarında köylülerle zenginler arasındaki eşitsizliğe ve maddi sıkıntılara değinerek bu sorunları çözmeyi vaat etmişlerdir. Örneğin Mükerrem Sarol, bir konuşmasında bu ayrımcılık ve “sömürü düzeni” ile ilgili “iktidar köylünün derisini soyup sırtına frak yapmaktadır” demiştir (Hürriyet, 9 Mayıs 1950). DP,1946 seçimlerinden beri köylünün ayağına giderek o döneme kadar görülmemiş bir propaganda yöntemi (yüz yüze iletişim/canvassing) başlatmıştır. Parti, bu seçimlerde de propagandasının ağırlığını köylere kaydırmıştır. DP’nin köylülerle ilgili bu tutumunda köylülerin oy potansiyelinin etkili olduğu anlaşılmaktadır. DP, yerinde bir kararla Türkiye’deki oyların % 75’ine sahip köylülere kucak açmış ve propagandasının ağırlığını köylere kaydırmıştır (Karpat, 2010: 422). Köylünün bu kadar büyük bir oy potansiyeline sahip olması, Türkiye’deki hiçbir partinin köylüye sırtını dönerek iktidar olmasına imkân tanımaması manasına da gelmektedir. Günümüzde köylü oylarının bu denli yüksek olmadığı, bilakis oyların

69

şehirliler lehine her geçen gün değiştiği söylenebilir. Bunda şehirlere göç başta olmak üzere birçok durumun etili olduğu görülmektedir. Köylü seçmenin oy potansiyelinin farkına varan DP 1950 seçimlerinde özellikle propaganda merkezini köylere kaydırarak iktidar olmayı başaracaktır. Ancak DP iktidara geldiğinde köylüye verdiği sözü de tutacak CHP döneminde hor ve hakir görülen köylü sınıfını ihya etmeye çalışacaktır. Karpat’a göre Demokrat Parti, iktisadi faaliyetleri sayesinde geniş köy hayatının yoksulluk ve cehalet kısır döngüsünü yıkmayı başarmış ilk siyasi örgütlenme, kalkınma hamlesini köylere kadar götürebilmiş ilk Türk hükümetidir (Karpat, 2010: 494).

MP’li yetkililer de propagandalarında köylü meselesine ağırlık vermişlerdir. Konuşmalarında genel olarak liberal politikadan, köylü haklarından, tarım meselesinden, vatanseverlikten ve partinin dini değerlere saygılı olduğundan bahseden MP, özellikle köylülerin oyunu hedeflemiştir. MP’liler Karadeniz’deki bir konuşmasında, “köylünün 40 senede 40 santim yol almadığından” ve bazı köylülerin açlıktan “ot” yediğinden bahsetmiştir (Cumhuriyet, 5 Mayıs 1950).

Geçmişte ağır vergi yükleriyle köylünün oldukça zor günler geçirdiği bilinmektedir. Diğer yandan devlet ile köylünün arasını açan Toprak Mahsulleri Ofisi’nin kurulması ve bu kurumun köylüyü desteklemek için kullanılmasına rağmen; kıtlığın getirmiş olduğu sıkıntılarla beraber tam bir baskı aracı haline gelmesi köylüyü CHP’den soğutmuştur. Öte yandan savaşın ekonomik sıkıntılarından kaynaklanan kıtlık ve karaborsayı önlemek için Milli Korunma Kanunu çıkarılarak köylünün ürünleri alabildiğine ucuza alındı. Kanuna göre vergilerde indirim yapılmadığı halde, köylü elindeki tohumluk ve geçim ihtiyaçları dışında kalan kısmı önceden belirlenen fiyatla (piyasanın altında bir fiyatla) TMO’ya vermekle mükellefti. Bu sebeple bazen eşyalarını dahi satmak durumunda kalıyordu. Köylü, bu kanun ve kurumlar nedeniyle CHP’ye hınç duyar hale gelmiştir (Karpat, 2010: 1993-194). Köylüyle iktidarın arasını açan diğer bir konu da partinin dine bakışı ve dini konularda taviz vermez tutumu olduğu söylenebilir. Özellikle Türkçe ezan gibi inkılâplar, halk nazarında itibar görmemiştir. Bu kanun halka boş yere huzursuzluk verildiği şu sözlerle ifade edilmiştir: “Müslüman Türklere sebepsiz yere manevi huzursuzluk veren böyle bir yasağın demokrasi ile idare olunan bir Devlet nizamı içinde yer alabilmesi de müstahildir. Fıkranın tayyi Müslüman Türklere muhakkak bir huzur ve vicdan rahatlığı verecektir.” (Nal, 2005: 150). Mülki

70

amirlerin taraflı davranması jandarma ve tahsildarların baskısı (Bu baskılardan bazıları için bkz. Milliyet, 5 Mayıs 1950; Cumhuriyet, 5 Şubat 1950) gibi konular da halkta bıkkınlık yaratmıştır. Zira jandarma baskısı o dönemin alameti farikası olmuştur (Yılmaz, Z., 2007: 8).

Ancak CHP”nin geçmişte halkı küçümser tavrının 1950 seçimlerinde aynı kaldığını iddia etmek partiye haksızlık olur. Zira başta dini konularda atılan adımlar olmak üzere seçimler öncesinde partinin tüm alanda liberalleştiğini söylemiştik. Hatta DP’nin kurulmasında etkili olan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, muhalefete rağmen fakir köylüler için atılmış önemli bir reform hamlesidir. Diğer yandan Milli Korunma Kanunu, Varlık vergisi gibi hususlar ve karaborsanın önlenmesine yönelik diğer tedbirler, fakir halkı, büyük sermaye sahibi tüccar ve çiftlik ağalarına karşı korumaya amaçlamıştır. Tüm bunlar partinin liberalleşmesinin göstergesidir. Nitekim memleketin karakterinin “çiftçi ve köylü karakteri” olduğunu söyleyen Tarım Bakanı, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun gerekçesini “...Topraksız ve toprağı yetmeyen Türk köylüsünü topraklandırmak, onu ev, yurt, ocak sahibi yapmak, onu istihsal hayatına karıştırmak ve onu yuvasında mesut kılma, ona vatanın da müstakil ve efendi bir hayat sağlamak...” sözleriyle özetlemiştir. Ancak bu kanun, DP’ye göre hiç de köylü için söylendiği gibi büyük bir hamle değildir. Muhalefete göre kanun şöyle yorumlanmıştır:

“...Köylü tipinin bir kaç dönümle avutulması doğru olmayan ve kuracağı küçücük, cılız ve cüce işletmelerle memleket iktisadiyatının bir yük yapılması ihtimali olan insan değil; bilakis köy ve millet ekonomisinde kendisine gözü yaşlı, memlekete faydalı istihsalci ve varlıklı bir tip yaratmak vazife ve mesuliyettir” (Ulus, 15 Mart 1950).

CHP, özellikle 1946 sonrasında kamuoyunun görüşlerine dikkat etmiş ve seçmenlerin oyunu kazanmak için ayağına gitmeyi ihmal etmemiştir. 1950 seçimleri öncesinde iktidar partisi, “parti çalışmalarıyla halkın hoşnutluğunu celb edici hükümet tedbirlerini ahenkleştirmek ve planlamak amacıyla” bir komisyon kurarak partideki bu değişikliği ispat etmiştir. Birçok yeri gezerek halkla iç içe olan ve halka propaganda yapan komisyon, 7 Ekim’de (1949) raporunu CHP Divanı’na teslim etmiştir. Buna göre partinin yapması gereken en önemli şeyin, partinin halka benimsetilmesi olduğu bunun için halkın seveceği belirli bir plan ve program hazırlanması gerektiği belirtilmiştir.

71

Bunların uygulanması için her türlü vasıta kullanılarak partiyi halka sevdirecek propaganda yöntemlerinin geliştirilmesi ve propagandanın sadece seçim dönemlerinde değil; her zaman yapılması gerektiği yönünde öneride bulunulmuştur. Ayrıca raporda Anadolu’daki partili gazetelerin teşkilatlandırılması, bu gazetelere “resmi ilanlar” verilerek (Örneğin Ulus gazetesinin sadece halkevlerinde okunur hale geldiğinden ve tirajının arttırılması gereğinden bahsediliyordu) basın desteğinin alınmasının sağlanması istenmiştir (Olgun, 2008a: 3497).