• Sonuç bulunamadı

3.3. Hegemonya Tabakalaşması

3.3.4. Savaşılanlar

“Aydın olmak genellikle tereddüde ve hareketsizliğe yönelttiğinden tam aydın olamazlar. Önderler özellikle nevrozlular, yaratılışça heyecanlı olanlar, deliliğin kenarında dolaşan, yarı deliler arasından çıkarlar. Savundukları düşünce, takip ettikleri amaç ne kadar abes olursa olsun, onların düşüncelerine karşı her uygulama, her yargılama yargısız kalır” (Le Bon, 1997: 106). İnsandaki bilinç gelişimi basamaksal olup çocukluk döneminde ilk önce güven duygusuyla başlar ve diğer basamağa bağımsızlık duygusu hâkim olur. İnsanın belirleyici özelliği olan bağımsızlık ardına düşmesi gereken olup dayanağını ise kendinde bulur. Haklıyı, töreliyi ve özünde yapılması gerekeni kendi bilincinde tanıması sonucu kendi tarihi gelişimini kişi sağlamakla kalmaz özgürlük bilincinin basamaksal gelişimini de sağlar ki bu gelişim dünya tarihinin gelişimiyle aynılığı göstermektedir (Hegel, 2011: 156). Bu oluşan bilinçlenme sonucu, bağımsızlık bilinci kişiselleşmiş halinden çok, çokluğun direnişi haline geldiğinde ise bir anlam ve karşıt güç haline gelir (Hardt, Negri, 2003: 22)

Kitlelerin çağında yaşadığımızdan dolayı kitlelerin bağımsızlık ve mücadele ruhuyla hareket etmesinin temellerini kurmak gerekmektedir. Mücadele, kitleyi tanımadan onun hareket alanını belirlemeden olamayacaktır. Bir an başlayan egemen

güce karşıt hareketler kalabalığı canlarını verecek hareketlere dönüştürmek çabuk ve süratli yapılacak telkinlerle ve örnek olarak yapılabilir. Önceden hazırlanmış alt yapı ve sürekli tekrarlarla yapılan telkinler ile iddia bulaşarak büyük bir meydan okumaya yol açar (Le Bon, 1997: 112). Batı için bulaşma daima ve mevcut bir tehlikedir. Bulaşma ileriye dönük olarak batılılaşmanın olma olasılığı gibi geri dönüş halinde de bir bulaşma mümkündür. Küresel dünyanın evrensel bulaşma çağı olması hasebiyle egemenin en çok korktuğu şey savaşma arzusu oluşması ve bu arzunun egemen güce karşı oluşmasıdır (Hardt, Negri 2003: 15). Elbette ki egemen savaş olgusunu egemenliğini sağlamlaştırmak, sömürmek, korku salmak için çok aktif kullanmaktadır. Fakat savaşın kendinin yarattığı alanların dışına çıkmaması için kalın duvarlar örerek kendini sağlama almak amacındadır. İnsanın kendini tanımaması işte tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. İnsan ne kadar kalın duvarlarla hapsedilirse hapsedilsin muhakkak bir çıkış yolu bulur, emperyalin en çok korktuğu ise farkındalık ve farkındalık sonrası çözümler ve bu çözümlerin bulaşmayla birlikte kitleleşmesidir. Egemen gücün kendine karşı oluşan bu çözüm yollarına karşı kendini yenilemesine rağmen sürekli bir karşıt güç bulunmaktadır. Egemen buna bir çözüm olarak ta kendi karşıtını kendisi yaratarak yönlendirme gücünü elinde tutma amacındadır. Kendi yarattığı karşıtı kendi eylemlerinin meşruiyetine zemin hazırlar ve sömürü politikalarının görünmezliğini sağlar ve bu çatışma ortamından kendisiyle işbirliğine gidenleri de birleştirerek çatışmayı tutkal işlevi olarak kullanır. Sonuç olarak çatışma yeni koşullar yaratarak hegemonyanın dinamik kalmasına hizmet eder (Embel, 104). Başka bir yönden ise dikkati başka yöne çekmek ve emperyal politikalarını rahat uygulamak için etnik çatışmalar yolu ile kendi karşıtların bölünmesini sağlar ve etnik çatışmaların arkasındaki güçlendirilen etnik kimlikler daha da güçlendirilerek iç karışıklığa yol açılmakta ve emperyalistler için bastırma politikası için meşruiyet zemini oluşturmaktadır. Bunun sonucunda ise bu çatışmalar sayesinde küresel ilşkilerin dokusu akışkan hale gelir, yeni kimlikler ve yerellikler olumlanarak kontrol altına alınmaya kolaylık sağlar (Hardt, Negri, 2003: 62).

Uluslararası hegemonya kendi yarattığı karşıtlar ve sömürülen gerçek karşıtlar haricinde hegemonik sistemin kapitalist yapısı kendi ulusal karşıtlarını yaratmaktadır. Toplumsal adaletsizliğinin ortaya çıkarılması, farkındalığın bulaşma yolu ile yayılması ve kendi içinde ekonomik krizler yaşanması bunun sonucunda kendinin dipteki milyarını yaratması sayesinde kendi bünyesinde ki gerçek karşıtlar grubu oluşmaktadır.

Kendi yarattığı veya kullandığı karşıtı sadece simülasyon iken kendi içinden çıkan karşıtlar gerçek devrimlerin hazırlayıcısıdırlar. Horkheimer’ın devrimci potansiyel olarak işsizleri, başka ırklardan gelenleri ve öğrencileri göstermesi bunların kapitalist sistemin her yerde yarattığı öteki imajı ile kendi kuyusunu kazmaktadır (Yaylagül, 2008: 148).

Le Bon, yaşam içinde fonksiyonel bilgi edinmeden diplomalı yetiştirmek isyancı yetiştirmenin en güvenilir yoludur demektedir. Okulların vasıfsız insan yetiştirmedeki yeteneği ile devletlerin istihdamdaki eksikliği birleştiğinde kendisine düşman bir diplomalı grubu devletin kendi çöküşü için eğittiğini tarihsel analizlerde görmek mümkündür (Le Bon, 1997: 84). Eğitimli işsizler topluluğu sistemin yarattığı en büyük düşman ve yanı sıra en ucuz sömürü parçası olarak görülebilir. Bu grubun ani isyanlarla her şey yaptırılacağı gibi eğitim sisteminde aşılanan pasifleştirici bilinç bu grubu ucuz sömürü malzemesi de yapmaktadır.

Savaşılanlar hegemonya için farkındalık eşiğini aşıp bağımlılıktan kurtulmuş ve bölüşüm ilişkilerinde adaleti isteyen ve hem ulus hem de birey olarak tam bir bağımsızlığı isteyen tabakayı temsil etmektedir. Gramsci bağımsızlığın salt askeri güçle kazanılamayacağını askeri güçlerin yanı sıra politik güçlere de ihtiyacın olduğunu söylemektedir. Ezilen ulus veya taraf gerçek bir bağımsızlık mücadelesi için başlangıçta hegemonik devletten kendi ordusunun örgütlenmesini izin vermesini bekleyemez çünkü mücadele daha çok askeri ve politik alanda kazanılan başarılarla sonuçlanır. Savaşılanlar hegemonik güce karşı politik bir güçle, egemen sınıfa verilen mücadelede gücüne askeri bir karakter taşıyan refleksleri kışkırtma maharetine sahip siyasal bir eylem biçimiyle karşı koyabilir. Bununla egemen hegemonik gücün ve buna bağlı medeniyetin savaş potansiyelini içerden yok etme ve egemen askeri gücü sayıca azaltmaya ve kendini geniş bir bölgeye yaymaya zorlayarak onun savaş potansiyelinin büyük bölümünü hükümsüz kılar (Gramsci, 2010: 253) .

Wallerstein kapitalist sistemin yeteneğe göre dikey geçişin önünü açması savının birer aldatmacadan ibaret olduğu ırkçılık, milliyetçilik, etnik ayrımcılık, cinsiyetçilik olarak ayırdığı grupları sistem emek gücü olarak hiyeraraşik katmanlara ayırır ve emek gücü olarak kullanır. Bu katmanlar sistemin doğasında vardır ve alt katman mensupları faşizm karşıtı gibi görünen sistem tarafından emek gücü olarak sömürülmektedirler. Alt katmanın sistem için vazgeçilmezliğinden dolayı evrenselcilik ve ırkçılık sistem içinde sürekli kullanılacaktır. Ayrıca sosyal bilimlerde halk kavramının unutulmaya yüz

tutması buna mukabil ulus, ırk ve etnik köken kavramlarının öne çıkması yine bu eksende değerlendirilebilir. Sistem ırk kavramıyla alt tabakayı hizaya getirecek gönüllü askerine kavuşmuş olacaktır. Başka bir açıdan değerlendirildiğinde ise kendi karşıtlarını parçalayarak tek oluşumla karşısına dikilmesinin önüne geçmiştir. Etnik grup olarak devlet içinde sistemin oluşturduğu bu kategori hem eşit olma hem de eşitsizlik yaratma çelişkisi içinde belirli bir uğraş veya iktisadi rolün verildiği sistemin kendi çıkarına yönelik bir oluşumdur (Aktoprak, 2004: 50).Bu kategorilerle devletlerin kendi içindeki düzene müdahale edip tek tek devletlerin karşıt sistem oluşturma eyleminin önüne geçilmekte ayrıca topyekün evrensel başkaldırının önünü tıkamaktadır. Aslında yakınılan durum hepsinde aynı olmasına rağmen (bölüşümdeki adaletsizlik )hakkı tek tek istemenin yarattığı güçsüzlükten dolayı güç elde edememektir.

Adlai Stevenson “Büyük güçler kapıları birbiri arkasına çalar ve çarpar ya, eskiden beri, hani hepsini çantada keklik bilerek ve hani sonunda açılmaz bir kapıya gelinir ya işte o!” sözüyle iktisadi ilişkilerinde ve siyasi müdahalelerine kapalılık, serbest giriş olanaklarının yokluğu ve sadece kendi iç düzenlemelerine göre toplumsal formasyonu devam edenler, hegemonya tarafından düşman ilan edilir. Kendi kendine biçtiği zayıfların hamisi rolüyle ve yine kendine göre geri kalmışlıkla yaftalayarak, kendine göre en hayırlı devlet ve hükümet biçimlerini cebren ve hile kabul ettirme yoluna gider. Bu yolla hem sömürü işini başarır hem de sistemi küresel alanda bütünleştirerek işlemlerinde kolaylık yaratır. Bundan dolayı yandaşlarıyla birlikte karşıtlarının sınırlarını aşarak kendi emperyal politikalarına hizmete sunan köleler yaratmak için hegemonik güç ve sistemi karşıtlarıyla tüm gücüyle savaşır (Chomsky, 1994: 84,85).