• Sonuç bulunamadı

Eğitim: Birlikler ve Ülkeler Ekseninde Değerlendirme

Egemen sınıfın çıkarları ile toplumun genel çıkarları arasındaki ilişki tarihsel olarak incelendiğinde sınıflı veya sınıfsız toplumlarda egemen sınıfın çıkarları ile toplumun genel çıkarlarının örtüştüğü görülür. Bu örtüşme egemen sınıfın kendi sınıf çıkarlarını genel toplumsal çıkarlar olarak gösterip topluma kendini kabul ettirmesini sağlar. Egemen sınıfın dışındaki toplumsal kesimler kısmen egemen sınıflarla ortak payda içinde yer almalarında kısmen de hegemonyası altında kaldığından önüne sunulan paketi kabul eder ve gerçek sanarak destekler (Aksoy, 1994: 55). Uyruklara hangi düşüncenin öğretileceği egemen tarafından karar verilir ve hangi düşünce ve görüşün barışa aykırı, hangilerinin uygun olduğuna, hangi durumlarda nereye kadar, hangi insanların topluluklar karşısında konuşmalarına izin verileceğine ve yayımlanmadan önce kitaplardaki düşünceleri kimin inceleyeceğine karar verilmesi de egemenliğin bir parçasıdır. İnsanların eylemlerinin yönetilmesi düşüncelerinin yönetilmesine bağlı olduğundan yanlış düşüncelerin zafiyet yüzünden yayılması sonucu doğru düşünceler çoğunluk tarafından itici görülmektedir (Hobbes, 2012: 140-141).

Eğitim, bireyin doğumuyla başlar ve bireyin içinde yaşadığı toplumda yeteneklerini, tutumlarını, değerlerini, olumlu yöndeki tüm davranış biçimlerini geliştirdiği bir süreçler toplamıdır (Ergün 2006: 7) Eğitim bireylere temel bilgileri mesleki becerilerle birlikte kültürel norm ve değerleri öğreten kurumdur (Bahar, 2009: 193). Eğitimin belli başlı işlevleri vardır. Bazı uzmanlar eğitimin açık ve gizli işlevleri olarak ayrıma gitmiş olsa bile eğitim işlevleri bakımından toplumsal yapının temelini oluşturur, toplumun devamı ve bireyin yaşamını sürdürmesinde kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir. Toplumsal yapıdaki tüm organların uyum içinde çalışmasını sağlar. Ortak iyi algısını oluşturarak toplumda oydaşmayı sağlayan ideoloji eğitimle verilerek hegemonyaya tabi sınıfların rızası sağlanır. İdeoloji sınıf bağını gizleyerek toplumsal ilişkileri tekrar üreterek egemen sınıfın yerini sağlamlaştırır (Embel, 2004: 20).

Eğitimin sistem için önemi sadece kültürel olarak sistemin alt yapısını kurmanın yanı sıra eğitim sistem için gerekli olan işgücü içinde çok önemli bir araçtır. Hegemonik gücün ekonomik ayağı askeri ayağı için gerekli olan insan gücü ve organik aydınları için gerekli olan insan ihtiyacı eğitim sayesinde bulunmaktadır. Eğitim sisteminin ve içeriğinin eğitim politikaları oluşturulurken egemen güç tarafından belirlenmesi eğitimin neyin ve kimin hizmetinde olduğunun işaretidir. Toplum tarafından eğitim statü kazanma ve toplumsal hareketlilikte yer almanın en legal yolu olarak görülmesine

rağmen eğitimde var olan fırsat eşitsizliği ve yarattığı ayrımcılık ile dikey geçişin bir yere kadar olanaklı olduğunu göstermekte ve kapalılığın geçerli olduğunu göstermektedir. Bir toplum ne kadar gelişmiş ve toplumsal hareketlilik ne kadar hızlı da olsa bireyin yoksul bölgelerde dünyaya gelmesi onun hayata kendi akranlarıyla kıyas bakımından daha geride başlamasına sebep olmaktadır. Demokratik toplumlar bu durumu azaltmaya çalışsalar bile bireyin bağlı olduğu grup veya yapı bir yere kadar buna müsaade etmektedir. Ekonomik ve kültürel ögeler bir anlamda bireye şekil vermektedir. Kalabalık ve yetersiz koşullarda doğan çocukların hareketlerinin sınırlanması; onlarda keşfetme, beceri ve anlayışı geliştirme, yorum yapabilme, entelektüel düşünebilme, dili kullanabilme yeteneklerini olumsuz etkilemektedir (Bahar, 2009: 196). Kullanılan dil ile kültürel mirası birleştiren uzmanlara göre kullanılan dil ve bu dilin genişliği bireyin soyut düşünme kapasitesine etki etmektedir. Bunun sonucunda ise eğitimdeki motivasyonu, eğitim hırsını, rekabet anlayışını, gelecek planları hazırlama düşüncesini etkilemektedir. Kültürel miras olarak adlandırılan bu durum alt sınıflarda düşük olarak savunulmaktadır ve buna bağlı olarak doğal bir ayıklama olarak görülmektedir (Bahar, 2009: 198 ).

İktisadın küreselleşmesi ve liberalizmin iktisat politikalarına ve toplumsal değerlere hâkim olması fakirliği hızla tırmandırmaktadır. Vasıfsız insanların teknolojik ilerlemeyle uzman kadroya ihtiyaç duyması diplomalı insanlar haricindekine yaşama şansı tanımamaktadır. Eğitimin bu koşullarda daha önemli hale gelmesi doğal bir ayıklama gibi işlev görmesine sebep olmaktadır. Eğitim eşitsizliği ve eğitimdeki kalite eksikliği bu ayıklamayı daha da hızlandırmaktadır. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre her yıl lise mezunu olmayanlarla diplomalılar arasındaki gelir farkı yüzde 2 oranında artmaktadır (İnsel, 2011: 144,145). ABD’nin eğitim sistemindeki olumsuzluklar 2012 yılında Obama’nın da gündemini oluşturmuştur. ABD halkı kamu eğitim sisteminin neden olduğu kısıtlı bilgiyle dünya hakkında oldukça cahildir. Haritadaki kendi ülkelerini tespit etmede Japonya, Fransa, Kanada, İsveç ve Meksika’da ki akranlarından(18-24 yaş aralığı) geridedirler. 2006 yılında yapılan bir araştırmada ise yetişkin gençlerin işgal ettikleri Afganistan’ı yüzde 88’i İran’ı yüzde 75’i, Irak’ı ise yüzde 63’ü haritada bulamamıştır. ABD’li yetişkinlerin yüzde 30’u II. Dünya Savaşında savaştığı iki ülke ismi sayamamaktadır. Güncel konular ve coğrafi konular hakkında bilgi yetersizliği kitle iletişim kaynaklı tarafı da bulunmaktadır. Sadece beş büyük gazete haricinde ülke içi sansasyonel olaylar ve felaket haberlerini vermekte uluslararası

haberlere çok az yer vermektedir bu durumun yarattığı bilgi eksikliği toplumsal olarak çok kolay kaos oluşturma ortamı yaratarak kendine zarar verici dış politika hamlelerine neden olmaktadır (Brzezinski, 2012: 67,68). ABD zihinsel göç ile yükseköğretimdeki üstünlüğünü sürdürmekte ve bu eğitimli nüfusu kapitalist sisteme dâhil ederek ekonomik daralma ve gerilemenin önüne geçmeye çalışmaktadır. Fakat çelişik bir durum daha bulunmaktadır ki göç yolu ile yükseköğretim düzeyindeki başarıları Amerika halkı kendi özünden çıkmış sayarak itibar konusu yapar ve zihinlerde yarattığı güç imajını sürdürürken diğer bir taraftan da göç politikalarının sertleşmesi için baskı yapılmaktadır (Brzezinski, 2012: 75). Yukarıdaki tabloya bakıldığında ABD’nin gerilemesinin ana nedenlerinden birinin de eğitim eksikliği olduğu görülebilir.

AR-GE çalışmalarının temelini oluşturan eğitim güç sahibi olmak isteyen tüm dünya ülkeleri için zorunluluktur. Hegemonik gücün şekil değiştirip bölgesel güçler halinde yeni bir oluşumla düzenlenmesi halinde dahi tarihsel blok kuran ülkelerin muhakkak askeri ve diğer sanayi kuruluşları için gerekli olan araştırmaların ve geliştirmelerin yapılmasını gerekli kılmaktadır. Rusya’nın içinde bulunduğu durumda değerlendirildiğinde Japonya ile ortak bir güç oluşturma ile bu eksikliğini tamamlama yoluna gitmektedir. Rusya’nın gelecekte en büyük problemi eğitecek insan nüfusuna sahip olamaması ise başka bir sorunu oluşturmaktadır. Çin’deki durum ise daha farklıdır. Çin uluslararası şirketlerin üretim alanı olarak AR-GE yatırımlarının dışında olmaktadır. Fakat askeri yatırımları ile Çin kendini geliştirmekte sayısal olarak dördüncü ortak olarak tekli veya ikili güç oluşturmanın önüne geçmektedir. Nüfusunun şimdilik genç olması lehine bir durumken gelecekte kendisine yük bir yaşlı nüfusun varlığı Çin için kabusun başlangıcı olacaktır.

Günümüz koşulları değerlendirildiğinde tarihsel olarak hegemonik bir kültür yapısına sahip olan Türkiye eğitim kurumunda yapacağı yeniliklerle bölgede eğitim ve teknoloji üssü olabilir. Türkiye’nin son zamanlarda bilimsel makale atıf endeksi dikkate değer bir artış göstermesine rağmen patent edinmede gerilerde kalması AR-GE yatırımlarının eksikliğinden kaynaklanmaktadır. İçinde bulunduğumuz şartlar altında sürekli yenilenen teknolojiye yetişmek amacıyla bu yatırımların ertelenmemesi gerekmekte ve bu yatırımların meta olarak çıkması için ekonomik sektörlerle bilimsel kurumların iç içe olması gereklidir. Teknolojinin tüketicisi değil üreticisi olunduğu takdirde güç elde edilir. Ülkenin giderek ağır sanayiye yönlenmesi enerji ihtiyacının daha da arttıracaktır. Bundan dolayı yeni enerji kaynakları inşa edilmelidir. Türkiye’nin

bölgede yetişmiş insan gücü olarak çevre ülkelerin özellikle yaşlı nüfusu ile Avrupa’nın dikkatini çekmektedir. Bu nüfusu en etkin şekilde kullanarak sıçrama yapabilir, yapamadığı takdirde ise gelecek zamanda yaşlı nüfus büyük bir problem olacaktır. Askeri alanda yapacağı yeniliklerle ve üretimle hegemonik güç olabilmenin başka ayağı tamamlanmış olacaktır. Caydırıcı güç olabilmek yani dostlara güven, düşmana ise korku verebilmek için savunma sanayisinin ülke içinde olması şarttır. Tabii ki bu sonuçları hemen alınacak bir yatırım değildir. Gerekli personelin yetiştirilmesi ve sanayinin kurulabilmesi zaman alacaktır. Savunma sanayisi olmadan egemen güç ve hatta bölgesel güç olmanın olanağı yoktur (Alnıak, 2011: 195; Akyol, 2011).