• Sonuç bulunamadı

Simmel ile Marx’ın analizlerindeki farklılık yaşanan sorunların temelinde kapitalizmin olması ve kapitalizmin yıkılışıyla sorunların ortadan kalkacağını düşünen Marx’ın geleceğe dair umutlarının olması Simmel ise sorunların insanın kendi hayatının içkinliğinden kaynaklandığını bundan dolayı gelecekte değişen bir şey olmayacağını savunması Simmel’i kötümser kılmaktadır ve hatta sosyalizm bu sorunları daha da ağırlaştıracağını söylemektedir. Weber’in geleceğe karşı duyduğu endişeler ve modernite yaklaşımı ve yorumlayıcı yöntemi Simmel’de de görülür. Simmel’in kuramını Marks’ın kuramının psikolojik yorumu olarak görenlerde bulunmaktadır (Ritzer; Özelce, 2006: 68). Simmel’e göre toplum, bireysellik ve bağımsızlığa bazen izin verirken bazen izin vermez. Sosyal ilişkilerde uyumla çatışma, çekicilikle iticilik, aşk ve nefret gibi zıtlıklar birlikte bulunur (Kızılçelik, 1994: 394). Simmel salt uyumlu toplumların var olmayacağına vurgu yapmakla birlikte çatışmanın da bütünleştirici fonksiyonları üzerinde durur. Çatışmanın insanda doğuştan bulunması amaçlar ve araçlar doğrultusunda açıklanabilir. Çatışmayla kişiler amaçlarına sayısız toplumsal bağlamda ulaşmaya çalışırlar. Çatışmanın normlarını düzenleyen insanlar bu normlarla işbirliğine giderler. Şiddetin gruplar veya insanlar arasında sınırlandırılması amaçlar ve normlar üzerindeki işbirliğini gösterir. Çatışmanın açık olması örtülü bir çatışmadan daha çok birleştiricidir (Kızılçelik,1994: 395-396).

Çatışmanın aynı özelliklere sahip olan bireylerde bazen çok şiddetli olması çatışmanın öneminin abartılmasıdır. Duyguların yüksekliği ve çatışmanın bireysel amaçları aşması halinde çatışmanın şiddeti artmaktadır. Rekabet olarak çatışan amaçlar etrafında oluşan zıt taraflar arasındaki çatışma aynı hedefi amaçladıklarından kıyasıya çatışmaya rağmen aralarında şiddet görülmez. Çatışmayı düzenleyen normlar hakkında hemfikirdirler. Rekabete dayalı çatışmada olumlu toplumsal sonuçlara rastlanır ve rekabetin grup içindeki dayanışma için öneminin altını çizer. Rekabet insanlar arasında

bağ kurmayı sağlar buna dayalı olarak üçüncü kişilerin taraflılığı için dayanışmayı artırır. Mücadele veya çatışma yeni bir toplumsal ilişkinin kuruluşuna araç olabilir. Rekabet elbette ki Simmel’e göre de olumsuzluğu olan bir durumdur. Fakat rekabetin çerçevesi rekabetin yoğun olduğu toplumlarda normlarla çizildiği takdirde şiddeti ve grup yıkımının önüne geçilebilir (Turner, Beeghley, 2010: 298,299; Kızılçelik,1994: 395,396). Simmel, çatışma durumundaki taraflar arasında merkezileşmenin öneminden bahseder ve merkezileşme taraflar arasında zaman ve enerji kaybını önler. Savaş durumlarında despotikleşme savaşın devamlılığını sağlar. Çatışma öncesi merkezileşmiş gruplar arasında çok kolay çatışmaya girdikleri görülür. Yani merkezileşme çatışmaya zemin sağlar. Çatışma grup içinde dayanışma ve hoşgörüsüzlüğü de neden olur. Savaş halindeki grup içinde sapma ve ihtilaflar hoşgörüsüzlükle karşılanır ve tam bir sadakat beklenir. Bu hoşgörüsüzlük ise grupta küçülmeye neden olur (Turner, Beeghley, 2010: 300,301). Simmel çatışmayı araç olarak görür ve farklılaşmayı sağladığını söylerken Marx ise ahlaki bir amaç olarak tanımlar (Turner, Beeghley, 2010: 328; Kızılçelik,1994: 401).

Parayı (alışveriş) en saf etkileşim unsuru olarak görmesinden dolayı paranın toplumsal etkileşim ve formları nasıl etkilediğinin analizini yapar ve paranın ruh üzerindeki etkisini açıklar (Özelce, 2006: 68). Toplumsal ilişkilerde artan para kullanımı farklılaşma sürecinde de farklılaşmaya yol açmaktadır. Para farklılaşma süreci içinde birçok insan potansiyelini ve olayı birbirine bağladığı ve buna mukabil bireylerin içinde yer alabilecekleri grupların miktarında artmaya sebep olduğu için temel güç ve sebeptir. Para değerin yaratılmasında ve yaygınlaşmasında ortak bir ölçü olduğu için hıza neden olur ve artık nesneler parasal değerlerine göre değerlendirilir. Doğuştan gelen insandaki düzen ve istikrar arama paranın standart bir değer ölçüsü olarak gelişmesinin maddedeki tezahürüdür (Turner, Beeghley, 2010 ; Özelce, 2006: 68). Para insanda farklı etkinlikler sunarak seçim özgürlüğü sağlar ve sahip oldukları nesneler aracılığıyla sınırsız kendini ifade etme sağlar. Nesneler ile kişinin benlik algısı arasında bir mesafe oluşur ki bu da nesnelere bağlılığı bitirir. İnsanlar arasında da ilişki çeşitlenmesine neden olmakla birlikte yakın bağlılıklarda uzaklaşmaya neden olur. Para ücret işbölümü ilişkisi ise bireyleri diğerlerine ve işine yabancılaştırır. Para kişilerin kişisel olarak tanınmalarını da ortadan kaldırmaktadır. İnsanlar arasında olduğu gibi insanla nesne ilişkisinde de niteliksel farklılığın derecelendirilmesine sebep olur (Turner, Beeghley, 2010: 311; Coser, 2008: 181). Simmel üretimden daha çok

mübadele üzerinde durur ve iktisadi süreci insanın zihninde olup bitenlere indirger (Aslan, 2011: 263).

Toplumda artan rasyonelleşme toplumsal hayatı nesneleştirir; mantık, akıl, hukuk ve para gibi kişisel standartlar bireysel özgürlüğü, toplumsal adaleti artırır hayatı daha az duygusal ve kuşatıcı kılar. Paranın değişim değeri arttıkça insanların değer birikimleri de artacak ve potansiyel olarak tüm bireyler alışverişe katılacağı için toplumsal ilişkilerde süreklilik yaşanacağı gibi insanların güven duymasını sağlar bu güven duygusu ise satın alınan mal ve hizmeti gelecekte de elde etme duygusuyla birleştiğinde oluşur ve toplumsal dayanışmayı artırır. Uzak mesafelerdeki alışverişin gelişmesini sağlayan para sınırlılıkları kaldırır. Merkezi otoritenin gücünü artırır çünkü güvenin devamı için paranın güvenilirliği teminat altına alınmak zorundadır, toplumsal istikrar da buna bağlıdır. Alışveriş ilişkilerinin devamı için paranın istikrarının devamı hükümetin gücünü artırır. Anomiye yol açan para bireysel arzuları ve özlemleri kısıtlamanın zorlaştığı sistemi, bireysel tutsaklığı yaratır ve bu tutsaklık içinde her şeyin değerinin olması heyecanı öldürerek yaratıcı düşüncenin oluşmasını engeller (Turner, Beeghley, 2010: 308-310).

Simmel sayılar gruplarda örgütleyicidir ve hem grubun kendi içinde hem de dışındaki algılanışlarda rol oynar. Kişi bir sayıdan diğerine geçerken biçimlerinden ayrılarak yeni belirleyiciler ve sınırlarla birlikte yeni biçimlere geçer. Sayı çoğunluk ve azınlık arasında var olan temel farkı verir ki, çatışma şansı, şekli grup büyüklüğüne göre değişir. Örneğin; komünal ruhun küçük gruplarda gelişebilmesi gibi grevlerinde büyük işletmelerde daha olası olduğu gibi. Toplumsal biçimler belli sayıların altına düştüklerinde veya üstüne çıktıklarında değişik özellik kazanır. Bir ve iki sayıları arasındaki fark bir sayısı yalnızlığın ilkesidir, kendi başına var olmakla özgürlükte bir biçim olarak kendine özel birimlere sahiptir çünkü ikili biçim bir çift oluşturmasıyla eşitliği beraberinde getirir ve ilişki bireyler arası ilişkilere dönüşür. Üç ile birlikte bazı özel karakteristikler gelir bu ise yeni ilişkilere neden olur. Üçüncünün gelmesiyle azınlık ve çoğunluk oluşur ve tek tek kişileri aşarak grup farklı bir anlam taşır. Üçüncü kişi tarafsızlığı tercih ederse hakem veya aracı olabilir. Eğer çatışmaya katılmadan çıkar sağlamaya çalışırsa elde ettiği kar kendisinin gücünün üstünde olabilir. Üçüncü kişi birbirini rahatsız eden iki muhalifin zararına kendi durumunu güçlendirmek isteyebilir veya rakiplerden biri güçlenmek için üçüncüyü yanına çekmek isteyebilir. Üçüncü çatışmaya doğrudan katılarak durumdan yararlanarak ve kendi hedefini daha iyi takip

eder. Bu yönteme böl ve yönet adını veren Simmel, üçüncü kişinin rekabetlerin artmaması için önlemler alır. Bütün karşı güçleri susturur, basın ve ifade özgürlüğünü bastırır ya da bir tarafı yıkabilmek için öbür tarafa uzlaşmaya girer ya da rakip taraflar içine fitne ve şüphe sokup gizlice peşinden gittiği konulardan onların dikkatlerini uzaklaştırır. Üç sayısından sonra gelen sayıların önemi yoktur onlar sadece üç sayısına eklemlenmişlerdir. Bir ile iki arasında iki ile üç arasında sayısal biçimlerde büyük mesafeler vardır ( Bottomore, Nisbet, 2010: 187-190; Özelce, 2006: 22-24).