• Sonuç bulunamadı

3.3. Hegemonya Tabakalaşması

3.3.2. İşbirlikçiler

Emperyal güçler yönetimlerinin devamı için genellikle yerel elitleri güçlendirir ve kendi yerel elitlerini oluştururlar. Sömürü politikaları bir ülkenin başka ülke üzerindeki salt tahakküm olarak anlaşılmamalı, taraflar arasındaki karmaşık ilişkiler yardım ve yataklıkları barındırmaktadır (Ives, 2011:76,77). Bir iktidar ne denli büyük olursa olsun denetsiz ve tavizsiz değildir ve bir grubu ötekine karşı her zaman oynamak zorundadır. Kendisinden başka siyasal güçler ve iktidarlar olduğundan kendi gücünü ancak bunları kullanmak ve doyurmakla gerçekleştirebilir. Kendi amacına ulaşabilmek için kendi çıkarının birazını terk etmek zorundadır ve tam bir fiziki kuvvetin toplanılması imkânsız olduğundan yardımcılarına dayanmak zorundadır (Popper, 1967: 131; İbn-i Haldun, 2004:191 ). Sömürü sistemi içinde farklılaşmış tabakalar egemen tabaka altında sıralanırlar. Bu tabakalaşma birbirlerinden farkı verilen tavizin miktarıyla alakalıdır. Kendisinin yerine söz söyleme ve gücü kullanma hakkıyla birlikte sömürüden elde ettiği kârdan verdiği hisseyle ilgilidir. Mesela teknostrüktür işbirliği halinde kendinin olmayanı kendinin gibi kullanmaktadır. Yine aynı şekilde sanatçılar, aydınlar, orta sınıfın bazı kesimleri kapitalizmin destekçisidirler (Waters, 2008: 491).

En üst düzeydeki teknostrüktürler neo-kapitalist şirketin en yüksek kâr düzeyini amaçlayarak teknostrüktürlerin karar almadaki özerkliklerini koruma çabası içindedirler. Büyüme ve kâr arasındaki dengeyi tutturmak ve teknolojik gelişmelere ayak uydurmak teknostrüktürün görevleriyken amacı ise saygınlık ve kendi kazancıdır ve her ikisinin kalıcılığını sağlamaktır. Teknostrüktür amaçları ve görevleri yerine getirirken büyük şirket kendi amaçlarını toplumun amaçları haline dönüştürerek hem şirketin karının hem de kendi karının devamını sağlamaktadır. (Galbraith, 2004: 153,161,163).

Egemen hegemonik güç için başka bir işbirlikçi ise siyasi aktörler ve buna bağlı çalışan kuruluşlardır. Althusser’e göre devletin bastırıcı aygıtları ve devletin ideolojik aygıtları, egemen sınıfa fiilen güç sağlayarak hegemonyasının sürdürmesine ve egemen ideolojiyi üretmesine yardımcı olur. Marksist anlayışta devletin şirketlerin kontrolünde olduğu anlayışıyla DBA yaptırım mekanizmasını işleterek maddi, manevi ve fiziki şiddet potansiyelini içinde barındırır ve bu aygıt devletin elinde olduğu için egemen

sınıf kolaylıkla denetimi altına alır. DİA’lar ise geneli özel sektörün elinde bulunan kültür etkinlikleri, kitle iletişim araçları, dinsel etkinlikler ile ideoloji üzerinde inşa edilir. Hem DİA’lar hem DBA’lar içerisinde salt şiddet veya ideoloji barındırmaz. Mesela; DİA’lar içinde öğretim kurumları, kişileri üretim süreci içinde bulunacağı konumlara hazırlarken yönetmelik yasalarla şiddeti kullanmış olur (Vergin, 2003: 93,94).

Hegemonik gücün halkla ve devletle ilişkisini düzenleyen en önemli işbirlikçisi aydınlardır. Öyleki yeni bir hegemonik güç oluşumunun en önemli parçalarıdırlar. Bundan dolayı aydınlar hiçbir zamanda ve mekânda bağımsız bir sınıf olamamıştır. Dünya kaç kutupluysa aydınlar da o kadar kutuplu denebilir. Aydın toplumsal hareketlilikte sürekli çıkış yapanın yanında olmuş ve hizmetlerini onlara sunmuştur. Aydın için kaçılması gereken düşüşe geçmiş ideoloji ve ekonomiler yerlerdir. Onlar aydının amacına hizmet etmez. Aristo’dan günümüze aydınlar liderlerin sağ kolu fakat liderler liderliğini kaybettiklerinde veya yok edildiklerinde onların fikir babaları yani aydınlar yok olmamış küllerinden yeniden dirilmişlerdir. Aydınlar sürekli kendine güçlü yandaş arayarak kendi konumunu sürdürme çabası içine girmiştir (Meriç, 2007: 39,48). Kendinden sonra gelenler sermaye sahiplerinin ve siyasilerin yanında onlara paye aydının rolü her zaman bellidir. Aydınlar Rus devrimi de dâhil bütün devrimlerin ve evrimlerin çıkış noktası olmakta ve halka zıt düşünceler barındırsalar dahi bunu zorla ya da isteyerek kabul ettirmeyi başarmışlardır (Meriç, 2007: 102). Rus devriminde Ortodoks ve dinine bağlı olan halkı nasıl dinsizleştirdiği kendisine benzettiğini günümüzde canlı olarak görülebilir.

Gramsci’ye göre praxis felsefesi basit insanlara uzun bir hayat görüşü kazandırır ve aydınların basit insanlar arasında temas kurulması ile halk yığınlarının fikir yönünden gelişmesi sağlanır ve siyasal blok meydana getirebilir. Aydınları ikiye ayrılır birincisi aynı şeyi nesilden nesile yapmayı sürdüren öğretmenler papazlar ve idareciler ikinci grup aydınlar ise çıkarlarını örgütlemek ve daha fazla denetim altında tutabilmek amacıyla sınıf veya kuruluşlarla ilişki halinde ki aydınlardır (Dural, 2007: 27). Birincisi geleneksek iken ikincisi organik aydınlardır. Organik aydınlar oturdukları kürsülerden yapılanların etik olup olmadığına bakmadan olan biteni alkışlayıp savunurken aynı zamanda yapılan katliamlara önderlik etmekten de geri kalmamışlardır. Aydınların efendileri siyasiler ve burjuvadır. Bu üç grup yapacaklarını koro halinde söyler aralarında var olan anlaşmazlıklardan bile nemalanmayı bilmişlerdir.

Kendi yaptıklarını birer sosyal mühendislik gözüyle bakan bu kişiler yani aydınlar insan kanını, etini ve kemiklerini çimento harcı gibi küreyerek statükonun hizmetine sunmuşlardır. Bu düşünceye göre fikirler insandan önce gelmeli ve insanlar bu fikirlere göre şekillenmelidir. Fikirler ve kelimeler aydınların aleti olarak toplumu kendi çıkarlarına göre düzenlemede kullanmaktadırlar (Johnson 1987: Wall Street Journal). Hobbes’a göre aydınlar “yanlışlarını ortaya çıkaran ve böylece otoritelerini azaltan hiçbir şeyi kabul etmezler.” (Hobbes, 2012: 251). Aydınların konumu itibariyle güçten yoksun kaldıkları dönemlerde ise diğer kurumlarla işbirliğine gitmişlerdir. Aslında aydınlar kendi konumlarını devam ettirmek adına beğenmedikleri, burun kıvırdıkları ve aptallıkla suçladıkları kitlelere önderlik yapmadan geri de durmamışlardır.

Avrupa ve Amerika gibi ülkelerde aydınları boy boy görmek ve her türden rengine şahit olmak olasıdır. Meriç’in batılı aydınlara hayıflanması aslında boşunadır. Onun sürülecek bakir toprağı hep olmuştur (Meriç, 2007: 107). Aydınlar bedenen bu ülkelerde olsalar bile ellerini geri kalmış ülkelerde hep dolaştırırlar. Kazan içindeki kepçe misali hiç durmadan ortamı dışarıdan müdahalelerle karıştırarak, emperyalizmin, kendilerinin, statükonun hizmetine sunarlar. Aslında bir aydın için gelişmiş ülkelerde çalışmak daha zordur. Çünkü gelişmiş ülkelerde sistem oturmuş ve yapılacak işlemlerde bellidir. Araçlar daha kolay kullanılabilir özelliğe sahiptir. Bir dizi ile gerekli olan tüm hegamonik tarzdaki düşünceler empoze edilebilinir ve giyinilen kıyafetten oturulan evlere, içilen içkilerden kullanılan araçlara kadar her türlü emtianın tüketimine kitleler kendi gönül rızalarıyla katılmış olurlar. Bundan dolayıdır ki gelişmiş ülkelerdeki aydınlar daha az kullanılmakta onların kullanım alanı gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler olarak ayarlanmaktadır.

İdeolojilerin yayılmasını hızlandıran etken yazılı basının yaygınlaşması ve yazılı basına ek olarak görsel ve işitsel basınında gelişmesidir. Bundan dolayı kitle iletişim sahipleri ve bu organları kullananlar hegemonyanın başka bir işbirlikçi grubunu oluşturmaktadır. Kitle iletişim propagandası ile siyasal ideolojiler kendilerini her yerde geçerli kılacak ihraç imkânlarına kavuşmuş olmaktadırlar. Ulusal ve yerel kültürlerin üzerini kapatmak adına popüler kültür oluşturarak egemen ideolojinin yayılması sağlanmaktadır. Bunu küreselleşmenin bir sonucu olarak gösterilmesi ise sadece emperyalizmin isim değişikliği yoluna gitmesinden başka bir şey değildir. Kitle iletişim sınıf çıkarını destekleyen, egemen sınıfın düşüncelerini yayan ve seçkinlerin kendi

çıkarlarını destekleyen rıza üretme aracı olarak görülür (Yaylagül: 2008, 14). Medya kendi egemen sınıfın ideolojisini tam olarak yansıtırken seçici, tutarlı davranır. İzleyicisi tarafından hata olarak algılanan durumlarda bile kendi ideolojisini yaymadaki kasıt bulunmaktadır (Parenti, 2008: 163) Horkheimer ile Adorno, insanların ve kültürel biçimlerin kitle iletişim araçlarıyla metalara dönüştürülmesi insanın gerçekle sahte; mantıklıyla mantıksız arasındaki ayrım yapma gücünü yok ettiğini vurgulamaktadırlar. Bu kafa karışıklığı ve güçsüzlükle sadece tüketen metalar haline dönüştürüldüğünü söylemektedirler (Mutlu, 2005: 228). Kârdan başka tanrı tanımayan sistem Amerikan halkı tekdüze enformasyonla başını kuma gömmüş deve kuşu gibidir. Fikir çeşitliliği iletişim endüstrisi monopolistik bir karakter taşıdığı için yoktur. Görünüşte tavus kuşunun kuyruğu gibi renkli bu endüstri aslında aynı ürünün farklı ambalajlara sarılmış halidir. Eğlence ögeleri, haberler, enformasyon aynı ellerde ve ticari nedenlerle üretilmektedir. Manadaki farklılıktan ve çeşitlilikten yoksun bu üretim şuur düzenin gücünü artırmakta ve devamlılığını sağlamaktadır (Schiller, 1993: 36,37).