• Sonuç bulunamadı

Savaşçı Dizisinde Biz Söylemi

3. İSİMSİZLER VE SAVAŞÇI DİZİLERİ BAĞLAMINDA SÖYLEM ANALİZİ

3.5. İsimsizler ve Savaşçı Dizilerinde Eleştirel Söylemin Kaynakları

3.5.2. İsimsiz Savaşçıların Aforizması: Cümleler

4.5.2.3. Savaşçı Dizisinde Biz Söylemi

Savaşçı dizisinde oyuncular arasında geçen aşağıdaki konuşmada birkaç özellik göze çarpmaktadır. Birincisi, aktif bir cümle olarak kullanılmıştır. Dizide, kurtarıcı misyonu üstlenen, işin merkezinde kimin olduğu belirtilmiştir. İkincisi, vatanseverlik tipolojisine referans verilmiştir. Bu referans, kullanılan kelimeler, cümlelerle daha büyük bir vatan aşkının olduğu, bu aşkla vatanın kurtarılacağı dile getirilmiştir. Üçüncüsü ise ideolojik kutuplaşmada “biz” tarafının safına gönderme yapmaktadır. Kötü siyasi koşullar, iç karışıklıklar ve darbe girişiminin oluşmasını sağlayan güçten uzak, onların yarattığı bu kötü tablonun iyiye dönmesinin tarafı olarak kendilerini görmektedirler. Neredeyse tek bir diyalog içinde, dizinin başında, gidişata dair önemli bir ipucu verilmiştir.

Kağan: Ne oldu komutanım? Memlekete deli mi lazım olmuş gene? Albay: Hayır, bu defa deli değil, zırdeli lazım Kağan Yüzbaşı… Yani

“Memlekete deli mi lazım” ifadesi dizi içinde yer alan olumlu kimlik üzerinden

tanımlanan karakterlerin genel görüntüsünü yansıtmaktadır. Deli kelimesi ile devlete aşk derecesine bağlılığı, devletin olduğu yerde her türlü varlığın anlamsız olduğu ifade edilmekte, her türlü zorluğun, sıkıntının, çıkmazın bu duygu ile aşılacağı, geçmişte olduğu gibi –dizinin temellendiği seküler kimliğin hafıza unsurlarına gönderme yapılarak yani Kurtuluş Savaşı’na ve Atatürk’e- 15 Temmuz gibi yıkıcı bir atmosferin yeniden bu kimlikteki kahramanların çabaları ile kurtarılacağını ima etmektedir. Özellikle dizinin birinci bölümünde Kopuz Albay cezaevinden çıkarak karargaha gitme sahnesinde 15 Temmuz’un yıkıcı etkileri gösterilmekte ve bu tabloya sebep olanlar ile devletin bekası, kurumların yeniden tesis edilmesi bu kahramanların “deliliğine” havale edilmiştir.

Selver: her gün buraya girip babana bakıyorum. Konuşuyorum onunla.

Hasan diyorum, bak oğlun hapiste! Ama diyorum, itlikten, uğursuzluktan değil, namertlikten değil! Yer gök çakal olmuş hasan diyorum, yer gök çakal olduysa aslan ne yapsın? (Savaşçı, 2017).

Yukarıdaki konuşma önceki konuşmaya paralel şekilde inşa edilmiştir. Biz ve öteki arasında, duygusal zeminde, bir ayrılma dile getirilmiştir. “Aslan” figürü ile kendi tarafını ifade ederken “çakal” kelimesi ile ötekiye gönderme yapmaktadır. Hayvan figürleri ile ideolojik kesimleri tanımlama aslında gündelik dil içinde de kullanılan bir yöntemdir. Hayvan isimleri üzerinden karşısındakinin pozisyonuna dair bir yargı belirtmek için kullanılır. Bu yargının şekli de hayvanın işlevi ile alakalıdır. Söz gelimi “çakal” hayvanı insana hain çağrışımında bulunur. İnsanı arkasından vurma ifadesinin karşılığı olarak kullanılır. Bununla beraber “aslan” figürü de yiğitliği, iyiliği, cesurluğu çağrıştırır (Keten, 2016).

Kağan: Dinleyin! On dört yaşımdan beri “sınır Namustur!” diye bağırarak

gırtlak patlattım ben! Sınır namustur! Namus! Ve ben namusumu koruyacağım! Bunda Kararlıyım! Buna engel olacak adam bedelini öder! Size silah doğrultamam! Ama söz konusu sınırsa, söz konusu namussa gerekiyorsa tırnaklarımla açarım bu kapıyı!!! Anladınız mı? Tırnaklarımla… (Savaşçı, 2017).

15 Temmuz Darbe Girişiminin hemen ertesinde askeri kışlanın önünde bekleyen kalabalığa seslenen Kağan Yüzbaşı’nın halka yaptığı konuşmadan bir kesittir. Bu konuşmada kullanılan kelimeler içerdiği anlam dikkat çekicidir. Toplumsal bellekte önemli bir yere sahip olan “namus” kavramı üzerinden ülkeye bağlılık vurgulanmaya çalışılmış ve vatanı, en dokunulmaz ve kutsal değer olan namusa eş olarak görülmesi vatanseverlik hissiyatını ortaya koymuştur. Dizinin konuşmaları ve vatansever söylemler genel olarak duygusal içeriklere sahiptir. Bununla beraber toplumsal hafıza bağlamında izleyici ile bağlantı sağlanmaktadır.

Turan: hepimiz eğitim aldık komutanım… soğukkanlı ol, mantıklı düşün,

tedbirli ol, bir sonraki adımını hesapla… ama… bir yer oluyor; bıçak bir yerde kemiğe dokunuyor ve… hepsi uçup gidiyor.

Gördüğü şey ‘’bayrak ‘’olmasaydı komutanım, Burak Üsteğmen, şimdi yaşıyor olacaktı… (Savaşçı, 2017).

Bu konuşma, PKK’nın göndere çekilmiş bayrağını indirmek için mücadele eden askerin tuzaklı bombanın patlaması sonucunda şehit olmasından sonra gerçekleşmiştir. Konuşmada “bayrak” unsuruna karşı hassasiyet vurgulanmaktadır. Bayrağa karşı bu ilgi yine doğrudan vatanseverlik vurgusu dile getirilmiştir. Seküler popüler milliyetçi dili anlamlandıran bayrak, Atatürk, marş gibi kimlik unsurları ile dizinin ideolojik olarak vurguladığı yapıyı kitle hafızasına nakşedilmektedir. İsimsizler dizisinde daha çok din, bayrak, marş, kültürel değerler ön planda iken Savaşçı dizisinde ısrarla Kemalist hafıza kaynakları vurgulanmaktadır.

Kırlangıç: Biliyor musun Kopuz… Ekabirler, seçkinler, kalantorlar, ensesi

kalınlar, mürekkep yalayanlar, ağzı laf yapanlar… Onlar her defasında sıçıp batırmış, Anadolu her defasında gelip kurtarmış! Bana tarihimizin bir özetini yap desen, zannederim ki böyle yapardım…

Sana demiş ki o adam… Ey Albay...! ben sana ciğerparemi, oğlumu, dünyadaki tek varımı vermişim, tesbih bunun yanında nedir ki!!! İşte Anadolu budur Kopuz… Ol sebepten Mehmetçiğin başındaki her komutan, bir bakıma Anadolu’nun yedi-eminidir, emanetçisidir… (Savaşçı, 2017).

Yukarıdaki beş diyalog içinde kullanılan kelimeler ve kurulan cümleler gelişigüzel seçilmiş değildir. Evvela dizi, muhatabına uygun bir kurgu dizgisini belirlemek zorundadır.

Çünkü dilin yapısı rıza üretmede ve algı inşa etmede önemlidir. Dizilerdeki ideolojik yönelim, öncelikle, alıcının süzgeçleme eğilimini en aza indirecek şekilde inşa edilmiştir. Süzgeçlemeye takılmamak da rıza üretimini doğrudan etkiler. Dizilerde de ideolojik aktarım sonu olmayan, kendisini çeşitli türevlerde üreten ana amaçlardan biridir (Fiske, 2003: 225). Rızanın sürekli ve titiz bir şekilde üretimi de onun mücadele eylemi içinde olmayı gerekli kılar.

Rızanın üretimi, ideolojik içeriklere sahip olmakla beraber, söylemi inşa eden dilin de stratejik bir mahiyette bina edilmesi gerekir. Öncelikle ne konuştuğunuz, nasıl konuştuğunuz, hangi kelimeler ile iletişim kurduğunuz ve dilsel mesafenin şekli sizin ne olduğunuzu açıklar. Bernstein dilsel kodların sınıfsal özelliklere göre biçimlendiğini ifade eder (2003: 46-47). Sınıfsal olarak farklılaşan dilsel kodlar, statü içinde geçerlidir. Eğitimli olmanız ya da alt statüye ait olmanız kullanacağınız dili de şekillendirir.

Savaşçı dizisinde, yukarıdaki konuşmalar dikkate alındığında, statünün baskın hali söylemi biçimlendirmiştir. Dilsel olarak toplumda paydaşı olduğu sınıfa/statüye gönderme yapmaktadır. Bu amaçlanmış seçim, izleyici ile yakınlaşma- sosyal mesafeyi yok etme, rızayı üretme gibi ideolojik örüntülere sahiptir. “Ekabir, seçkinler, kalantorlar, ensesi kalınlar” tiplemeleri üzerinden ötekiliğe karşı kendisini konumlandırmaktadır. Toplumun bu tiplere mesafeli olduğu varsayılarak bu cepheleşmede toplumdan yana bir tavır ortaya konulmuştur.

Bununla beraber, bu konuşmada “biz” cenahına bağlılık, kullanılan kelimelerle ifade edilmiştir. Konuşmanın merkezine Anadolu’yu koyarak diyaloga geçen oyuncular, bununla beraber ciğerpare, tesbih, Mehmetçik, namus gibi daha toplumcu, gündelik dile uygun, muhafazakar bir dil örüntüsü kullanmıştır. Bu seçim bir rastlantıdan ziyade, kasıtlı, örtük bir amaca hizmet eder.

Savaşçı dizisinde henüz ilk bölümden itibaren yoğun şekilde Ergenekon ile ilgili söylemler göze çarpmaktadır. Savaşçı, İsimsizler’e nazaran Ergenekon’a yönelik olumlu tavır daha belirgindir. Ergenekon, kimi yerde “seküler mağdur” iken kimi yerlerde ise vatanseverliğin en önemli paydaşı olarak lanse edilmiştir.

Bürokrat: … Siz Özel Kuvvetler’in seçkin bir subayısınız…

Bürokrat: Siteminizde elbette haklısınız. Ama inanın bana, bunu bile

konuşmanın günü değil bu gün.

Albayım… Hemen bugün buradan çıkmanızı, Özel kuvvetler bünyesinde kendi çekirdek birliğinizi tekrar kurup komuta etmenizi, derhal görevinize dönmenizi istiyoruz…

Yarın ne olacağını kimse bilmiyor. Önümüzdeki günler, belki de Türkiye cumhuriyeti tarihinin en kritik günler…

Albayım… Sizi zorlayamam. Ama şunu bilin: bugün kendi içimizde hesaplaşma günü değil. Bu hesaplaşmayı şimdilik unutacağız. Size söyleyebileceğim tek şey bu.

Albay: Biz devletle hesaplaşmayı hiç öğrenmedik ki unutalım beyefendi…

Ayrıca bizi buraya tıkan güç devlet değil ki…

Bizi buraya tıkanlar, şu anda devleti yok etmeye çalışan o güç (Savaşçı,

2017).

General: (…) Tamam… Üsteğmen Burak Yiğit, muvazzaf… Teğmen Murat

Gündoğdu, muvazzaf… Astsubaylar Turan Hüseyinoğlu, Selçuk Yenilmez, muvazzaf… Bunlar tamam… Üç eksiğin var bu durumda…

Astsubay Bayram Bayat; malum davada meslekten atılmış… Ve yine astsubaylar Emre Durmuş ve Galip Aygün… Onlar da aynı davadan ihraç görünüyor…

Albay: (…) General: Kopuz!

Sizlere kimse ‘’kusura bakma’’ bile demeyecek, biliyorsun değil mi? Albay: Biliyorum komutanım…

General: Ama bunun önemi yok…

Kemal Paşa Samsun’dan İzmir’e kadar boynunda idam fermanıyla yürüdü; bizim ki onun yanında ne ki… (Savaşçı, 2017).

Savaşçı dizisinde Fetö mağduru olanlar yani seküler mazlumlar devletten herhangi bir beklenti içine girmeden hizmet etmişlerdir. Bu beklentisizlik de vatanseverliğin önemli niteliklerinden biridir. Buna ek olarak vatanseverliğin seküler söylemi muhafazakar söyleme paraleldir. Yukarıda sağ-muhafazakar milliyetçiliğin “ecdad” odaklı beyanatları, sekülerlikte Kuvayi Milliye ve Atatürk’ün şahsiyeti üzerinde tezahür etmiştir.

Serdar: (…)

Kağan: Yapamayız evet. Yapamayız Serdar. Çünkü biz binlerce yıldır hiç

çete olmadık. Hiç haydut olmadık. Hiç pusu kurmadık. Hiç arkadan vurmadık. Bizim elimizde kılıçta olsa ekmekte olsa başımızda hep yasa vardır. Bu hep böyle olacak. Türk töre demektir Serdar. Töre de yasa. Oğlum hatırlasana, Anadolu işgal altındayken kurduğumuz derneğin adı ne? Mudafa-i Hukuk: Yasayı savunmak. Biz buyuz Serdar. Bu değişmeyecek. ( Savaşçı, 2017).

Bu konuşma, teröristler tarafından şehit edilen polis ve askerlerden sonra yapılmıştır. Tim içinde vazifeli Serdar’ın çaresizce bekleyişine ve isyankar haline karşı dile getirilmiştir. Burada esasında vurgulanan, Türk kimliğinin sürekli bir devlete sahip olduğu ve bu devletin de hukuk ilkeleri ile hareket ettiğidir. Kurtuluş Savaşı’nda bile Anadolu hukuku savunma adına mücadele içinde olduğu ifade edilmiştir. Türk kimliğinin sürekli olarak yasaya ve hukuka bağlı oluşunun vurgulanması, kimliği gerici, kuralsız, dağınık, başsız gibi negatif yakıştırmalardan korumaya çalışılmıştır. Bu konuşma içinde “biz” ve “öteki” ile arasındaki farklara temas edilmektedir.