• Sonuç bulunamadı

ÂDETLER VE UYGULAMALAR

4. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM EĞLENCE EĞLENCE

4.7 Satranç Oyunu

Kelimenin aslı “Ģatranç”tır. 64 kareye ayrılmıĢ bir zemin üzerinde 32 taĢla oynanmaktadır. Eski eğlence hayatında önemli bir yeri vardır. Satranç terimleri ve bununla ilgili deyimlerin halk Ģairlerinin Ģiirlerine yansıdığı görülmektedir.

Ġstanbul‟da büyük daireler, kahvehanelerde oynanan, devletin önde gelenleri ve padiĢah arasında oynama alıĢkanlığı olan eski bir oyundur. Pek çok insanın yönetici tabakasıyla

144

dostluk kurmasına, hatta memuriyette yükselme ve alçalmalarına sebep olmuĢtur. (Abdülaziz Bey, 2002: 379-380)

Gevherî bir dörtlüğünde feleği, satranç oyuncusu Ģeklinde nitelemektedir (Elçin 1998: 438). AĢağıdaki dörtlüğünde ise ferz, kiĢ ve fil gibi satranç terimlerini söyleyerek içinde bulunduğu çaresizliği dile getirmektedir:

Çarh-ı felek bize aceb iĢ etti Biz de âĢık olup ele dönmüĢüz

Ferzâvendten at oynadup kiĢ etti

Etrâfı bağlanmıĢ file dönmüĢüz

Gevherî (Elçin, 1998: 462)

Mat olmak, satranç oyununda yenilmek demektir. ErciĢli Emrah, mat olmamak için elinde bulunan taĢların iyi kullanılması gerektiğini Ģöyle dile getirmektedir:

Sefil Emrah hüsnü yardan arzın al Kıldığımız Sünnet‟inen Farz‟ın al

Atı geçir fil ögünden farz‟ın al

Gafil olma bir gün kılar mat seni

ErciĢli Emrah (Saraçoğlu, 1999: 205)

ÂĢık Ömer, gönül yenilmek üzere de olsa son koz olarak piyadeyi kullanmasını istemektedir. Böylece ümidin sonuna kadar yitirilmemesi, pes edilmemesi gerektiğini dile getirmektedir:

Ömer bildin ki yâd oldun Lâ‟l ü yâkuta zât oldun

Gönül bildin ki mat oldun Sür piyâdayi koz olsun

ÂĢık Ömer (Ergun, t.y.: 418)

KiĢ, satranç oyununda Ģahı isterken söylenen sözdür. Ferz ise satrançta vezir demektir. Dertli sevgili ile satranç oynadığını, onun veziri sakınmasını, yoksa Ģahını alacağını Ģöyle anlatmaktadır:

Bir satranç düzerek yâr ile bile Sürdün piyâde‟yi atlar da gele Ruh‟u ruh‟a verdin kaldık fil fil‟e Sakın ferz evinden Ģah‟ına giĢ var

Dertli (Köprülü, 1965: 804)

Satrançta zarın kırık gelmesi iyi bir zar atıĢının olmadığı ve sıranın rakibe geçtiğini ifade eder. ÂĢık ġenlik, felekle satranç oynadığını, fakat zarının kırık geldiğini ifade etmektedir. Bu durum Ģairin bahtının iyi olmadığını göstermektedir:

145 Men ġenliğem indi bele söyledim Ġnif aĢkın deryasını boyladım

Feleğinen bir satıranç oynadım Zarım gırıh geldi yat gara bahtım

ÂĢık ġenlik (Aslan, 1992: 200) 4.8 ġarkı, Türkü ve Mani Söyleme

ġarkıları, türküleri ve manileri belirli ezgilerle söylemek musiki ile ilgili eğlence Ģekillerindendir. ġarkılar yüksek kesimin eğlence vasıtasıyken, türkü ve mani söyleme daha çok halka hitap eden eğlence Ģekillerindendir. Karacaoğlan aĢağıdaki dörtlüğünde sevgilinin sevilme çağı olduğunu, bu yüzden onun türkü söylediğini dile getirmektedir:

Yavrumun gittiği Bolkar Dağı‟ıdır Beni iĢittikçe zülfün dağıdır Öpülecek koçulacak çağıdır

Yâr türkü söylüyor dilleri sarhoĢ

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 636)

Irlamak, “Ģarkı, türkü söylemek” demektir. Sevgiliden ayrı kalan Karacaoğlan, onunla karĢılıklı türkü söylediklerini hatırlamakta ve bahtının değiĢtiğini düĢünmektedir:

Firkat günlerinde kara bağlarken Vuslat günlerinde böyle ağlarken

Yârim bana ben yârime ırlarken

Felek bir silledir al dedi bana

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 392)

Kuloğlu, gülden iĢaret alan bülbülün mutluluktan maniler söyleyeceğini Ģöyle dile getirmektedir:

Bülbüle iĢaret olsa gülünden

Elfaz ve mâniler söyler dilinden

Hercayi bî-vefa dilber elinden

Zehir nûĢ eyleyip kanarsın, gönül Kuloğlu (Öztelli, 1974: 304)

Sümmanî aĢağıdaki dörtlüğünde içinde bulunduğu durumu “Ģarkı söylememek” ifadesi ile anlatmakta, böylece mutsuzluğunu dile getirmektedir:

Eski mahbûb sevmek aĢkı ile cân Elimden ne gelir Mevlâ‟dan ihsân Ben Ģarkı söylemem söyleye cihân Bana kalsa üç beĢ yârân bizdedir

146 4.9 Tavla Oyunu

“Bölümlere ayrılmıĢ iki yanlı tahta üzerinde on beĢerden otuz pul ve iki zarla iki kiĢinin karĢılıklı oynadığı oyun”dur (TS, 1998//II: 2154). Bu oyunda zar atılır ve sayılar Farsça rakamlarla ifade edilir. Kuloğlu, gönlün tavladaki Farsça sayılardan hareketle zar atınca beĢ gelen sayılarının dahi ĢeĢ/altı olmasını istediğini ifade ederek, aslında insanın her Ģeyin en iyisini ve en güzelini istediğini dile getirmektedir:

Hercayi sevmiĢim bilmezlik ile Nice bir gayırı kâr ister, gönül Bağrımız delindi güzeller ile

Her beĢi ĢeĢ düĢer zar ister, gönül

Kuloğlu (Öztelli, 1974: 305)

AĢağıdaki dörtlüğünde tavla, zar atmak ve Farsça sayı ifadelerini kullanan Seyranî, oyun gibi görünse de hayatta her Ģeyin bir anlamı olduğunu anlatmak istemektedir:

Hak güzel zülfünü yaratmasının Hikmeti var yuyup taratmasının

Tavlada âĢık da zar atmasının Yek düseyle çar ĢeĢ beĢlemesi var

Seyranî (Kasır, 1984: 185) 4.10 Toy/ġölen

Türklerin çeĢitli vesilelerle bir araya gelerek toplu halde yiyip içtikleri eğlence törenlerine toy adı verilmektedir. Toy kelimesine Dede Korkut Kitabı‟nda da rastlamak mümkündür. Dirse Han Oğlu Boğaç Han Hikâyesi‟nde Bayındır Han‟ın yılda bir kere toy düzenlediği, otağlar kurdurup beyleri misafir ettiği ve ziyafet için deve, koç gibi hayvanları kestirdiği dile getirilmektedir (Ergin, 2004: 77-78). Tuncer Baykara düğün, beĢik, sünnet, mektebe baĢlama, askere gitme ve dönme ile meslek sahibi olma (peĢtamal kuĢanma) gibi insanların hayatında dönüm noktası olan unsurları kiĢisel eğlence biçimi olarak sınıflandırmakta ve bunları toy olarak nitelendirmektedir (2009: 231-232).

Ruhsatî aĢağıdaki dörtlüğünde sevgilinin seyrana çıkanların toya ihtiyaçları kalmadığını Ģöyle belirtmektedir:

Garib olan öz yanıma Baka kalır elvanına Günde senin seyranına Çıkanlar toyu neylesün

147

Dadaloğlu‟nun aĢağıdaki dörtlüğünde toy kelimesini düğün ve bayram kelimesi ile birlikte kullanarak, toyun bir eğlence vesilesi olduğunu, ancak düğün ve bayramdan daha büyük ve daha geniĢ bir katılımla icra edildiğini dile getirmektedir:

Dadaloğlu‟m der de davı ne davı Gökteki turna da Ģahinin avı Ne al geymiĢ ne kırmızı ne mavı Ne düğün ne bayram ille toy dedi

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 132)

Sümmanî‟nin aĢağıdaki dörtlüğünde sultanın toyunda Ģairin de gerekli olduğunun ifade edilmesi, bu eğslencelerde halk Ģairlerinin de yer aldığını göstermektedir:

Yüz bin hazine değer mûyu sultânın Adil âliĢândır soyu sultânın

Olunca cennette toyu sultânın Derler ki Sümmânî Ģuârâ lâzım

148

5. BEġĠNCĠ BÖLÜM