• Sonuç bulunamadı

ÂDETLER VE UYGULAMALAR

2. ĠKĠNCĠ BÖLÜM ÂġIKLIK GELENEĞĠ ÂġIKLIK GELENEĞĠ

2.10 KarĢılaĢmalar

KarĢılaĢma; iki veya daha fazla âĢığın bir dinleyici topluluğu önünde, sazlı sözlü deyiĢmesi, atıĢması ve imtihan olmasıdır. Söze usta, yaĢlı ve misafir olanın baĢlaması Ģeklinde kurallar mevcuttur. Dinleyicilerin veya âĢıkların belirlediği ayak/kafiye ve konuyla deyiĢlerine baĢlarlar. Birbirlerine muammalar, sorular sorarlar ve cevap isterler. (Aslan, 1992: 77) ÂĢık karĢılaĢmalarının içerik yönünden üç grupta ele alınabileceğini dile getiren Dilaver Düzgün, atıĢmanın; rakibi hedef alan, onun saz Ģairliğinin zayıf

96

olduğunu iddia eden bir mahiyeti olduğunu ve zaman zaman da âĢığı tahkir eden Ģiirlerin söylenebileceğini dile getirmektedir (2006: 204).

ÂĢıkların karĢılaĢmalarda, birbirlerine üstünlük sağlamak amacıyla yaptıkları söz yarıĢmalarına atıĢma adı verilir. AtıĢmaların belirli kuralları vardır ve âĢıklar aynı ayakta sırasıyla birer dörtlük söylerler. Seyranî âĢık atıĢmalarını, meydanda koçların tokuĢmaları Ģeklinde Ģöyle dile getirmektedir:

Olur ahvalimiz mahĢerde yaman Var ise gam değil zerrece iman Seyrânî bir Ģair gördüğü zaman

Koç gibi meydana girip tokuĢa

Seyranî (Kasır, 1984: 82)

ġenlik ise atıĢmayı imtihan olarak görmektedir. Bu imtihana hırs ile gelip kibirlenmek iyi değildir. Bu Ģekilde her Ģikardan pay almak isteyenlerin, bazen istediklerini elde edemeyeceklerini vurgular. ġair, rakibini mağlup etmeyi Ģikardan bac vergisi alma Ģeklinde ifade etmektedir:

Hiddet ile imtihana gelifsen Mağrurlanma tekebbürlük ey değil Her Ģikârdan menim diyen bac umma Bu kısmetler sen yediğin pay değil

ÂĢık ġenlik (Aslan, 1992: 84)

“Hayyalesselâ”, “Haydi namaza” anlamında ezanda geçen bir sözdür. Bu söz, saz Ģairleri arasında “ĠĢte meydan, isteyen buyursun!” anlamında kullanılır. Bir meydan okuma ifadesidir (Öztelli, 1964:102). Sümmanî‟de geçen “esselâ” sözü de bu sözün kısaltılmıĢı olarak aynı anlamda Ģöyle kullanılmaktadır:

Kimi mahzun kimi memnun Kimi mahrum kimi mahsûn Bu demde cür‟â-i kanun Çalana esselâ bugün

Sümmânî (Erkal, 2007: 360)

AtıĢmalarda yenen âĢığın, yenilen âĢığın sazını alması âdettendir. Böylece yenilen âĢık onun ustalığını ve büyüklüğünü kabul etmiĢ olur. Saz alma eylemi, galip tarafı gösteren iĢlevsel bir niteliğe sahiptir. Dilaver Düzgün, karĢılaĢmalarda mağlup âĢığın saz bırakmasının, sembolik bir anlam taĢıdığını ve âĢığın sanatını da bırakması gibi bir

97

durum gerçekleĢmediğini dile getirmektedir (2006: 205). Dadaloğlu aĢağıdaki dörtlüğünde otuz âĢığın sazını aldığını ifade ederek ustalığını dile getirmektedir:

AĢağıdan beri geldim Kaz buldum boynun yoldum

Otuz âĢık sazın aldım

Sen bir daha Yusuf Emmi

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 363) 2.11 Mahlas

Türk Halk ġiiri‟nde âĢıkların Ģiirlerinde kullandıkları takma ada “mahlas” adı verilir. Dilaver Düzgün, âĢıkların mahlas almalarının üç Ģekilde gerçekleĢtiğini ifade eder: Bunlardan en yaygın olanı âĢığa ustasının mahlas vermesidir. Ġkincisi rüya motifine bağlı olarak rüyada görülen pir tarafından mahlas verilmesidir. Üçüncüsü ise bazı âĢıkların mahlaslarını kendilerinin seçmesidir. (2006:193) Gevherî aĢağıdaki dörtlüğünde mahlas kelimesini kullanarak geleneğin bir özelliğini günümüze aktarmıĢlardır:

Mahlasım Adlî‟dir Gevherî adım

Hayıflar kalursa feleke dâdım Hâlim inĢâ idüp sunmak murâdım Ne yüzden arz idem hünkâre bilmem

Gevherî (Elçin, 1998: 171)

Ruhsatî, bir dörtlüğünde mahlasının bahane olduğunu söyler (Kaya, 1999: 190). GeniĢ çevrelerde etkili olma ve duyulmanın saz ve sözle değil de mahlasın yayılmasıyla gerçekleĢeceğini ise Ģöyle ifade etmektedir:

Ġçmeyen ne bilir Ģarab u meyden Almalı hikmeti gün ile aydan

Saz ile söz ile alınmaz meydan

Ruhsat‟ın mahlası serpilmedikçe

Ruhsatî (Kaya, 1999: 89) 2.12 Meddah

Meddahlar, halk hikayesi anlatan âĢıklardır. Saz çalmasını bilenler sazıyla, bilmeyenler ise ellerinde bir asa ile taklit yeteneklerini kullanarak bir hikayeyi baĢtan sona kadar anlatırlar. Dilaver Düzgün, âĢıkların “ÂĢık Fasılları”nda sadece saz eĢliğinde Ģiir söylemekle yetinmediğini, bunun yanında klasik halk hikayeleri ve kahramanlık hikayeleri de anlattıklarını dile getirir (2006: 202). Meddahlar özellikle kıĢın

98

kahvehanelerde, daha çok aĢk ve kahramanlık konulu hikayeler anlatırlardı. Bu hikayeleri çeĢitli Ģiirler, atasözleri ile zenginleĢtirirlerdi. (D‟ohsson, t.y.: 58-59)

Meddahlar büyüklerin meclislerinde hikâyeler anlatıp taklit yaparak onları eğlendirirlerdi. Ayrıca belirli günlerde Ġstanbul‟da yaygın olan kahvehanelerde kıssahanlık yaparlardı.Hikâyedeki insanları bağlı oldukları bölgenin ağız özellikleriyle konuĢtururlar. Anlattığı hikayeler hem güldürücü, hem de ibret verici bir niteliğe sahipti. Hikaye içerisinde yer alan çeĢitli milletlere mensup kiĢileri onların dil özellikleriyle taklit ederdi. Ses taklidinde boynundaki yemeniyi kullanırdı. (Abdülaziz Bey, 2002: 395-396)

Halk Ģairlerinin Ģiirlerinde meddah kelimesinin hikaye anlatan âĢıklar anlamında kullanıldığı görülmektedir. Gevherî, kendisinin Ģair ve meddah olmadığını, sevgiliye aĢkın gözyaĢlarıyla yazdığı bir hediyesi olduğunu Ģu dörtlüğünde anlatır:

Gevherî‟yim aĢkım zâhir Ne meddâhım ne hod Ģâir Gözüm yaĢiyle yazdım bir Acâib yâdigârım var

Gevherî (Elçin, 1998: 526)

Ruhsatî, amacı sadece dinleyicilerden para koparmak olan bir hikayeci âĢığı, gelenek etiğine uygun davranmadığı için ağır bir dille eleĢtirir. Bu âĢık, hikayelerine yalan katmakta, hatta Köroğlu ve Kerem hikayelerini yanlıĢ anlatarak onların günahını almakta, dinleyicilerini bu noktada kandırmaktadır:

ÂĢıklık da‟vası nene lâzımdır

Düzen ver sazına hikâyetine

Hele biraz yalan tedarik eyle Kim bakacak senin kabahatine ….

Günahın al Köroğlu‟nun Kerem‟in Farkı yoktur helâl ile haramın

Bir‟ki mangır kapmak senin meramın Sakın ha hor bakma zanaatına

99 2.13 Muammâ Asma

Muamma âĢık fasıllarında âĢıkların yeteneklerini, kültürel birikimlerini ve sezgi güçlerini ölçmek amacıyla Ģiir biçiminde yazılan ve cevabı beklenen bir bilmecedir (Düzgün, 2006: 205). Fuat Köprülü, âĢıklık geleneğinin son bölümünde yer alan muamma tarzından hareketle bu türün Klasik Türk Edebiyatı‟ndan ÂĢık Tarzı Ģiir geleneğine geçtiğini savunur. (1962: 41). Umay Günay ise muamma geleneğinin Anadolu‟da yapılan fasıllarda “askı” adı ile anıldığını, bu yüzden halk edebiyatı geleneği içinde mevcut olan bilmecelerden kaynaklanmıĢ olma ihtimalinin göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade etmektedir (2005: 72).

ÂĢık olduğu için mu‟amma çözmekten hoĢlandığını ifade eden Ruhsatî, bu konuda kendisine son derece güvendiğini Ģu dörtlüğünde dile getirmektedir:

Geçirme elde var iken fırsatı derler bana Vazgelmez bu davalardan çok katı derler bana DeliktaĢ‟ın derununda Ruhsati derler bana

Ben âĢıkım çok mu’amma çözmeden hoĢlanırım

Ruhsatî (Kaya, 1999: 242)

ÂĢık ġenlik, ÂĢık Ġzâni ile yaptığı karĢılaĢmada kendisine sorulan mu‟ammanın imtihan olabileceğini düĢünmektedir:

ġenlik‟in zihni eflatun hıfzı dürri ân mıdır Sıtkının seyhat güzarı Ģehri Ardahan mıdır

Meramın muamma sormak yoksa imtihan mıdır

Malum eyle o ahvali hûb kemalden gonuĢah ÂĢık ġenlik (Aslan, 1992: 99)