• Sonuç bulunamadı

ÂDETLER VE UYGULAMALAR

5. BEġĠNCĠ BÖLÜM EKONOMĠ EKONOMĠ

5.1 Av ve Avcılık

Spor olarak görülmesi, av hayvanlarının etlerinin besin olarak kullanılması ve avlanılan hayvanların kürk ve derilerinden giyim eĢyası yapılması, avcılığın Türklerin hayatında önemli bir yere sahip olmasında etkili olmuĢtur. Ġbrahim Kafesoğlu, Eski Türklerin at yarıĢları dıĢında yaptığı en önemli sporun avcılık olduğunu ve toplu halde yapılan sürek avlarının Türkler için bir savaĢ provası niteliğini taĢıdığını kaydetmektedir (2001: 287-288).

Toplumların yapısına bağlı olarak zorunlu veya hobi Ģeklinde geliĢen av ve avlanma merakı, silaha karĢı duyulan tedirginlik ve korkuyu dostluğa çevirmiĢtir. Evlerin veya konakların duvarını süsleyen silahlar, bu dostluk duygusunun bir iĢareti olarak kabul edilebilir. (Eralp, 1993: 2)

D‟ohsson, Osmanlı döneminde Müslümanların av etini az yediklerini, bu durumun onların av etini sevmediğinden değil, usulüne göre avlanmamıĢ ve haram kabul edilen bir et yemek endiĢesinden kaynaklandığını dile getirmektedir (t.y.: 27). Buna ek olarak av ile ilgili Ģunları ifade etmektedir:

“Av, ancak Ģu üç maksatla yapılırsa câizdir: Yiyecek maddesi olarak kullanmak maksadıyla, hayvanın derisinden sağlanacak menfaat maksadıyla,tehlikeli ve yabanî hayvanları uzaklaĢtırmak maksadıyla.” ( t.y.: 20)

5.1.1 Av

Av kelimesi, hem avlama eylemini hem de avlanılan hayvanları anlatan bir anlama sahiptir. Karacaoğlan yazın meĢelerde ceylan avı olduğunu söyleyerek bu kelimeyi avlama eylemi anlamında kullanmıĢtır:

Yaz olur meĢede ceran av olur

Her sinekler bir alıcı kuĢ olur Sen gidersen yüreciğim dar olur Allı sunam kalk gidelim yaylaya

149

Gevherî ise av kelimesi yerine Farsça “Ģikâr” kelimesini kullanmakta ve burada avlanılan hayvanı kastetmektedir:

Felek Ģikârım aldı Beni vâdîlere saldı Gitti ceyran ıssız kaldı Çöller harab oldu harab

Gevherî (Elçin, 1998: 466) 5.1.2 Av Hayvanları

5.1.2.1 Geyik

Geyik, av hayvanlarından biridir. Karacaoğlan sevgilinin ala geyik gibi yüksekten baktığını dile getirerek onun güzelliğiyle mağrur olduğunu ifade etmektedir:

Çaylak sığın gibi göllerden kalkar

Ala geyik gibi yüksekten bakar

Ayvası turuncu burnumda kokar Soyunup koynuna girmek muradım

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 485) 5.1.2.2 Kaz

Yabani kaz, av hayvanı olarak kabul edilir. Karacaoğlan aĢağıdaki dörtlüğünde, göllerde boymul/boynu kalın kazlar gibi yüzdüğünü dile getirmektedir. Boynu kalın kazların genellikle erkek olması dörtlüğün anlamıyla da örtüĢmektedir:

Kolda götürürüm yavru baz gibi

Yüzerim göllerde boymul kaz gibi

Bahçanda açılan top nergiz gibi Toplar toplar dost zülfüne dizer mi

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 449) 5.1.2.3 Keklik

Keklik; güvercin büyüklüğünde, eti için avlanan, tüyleri boz, gagası ve ayakları kırmızı renkli bir kuĢtur. Karacaoğlan, kınanın rengi ile kekliğin rengi arasında bir benzerlik görmüĢ ve kekliği sevgili anlamında kullanmıĢtır. Sevgiliyi bir av gibi görmesi, onu elde etmek istediğinin de göstergesidir:

Üçü orta boylu gayetle güzel Üçü uzun boylu gözlerin süzer Dedim akça ceyran gölde ne gezer

Al kınalı keklik indi pınara

150 5.1.2.4 Ördek

Ördekler bir av hayvanı olarak halk Ģairlerinin Ģiirlerinde zikredilmekte ve çeĢitli renklerle ifade edilerek sevgilinin ve âĢığın anlatımında kullanılmaktadır. Kendisini gökyüzünde uçan, Ģahin avı olan gövel/mavi renkli ördek Ģeklinde niteleyen Karacaoğlan, kanat çırpıp uçamadığını dile getirerek çaresizliğini anlatmak istemektedir:

Atın eĢkini de yiğidin kıvı Güzelin üstüne kurulu dâvî

Gökte gövel ördek Ģahanın avı

Çalıp kanadımı uçamıyorum

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 510)

Suna, erkek ördek demektir ve Karacaoğlan aĢağıdaki dörtlüğünde sevgiliyi, göl kenarında eĢini arayan bir sunaya benzetmektedir:

Sırma sandım kirpiğini kaĢını Delik deĢik ettim sînem baĢını Uzatır boynunu arar eĢini

Bir tek suna gördüm göl kenarında

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 383)

Kıl ördek, kılkuyruk da denilen eti sevilen bir ördek türüdür. Karacaoğlan aĢağıdaki dörtlüğünde sevgiliyi kıl ördeğe benzetmektedir:

Güvercin duruĢlu keklik sekiĢli

Kıl ördek boyunlu ceren bakıĢlı

Tavus kuĢu gibi göğsü nakıĢlı ġöyle bir güzel ver gönlüm eğleyim

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 505) 5.1.2.5 Turaç

Turaç, Çukurova‟da yaĢayan, sülün cinsinden olan eti tatlı bir av kuĢudur. AĢağıdaki dörtlükte Karacaoğlan, turaç kelimesiyle sevgiliyi anlatmaktadır:

Ötme turaç ötme iĢin var senin ġahan salıp avlanacak yer değil

Vardım gördüm ağyar göçmüĢ yurdundan Vatan tutup eğlenecek yer değil

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 479) 5.1.3 Avcı KuĢlar

Karacaoğlan bir dörtlüğünde Ģahinin avlanma amacıyla kullanıldığını dile getirir (Sakaoğlu 2004: 479). AĢağıda ise kendisini bir av olarak görmekte, avcı kuĢ olan

151

Ģahinin pençe vurduğunu ve kanadına ok saplandığını dile getirerek av sahnesini Ģöyle canlandırmaktadır:

Katar katar olmuĢ gelen turnalar ġu halıma Ģu gönlüme bak benim

ġahan pençe vurdu tüyüm ağarttı

Kanadıma bir ok vurdu berk benim

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 499)

Baz, avcı kuĢ olarak bilinen doğan türü bir kuĢtur. Halk Ģairlerinin Ģiirlerinde kolda taĢıma özelliği sıkça dile getirilir. Karacaoğlan bir dörtlüğünde eli bazlı beyleri dile getirir (Sakaoğlu, 2004: 513). ÂĢık Ömer, bir dörtlüğünde kolundan baz uçurduğunu belirtir (Elçin 1987: 42). AĢağıdaki dörtlüğünde ise elindeki ile yetinmeyip daha fazlasını isteyen biri olarak sahip olduklarını da kaybettiğini ifade eder. Burada baz, sahip olduğu varlıkları göstermektedir:

Devlet hümâsını tutayım derken

Uçurdum kolumdan bâz elden gitti

Cehd idüp ardından yeteyim derken Hazır turna ile kaz elden gitti

ÂĢık Ömer (Elçin, 1987: 20)

Doğan kuĢu da avcılıkta kullanılan bir kuĢtur. Dadaloğlu aĢağıdaki dörtlüğünde eli doğanlı beyleri Ģöyle dile getirmektedir:

Sana derim sana Anavarza kalesi Sana konup göçen iller nic‟oldu Doğru söyle garip baĢın belâsı

Eli al doğanlı beyler nic’oldu

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 329) 5.1.4 Av Malzemeleri

Hayvanları avlayabilmek amacıyla tuzak kurulması ve ağ kullanılması halk Ģairlerinin Ģiirlerine de yansımıĢtır. “Tuzak, ağ ve avcı” kelimelerini tenasüp içerinde kullanan Gevherî, sevgilinin kendisinden kaçmamasını Ģöyle ifade etmektedir:

Mecnun gibi dolanacak dağım yok Bülbül gibi Ģakıyacak bağım yok

Duzağım yok avlayacak ağım yok

Kaçma benden ben yad avcı değilim

152 5.1.5 Avcı/Sayyat

Karacaoğlan bir dörtlüğünde Eğri Dağı‟nda avcıların gezdiğini dile getirmektedir (Sakaoğlu 2004: 418). Al, hile demektir. Karacaoğlan avcıların hileye sahip olduklarını Ģu dörtlüğünde dile getirmektedir:

Yükseğinin karı tozar Engininin köyü mezar Göğsü alca kaplan gezer

Avcı olup al olma mı

Karacaoğlan (Sakaoğlu 2004: 422)

Gevherî “sayyat/avcı, Ģikar/av ve ceylan” kelimelerini tenasüp içerinde kullanmakta ve sevgiliyi ceylan olarak nitelemektedir. Burada avcılar ceylanı değil, tam tersine ceylan olan sevgili avcıları avlamıĢtır:

Gevherî‟nin sana aceb meyli var Cemâlin görmeğe çeker intizâr Bunca sayyadları eyledin Ģikâr ÇeĢme-i sâhir misin yoksa ceyrânım

Gevherî (Elçin, 1998: 187)

Seyranî, avın yapılıĢ Ģeklini bilmeyen avcının, avcı kuĢu yanlıĢ zamanda saldığı için amacına ulaĢamayacağını dile getirerek, ariflerin sabır ve yumuĢaklığı yerinde kullanarak zalimlerin zulmünü bertaraf edeceğini anlatmak istemektedir:

Ârif kalkan edip sabr u hilmini Anınla def‟eder zâlim zulmünü

Anlamayan avcı avın ilmini KuĢunu dumana salmada olur

Seyranî (Kasır, 1984: 214) 5.2 Bağcılık

Türk halk Ģairlerinin Ģiirlerinde bağcılıkla ilgili olarak “bağ, bahçe ve bostan” kelimelerinin geçtiği görülmüĢtür. Kuloğlu bahçe ve bağları sevgili ile sefalar sürdüğü bir mekan olarak Ģöyle dile getirmektedir:

Son imiĢ Ģunda yârimi gördüğüm El kavĢurup divanında durduğum Yârinen zevk u safalar sürdüğüm Yâr netti bahçeler ile bağları

Kuloğlu (Öztelli, 1974: 301)

Karacaoğlan bir dörtlüğünde bağ ve bahçelerde gezdiğini ve sevgiliye layık bir nar bulamadığını dile getirir (Sakaoğlu, 2004: 484). BaĢka bir dörtlüğünde “kırmızı çubuklu

153

bağın yokluğu” ifadesi ile kendisinin sılada kalmasını sağlayacak mal ve mülke sahip olmadığını anlatmaktadır (Sakaoğlu, 2004: 522). Bağ ve bostanın ancak bakımla güzelleĢeceğini dile getiren Karacaoğlan, vatanın dikenli, yabancı ellerin ise gül bahçesi gibi olduğunu ifade etmiĢtir. Böylece içinde yaĢadığı vatanın bakıma muhtaç olduğunu dile getirmektedir:

Karac‟Oğlan eydür dillere destan

Tımarsız olur mu bağ ile bostan

Vatan diken olmuĢ yad el gülistan Sılam seni terk edeyim bir zaman

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 522) 5.3 At ve Atçılık

Türk kültüründe atın önemli bir yeri vardır. SavaĢta, tarımda ve ulaĢımda ağırlıklı olarak kullanılan bu çevik hayvanın evcilleĢtirilmesi Türklere diğer milletlere göre büyük üstünlükler sağlamıĢtır. Yirminci yüzyıla kadar at, Türklerin hayatında önemli rol oynamıĢtır. Atlar zamanla geliĢen teknoloji karĢısında eski önemini kaybetmiĢtir. Dünya medeniyetine Türkler tarafından kazandırılan en önemli unsur olarak görülen, sürat ve hareket kabiliyetini sağlayan baĢlıca unsur attır (Göksu, 2008: 90). Doğan Aksan, bu konuda Ģunları dile getirmektedir:

“Uzun tarihi boyunca yaĢamı savaĢlarla, göçlerle geçen Türklerin maddi kültüründe „at‟ kavramının çok özel ve çok önemli bir yeri vardır. Tarih ve dil kaynakları, yapılan savaĢlarda, günlük yaĢamda atın yerini ve sahip olunan at sürülerinin önemli bir servet sayıldığını belirgin bir biçimde ortaya koymaktadır.” (2008: 143)

Salih Demirbilek, Kutatgu Bilig adlı eserde atın çeĢitli iĢlevlerde kullanıldığını tespit etmiĢ ve bunu eserden alınan beyitlerle örneklendirmiĢtir. Bu tespitlere göre at, ulaĢım ve savaĢ aracıdır; vefakârdır, cesurdur, hükümdarlar hediye olarak sundukları için değerlidir ve at yetiĢtiricileri saygı görmelidir. (2005: 135-137)

Türk kültüründe atla ilgili çeĢitli bilgilerin yer aldığı “baytarname” adı verilen eserlerin yazıldığını görmekteyiz. Baytarnamelerle ilgili olarak Ali Abbas Çınar Ģunları kaydetmektedir:

154

“Baytarnamelerin genelinde; atların gerektiği, hayat içindeki yeri, donları, cinsleri, sınanmaları, güçlü ve kuvvetlilikleri, yürüyüĢ biçimleri, yetiĢtiricilikleri, adlandırılıĢları, uğurlu veya uğursuz vasıfları, yaratılıĢları, yaĢ tayinleri, bakımı, hastalıkları, ilâçları vb. konular üzerinde durulmaktadır.” (1998: 52)

Türklerin hayatında önemli görülen atın ve at ile ilgili çeĢitli özelliklerin halk Ģairlerinin Ģiirlerine de yansıdığını görmekteyiz. At çeĢitleri ve at giyim kuĢamına ait kelimelerin bu Ģiirlerde yoğunlukta olduğunu söylemek mümkündür. Osmanlı tarafından zorunlu iskâna tabi tutulan AvĢar aĢireti mensubu Dadaloğlu, mücadelelerinde at vermelerinin/yitirmelerinin kendilerine iskânlıktan daha zor geldiğini dile getirerek ata verdikleri önemi vurgulamıĢtır:

Ne yaman hayf aldı AvĢarlar Kürtler Yürekten çıkar mı böyl‟olan dertler Kayboldu arada boyn‟uzun atlar

At vermemiz iskânlıktan zor oldu

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 325)

Türklerde değer verilen varlıklar için baĢın onun uğruna kurban edileceği ifadesi kullanılır. Dadaloğlu baĢının ata kurban olacağını dile getirerek ona verdikleri önemi anlatmak istemektedir:

Atım ürker zor etmen gayet uslusun Sahibini incitme Turalı neslisin Güzelin ak gerdanlısı da ak feslisi

Serim ata kurban canım güzele

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 76) 5.3.1 Atın Özellikleri

Dadaloğlu‟nun Ģiirlerinde atların sahip olması gereken çeĢitli özellikler dile getirilmiĢtir. AĢağıdaki dörtlükte atın kulağını dikmesi ve döĢünün iyi olması gerektiğini ifade edip gürleyerek kalkması gerektiğini Ģöyle dile getirmektedir:

Atın eyisi de kulağın diker

Güzel ığralanır, omzunu silker Kınalı keklik gibi gürleĢip kalkar Güzele gerdan da ata döĢ gerek

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 176)

Bir dörtlüğünde atın kalem kulaklısı ve kuru suratlısının makbul olduğunu söyleyen Dadaloğlu (Görkem, 2006: 76), aĢağıdaki dörtlüğünde atın yiğidinin hızlı giden ve at için ideal yaĢın beĢ yaĢ olduğunu Ģöyle dile getirmiĢtir:

155 Atların yiğidi de çabuktan olur Güzelin göğsünde çifte ben olur

At dördünde biraz çiğ olur Güzele on dört de ata beĢ gerek

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 176) 5.3.2 At ÇeĢitleri

5.3.2.1 Al At

Kırmızı renk tonuna yakın bir at çeĢididir. Dadaloğlu savaĢlarda bu atların ölüsünün bile canlandığını dile getirerek mücadelelerde kullanılmaya uygun olduğunu vurgulamak istemektedir:

Al at der ki güzel olur donumuz

Cinsimizden çatal olur dilimiz Kavga görünce sağalır ölümüz Üzengi üzengiye değdi zaman

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 190) 5.3.2.2 Arap Atı

Halk Ģairlerinin, özellikle Karacaoğlan‟ın Ģiirlerinde Arap atının üstün olmasıyla ilgili çeĢitli dörtlükler mevcuttur. Karacaoğlan Arap atı olanın ona hevesle bineceğini söyler:

Arab atı olan iĢtahlı biner

AĢireti olan yaylaya konar AĢnası olan da yolları dener Belki sevdiceğim döner geriye

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 413)

Burak, Miraç‟ta peygamberimizin bindiği atın adıdır. Karacaoğlan üstün Arap atlarının Burak gibi olduklarını Ģöyle dile getirmektedir:

Arab at da Burak olur

Koç yiğitte yürek olur Bun deminde gerek olur Yiğide hor bakmak olmaz

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 646)

Ruhsatî ise Arap atlarının çıkardığı tozdan özelliklerini belli edeceğini Ģöyle dile getirmektedir:

Hey ağalar gelin meydan yerine

Arap at dizgini tozdan bellidir

Kuyruğu sağrıda kelle kucakta Beygirin ceylanı izden bellidir

156 5.3.2.3 AĢkar ve Düldül

AĢkar, Devzâde de denilen, Battal Gazi‟nin atının adıdır. Koyu kırmızı renkli doru attır. (Pala, 1999: 43) Hz. Muhammet‟in beyaz renkli diĢi katırına ise Düldül adı verilir. Hz. Peygamber savaĢlarında bu katıra binmiĢ ve daha sonra Hz. Ali‟ye hediye etmiĢtir. Uzun süre yaĢamıĢ ve Muaviye zamanında ölmüĢtür. Düldül kelimesi “kirpi” anlamına gelir. Hızlı yürüyüĢünden dolayı bu ad verilmiĢtir. (Pakalın, 1993/I: 485)

Ruhsatî aĢağıdaki dörtlüğünde kıratını AĢkar‟a benzetmektedir: Bir saat görmesem açılmaz aynım

Resm-i AĢkar donu mercan kıratım

Üstüne gelince cuĢ eder gönlüm Hem arka hem öne kalkan kıratım

Ruhsatî (Kaya, 1999: 243)

Dadaloğlu, Türkmen Oğlu‟nun mücadelesini anlatırken onun kahramanlığını vurgulamak amacıyla atını AĢkar‟a ve Düldül‟e benzetmiĢtir:

Bindiğin at AĢkar mıdır ya Düldül Ġrengi bozadır der Türkmen Oğlu Eyerlen kır atı mahzun kalmasın Biner dövüĢürüm der Türkmen Oğlu

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 366) 5.3.2.4 Doru At

Gövdesi kızıl, ayakları ve yeleleri koyu renkli olan atlara doru adı verilir (TS, 1998/I: 626). Kara ve kızıl renk arası bir at çeĢididir. Osmanlı döneminde daha çok kır ve doru renkli atlar tercih edilirdi. Bunu Ģu deyiĢten de anlamak mümkündür: Alma alı, sat yağızı/ Sakla kırı, bin doruya (Abdülaziz Bey, 2002: 233). Karacaoğlan, gönlün sınırsız isteklerini dile getirdiği aĢağıdaki dörtlüğünde sahip olmak istediği beĢ yüz atın hepsinin de doru olması dileğini Ģöyle ifade etmektedir:

BeĢ yüz atım olsa beĢ yüzü doru Binse etbalarım eylese harı BeĢ yüzü de öveyk bini de kırı BeĢ yüz yedeğine al ister gönül

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 482)

5.3.2.5 EbeĢ At

EbeĢ at, sarı renge yakın bir at çeĢididir. Dadaloğlu‟nun aĢağıdaki dörtlüğünde bu ata daha çok beylerin bindiğini görmekteyiz:

157

EbeĢ at der ki bağlansa kastıma

Kaplan derisi kapasalar postuma Bir bey oğlu binse benim üstüme Süzülüp konağa vardığım zaman

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 190) 5.3.2.6 EĢkin At

Güzel koĢan ve hızlı yürüyen atları nitelemek için eĢkin kelimesi kullanılır. Bahaeddin Ögel, eski Türklerin yüğrük, ayağı çabuk atlar için eĢkin deyiĢini kullandıklarını belirtir (Ögel 1991/II:62). Karacaoğlan yiğidin kıvı/cesur olması gibi atın da eĢkin olması gerektiğini Ģöyle dile getirmektedir:

Atın eĢkini de yiğidin kıvı

Güzelin üstüne kurulu dâvî Gökte gövel ördek Ģahanın avı Çalıp kanadını uçamıyorum

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 510) 5.3.2.7 Kır at

Kır at, biraz kara ile karıĢık ak at rengidir. Köroğlu destanında Köroğlu‟nun meĢhur kahraman atının adı da “Kırat”tır. Halk Ģairlerinin Ģiirlerinde kır atla ilgili ifadelere rastlamak mümkündür. Karacaoğlan bir dörtlüğünde kır ata seslenerek meydanın kendilerinin olduğunu söylemekte, böylece sevgilinin geliĢi ile meydana gelen mutluluğunu dile getirmektedir (Sakaoğlu, 2004: 570). AĢağıdaki dörtlüğünde ise kır atı kahramanlığının bir parçası olarak görmektedir:

Çıkayım da sarayına köĢküne Can dayanmaz amberine miskine Bineyim de kır atımın üstüne Göstereyim sana döğüĢ nic‟olur

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 621)

Dadaloğlu aĢağıdaki dörtlüğünde kır atı, atların en önde geleni olarak görmekte ve onun yiğitlerin atı olduğunu dile getirmektedir:

Kır at der ki ben atların baĢıyım

Gözü kanlı yiğitlerin kuĢuyum Her yerde de can kurtaran kiĢiyim Üzengi böğrümü yirdiği zaman

158 5.3.2.8 Küheylan

Soylu Arap atlarına küheylan adı verilir. Gevherî gurbette yalnız bulunan yiğidin altında küheylan atı bulunması gerektiğini Ģöyle dile getirmektedir:

Gurbete yalınız düĢen yiğidin

Altında küheylan atı gerektir

AĢk ucundan dağlar aĢan yiğidin Köroğlu misali nâmı gerektir

Gevherî (Elçin, 1998: 368)

Gevherî aĢağıdaki dörtlüğünde ise “ömrümün varı” diye seslendiği sevgilinin düĢmanla/rakiple el ele verdiğini dile getirmektedir. Üstün özelliklerinden dolayı kendisini “küheylan” metaforu ile anlatan Ģair, rakibi de har/eĢek Ģeklinde ifade etmektedir:

Nedir bu vaadlar ömrümün varı

Küheylân yerine bağladın harı

Yoksa terkm‟eyledin Gevherî-zârı Niçün virdin adû ile el ele

Gevherî (Elçin, 1998: 49) 5.3.2.9 Yağız At

Yağız at, bir çeĢit doru attır. Dadaloğlu, savaĢlarda bu atın geriye dönmeyeceğini dile getirerek cesaretini anlatmak istemektedir:

Yağız at da der ki bağlan koruya

Varırsam ileri dönmem geriye Üstümdeki yiğidi Mevlâ‟m koruya Kılıçlar baĢıma döndüğü zaman

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 190) 5.3.3 At Giyim KuĢamı

5.3.3.1 DiĢindirik/DiĢendirik

DiĢindirik, ipten gem, yular Ģeklinde açıklanmaktadır (YTS, 1983: 70). Gem ise atların ağızlarına takılan demir araçtır. Seyranî, rüĢvet atının hızla koĢmaya baĢladığını, bu yüzden yavaĢ yavaĢ hızının kesilmesi gerektiğini Ģöyle ifade etmektedir:

Esb-u rüĢvet dizginin artırmıĢ ister koĢmağı Ağzına ver bir “diĢendirik” hemen bir gemleme

159 5.3.3.2 Dizgin

Gemin uçlarına bağlanarak hayvanı yöneltmeye yarayan kayıĢa dizgin adı verilir. Karacaoğlan sevgilinin iyi bir ata bindirildiğini ve dizgini elinde tuttuğunu dile getirir (Sakaoğlu 2004: 616). AĢağıdaki dörtlükte ise dizgini boynuna düĢmüĢ ifadesi ile atın serbest hareket edecek Ģekilde bırakıldığını anlatmak istemektedir:

At ile Kırım‟ı aĢtıktan geri

Dizgini boynuna düĢtükten geri

Aksu‟yun köprüsün geçtikten geri Bu gece MaraĢ‟ta yatalım atım

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 491) 5.3.3.3 Gem

Atları yönlendirmek amacıyla ağızlarına takılan demire gem adı verilir. Hayvanın ağzına gem takmaya ise gem vurmak adı verilir. Seyranî mücadeleyi kendisinin gerçekleĢtirdiğini ata gem vurma ifadesi ile anlatmaktadır:

Atın vurdum ben gemini

Eller sürdü ah demini Azgın yara merhemini Sarmasalar onar m ola

Seyranî (Kasır, 1984: 77)

5.3.3.4 Kaltak

Binek hayvanlarının sırtına konulan ve oturmaya yarayan araca eyer adı verilir. Eyerin üzeri örtülmemiĢ tahta bölümüne kaltak denir. Karacaoğlan Arap atların kaltağının yüksek olduğunu Ģöyle dile getirmektedir:

Yüksek olur Arab atın kaltağı

Issız kalmıĢ koç yiğidin yatağı Varır bir kötüye değer eteği Geri dur ha benli dilber geri dur

Karacaoğlan (Sakaoğlu, 2004: 606) 5.3.3.5 Nal/Çul

Atların tırnaklarına çakılan demir parçasına nal, genellikle kıldan veya yünden kaba olarak dokunan hayvan örtüsüne ise çul adı verilir. Karacaoğlan aĢağıdaki dörtlüğünde atına çul dokutmak ve gümüĢten nalın yaptırmak ifadelerini kullanmaktadır:

Atım Öğrek‟te dokudam çulunu Üç güzele ördüreyim yalını Som gümüĢten döktüreyim nalını Bu gece Öğrek‟te yatalım atım

160 5.3.3.6 Üzengi

Üzengi/Özengi, binek hayvanının eyerinde takılan ve ayağa geçirilen düz metaldir. HaĢa, eyer, palan, semer ve baĢlıkla birlikte atın binit takımlarını oluĢturur. Osmanlı ve Çerkes üzengisi gibi çeĢitleri vardır. (Abdülaziz Bey, 2002: 235-236) Dadaloğlu, atın arlısının üzengi takmadığını Ģöyle dile getirmektedir:

Atın arlısı da üzengi takmaz

Güzelin tembeli yerinden kalkmaz Ağalar onu da hiç gönlüm çekmez Güzele tatlı dil de ata baĢ gerek

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 176) 5.3.3.7 Sülempent

Atın döĢüne takılan süslü kayıĢa sülempent adı verilir. Dadaloğlu sülempentli gök kır atla, dost diye nitelediği kimseyle beraber yollara düĢmeyi istemektedir:

Dadalı‟m da söyler sözü özünden Çok güzel sevdi de kendi zâtından

Uğru sülenpetli gök kır atınan

DüĢe idim o dostunan yola ben

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 200) 5.3.4 Tımar

Atların dıĢ yüzeylerini temizlemeye tımar etmek adı verilir. Dadaloğlu atların, sahibinin eliyle tımar edilmesi gerektiğini Ģöyle dile getirmektedir:

Tımarını elinle eyle ar sanma

Yemini çifte ver de kâr sanma

Aman efendim bir Ģey söyleyim de zor sanma Ağır devlet, hodul avrat, ma‟mur il gerek

Dadaloğlu (Görkem, 2006: 170) 5.3.5 Binek TaĢı

Osmanlı evlerinin önünde bulunan ve atlara binmeye yarayan hafif yüksek taĢlara binek taĢı adı verilir. ÂĢık ġenlik binek taĢını Ģu dörtlüğünde kullanmaktadır: