• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.4. Sanatın Üstlendiği Misyon ve Kendisine Atfedilen Değerler

Sanatın amacı, insan kendi içinde biriktirdiği, barındırdığı manevi birikim yolu ile insanları harekete geçirmektir. Sanatsal bir kurgunun, imgenin haz ve çoşkusal birikimi nesnenin kendinden dışarıya taşarak sanat izleyicisine yansır ve ruhuna işler. Gorki’ye göre uygarlığın temsilcileri üç sınıftır: İşçiler, bilginler ve sanatçılar. İşçiler demire ve çeliğe hayat verirler, gelişme ile ilerlemenin maddi ön koşulunu sağlarlar. Bilginler doğayı

29

araştırırlar ve birinci doğaya dayanarak ikinci bir doğanın nasıl yaratılabileceğini halka öğretirler. Sanatçılar ise insanın iç dünyasını yani insanın ruhunu inceleyerek içindeki iyi ve kötüyü gösterirler. Bu sayede bilim gibi sanat olgusu kendi ikinci bir doğasını yaratmış olur. Yalnız şu fark ile: Bilim insanı çevreleyen doğayı değiştirdiği halde, sanat insanın içindeki doğayı değiştirmeye çalışır. Sanatın diğer bir önemli özelliği; bir iletiyi aktarma özelliğidir. Kişinin kendinde biriktirmiş olduğu değerleri başkalarına ulaştırma çabası vardır(Artut, 2007, s. 37-38).

Aslında sanat, her zaman olası en büyük gücü bütünüyle dünyayı yöneten gücü temsil etmeye çalışmıştır. Nitekim gücün temsili olarak sanat, yöneten güçten aldı. Bu bağlamda, sanat her zaman dolaysız ve dolaylı yollardan eleştirel olmuştur. Bunun nedeni sonlu siyasi gücü, sonsuz olanın: Tanrı, doğa, kader, yaşam, ölüm imgeleriyle karşılaştırır. Sanatın kendi bütünlüğü dahilinde devletin kusurlu dengeleyici gücünü aşan ütopik bir güç dengesi görüntüsü sunmaya çalıştığı söylenebilir. Modern devletin şekillendirdiği güçler dengesinin etkisini öven ilk düşünür olan Hegel, modernite sürecinde sanatın geçmişe ait bir olgu olduğuna inanıyordu. Yani güç dengesinin gösterebileceğini, bir görüntü şeklinde sunabileceğini hayal edemiyordu. Sonucu sıfır çıkan, birbirini gideren güçler dengesinin yalnızca düşünebildiği fakat görülmediğine inanıyordu. Fakat modern sanat, gücün mükemmel dengesinin de, sıfırın da görselleştirilmesinin mümkün olduğunu gösterdi(Groys, 2013, s. 8-9). Tüm insanlığı ilgilendiren olayların içine nüfuz eden sanat olgusu, her olgunun var oluş durumuna bürünerek kendini göstermeye çalışır. İster olumlu ve olumsuz manada olsun sanatın ifade biçimi, her eylemi kendisini kat kat artırarak halka duyurmuştur.

Modernite koşulları altında bir sanat yapıtı iki şekilde üretilip kamuoyuna sunulabilir: Ticari bir mal olarak veya siyasi bir propaganda aracı olarak. Bu iki olgu altında üretilen yapıtların nicelikleri aşağı yukarı birbiriyle eşitmiş gibi görünebilir. Fakat çağdaş sanat sahnesinin koşulları altında sanat tarihine bir ticaret olarak daha fazla, bir siyasi propaganda olarak ise çok daha az dikkat edilir. Fakat sanat, varlığını hissettirdiği alanlara bakıldığında, Sovyetler Birliği’nin ve diğer eski sosyalist devletlerinin resmi sanatının yanı sıra gayri resmi sanatı da, çağdaş sanat tarihinin ve müzecilik sistemi anlayışının dışına çıkmıştır. Aynı şekilde, devlet destekli Nazi Almanya’sı veya faşist İtalya sanatı içinde söylenebilir. Bir başka yerde Batı Avrupa Sanatı için, Batılı komünist partiler, özellikle de Fransız Komünist Partisi tarafından desteklenen propaganda aracı olarak kullanılmıştır.

30

Standart sanat piyasası koşulları dışında üretilen siyaset güdülü bu sanatın ihmal edilmesinin muhakkak bir nedeni vardır. Ticari sistem ve siyasi sistem, İkinci Dünya Savaşı‘nın sona ermesinden ve özellikle eski sosyalist Doğu Avrupa ülkelerinde rejimin değişmesinden sonra sanatın üretimine ve yayılımına ilişkin egemenliği artmaya başladı. Sanatın anlamı, sanat piyasası ifadesiyle neredeyse eş anlamlı olmaya başladı. Bu durum öyle bir hal aldı ki, piyasa dışında üretilen yapıtlar kurumsal olarak benimsenen sanat alanından dışlanmaya başlandı(Groys, 2013, s. 10-11). Kendi ifade biçimini oluşturmaya başlayan her olgu, amaçları doğrultusunda sanatı kullanamaya çalışmıştır. Yazınsal, görsel ve müzik gibi sanatın birçok faklı alanında kendilerini hissettiren bu olgular varlık göstermeye başlamışlardır.

Resim sanatının üstlendiği misyon ve kendisine atfedilen değerler, her dönem farklılık arz etmiştir. Tarihsel bağlamda ele alındığında yaşanan her dönemin koşulları gereği sanatın betimsel olgularında da farklılıklar meydana gelmiştir. En yalın ifadeyle sanat olgusunun varlığı, sadece gerçekçi nesnelerin varlığını rahatlatmak, izleyicinin yaşadığı yoğun günün zihin yorgunluğunu atmak için midir? Sanatın birincil amacı bu mudur? Bu tür olguların doğruluğu sanat eserinin varlığına gölge düşürmesi beklenemez. Bu daha çok sığ bir düşüncenin ifade biçimidir. Sanat eserinin anlamının dar kalıplara sokularak bir ifade kazandırılmaya çalışılması, sanat hadisesinin var olma ereğini tam anlamıyla açıklayamaz. Sadece bu düşünce ile ortaya çıkacak bir sanat eserinin eleştirisi eksik kalır. Bu nedenle bir sanat eserini değerlendirmek için, disiplinler arası bir çalışmayı gerektirir. Bu tür disiplinler arası bir çalışmanın varlığı, sanat eserinin ereğini kavrama noktasında izleyiciye doğru eleştirel biçimini verecektir.

Bir eseri anlamak ve değerlendirmek için yapılacak olan eleştiri, sanatın diğer bilimlerle olan ilişkilerini açıklayan sanat kuramlarıyla da desteklenebilir. Sanatsal düşünme, tasarlama ve yaratımın felsefi çerçevesini belirleyen sanat kuramları, aynı zamanda estetik bilimin de temelini oluşturur. Bu nedenle sanatın şeklini, konusu, üslubu ve akımların ortaya çıkış nedenleri veya biçimleri sanat kuramları, kapsamı içinde ele alınmaktadır. Ayrıca felsefeyle olan ilişkisi, sanatın niteliği, özelliği ve sınırlarını da açıklamada yardımcı olur. Sanatın felsefeyle olan yakınlığının yanı sıra, sanatın cephesinden bakıldığında, sanat kuramlarının sanat psikolojisiyle de yakından ilişkisi vardır. Bunun dışında, sanatın yaratımında etkili olan çevresel koşullar ve çevrenin kültürel tasviri sanatın sosyolojiyle olan bağlantısını hem zaman hem de evrim süreci içindeki benzerlik ya da

31

farklılıklarını açıklamaya çalışan sanat tarihiyle olan ilişkisini de açıklar. Sanatı sanat yapan özellikleri bu öğeler arasındaki ilişkilerle açıklamaya çalışan sanat kuramları, sanatçı, sanat eseri, izleyici ve dış dünya odaklı bir yapıyla çeşitlilik gösterir (Varlık Şentürk, 2012, s 16). Bu çeşitlilikte süjenin varlığı eserin vücut bulma aşamasına kadar ona etki eder. Burada objenin yani sanat eserinin nasıl, ne şekilde ortaya çıktığı ifadesi, sanatın elamanlarının sanatın hangi ilkelerince uygulanacak olması ile ilintilidir. Sanat eserini inşa eden sanatçının yaşadığı kişisel edinimleri eser vücut bulana dek etki eder. Bu edinimler, hem bir anlamda bireyi kişi yapacak olan girdiler, yani sosyo-kültürel, sosyo- ekonomik ortam ile gördüğü her türlü eğitim, hem de kişiyi yapan çıktılardır. Bu çıktılar sanatçının aldıklarına kattıkları, kültüre ekledikleridir. Bu girdilerin ve çıktıların somut, gözlenebilir hali ise o bireyin ya da kişinin dünya görüşünü, felsefe ve sanat bilgisi, en sade ifadesiyle görgü kurallarını yansıtan tutum ve davranışlardır. Sanatçı sanat görüşünü kendi kültürü içinde oluşturur, kendi kültürünü sanat anlayışı ile biçimlendirir (M.Erinç, 2004, s. 12).