• Sonuç bulunamadı

E- KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.2. SAHABİ DÖNEMİ

Hz. Ebûbekir’in Halife Seçilmesi

İslam âleminde tüm zamanlarda yaşanacak olan ihtilafların baş sebebi kuşkusuz Hz. Peygamber’in(a.s.)vefatını müteakip ortaya çıkan halifenin kim olacağı meselesinden bağımsız değildir.11 Bahse konu olan mevzu İslam toplumunu derinden etkilemiş, siyâsî/dînî anlamda yapısını değiştiren bir konu haline gelmiştir.

Hz. Peygamber(a.s.) kendisinden sonra hilâfete kimin geçeceğini, nasıl seçileceğini ve onda ne gibi şartların aranacağını belirtmemiştir. Dolayısıyla halife sahabinin istişaresiyle seçilecekti.12 Halife seçimi için Benû Saîde avlusunda13 toplanan sahâbîler bu mevzuda şu görüşleri ileri sürmüşlerdir:

a) Halife Medineli Ensar’dan olmalıdır. b) Mekkeli Muhacirlerden olmalıdır.14 c) Her ikisinden birer kişi seçilmelidir.15

9

Muhammed Âbid el-Câbirî, Arap-İslam Siyasal Aklı, Vecdi Akyüz (Çev.), Kitâbiyât Yay., İstanbul 2001, s.169.

10 Muhammed Âbid el-Câbirî, Arap-İslam Siyasal Aklı, s.193.

11 Ebû’l Hasen Ali b. İsmail b. İshak b. Ebî Musa el-Eş’ârî, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn ve

İhtilâfu’l-Musallîn, Nuaym Zerzûr (Thk.), el- Mektebetu’l-Asriyye, Beyrût 1426/2005, c. I, s. 21-22; Mehmet Emin Özafşar, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihi Arka Planı, Otto Yay., Ankara 2015, s.31.

12 Mehmed Said Hatiboğlu, Hadis Tetkikleri, Otto Yay., Ankara 2012, s.34. 13

Muhammed b. Cerîr b. Ebî Ca’fer et-Taberî, Târîhu’r-Rusul ve’l-Mülûk, Dâru’t-Turâs, Beyrût 1387, c.III, s.201; Ebû’l Hasen Ali b. Ebî Kerem Muhammed b. Muhammed b. Abdülkerim Abdulvâhid eş-Şeybânî İzzuddîn İbnu’l-Esîr el-Cezerî, el-Kâmil fî’t-Târîh, Ömer Abdüsselam Tedmûrî (Thk.), Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, Beyrût 1997, c. II, s.187. Abdurrahman b. Ebibekr Celaleddin es-Suyûti, Târîhu’l-Hulefâ, Hamdi Demirdaş (Thk.), Mektebetu Mustafa el-Bâz, Riyâd 2004, c. I, s.55.

14

5 d) Kureyş ’ten olmalıdır.16

Görülüyor ki sahabi, halife olacak kişide birbirinden farklı şartlar aramışsa da halifenin seçimle işbaşına gelmesinde herhangi bir ihtilafa düşmüş değillerdir. Halife seçimle ve bey’atle tayin edilecekti. Çünkü sahabeden hiç kimse devlet reisliğini Hz. Peygamber’in (a.s.) verâseti olarak görmüyordu. Ayrıca Hz. Peygamber (a.s.) kendisinden sonra gelecek şahsı da haber vermemiştir.17

Nitekim rivâyete göre; Hz. Peygamber (a.s.) hastalığı ilerleyince Hz. Abbas, Hz. Ali’ye Hz. Peygamber’in (a.s.) irtihal edeceğini yüzünden anladığını, Hz. Peygamber’e iktidarın kime kalacağını sormasını istemişti. Hz. Ali ise; “Vallahi ben böyle bir şey yapmam. Çünkü Hz. Peygamber (a.s.) sarahaten iktidarı bizden başkasına verirse bu kanun olur ve idare bizden başkasına tevdi edilmez.” demişti.18

Hz. Ebû Bekir’e bey’at edilmesi noktasında dikkat çeken bir husus, Hz. Ali ile Zübeyr b. Avvâm’ın ona geç biat etmeleridir. Konu ile ilgili kaynaklara bakıldığında bu gecikmenin sebebi ile alakalı birbirinden farklı rivâyetler nakledildiği görülmektedir.19

Bu rivâyetlerin bir kısmı Hz. Ali ile Hz. Ebûbekir arasında bazı meselelerden dolayı husumet olduğunu, gecikmenin bundan kaynaklandığını, diğer bazı rivâyetler ise aslında bey’atte bir gecikme olmadığını, umumî bey’ati duyar duymaz Hz. Ali’nin hemen bey’at ettiği şeklindedir. Hz. Ali ve Zübeyr b. Avvâm’ın Hz. Ebûbekir’e hemen bey’at ettiklerini nakleden rivâyetlerin, Şîa’nın iddialarına karşı sahabi arasında hiçbir problem olmadığını göstermek amacıyla savunma psikolojisi ile söylenmiş olma ihtimali yüksek görünmektedir.

Hadis kaynakları incelendiğinde hilâfet mevzusu ile alakalı birçok rivâyete rastlamak mümkündür. Nakledilen bu rivayetlerde Müslümanların başına geçecek olan halifelerin sıralandığı, halifelerin kim olacağı Hz. Peygamber (a.s.) tarafından

15

İbnu’l-Esîr, el-Kâmil II, 190.

16

Vâkıdî, Kitâbu’r-Ridde, I, 41; Mehmet Said Hatiboğlu, Hadis Tetkikleri, s.34-35.

17

Bu konu ile ilgili rivâyetler için bkz. Mehmet Said Hatiboğlu, Hilâfetin Kureyşliliği, Otto Yay., Ankara 2012.

18 İbn Hişâm, es-Sîre, II, 654. 19

Bu farklı rivâyetler için bkz. Vâkidî, Kitâbu’r-Ridde, 45-47; İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, II, 187-188,192; İbn Kesîr, el-Bidâye c.VI, s.286,369-370; Buhârî, Humus 1; İbn Sa’d, et-Tabâkât, II, 314 vd.

6

isim isim belirtildiği görülmektedir. Geriye sadece “ günlük hayatın dekoru içinde müstakbel Râşid halifeleri birbiri arkasından sahneye çıkarmak ”20

kalmıştır. Nitekim rivâyete göre Hz. Peygamber (a.s.) Medîne mescidini inşa ederken Hz. Ebûbekir bir taş koymuş, sonra Hz. Ömer bir taş koymuş, sonra Hz. Osman bir taş koymuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) ashabına şöyle buyuracaktır: “ ةفلاخلا نولي ءلاؤه يدعب/ Bunlar benden sonra halife olacaklardır.”21

Bu rivâyette Hz. Ali’ye yer verilmemesi Şîa’ya misilleme girişiminin bir mahsulü olarak değerlendirilebilir. Nuaym b. Hammâd’ın (ö.228/843) bu konu ile ilgili rivâyetleri “ ِلوُس َر َدْعَب ُكُل ْمَي ْنَم ُةَيِمْسَت َمهلَس َو ِهْيَلَع ُالله ىهلَص ِ هاللَّ/ Hz. Peygamber’den (a.s.) sonra Hilâfeti Ele Geçirecek Olanlar”22

şeklinde bap başlığı açması da düşündürücüdür.

Mezkûr hadisin sıhhati incelendiğinde İbnu’l-Cevzî “el-İlelu’l- Mütenâhiye fi’l-Ehâdîsi’l-Vâhiye” adlı eserinde bu hadisin sahih hadis çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini ifade etmiştir.23

Keza hadisin râvilerinden olan Muhammed b. Fadl hakkında Ahmed b. Hanbel; hadis ilmi hakkında pek bilgisi olmadığını, Yahya b. Main aşırı yalancı olduğunu, İbn Hıbbân ise mevzu hadisleri rivâyet ettiğini ve ondan hadis yazılmaması gerektiğini ifade etmiştir.24

Keza hadisin diğer varyantı hakkında da Buhârî, Hz. Ali ve Ömer’in Hz. Peygamber’in (a.s.) kendisinden sonra halife tayin etmediklerini bildirmeleri gerekçesiyle hadisin râvilerinden olan Haşrec b. Nebâte’nin bu rivâyetinin mütâbi’ olarak kullanılamayacağını ifade etmiştir. Keza İbn Hıbbân ise Haşrec’in rivâyetinin münker olduğunu, onun rivâyetiyle ihticâc edilemeyeceğini ifade etmiştir.25

Kısaca örneklediğimiz bu durum siyasi olayların rivâyet kültürüne nasıl yansıdığını ve siyâsî aidiyetlerle hadis rivâyeti arasındaki ilişkinin boyutunu göstermektedir.

20

M. Said Hatiboğlu, Siyâsî-İctimâi Hâdiselerle Hadîs Münasebeti, Otto Yayınları, Ankara 2015, s.58.

21

Ebû Abdillâh Nuaym b. Hammâd b. Muâviye el-Huzâî el-Mervezî, Kitâbu’l-Fiten, Semir Emin ez-Züheyrî (Thk.), Mektebetu’t-Tevhîd, Kâhire 1412, c. I, s. 107.

22

Nuaym b. Hammâd, el-Fiten, I, 107.

23

Ebû’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed İbnu’l-Cevzî el-Bağdâdî, el- İlelu’l-Mütenâhiye fî’l-Ehâdîsi’l-Vâhiye, İrşâdu’l-Hak el-Eserî (Thk.), İdâretu’l-Ulûmu’l-Eseriyye (Nşr.), Faysalâbâd 1401/1981, c. I, s. 205.

24

İbnu’l-Cevzî, el-İlelu’l-Mütenâhiye, I, 205.

25

7

Hz. Peygamber’in (a.s.) vefatından sonra hilafete geçen İslamın birinci halifesinin uğraştığı en önemli ve ilk sorun olan hilafet mevzusundan sonra karşılaştığı diğer sorun da zekât vermeyi kabul etmeyen ve bu sebeple irtidât eden kabilelerdi.26 İslam dininde mürtedin cezası ölüm olduğundan27 Hz. Ebûbekir bunlara karşı savaş ilan etmiş ve devlete karşı mali sorumsuzluk gösterenleri öldürmüş, İslam’a bağlılığını ifade edenlere ise dokunmamıştır.28

Sonuç olarak, Hz Ebûbekir zamanında başlayan irtidât hareketi daha sonraki nesillerde özellikle bu konudaki rivâyetler fıkhî mezhep önderleri tarafından tartışılmıştır. İrtidâdın cezası ve uygulama şekli hususunda da birçok görüş nakledilmiştir. Bu da ortaya çıkan mezheplerin ideolojik tavrına göre değişiklik arz etmiştir. Bu tarz ve tavırlar özellikle irtidât eden kişi açısından farklı sonuçlar doğurmuştur. bu tür mevzular tezimizin ilerleyen safhalarında mezheplerin görüşleri ışığında genişçe tartışılacağından şimdilik bu mevzuya kısaca değinmekle yetiniyoruz.

İkinci halife Hz. Ömer’in (13/23-634/644) dirâyetli yönetimi kendisini bir suikasta kurban gitmekten kurtarmaya yetmemiştir.29

Ancak bu dirâyetli halife halefini seçme konusunda başka bir yönteme başvurmuştur. Önce altı aday önerisinde bulunmuş, bunlara Ehl-i Şûrâ denmiş30

ve bu şûra tarafından halef atanmıştır.31

Ancak bu atama şekli Hâşimî ve Emevî kabilelerini birbirine düşürmekten alıkoyamamıştır.32

26

el-Vâkıdî, Kitâbu’r-Ridde, I, 48; Mehmet Emin Özafşar, İdeolojik Hadisçilik, s.31; H. Musa Bağcı, Hadis Tarihi (H. İlk Üç Asır), Ankara Okulu Yay, Ankara 2009, s.35.

27

Buhârî, İstitâbetu’l-Mürteddîn 2.

28

Taberî, Târih, III, 249-252. Vâkıdî, Kitâbu’r-Ridde, I, 51. İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, II, 201- 202; İbn Tahir el-Makdîsî, el-Bed’ ve’t-Târîh, Mektebetu Sekâfeti’d-Dîniyye, Kâhire ts., c. V, s.156- 157; Hüseyin b. Muhammed b. Hasan ed-Diyârbekrî, Târîhu’l-Hamîs fî Ahvâl-i Enfesi’n-Nefîs, Dâru’s-Sadr, Beyrût ts. c. II, s. 201-205; İbn Kesîr, el-Bidâye, VI, 311-314.

29

Suyûtî, Târih, I, 89; Taberî, Târih, IV, 190; İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, II, 427; Özafşar, İdeolojik Hadisçilik, s. 31; Bağcı, Hadis Tarihi, 35.

30

İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, II, 440.

31

Câbirî, Arap-İslam Siyasal Aklı, s.188-189.

32

8

İkinci halifenin vefatını müteakip şûra kararı ile hilâfete Hz. Osman seçilmiştir.33

Hz. Osmân döneminin ilk yıllarında toplumsal refah zirve yapmışsa da özellikle Hz. Osman’ın devlet yönetimine Ümeyyeoğullarını tayin etmesi, devletin imkânlarını Ümeyyeoğullarına tahsis etmesi,34

idarecilerin uygulamalarından doğan şikâyetler,35

Abdullah b. Sebe’nin faaliyetleri,36 ictimâi- iktisâdi ve dini alanda ortaya çıkan değişimden kaynaklanan problemler37

, Ebû Zerr el-Ğıfârî’nin Medine’ye üç günlük mesafede olan Rebeze’ye sürülmesi,38

Kûfe valisi Sa’d b. el-Âs ile problem yaşayan bazı Kûfe eşrafının Şam’a sürgün edilmesi39

Hz. Osman devrinin fitne devri sayılmasında büyük pay sahibi olmuştur. Hz. Osman’ın bu dâhili politikası Emevî ve Haşimî arasındaki asabiyet ve rekabet hissinin yeniden alevlenmesine, siyâsî bölünmelere ve toplumsal kargaşalara sebep olmuştur. Netice de üçüncü halife de bir iç ayaklanma sonucu şehit edilmiştir.40

Hz. Osman’ın şehit edilmesi İslam Düşünce Tarihinin en önemli kırılma noktalarından birisidir. Bu olay İslam toplumu üzerinde uzun süre devam edecek olan sancılı bir sürecin başlangıcıdır. Nitekim Hz. Osman’dan sonra Hz. Ali halife

33

Ebu Hanife Ahmet b. Davut ed-Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, Abdulmun’im Amir (Thk.), Dâru İhyâi’l-Kutubi’l-Arabî, Kahire 1960, s.139; İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, II, 453; İbn Kesîr, el-Bidâye, VII, 144; Suyûtî, Târih, 117.

34

Taberî, Târih, IV, 348, Makdîsî, el-Bed’ , V, 200-201.

35

Taberî, Târih, IV, 271-277; Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 37; Ebû’l-Abbâs Ahmed b. Yahya b. Cabir el-Belazûrî, Futûhu’l-Buldân, Abdullah Enis et-Tubbâ-Ömer Enis et-Tubbâ (Thk.), Müessesetu’l- Maârif, Beyrût 1987, s.313.

36

Seyf b. Ömer ed-Dabbî el-Esedî, el-Fitne ve Vak’atu Cemel, Ahmed Râtıb Armus (Thk.), Dâru’n Nefâis, Beyrût 1993, s.48-50; Taberî, Târih, IV, 340-341; İbnu’l-Cevzî, el-Muntazam, V., 49-50; Montgomery Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, Ethem Ruhi Fığlalı (Çev.), Umran Yay., Ankara 1981, s. 71-74.

37

Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, s.14; Ahmed Emin, Fecru’l-İslam, Beyrût 1975, s.85; Adem Apak, “Hz. Osman’ın Halifeliği Döneminde Meydana Gelen Siyâsî Problemler ve Sebepleri Üzerine Bazı Değerlendirmeler” Usul İslam Araştırmaları, sy.4, s.159-170.

38 Ebu Müslim İbn Kuteybe ed-Dîneverî, el-Maârif, Servet Ukkâşe (Thk.), Komisyon (Nşr.),

Kâhire 1992, s.253.

39

Seyf b. Ömer, el-Fitne, s.77-78; Taberî, Târih, IV, 283-284,398; Sabri Hizmetli, “Tarihi Rivâyetlere Göre Hz. Osman’ın Öldürülmesi”, AÜİFD, s.y:27, s.168.

40

İbn Sa’d, et-Tabakât, III, 73-77; el-Makdîsî, el-Bed’, V, 206-207; Taberî, Târih, IV,491- 494; İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, III, 90, Cemâluddîn Ebû’l-Ferec Abdurrahman b. Ali b. Muhammed İbnu’l-Cevzî, Muhammed Abdulkadir Atâ-Mustafa Abdulkadir Atâ (Thk.), el-Muntazam fî Târîhi’l- Mulûk ve’l-Umem, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1992, c. V, s.55; İbn Kesîr, el-Bidâye, VII, 184-185, 190-191; Hz. Osman devriyle ilgili geniş bilgi için bkz. Murat Akarsu, Hz. Osman Hilâfeti, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi SBE, Ankara 2001; İsmail Yiğit, “Osman”, DİA, XXXIII, 438-443.

9

seçilse de bu durum Ümeyyeoğulları tarafından hoş karşılanmamış ve Hz. Osman’ın kanı üzerinden Muâviye önderliğinde Hz. Ali’ye karşı bir muhalefet ve iktidar mücadelesi başlatmışlardır.

Üçüncü halifenin şehit edilmesiyle beraber hilâfete Hz. Ali b. Ebû Tâlib getirilmiştir.41

Bu devirde “Hepimiz Osman’ın katiliyiz.” diyen bir isyancı topluluk mevcuttu.42 Bu arada Hz. Âişe Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra onun mazlum olarak öldürüldüğünü ifade eden konuşma yapmıştır.43

Hz. Osman’ın katillerinin bulunması amacı ile Talha ve Zübeyr de Hz. Âişe’nin safında yer alarak Hz. Ali’ye karşı muhalif bir grup oluşturmuşlardır.44

Artık Müslümanlar arasında bölünme ve ayrışmalar kendini iyiden iyiye hissettirir olmuştur. Zira Hz. Âişe ve taraftarları, Hz. Ali’ye karşı zafer kazanılması durumunda halifenin kim olacağını tartışmaya başlamışlardır. Müslümanlar arası yaşanan bu tartışmalar neticede savaşla sonuçlanmış ve adına Cemel Savaşı (36/656) denen bu savaş tarihin kara sayfalarında yerini almıştır.

Hadis kaynakları incelendiğinde bu savaşın ileride yaşanacağına dair rivâyetlerin olduğuna rastlamaktayız. Nitekim Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr Basra önlerine ulaşınca yolda köpek havlamaları duyan Hz. Âişe nerede olduklarını sormuş, Hav’eb suyu civarında bulunduklarını öğrenince, Hz. Peygamber’in zevcelerine hitaben “Vay aranızdan Hav’eb köpeklerinin havlamalarını duyacak olana.” dediğini45

hatırlamış ve yola devam etmekten vazgeçtiğini söylemişti.46

41

İbn Kesîr, el-Bidâye, VII, 226.

42 İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, III, 213. 43 İbnu’l-Esir, el-Kâmil, III, 213. 44

İbnu’l-Esir, el-Kâmil, III, 212.

45

İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, III, 210.

46 Tarih kaynaklarında bulunan rivâyete göre Abdullah b. Zübeyr ile birlikte bir grup sahâbe,

bulundukları yerin Hav’eb olmadığını ısrarla söylemişler, ardından Talha ve beraberindekiler bulundukları yerin Hav’eb olmadığına dair yemin etmişler ve böylece Hz. Âişe’yi yola devam etme hususunda ikna etmişlerdir. Nihâyet Basra önlerinde Hz. Aişe ve taraftarları Basralıları kendi taraflarına çekmek için elçiler görevlendirmiş, bunu duyan Hz. Ali’nin Basra Valisi Osman b. Huneyf, maksatlarını öğrenmek üzere kendilerine İmrân b. Husayn ile Ebû’l Esved ed-Düelî’yi göndermiştir. Hz. Âişe, gayelerinin isyancı takımın bozduğu barış ve düzeni geri getirmek, mazlum olarak öldürülen Osman’ın katillerini cezalandırmak ve Müslümanların arasını düzeltmek olduğunu bildirmiş, Talha ile

10

Görüldüğü üzere gelecek ile ilgili bu tarz hadis rivâyetleriyle İslam âleminin karanlık geleceği resmedilmiştir. Tarih kaynaklarında bu rivâyet her ne kadar bu şekilde rivâyet edilmişse de bu rivâyetin sıhhatine kuşku ile yaklaşmak gerektiği kanaatinde olduğumuzu ifade etmek istiyoruz.47

Keza tarih kaynaklarında Zübeyr b. Avvâm’ın Hz. Ali ile haksız yere çatışacağına dair Hz. Peygamber’e (a.s.) söylettirilen rivâyetlere48 de rastlamaktayız. İş bu rivâyetler itikâdî her mezhebin rivâyet türü eserlerinde rivayetleri kendi ideolojilerine, siyasi iyeliklerine uygun hale getirilip kamuoyuna sunduklarını göstermektedir.

Hâricîlerin Ortaya Çıkışı

Cemel olayından sonra yaşanan Sıffîn savaşı Ali-Muâviye çatışmasına dönüşmüştür.49

Bu savaşta yaşanan Tahkîm (37/657) olayı sebebiyle “Hüküm yalnız Allah (c.c)’ındır.” sloganıyla Havâric denen grup tarih sahnesine çıkmıştır.50 Bu grup kendileri dışındaki herkesi kâfir ilan edip mal ve canlarını helal saydılar. Dini nassları51

kendi görüşleri doğrultusunda yorumladılar. Böylece İslam toplumunda ilk siyâsî ayrılığı başlatmış oldular. Artık ilahî metinler Hâricîlerin genel ideolojisi önderliğinde yorumlanmış ve Kur’ân âyetleri ilk defa ideolojik olarak okunmaya başlamıştır. Nitekim Hz. Ali, Habbâb b. Eret’in katillerinin teslim edilmesini Hâricîlerden istemiş, ancak “Hepimiz katiliz, hepimiz sizin ve onların kanlarını helal görüyoruz.” diye cevapla karşı karşıya kalmıştır.52

Netice itibariyle dördüncü halife de şehit edilmekten kendini kurtaramamıştır.53

Zübeyr de aynı görüşlere katıldıklarını, ayrıca kendilerinin Ali b. Ebû Tâlib’e zorla biat ettirildiklerini söylemişlerdir.( İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, III, 210-212).

47

Ahmet Keleş, Hadislerin Kur’ân’a Arzı, İnsan Yayınları, İstanbul 1998, s.251.

48 Ebû’l Fidâ İsmail b. Kesîr, el-Muhtasar fî Ahbâri’l-Beşer, el-Matbaatu’l-Hüseyniyye el-

Mısriyye, Mısır, ts., c. I, s.173 ; el-Bidâye, c. VII, s.242.

49

İbn Kesîr, el-Bidâye, VII, 254; Nasr b. Muzâhim, Vak’atu Sıffîn, Kâhire 1981, s. 86; İbnu’l-Cevzî, el-Muntazam, V., 121; Taberî, Târih , V, 5-6; Makdisî, el-Bed’, V, 220

50

İbnu’l-Esîr, el-Kâmil, III, 373.

51

Kur’ân-ı Kerim, Nisâ 4/100, Tevbe 9/46, 93, Kâf 50/42. âyetler.

52

Taberî, Târih, V, 83.

53 İbn Sa’d, et-Tabakât, III,35; Taberî, Târih, V, 143-144, 149; İbnu’l-Cevzî, el-Muntazam

V, 172; Suyûti, et-Târih, I,136; Makdîsî, el-Bed’, V, 231-233; Ali Kapar, “Hz Ali’nin Öldürülmesiyle İlgili Rivâyetlerin Değerlendirilmesi”, Selçuk Üniversitesi SBE Dergisi, sy.3, s.341- 346.

11

Hz. Ali’nin Hâricîlerle uğraşması Muâviye için bir fırsat doğurmuş ve Şam’da hilâfetini sağlamlaştırmıştır. Hz. Ali ile Muâviye arasında yaşanan çatışma ve tartışmalar rivâyetler üzerinde kendini hissettirmiştir. Nitekim Ali-Muaviye çatışması İslam tarihi boyunca ortaya çıkan mezhepler tarafından tartışılmış, bu konuda Hz. Ali’nin mi yoksa Muâviye’nin mi haklı olduğu hususunda birbirinden farklı görüşler serdedilmiştir. Bu mevzuda Ehl-i sünnet Hz. Ali’ye bu konuda haksızlık yapıldığı görüşünü benimsemiştir. “ ُةَيِغاَبْلا ُةَئِفْلا ُهُلُتْقَت ا ًراهمَع هنَأ” “Ammâr’ı isyankâr bir taife öldürecek.”54

hadis-i şerifine dayanarak Hz. Ali’nin meşru bir halife olduğunu, ona karşı çıkan grubun bâği/isyankâr bir grup olduğunu belirtmişlerdir.55

Buna karşın Şîiler ise daha da ileri giderek Muâviye’nin âsî ve müşrik biri olduğu tezini savunmuşlardır.

İslam tarihinde Müslümanlar arasında yaşanan bu iki talihsiz olay bazı kelâmî tartışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. İman-küfür kavramlarının tanımı, kader ve irade hürriyeti gibi önemli itikâdî mevzular tartışılır hale gelmiştir. Bu dönemde ortaya çıkan siyasal içerikli tartışmalar, ilk dönemlerde ortaya çıkıp sonra tekâmül eden mezhep müntesiplerinin i’tikâdî ve amelî konularda bir tavır, bir duruş belirlemelerine yol açmıştır. Bu durum da mezheplerin görüşlerinin doğruluğunu Hz. Peygamber’e (a.s.) söyletme çabası içerisine girmelerine sebep olmuştur. Keza siyâsal ve itikâdî faktörlerin devreye girmesiyle, hadis rivâyetinin dinin anlaşılma ve algılanma biçimi üzerinde etkili olduğuna ve buna bağlı olarak dinin anlaşılması ve dînî konularda ortaya çıkan problemlerin çözümü planında belirgin farklılaşmalar ve ayrışmaların yaşanmasını beraberinde getirmiştir.