• Sonuç bulunamadı

A. Genel Olarak Tefsîr Yöntemleri

3. Sahabe Kavliyle Tefsîr

Müfessirlerimiz, Hz. Peygamber’den nakilde bulunurken doğal olarak sahabe sözünden faydalanmaktadırlar. Biz, bu başlık altında, doğrudan sahabe görüşlerinin zikredildiği açıklamalara yer vereceğiz. Müfessirlerimiz bir ayetin muradını

332 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, IV, 267.

tespitte,333 kelime veya kavram tahlilinde,334 sebeb-i nüzûlde,335 ayetin nesh edilip edilmediğinde,336 kırâatlerde,337 ayetten hüküm istinbât etmede338 sahabe görüşüne başvurmaktadırlar. Müfessirlerimiz sahabe görüşlerini, genelde mezheplerine destek olarak zikretmektedirler.339 Bazen bir ayeti açıklarken sahabe görüşlerini verip bunlar arasından tercihte bulunurlarken,340 az da olsa sahabe görüşlerini eleştirdikleri de göze çarpmaktadır.341

Müfessirler, bazı ayetlerin tefsîrinde sahabeden konuyla ilgili rivâyetleri naklederek ya daha kuvvetli gördükleri rivâyeti tercih etmekte ya da yeni bir sonuç çıkarmaktadırlar. “ Namazları ve orta namazı koruyunuz.”342 ayetinin tefsîrinde,

özellikle orta namazın ne olduğu konusundaki açıklamaları bu konuya örnek verebiliriz.

Ayette ifade edilen orta namazın ne olduğuyla ilgili sahabeden gelen rivâyetleri en derli toplu İbnü’l-Arabî nakletmektedir. O, bu konuda yedi farklı rivâyet nakledildiğini şu şekilde belirtmektedir. Orta namazı: “Öğlen,343 İkindi, 344 Akşam,345 Yatsı, Sabah, 346 Cuma namazıdır, herhangi bir namazdır.”347

333

Cessâs, Ahkâm, I, 537, III, 502; Herrâsî, Ahkâm, II, 464-465; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 181, III, 203,

334 Cessâs, Ahkâm, II, 111, 346; Herrâsî, Ahkâm, II, 495; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III,174, 322. 335 Cessâs, Ahkâm, III, 93; Herrâsî, Ahkâm, IV, 215; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III, 525. 336 Cessâs, Ahkâm, I, 650; Herrâsî, Ahkâm, IV, 175; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III, 349.

337 Cessâs, Ahkâm, III, 595; Herrâsî, Ahkâm, IV, 311; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 332, III, 243. 338

Cessâs, Ahkâm, III, 138; Herrâsî, Ahkâm, IV, 296; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 310-311, III, 325. 339

Cessâs, Ahkâm, I, 16-17, II, 82; Herrâsî, Ahkâm, III, 85; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 133. 340 Cessâs, Ahkâm, I, 497; Herrâsî, Ahkâm, I, 194; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 148.

341 Cessâs, Ahkâm, III, 346; Herrâsî, Ahkâm, IV, 310; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 95, 166, 321, 372. 342

Bakara 2/238.?َ\ْNُْا ِةwاَو ِتاََا ?ََ- اُ,ِ"َc 343 Bu görüşün sahibi Zeyd b. Sabittir.

344 İbnü’l-Arabî Hz. Ali’den nakledilen iki rivâyetten birinin bunun ikindi namazı olduğunu naklederken; Cessâs, İbn Ömer ve İbn Abbas’tan; Herrâsî de ayrıca Hz. Ömer’den orta namazın ikindi namazı olduğunu rivâyet etmektedir.

345 İbnü’l-Arabî, orta namazın akşam namazı olduğunu Bera b. Âzîb’den, Cessâs da Ubey b. Ka’b’dan nakletmektedir.

346

Bu maddeye kadar müfessirlerimiz ortak nakilde bulunmaktadır. İbnü’l-Arabî, İbn Abbas, İbn Ömer, Ebû Umame ve Hz. Ali’den (İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 245); Herrâsî de İbn Abbas’tan gelen sahih rivâyetin orta namazın sabah namazı olduğunu rivâyet etmektedirler. Herrâsî, Ahkâm, I, 214.

77 Bu maddelere Cessâs ve Herrâsî’nin ilgili ayetin tefsîrlerinde yer verdikleri, orta namazın vitir namazı olduğuna dair rivayeti eklemek mümkündür.348

Cessâs, orta namazın ayrı olarak zikredilmesinin sebebini, “Bu, ya korunması gereken en evla, en önemli ya da diğerlerine nazaran korunması en zor olan namaz olduğu için ayrıca belirtilmiştir.” şeklinde açıklamaktadır. O, bu konuda nakledilen yukarıdaki rivâyetlerin ya birinci şıkkı ya da ikinci şıkkı desteklediğini belirtmektedir.349 İbnü’l-Arabî de bu görüşlerin hepsinin bir delile dayandığını ifade etmektedir.350

Cessâs ve Herrâsî, Zeyd b. Sabit’ten insanların ticaretle uğraşmalarından dolayı onlara en zor gelen ve ondan önce iki, ondan sonra da iki namaz bulunduğu için ayette ifade edilen orta namazın öğle namazı olduğu şeklinde nakledilen rivâyeti zikretmektedirler.351

Cessâs, Hz. Aişe, Hz. Hafsa, Hz. Ümmü Gülsüm’ün mushaflarında orta namazın ikindi namazı şeklinde yazılı olduğu haberini de belirterek, Berâ b. Âzib’den “Rasûlullah zamanında ayeti ‘ا ةwLو تاا ?- ا,"c / Namazları koruyun, ikindi namazını da’ şeklinde okurduk. Sonra bu ayeti nesh eden ‘

?ََ- اُ,ِ"َc

?َ\ْNُْا ِةwاَو ِتاََا

’ şeklindeki söz konusu ayet inince, ikindi namazının yerine orta namaz yazıldı.”352 rivâyetini nakletmektedir.353 Herrâsî bazı sahabenin mushaflarında bu namazın ikindi namazı olarak yazılmasını, ya neshedilen kırâat ya da ayetin tefsîri şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmektedir.354 Cessâs, Hz. Ali’den “Ahzabı Allah kahretsin! Onlar bizi, ikindi namazını kılmaktan alıkoydular”

348

Cessâs, Ahkâm, I, 537; Herrâsî, Ahkâm, I, 214. 349 Cessâs, Ahkâm, I, 536.

350 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 245.

351 Cessâs, Ahkâm, I, 536-7; Herrâsî, Ahkâm, I, 213. 352

Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXX, 614; Müslim, Sahih, II, 112. Bu rivayet, “orta namaz”ın ikindi namazı olduğuna dair delil olarak üretilmiş izlenimi vermektedir. Rivayette ikindi namazının neden orta namazı şeklinde değiştirildiğine dair bir sebep bildirilmemektedir. Ayrıca Allah (c.c.), “Muhammed gaybi gizleyen değildir.” (Tekvir 81/24) buyurmaktadır. Muhammed’de (a.s.) indirilen vahyi hemen sahabesine okuyup yazdırdığına göre söz konusu metnin de Kur’an’da yazılı olması gerekmektedir. Bu gün elimizdeki nüshalarda böyle bir ayet olmadığına göre bu rivayetin yukarıda da belirttiğimiz gibi bir tarafı destekleme adına söylenmiş bir söz olabileceğini düşünmekteyiz.

353 Cessâs, Ahkâm, I, 537. 354 Herrâsî, Ahkâm, I, 213.

dedikten sonra Hz. Peygamber’in (a.s.) “Allahım! Bizi orta namazımızdan

alıkoyanların kalplerini ateşle doldur” diye dua ettiğini nakleder. Öte yandan o, Hz.

Ali’den orta namazın sabah namazı olduğuna dair rivâyeti de zikretmektedir.355 Herrâsî, bu iki rivâyeti yorumsuz olarak verirken,356 İbnü’l-Arabî bu iki rivâyetin birbiriyle çeliştiğini ifade etmektedir.357 Bu rivâyetlerin haricinde Cessâs, Ebû Hureyre ve Semüre b. Cündeb’ten bu namazın ikindi namazı olduğunu nakletmektedir.358

Müfessirler, sahabeden farklı rivâyetleri verdikten sonra bir değerlendirmede bulunmaktadırlar. Cessâs, rivâyetler arasında bir tercihte bulunmasa da konuyu açıklama şeklinden onun orta namazının, ikindi namazı olduğu görüşünü kabul ettiği anlaşılmaktadır. Herrâsî, orta namazdan kasdın, sabah namazı olduğunu ifade eden rivâyetin daha sağlam olduğunu belirterek, İmam Şafiî’nin de kabul ettiği bu görüşü tercih etmektedir.359 İbnü’l-Arabî, rivâyetlerin birbirileriyle çelişmesinden dolayı tercihini orta namazın belirli olmadığı yönünde kullanmaktadır.360

Görüldüğü gibi âlimlerimiz seleften farklı rivâyetleri verdikten sonra kendilerine göre daha kuvvetli görüşü belirtmektedirler. Tabii burada rivâyetlerin birbiriyle çelişmesinden dolayı yeni bir sonuca ulaşan İbnü’l-Arabî’nin de yaklaşımı dikkat çekicidir.361

Ahkâm sahipleri, bazı ayetlerde özellikle mezhep görüşleriyle çelişen sahabeden nakledilen rivâyetleri te’vil etmeye çalışmaktadırlar. Bazen de mezheplerine uyan rivâyetleri nakletmekle yetinmektedirler. Mesela Müfessirlerin “Ya da kadına dokunduğunuzda su bulamazsanız teyemmüm yapın.”362 ayetinde

355 Cessâs, Ahkâm, I, 536-537. 356 Herrâsî, Ahkâm, I, 213. 357 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 246. 358 Cessâs, Ahkâm, I, 537. 359 Herrâsî, Ahkâm, I, 211-212. 360 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 245-246. 361

Kur’an’da orta namazın ne olduğuna dair açıklayıcı diğer bir ayet olmaması ve bu konuda her namazla ilgili rivayetlerin varid olması, bizi orta namazın bilinmediği sonucuna götürmektedir. Diğer bir ifade ile orta namaz, bütün namazlardır veya kişiye kılması en ağır gelen namazdır. 362 Nisa 4/43.ًاَِL اََُ7َ" ًءَ* اوُِ`َ. ْ&ََ" َءَH(Fا ُ&ُ7ْHَ*r ْوَأ

79 geçen “&ُ7ْHَ*r” ifadesinin ne anlama geldiği konusunda yaptıkları açıklamaları konumuza örnek verebiliriz.

Müfessirler, selefin bu konuda ihtilaf ettiğini belirttikten sonra Cessâs, Hz. Ali, İbn Abbas, Ebû Musa el-Eş’arî ve Ubeyde’den bu kelime ile cinsi münasebet kastedildiğini, bundan dolayı tensel temasta bulunan kimseye abdest gerekmediği rivâyetini nakletmektedir. Bunun karşısında Hz. Ömer ile İbn Mesud’dan da bu kelimenin el ile dokunmak anlamına geldiğini,363 kadına dokunan kimsenin abdest almasının gerektiğini nakletmektedir.364

Müfessirler, kadına dokunmanın abdesti bozmadığına delâlet eden Hz. Aişe’den nakledilen Rasûlullah’ın abdestli iken eşlerini öptüğü ve namaz kıldığı365 rivâyetini vermektedir.366 Herrâsî ve İbnü’l-Arabî, İbn Abbas’tan mülamesetin ve mübaşeretin kinaye yoluyla cinsel münasebet anlamında olduğunu rivâyet etmektedir. Yine, İbn Abbas’ın “Allah, hayydır, kerîmdir, dilediği anlamı kinayeli olarak kullanır. Şüphesiz ki ة%>*/dokunmak, D" /açık saçık söz, !]Z./örtünmek, ر

ءY"إ/vasıtasız olarak ulaşmak ve pH*/temas etmek kelimeleri cima’dan

kinayedir.” dediğini nakletmektedir.367

Herrâsî, “Hz. Peygamber’in abdestli iken eşlerini öptüğü ve namaz kıldığı” rivâyetinin “münker” olduğunu belirterek, bu rivâyeti reddeder. Diğer rivâyetlere bir yorum yapmadan İbn Ömer’den sahih olarak geldiğini söylediği, kocanın karısını öpmesini mülamesetten sayan rivâyeti naklederek,368 kadına dokunmanın abdesti gerektirdiğini belirtmektedir.369 Cessâs, İbn Ömer’den nakledilen bu rivâyetin, “lems” konusunda İbn Ömer’in, Hz. Ömer ile İbn Mes’ud gibi düşündüğü şeklinde

363 İbn Mes’ud’un görüşünü, Ebû Hanife’nin bu konuda ona muhalefet ettiğini belirterek nakleder.

İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 564.

364 Cessâs, Ahkâm, II, 462.

365 Taberânî, Süleyman b. Ahmed, el-Mu’cemü’l-Evsat, (Thk. Tarık b. Ivezullah, Abdulmuhsin b.

İbrahim), Daru’l-Haremeyn, Kahire, 1415, V, 66.

366 Cessâs, Ahkâm, II, 463; Herrâsî, Ahkâm, II, 463.

367 Herrâsî, Ahkâm, II, 464; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, Dâru’l-Fikr, I, 564. Hadis için bkz. Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, I,125.

368 Malik b. Enes, el-Muvatta, (Thk. Mustafa el-A’zamî), Müessesetü Zâyid b. Sultan, Yrs., 2004, II, 60; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, I, 124; Dârekutnî, Sünen, I, 144.

yorumlanacağını ifade etmektedir.370 Müfessirler, Hz. Ali ve İbn Abbas’tan nakledilen “lems” kelimesinin kinaye olarak cima anlamına geldiği rivâyetini verdikten sonra371 Cessâs, bir lafzın hem kinayeli hem de sarih olarak kullanılmasının caiz olmadığını iddia etmektedir. Ona göre, Hz. Ali ve İbn Abbas’ın Arap dilini iyi bilmesi, bu kelimenin hem kinayeli hem de sarih olarak kullanılabileceğini iddia edenlerin görüşlerini boşa çıkarmaktadır.372 Bunun karşısında İbnü’l-Arabî, “lems” kelimesinin hakikat manasında el ile dokunmak, mecâzen de cima anlamında olabileceğini iddia etmektedir.373 Herrâsî burada sahabeden görüşüne destek olarak başka bir nakil vermez, ancak “kinaye” üzerinde durarak, karşı delilleri çürütmeye çalışır. Ona göre cima, cenabet konusunda meşhur bir kinayedir. Cima, zikredilmesinden hayâ duyulan aslî lafızdan kinayedir. Ancak burada sadece mülameset zikredilmiştir. Bu da cünüblüğe sebep olan şeyler hakkında kullanılması meşhur/bilinen bir kinaye değildir. O, “Şayet burada bir kinaye yapılmak istenseydi, kinaye için konulan lafız zikredilirdi.” şeklinde mülamesetin cimadan kinaye olamayacağını ispat etmeye çalışmaktadır374. Bundan sonra da özellikle cünübün yıkanması gerektiğini ifade eden ayetlere375 ve Maide suresindeki abdest ayetine dayanarak kadına dokunmanın abdesti gerektirdiğini savunmaya çalışmaktadır.376

Müfessirler, bazı ayetlerin tefsîrinde de sahabe görüşlerini ya hadisle ya başka sahabe rivâyetleriyle ya da doğrudan kendileri tenkit etmektedirler. Cessâs, İbn Mesud’un “Hacc ve cihad yolculuğunun haricinde namazı kısaltmak yoktur” sözünü, Hz. Ömer’in umum ifade eden “Peygamberinizin sözüne göre sefer namazı, iki

rekâttır.” şeklindeki rivâyeti ile eleştirmektedir377. Yine O, “Zina eden kadın ve

erkeğin her birine yüz sopa vurun”378 ayetinde ifade edilen haddin, nasıl

370

Cessâs, Ahkâm, II, 464.

371 Cessâs, Ahkâm, II, 464; Herrâsî, Ahkâm, II, 465-466. 372 Cessâs, Ahkâm, II, 464.

373 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, Dâru’l-Fikr, I, 564, el-Mahsûl fî Usûli’l-Fıkh, (Thk. Hüseyn Ali el- Yederî), Daru’l-Beyârık, Ürdün, 1999, s. 36.

374 Herrâsî, Ahkâm, II, 465. 375

Herrâsî, Ahkâm, II, 464. 376 Herrâsî Ahkâm, II, 468.

377 Cessâs, Ahkâm, II, 360. Benzer bir örnek için bkz. Cessas, Ahkâm, III, 497-498. 378 Nur 24/2. ٍةََْ/ َ+َ3ِ* َُ9ْFِ* ٍِcاَو ^ُآ اوُِْ/َ"

81 yapılacağıyla ilgili Hz. Ali’den hadd uygulanırken yüz/baş ve avret mahalline vurulmaması gerektiğiyle ilgili iki nakilde bulunmaktadır. Hz. Ömer’in ise hiçbir istisna yapmadan “Her uzva hakkını vererek vurun” rivâyetini vermektedir. Hz. Ebû Bekir’den de “özellikle başa vurun, çünkü Şeytan baştadır” naklini yapmaktadır. Hz. Ömer’in Sabiğ b. Usayr’a hadd uygularken başına vurdurttuğu naklinin yanında İbn Ömer’den Hz. Ömer’in Sabiğ’in başına vurdurtmadığı rivâyetini de belirtmektedir. Son olarak Cessâs, yüz ve avret mahalline vurulmaması konusunda ittifak edildiğini belirtip Rasûlullah’tan yüze vurulmamasına dair rivâyeti naklederek bir nevi Hz. Ömer ve Hz. Ebû Bekir rivâyetlerini eleştirmektedir.379

Herrâsî, “Başkalarının evlerine gireceğiniz zaman izin almadan ve ev

sahibine selam vermeden o eve girmeyin”380 ayetinin tefsîrinde “اُHِ1ْbَ7ْHَ. ?ّ7َc / izin almadan” bölümünün kâtiplerin bir hatası olduğunu381, doğrusunun ا1ذb7H. ?7c

şeklinde olduğuna dair İbn Abbas’tan nakledilen rivâyetin, İbn Abbas’a nisbetinin

sahih olmayacağını ifade etmektedir. Bütün harfleri ve kelimeleri yakîn yoluyla geldiği için Kur’an’dan bir şeyin zayi olmasının mümkün olmadığını belirterek, Allah’ın Kur’an’ın korunmasını garanti altına aldığından dolayı yukarıdaki rivâyeti reddetmektedir.382

İbnü’l-Arabî de “Şayet onun kardeşleri varsa annesine altıda bir vardır”383 şeklinde anneye miras taksimini belirten ayetin tefsîrinde İbn Abbas’ı eleştirmektedir. O, ayetin üç kardeşin diğerlerini mirastan men etmesi konusunda ihtilafın olmadığını belirtmektedir. Sonra da şayet ölenin iki kardeşi olduğunda durumun ne olacağını tartışırken İbn Abbas’tan “iki kardeşin, anneyi mirastan men etmeyeceğini” nakletmektedir. İbnü’l-Arabî İbn Abbas’ın amacının açık olduğunu,

379

Cessâs, Ahkâm, III, 340.

380 Nûr 24/27. َ9ِْهَأ َ?َ- اُ(َHُ.َو اُHِ1ْbَ7ْHَ. ?ّ7َc &ُ'ِ.ُُ) َِْQ ً.ُُ) اُُTَْ. َr

381 Kur’an’da Gramer Hatasının olup olmadığına dair tartışma için bkz. Muhammed Aydın, Kur’an’ın Metni Üzerindeki Tartışmalar, Değişim, Adapazarı, 2001, ss,85-98; Mustafa Öztürk, Kur’an Dili ve Retoriği, Kitabiyât, Ankara, 2002, ss. 49-76; Soner Gündüzöz, “Kur’ân’da Yerleşik Gramer Kurallarına Aykırı Dil Yapıları ve Kur’ân’ın Lehçe Haritası Üzerine Bir

İnceleme ( I)”, Nüsha, Yıl II, Sayı 6, 2002, ss.77-94; Vecihi Uzunoğlu, “Kur’an’da Gramer

Hataları İddiası ve Bir Reddiye”, Nüsha, Yıl V, Sayı 18, 2005, ss.7-32; Yaşar Acat, Kur’an’ı Kerimde Arap Grameriyle Bağdaşmayan Hususlar Hakkında Bir Araştırma, DEÜSBE,

İzmir, 2001.

382 Herrâsî, Ahkâm, IV, 310.

ona göre cem’ kalıbının, siğa ve lafız olarak tesniyeden farklı olduğunu, ayetteki hitabın cem’ siğasıyla geldiğini, tesniyenin de bu ifadeye dâhil olmadığını belirtmektedir. Bu açıklamadan sonra da o, Hz. Peygamberin duasına nail olan İbn Abbas’ın konuyla ilgili görüşüne şaşılması gerektiğini belirtmektedir. İbnü’l-Arabî, “kardeşler” ifadesiyle “iki kardeşin” kastedilmiş olabileceğini, hatta bazen çoğul ifadelerle bir kişinin kastedilmesinin bile mümkün olduğunu zikrederek, ِنََْT ِناَ4َه

ْ&ِ9()َر !ِ" اََُ7ْTا ayeti ile384

َُ'ُ)ُُ0 ْ_َZَL َْ<َ" ayetini385

delil olarak zikretmektedir. 386 Müfessirler görebildiğimiz kadarıyla tefsîrlerinde sahabe rivâyetlerine ve görüşlerine oldukça fazla yer vermektedirler. Araştırmamız esnasında müfessirlerimizin en çok fakih sahabeden görüşler naklettiklerini görmekteyiz. Burada, Hz. Ömer, İbn Abbas, İbn Mesud ve İbn Ömer’i sayabiliriz. Ebû Hureyre ve Enes b. Mâlik gibi nakilci sahabeden Hz. Peygamber’den konuyla ilgili rivâyetleri naklettikleri görülmektedir. Bu grupta olan sahabenin doğrudan görüşlerinin çok nadir olarak zikredildiğini müşahede ettik. Sahabe görüşlerinden faydalanma genellikle fakih sahabeden gelmektedir. Müfessirler, sebeb-i nüzûller, kelimenin manası, kavram tahlili, ayetin nesh edilip edilmediği, ayetin muradını tespit etme gibi çok çeşitli konularda sahabeden faydalanmaktadırlar. Özellikle de kavram tahlillerinde oldukça fazla atıfta bulunmaktadırlar. Burada şunu da belirtmemiz gerekir ki, tefsîrcilerimiz, sahabe sözlerini görebildiğimiz kadarıyla genellikle mezheplerinin görüşleri doğrultusunda nakletmektedirler. Mezheplerine uymayan sahabe nakillerini ya tevil etmekte ya da sadece naklederek yorum yapmadan bırakmaktadırlar. Bazı yerlerde de kabul etmedikleri sahabe nakillerini eleştirmektedirler. Bu açıdan bakıldığında sahabenin tefsîrini Ahkâm tefsîri sahiplerinin mutlak doğru olarak değerlendirmedikleri anlaşılmaktadır.