• Sonuç bulunamadı

A. Genel Olarak Tefsîr Yöntemleri

2. Sünnetle Tefsîr

Müfessirler, eserlerinde nerede ise her ayetin tefsîrinde sünnetten istifade etmektedirler. Görebildiğimiz kadarıyla müfessirler, genellikle sünneti, Kur’an’ı beyân etme,270 tahsis etme,271 nesh272 etme ve Kur’an’ın hüküm belirtmediği

266

Bakara 2/188.ِ^ِiَ>ِْ) ْ&ُ'َFَْ) ْ&ُ'َاَْ*َأ اُُآْbَ. ََو 267 Nisa 4/29.

268 Nur 24/61.

269 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 137. 270

Cessâs, Ahkâm, 1405, I, 249, II, 135; Herrâsî, Ahkâm, I, 44, II, 294, İbnü’l-Arabî, Ahkâm, Daru’l-Fikr, I, 268, II, 443.

271

Cessâs, Ahkâm, I, 151; Herrâsî, Ahkâm, II, 223, III, 105; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, Daru’l-Fikr, I, 452, IV, 215.

272 Cessâs, Ahkâm, I, 203, II, 437; Herrâsî, Ahkâm, I, 58, II, 289; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, Daru’l- Fikr, I, 465, 481.

konularda hüküm istinbatında kullanmaktadırlar.273 Ayrıca İbnü’l-Arabî, sünnetin Kur’an’ın mübhemlerini tefsir ettiğini belirtmektedir.274

Ahkâm sahipleri, eserlerinde rivâyetleri naklederken, onların hem metin hem de sened tahlilini yapmaktadırlar. Özellikle bağlı oldukları mezheblerin kabul etmediği rivâyetlerin ravi tenkidini zikretmektedirler. Bu konuları tezimizin ikinci bölümünde istinbât kaynakları arasında zikredilen “Sünnet” başlığı altında inceleyeceğiz. Biz, burada müfessirlerin ayetlerin anlaşılmasında doğrudan sünnetten faydalandıkları birkaç örnekle konumuzu sınırlı tutacağız.

Cessâs, ayetleri sünnetle tefsîr ederken, genellikle rivâyetleri senedleriyle birlikte vermektedir. Ayeti ayetle tefsîr edip açıklanması gereken bir kelime varsa, onu da beyan ettikten sonra +FHا +9/ * و diyerek ayetleri sünnetle tefsîr etmeye başlamaktadır.275 O, rivâyetleri çoğunlukla senedleriyle birlikte vermektedir. Gerekli gördüğü yerde ravi ya da metin ile ilgili açıklama yapmaktadır.276

Herrâsî, Kur’an’ı sünnetle tefsîr ederken bazen >Xا !"277 bazen > Xا !" درو

278

bazen رUا تدرو 279 bazen de doğrudan Nebi’den (a.s.) veya sahabe ve tâbiînden

rivâyette bulunmaktadır.

İbnü’l-Arabî, Kur’an’ın sünnetle tefsîri konusuna usûl açısından yaklaşarak,

“Din hususunda yalan haberlerin Rasûlullah’a isnad edilmemesi için, sadece senedleri sahih olan rivâyetlerin alınması gerektiğini” ifade etmektedir.280 İbnü’l- Arabî, Rasûlullah’tan nakledilen haberleri, bazen ِsِaا َِ>َXْا !ِ"281 bazen ىَوَر

ٌ+َ-ََ/282

bazen (!ِ>Fا َْ- َيِوُر283 bazen ِsِaا !ِ" َيِوُر284 bazen ُ+ِ3َbْا ىَوَر şeklinde

vermektedir.285

273 Cessâs, Ahkâm, II, 157; Herrâsî, Ahkâm, I, 289; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 396. 274

İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 56. 275 Cessâs, Ahkâm, I, 166, II, 336.

276 Örnekler için bkz. Cessâs, Ahkâm, I, 166, 172, 241,285, 298. 277 Herrâsî, Ahkâm, I, 143.

278

Herrâsî, Ahkâm, I, 217. 279 Herrâsî, Ahkâm, II, 404. 280 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 534. 281

İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 318. 282 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 380.

69 Müfessirler, ayette ifade edilen bir yasağın tahsisi için sünnetten faydalanmaktadırlar. Örneğin, “Allah size leşi, kanı, domuz etini, Allah adına

kesilmeyen hayvanları haram kılmıştır”286 ayetinin tefsîrinde müfessirler, “+ا/ leş”in ne olduğunu tartışmaktadırlar. Cessâs ve Herrâsî, “+ا/ leş”in mutlak olarak

haram kılındığını ancak bundan Hz. Peygamber’in çekirge ve balık ölüsünü hariç tutarak, bu ayeti tahsis ettiğini ifade etmektedirler. Sonra da İbn Ömer’den nakledilen “Bize iki ölü/meyte yani çekirge ve balık ölüsü helal kılındı”287 rivâyetini vermektedirler.288 İbnü’l-Arabî, bu haberi, Dârekutnî’nin rivâyet ettiğini289 ancak bu naklin zayıf olduğunu belirtmektedir.290 Cessâs, İbn Ömer rivâyetinin sahih, rivâyette zikredilenlerin mübah olduğuna hükmetmektedir.291 İbnü’l-Arabî, Cessâs’ın Câbir’den naklettiği, “Ceyşu’l-Habat292 savaşında deniz, kıyıya büyük bir balık atmıştı. Biz de ondan yaklaşık on beş gün yedik. Medine’ye geri döndüğüzde durumu Peygamber’e (a.s.) anlatınca O (a.s.), ‘Yediğiniz balıktan bir parça kaldıysa ben de yiyeyim’ buyurdular.” rivâyetinin293 sahih olduğunu zikretmektedir.294 İbnü’l-Arabî, bu rivâyete ilaveten sahabenin yanlarında kalan etten bir parça getirdiklerini ve Hz. Peygamber’in de ondan yediğini nakletmektedir.295

Müfessirlerin bazı ayetlerde muradı beyan etmek için sünnetten faydalandıkları görülmektedir. Onlar, “Hayz zamanlarında kadınlarınızdan 283 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 17, II, 377.

284 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 47, II, 322. 285 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 102, II, 316. 286

Bakara 2/173.ِ2ا َِْZِ ِ2ِ) ^ِهُأ َ*َو ِ:ِAْFِXْا َ&ْaََو َماَو َ+َ7َْْا ُ&ُ'ََْ- َمَc َ1ِإ

287 Ahmed b. Hanbel, Müsned, (Thk. Şuayb el-Arnaût), Müessestü’-Risale, 1999, X, 16; Beyhakî,

Şuabü’l-İman, Daru’l-Kütübi’-İlmiyye, Beyrut, 1410, V, 20. دا`" ن77ا *b" ،ن*دو ن77* F _cأ VHاو

288

Cessâs, Ahkâm, I, 130. Herrâsî de bu âyeti neredeyse tamamen Cessâs’tan alıntı yaparak tefsîr etmiştir. Ahkâm, I, 32-6.

289

Dârekutnî, Ali b. Ömer, Sünen, (Thk. Abdullah Hâşim Yemânî), Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1966, IV, 271.

290 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 62. 291 Cessâs, Ahkâm, I, 134.

292 Bu sefere Ebû Ubeyde komutanlık yapmıştır. Sahabe bu seferde çok acıktıkları ve yiyecek bulamadıkları için asalarıyla ağaçtan yapraklar dökerek, onları yemelerinden dolayı bu sefer u/

v>Xا/Ceyşu’l-Habat şeklinde isimlendirilmiştir. Buhârî, Sahîh, V, 1585.

293 Buhârî, Sahîh, IV, 1586. 294 Cessâs, Ahkâm, I, 130. 295 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 63

uzaklaşın, onlar temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın…”296 ayetinin tefsîrinde, hayız zamanında eşlerden faydalanma konusuna değinmektedirler.

Cessâs, haddi zatında ilgili ayetin, hayız halinde eşlerden izarın altından faydalanmayı yasakladığını ifade etmektedir. O, “ِdِaَْا !ِ" َءَH(Fا اُِAَ7ْ-َ" / Hayz zamanlarında kadınlarınızdan uzaklaşın” ifadesinin, hem izarın altından hem de

izarın üstünden cinsellik adına eşten hiçbir suretle yararlanılamayacağına delâlet ettiğini, ancak izarın üstünden faydalanmanın mübahlığı konusunda ittifak edilmesinden dolayı tahzirin izarın altından yararlanmaya hasredildiğini belirtmektedir.297 İbnü’l-Arabî de bu konuyu eşin bütün bedeninden, cinsel uzvundan ve dübüründen uzaklaşılması gerektiğine dair üç farklı grupta incelemektedir.298

İbnü’l-Arabî kadının bu döneminde bütün bedeninden uzaklaşılması gerektiğiyle ilgili, Hz. Aişe’den nakledilen “Ben hayız olduğumda Peygamber,

benimle kendisi arasına bir örtü koyarak yatardı”,299 “Bizlerden biri hayız olduğu

zaman, Rasûlullah emrederdi de bizler üzerlerimize örtü alırdık ve Hz. Peygamber, bu şekilde bizimle mübaşeret ederdi”300 rivâyetleri delil olarak ileri sürmektedir.301

Cessâs, bu durumdaki kadınlardan örtülerinin üstünden faydalanılabileceğini, Hz. Aişe ve Hz. Meymune’den “Peygamberin kendileri hayızlı oldukları zaman

izarın üstünden faydalandığı”302 şeklinde nakledilen rivâyet ile aşağıda verielcek olan Hz. Aişe’den nakledilen “Hz. Peygamber’in fercin dışında kendilerinden

faydalandığı”303 rivâyetine dayandırmaktadır.

İbnü’l-Arabî, hayız zamanında kadınların uzaklaşılması gereken yerin cinsel

uzuvları olduğuna dair İbn Abbas’ın Mevlası Berde’den nakledilen, “Hz.

Muhammed’in (a.s.) göbek ile diz kapağı arasında örtü aldıkları zaman eşlerinden

296 Bakara 2/222.َنُْ9ْ\َ: ?7َc ُهُ)َْ<َ. rَو ِdِaَْا !ِ" َءَH(Fا اُِAَ7ْ- َ" 297 Cessâs, Ahkâm, I, 408.

298 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 181. 299 Müslim, Sahîh, I, 167.

300 Müslim, Sahîh, I, 166; İbn Mâce, Muhammed b. Yezid, Sünen, (Thk. Muhammed Fuad Abdulbaki), Daru’l-Fikr, Beyrut, I, 258.

301 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 181.

302 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XL, 50; Dârimî, Sünen, Abdullah b. Abdurrahman, Dâru’l-Kütübi’l- Arabiyye, Beyrut, 1407, I, 260.

71

faydalandığına”304 dair rivâyete dayanmaktadır.305 Herrâsî, İmam Şafiî’nin de bu görüşte olduğunu belirtir.306

Cessâs da hayız zamanında izarın altından faydalanılamayacağına hükmeder. Bu konuda delil olarak Hz. Ömer’in Peygamber’den naklettiği “İzarın üstünden

faydalanabilirsin ancak izarın altından asla’307 rivâyeti ile Hz. Aişe’den nakledilen “Kendileri hayızlı iken Hz. Peygamber’in onlara izar giymelerini emrettiği ve

bundan sonra Rasûlullah’ın kendileriyle mübaşeret ettiği” haberini ileri

sürmektedir.308

Müfessirlerimiz bu konuda Hz. Enes’den Yahudilerin, bu dönemlerde kadınlarından uzaklaşıp, onlarla beraber yemek yemeyip, oturmadıkları için söz konusu ayetin indiğini, Resullah’ın da (a.s.) “Eşlerinizle evlerinizde oturun ve cinsel

ilişkinin haricinde onlarla her şeyi yapabilirsin”309 buyurduğunu haber vermektedirler. Ayrıca bu minvalde Hz. Aişe’den “Hz. Peygamber, ben hayızlı iken

kendisine sarılmamı isterdi de ben ona hayızlı olduğumu söyleyince Hz. Peygamber, bunda bir beis görmezdi”310 rivâyetini nakletmektedirler.311

İbnü’l-Arabî, bazılarının kadınların bu hallerinde uzaklaşılması gereken yerin

dübür olduğunu iddia ettiklerini belirterek, bu iddia sahiplerini gafiller ve kusurlular

şeklinde tanımlamaktadır. Bundan sonra o, gafiller dediği kimselerin Hz. Aişe’den

naklettikleri “Kadın, hayız olduğunda dübürü haram olur” rivâyetinin batıl olduğunu

304 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XLIV, 402. 305 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 181.

306

Herrâsî, Ahkâm, I, 136.

307 Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 247. 308 Cessâs, Ahkâm, I, 408-409.

309 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, (Thk. Muhammed, Abdukaldir Atâ), Mektebetü Dari’l-Bâz, 1994, I, 313; Ebû Dâvud, Süleyman b. Eş’as, Sünen, Daru’l-Kütübi’l-Arabiyye, Beyrut,Trs., I, 107. 310 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 41,225; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, I, 189; Dârimî, Sünen, I, 218 311

Cessâs, Ahkâm, I, 409; Herrâsî, Ahkâm, I, 136. Herrâsî’nin söz konusu âyeti tefsîriyle Cessâs’ın tefsîri neredeyse satır satır birbirine uymaktadır. Ancak buna rağmen Herrâsî, Cessâs’ı kaynak olarak zikretmemektedir.

belirterek, bu görüşü reddetmektedir.312 Ona göre -Ehli Sünnet ulemasının çoğunluğun benimsediği gibi- hiçbir şekilde ters ilişki caiz değildir.313

Cessâs yukarıda zikrettiğimiz Hz.Ömer ile Hz. Enes rivâyetini usûl açısından değerlendirerek, Hz. Ömer naklinin daha sonra söylenmesinden dolayı Hz. Enes rivâyetine tercih edileceğini ifade etmektedir. O, Hz. Enes ve Hz. Ömer rivâyetlerinin tenakuzunda, Hz. Ömer’in naklettiği haberin tahzir ifade etmesinden dolayı kabul edileceğini belirtmektedir. Yani ona göre, mübahlığı ifade eden rivâyetle, yasaklamayı belirten nakil çelişirse, usûl olarak yasaklama tercih edilmelidir.314

Müfessirler, ayetlerin anlaşılmasında sünnetten faydalandıkları gibi bazen de naklettikleri rivâyetleri tenkide tabi tutmaktadırlar. Cessâs, bazı rivâyetleri “Senedi zayıftır”,315 “İsnadı zayıf ve kavi değildir”,316 “Bu haber zayıftır, delil olarak kullanılamaz”317 “Bu hadis sened ve metin açısından problemlidir”,318 “Senetteki bu gibi ızdırablar, rivâyeti muzdaribu’l-hadis yapmaktadır”319 şeklinde hem sened

hem metin açısından cerh etmektedir. Herrâsî de ahkâmında naklettiği bazı haberleri, “Bu hadis zayıftır, senedi vâhîdir”,320 “Bu haberlerin aslı yoktur”321 gibi ifadelerle tenkit etmektedir. İbnü’l-Arabî de naklettiği bazı rivâyetleri “Aslı yoktur”322, “Hadis

312 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 182.

313 Cessâs ve İbnü’l-Arabî, İmam Malik’in ters ilişkiyi caiz gördüğünü nakletmektedir. Cessâs, Ahkâm, I, 426; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 193. Ancak İbnü’l-Arabî, Kâdî et-Tûsî’ye bu konuyu sorduğunu, onun da herhalükarda ters ilişkinin caiz olmadığını söylediğini, sebebini de “Allah, necasetinden dolayı hayız zamanında cinsel uzuvdan faydalanmayı yasakladı, bu açıdan ters ilişkinin yasaklanması daha önce gelmektedir.” şeklinde açıkladığını belirtmektedir. İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 193.

314 Cessâs, Ahkâm, I, 409. Cessâs, iki haberin çatışması durumunda şu üç ihtimalin göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade etmektedir. “ Ya rivâyette ravilerin hatası vardır, dolayısyla biri sahih değildir, ya ikisi de sahihtir bu durumda rivâyetlerin biri mensuhtur, ya da ikisi de sahihtir ve ikisiyle de amel edilebilir.” Cessâs, Usulü’l-Fıkh: el-Müsemma el-Fusûl fi’l-Usûl, (Thk. Casim en-Neşemî), Vezâretü’l-Evkaf ve’ş-Şuûni’l-İslamiyye, Küveyt, 1994, III, 161.

315 Cessâs, Ahkâm, II, 181. 316 Cessâs, Ahkâm, II, 457. 317 Cessâs, Ahkâm, III, 343. 318 Cessâs, Ahkâm, I, 177, 288. 319

Cessâs, Ahkâm, II, 290, III, 292. 320 Herrasî, Ahkâm, IV, 267. 321 Herrasî, Ahkâm, III, 61.

73 zayıftır”323, “Hadis zayıftır, aslı yoktur”324, “Hadis mevzudur”325, “Bu hadis muzdaribtir”326 şeklinde tenkid etmektedir.

Cessâs, bazı durumlarda görüşüne muhalif olarak naklettiği rivâyeti, önce sened sonra metin açısından tenkit eder. Sonunda da rivâyeti te’vil etmeye çalışır. Bize göre, Cessâs’ın nafile veya farz orucun kasıtlı olarak bozulması durumunda, onun kazasının vacip olup olmadığı konusunda naklettiği Ümmü Hânî rivâyetine yaklaşımı bu açıklamaya en güzel örnektir. Cessâs bu durumdaki bir kimseye orucun kazasının vacip olduğuna inanmaktadır ve bu doğrultuda Hz. Peygamberden gelen hadisleri nakletmektedir. Sonra da bu görüşe muhalif olanların dayandıkları Ümmü Hânî rivâyetini verir. Ümmü Hânî, oruçlu iken Peygamber (a.s.) ona su kabını uzatır, o da kabı alıp içer ve “Ya Rasûlallah! Ben oruçluydum ama senin ikramını geri

çevirmek istemedim.” der. Bunun üzerine Rasûlullah, “Şayet bu Ramazan orucunun kazasıysa, onun yerine bir gün oruç tut. Yok, nafile ise o zaman ister tut, ister tutma.” buyurur.327 Rivâyeti bu şekilde nakleden Cessâs, “Bu hadis, hem sened hem de metin açısından sıkıntılıdır (Muzdaribtir)” dedikten sonra seneddeki sorunun Semmak b. Harb’ten kaynaklandığını ifade eder. Ona göre Semmâk b. Harb’in bu rivâyeti, bazen işitmiş gibi doğrudan Ümmi Hânî’den, bazen Harun b. Ümmi Hânî’den, bazen Ümmü Hânî’nin kızının oğlundan, bazen Ümmü Hânî’nin iki oğlundan nakletmesi, Semmâk b. Harb’ın rivâyeti zapt etmedeki zayıflığını göstermektedir.

Cessâs, bu hadisin metin açısında da problemli olduğunu, Ümmü Hani’den rivâyet edilen diğer haberlere dayandırmaktadır.

O, Ümmü Hânî’den nakledilen Hz. Muhammed’in (a.s.) “Nafile oruç

tutanlar, nefsinin eminidir veya emiridir. Dilerse orucu tutar, dilerse tutmaz.”,

“Nafile oruç tutan, dilerse orucu tutar, dilerse iftar eder.” “Şayet ramazan orucunun kazasıysa onun yerine bir gün tut. Nafile ise dilersen tut, dilersen tutma.” şeklindeki

323

İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 74. 324 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 258. 325 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 5, III, 367. 326 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 519.

327 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 44, 4778; Dârimî, Sünen, II, 174; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, IV, 278.

sözlerini naklettikten sonra, bu rivâyetlerde kazanın nefyine dair hiç bir sözün zikredilmediğini ifade ederek “metindeki bu ihtilafların, hadisin zaptedilmediğine delâlet ettiğini” iddia etmektedir.

Cessâs, bu şekilde sened ve metin tenkidi yaptıktan sonra hadisi görüşüne uygun bir şekilde te’vil etmeye çalışmaktadır. O, metnin sahih kabul edilmesi durumunda, haberde geçen رX) &3او ،2H$1 *أ &3ا ifadelerinin niyet etmeden, yemeden içmeden kesilmeyi beyan ettiğini iddia eder. Çünkü benzer bir durum aşure gününde de yaşanmış, Hz. Peygamber (a.s) o gün sahabeye “Kim yediyse kalan

gününde oruç tutsun.” buyurmuştur. Ayrıca ona göre bu rivâyetlerde “İsteyerek oruç

tutan”ın, “nefsinin emiri” olduğu ve nafile oruçta isterse iftar edebileceğinin ifadesi vardır. O, Rasûlullah’ın Ümmü Hânî’ye açık bir şekilde “Sana kaza gerekmez.” demediğini ifade eder. Aynı şekilde rivâyette geçen كY:r ifadesinin, kazanın vucubiyetini nefy etmediğini iddia ederek rivâyetin, “Ya Ümmü Hani iftar edilmeyeceğini bilemedi veya bunu bilmesine rağmen Allah Rasûlüne uymanın daha evlâ olduğunu anladı ve suyunu içti” şeklinde te’vil edilebileceğini belirtmektedir.328 Herrâsî, “ Kadınları boşadığınızda onlar da iddetlerini tamamladığında

eşlerine geri dönmek istedikleri zaman onlara engel olmayın.”329 ayetinin sebeb-i nüzulü olarak Ma’kıl’dan naklettiği rivâyetin senedinin tenkidini yapmaktadır. O, rivâyeti şöyle nakletmektedir: “Ma’kıl’in kız kardeşi, eşinden boşandıktan sonra eşi,

onunla yeniden evlenmek istedi. Ancak Ma’kıl buna izin vermedi. Bunun üzerine ‘onlara engel olmayın’ ayeti nazil oldu.” Hasan Basrî bu kıssayı naklettikten sonra

“Ayet inince Rasûlullah, Ma’kıl’i çağırdı ve ona, kız kardeşini evlendirmesini

söyledi.” der. Herrâsî, bu haberin nakil ehline göre sabit olmadığını, Semmak’tan

rivâyet eden kimsenin bilinmediğini belirterek rivâyeti tenkid etmektedir. Ayrıca o, burada haberin mürsel olduğunu da ifade etmektedir.330

İbnü’l-Arabî, “ Ey Allahın Elçisi! Allah’ın sana helal kıldığı şeyleri niçin kendine haram kılıyorsun?”331 ayetinin nüzûl sebebi olarak naklettiği bir rivâyeti

328

Cessâs, Ahkâm, I, 288-289.

329 Bakara 2/232.ُ9َ/اَوْزأ َْaِ'Fَ: ْنأ ُهُYَْ. ًwَ" ُ9ََ/أ َْZََ>َ" َءH(Fا ُ&ُ7ْ<َّi اذإو 330 Herrâsî, Ahkâm, I, 177.

75 hem sened hem de metin açısından eleştirmektedir. O, İbn Abbas’tan nakledilen “Bu

ayet, Rasûlullah’ın yanına gelerek kendimi sana hibe ediyorum diyen kimseler hakkında inmiştir.” rivâyeti vererek, bu haberin hem sened hem de mana açısından

zayıf olduğunu belirtir. İbnü’l-Arabî, bu rivâyetin senedindeki ravilerin adalet sahibi olmadıklarını ifade ederek sened tenkidi yapar. O, “Rasûlullah’ın kendisini hibe eden kadını reddetmesinin, onun için haram olmadığını, çünkü bir kimsenin, hibe edilen

şeyi geri çevirmesinin, onu haram kılması anlamına gelmeyeceğini, oysa ayette

anlatılan gerçeğin, helal kılındıktan sonra bir şeyin haram kılınması anlamında olduğunu belirterek, İbn Abbas’tan nakledilen rivâyeti metin açısında da eleştirmektedir.332

Müfessirler görebildiğimiz kadarıyla sünneti daha çok Kur’an’ın beyanında ve tahsisinde kullanmaktadırlar. Özellikle ayetin veya ayette ifade edilen kavramın beyan edilmesi ve muradın tespit edilmesi konusunda Hz. Peygamber’den faydalanmaktadırlar. Bu anlamda “sünnetin Kur’an’a kâdî olması” söz konusudur. Ayrıca sünnetin Kur’an’ı neshi de söz konusudur ki biz bu konuyu ileri de açıklayacağız. Her üç müfessir, görüşlerine karşı gelen rivâyetleri şayet te’vili mümkünse te’vil etmektedirler, mümkün değilse o zaman söz konusu rivâyetin hem senet hem metin tenkidini yapmaktadırlar. Burada şunu da ifade etmek gerekir ki, rivâyetleri cerh ederken usûl açısından da değerlendirmektedirler. Yani “Mübahlık ifade eden rivâyetle tahzir ifade eden haberin çatışması durumunda tahzir rivâyeti kabul edilir” gibi usûl kaidesini işletmektedirler. Ayrıca bir rivâyeti cerh ederken ravi veya metin tenkidinde “Mevzu Hadis”, “Muztaribu’l-Hadis” gibi kavramlar kullanmaktadırlar. Müfessirler, görebildiğimiz kadarıyla birbiriyle çelişiyormuş gibi görülen hadisleri mümkün olduğunca telfik etmeye gayret etmektedirler.