• Sonuç bulunamadı

A. Genel Olarak Tefsîr Yöntemleri

5. İsrâiliyyat

“İsrâiliyyat” isrâiliyye kelimesinin çoğuludur. Kelime İsrâili bir kaynaktan aktarılan kıssa veya hadise manasındadır. İsrâiliyat her nekadar Yahûdî kültürünü ifade ediyorsa da bunda bir inhisar düşünülemez. İslama ve özellikle tefsire girmiş olan Yahudi, Hristiyan ve diğer dinlere ait kültür kalıntılarıyla dinin gerek lehine gerekse aleyhine uydurulup Hz. Peygamber’e, sahabe ve tabiîine izafe edilen her türlü haber isrâiliyat kelimesinin manası içerisine girer.478

476 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III, 460.

477 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 302-3. İbnü’l-Arabî Ali İmran suresi 93. âyeti için üç farklı sebeb-i nüzûl verir. İkisinin âyetin muhtemel olduğunu ancak birinin âyetin zahirine uymadığını ifade eder. 478 Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyat, Ankara, 1979, s. 6-7; Muhammed Ebû Şehbe, el-

İsrailiyyât ve’l-Mevdûât fî Kütübi’t-Tefsîr, Mektebetü’s-Sünne, Yrs., 1408, s. 12-14; Remzî

99 Görebildiğimiz kadarıyla Ahkâm sahipleri de kıssalarla ilgili açıklamalarında isrâiliyyâttan faydalanmaktadırlar. Bazen bu tür rivâyetleri eleştirirken bazen de bu haberlerden hüküm çıkarmaktadırlar. İbnü’l-Arabî’nin isrâiliyatla ilgili daha derli toplu bilgiler verdiği söylenebilir. O, bu rivâyetleri bazen “َ^ِ3اَْNإ !ِFَ) َْ- َيِوُر”479 veya ت3اNا !ِ"َو480veya “ت3اNا z7آو481 gibi ifadelerle nakletmektedir. İbnü’l-

Arabî, “Kur’an’a, Sünnet’e, hikmete muvâfık olan ve şeriatlerin ihtilaf etmediği maslahatlarda isrâiliyyâttan faydalanılabilir.” şeklinde israiliyyâta nasıl yaklaşılması gerektiğini ifade etmektedir.482 O, kıssalarla ilgili en doğru bilgilerin Kur’an’da anlatıldığını, isrâiliyyâtta ise değişmelerin, batıl ziyadelerin yapıldığını belirterek, Hz. Süleyman ve Hz. Dâvud’un (a.s.) kıssalarında bu durumun görüldüğünü zikretmektedir. İbnü’l-Arabî, bu tür rivâyetlerin Kur’an’a muvafık olanlarının sahih, muhalif olanlarının batıl, Kur’an’da konuyla ilgili bir açıklama yoksa onun da muhtemel olduğunu ifade etmektedir.483 Ayrıca o, Hz. Peygamber’den nakledilen “İsrailoğullarından rivayet ediniz bunda bir sakınca yoktur”484 rivâyete dayanarak İsrailoğullarının kendileriyle ilgili naklettikleri haberlerin rivâyet edilebileceğini

iddia etmektedir.485

Cessâs ve Herrâsî’nin tefsîrlerinde isrâiliyyâta nasıl yaklaşılması gerektiğiyle ilgili bir bilgi bulamadık. Onlar, -bize göre isrâiliyyât olarak addedilebilinecek- naklettikleri hiçbir rivâyet için “bu isrâiliyyâttır” ifadesini kullanmamaktadırlar. Görebildiğimiz kadarıyla isrâiliyyât konusuna en az değinen Herrâsî’dir. Ondan konumuzla ilgili aşağıda da görüleceği üzere sadece iki örnek bulabildik.

Müfessirler, ahkâm ifade eden yerlerde isrâiliyyât kabilinden haberlerden faydalanmazlarken, genellikle kıssaların ve mesellerin geçtiği Mekkî surelerde Cerrahoğlu, Tefsîr Usûlü, Ankara, 1983, s. 244; Muhsin Demirci, Tefsîr Usûlü ve Tarihi, s. 316; Abdülhamit Birışık, “İsrâiliyat”, DİA, s. 199; Mustafa Şentürk, Kur’an’ın Sünnî ve Şiî Yorumu,

İnsan, İstanbul, 2010, s. 251.

479 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 30. 480 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III, 18, 319. 481

İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 268. 482 İbnü’l-Arabî Ahkâm, III, 380. 483 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III, 220.

484 Buhârî, Sahîh, III, 1275; Ebû Dâvud, Sünen, III, 361. Rivayet şu şekildedir: “ َ^ِ3اَْNإ !ِFَ) َْ- اُU(َc

َجََc ََو” bu haberin değerlendirmesi için bkz. Aydemir, Tefsirde İsrâiliyat, s. 30-32.

isrâiliyyât’a yer vermektedirler. Ancak aşağıdaki örneklerde de görüleceği gibi bazı yerlerde isrâiliyyâttan hükümler de çıkarmaktadırlar.

Müfessirler, Havva’nın şeytana kanarak çocuğunun ismini Abdulharis koyması,486 Hz. Nuh’un gemi için yüz yıl ağaç dikmesi,487 Hz. İbrahim’in misafirsiz yemek yememesi ve bu konuda yaptığı bir yanlıştan dolayı Allah tarafından uyarılması,488 Hz. Meryem’e ruhun yakasından/kolundan üflenmesi,489 Meleklerin Hz. İbrahim’e çocuğu müjdelediklerinde onun yüz yirmi, Sare’nin ise doksan yaşında olması,490 Hz. İbrahim’in meleklerle Hz. Lut’un kavmi hususunda tartışırken, meleklerin ona içerisinde on mü’minin bulunduğu yeri helâk etmeyeceklerini söylemeleri,491 Hz. İbrahim’in annesinin, Nemrud’un yeni doğan çocukları öldürmesinden dolayı, çocuğunu mağarada doğurması,492 Hz. Meryem’e altından nida edenin Hz. İsâ olması,493 Meleklerin yetmiş bin lisanla Allah’a tesbih etmeleri,494 Hz.Yusuf’un zindanda yedi veya on üç yıl kalması,495 Yusuf’un gördüğü rüya ile te’vili arasında geçen zamanın tespit edilmesi,496 Hz. Musa’nın “en âlim benim” demesi üzerine, Hızır’la tanıştırılması,497 Hz. Yahya çocukken kendisine “Haydi oyun oynayalım” denmesi üzerine onun “Ben oyun oynamak için yaratılmadım” demesi,498 Namaz kılarken bir adamın kadına bakması, sonra yerden bir sopa alarak gözünü çıkarması499 gibi çeşitli konularda isrâiliyâttan faydalandıkları görülmektedir. Tabii burada isrâiliyyâtın göreceli olduğunu, kişiye göre

486 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 302. 487

İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III, 15. 488 İbnü’l-Arabî Ahkâm, III, 18.

489 Cessâs, Ahkâm, II, 7; Herrâsî, Ahkâm, II, 281. Herrâsî, diğer pek çok yerde olduğu gibi bu bölümde de kaynak olarak zikretmemesine rağmen sanki Cessâs’ı özetlemiştir.

490 Cessâs, Ahkâm, III, 214. 491 Cessâs, Ahkâm, III, 214. 492 Cessâs, Ahkâm, III, 4. 493 Cessâs, Ahkâm, III, 284. 494 Cessâs, Ahkâm, III, 269. 495 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III, 78. 496

Cessâs, Ahkâm, III, 231. 497 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III, 196. 498 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III, 206 499 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III, 319.

101 değişebileceğini de ifade etmeliyiz. Müfessirlerimizin yaklaşımlarını göstermek için birkaç örnek vermek istiyoruz.

Cessâs “Yarına dair bir şey yapacak olduğun zaman ‘bunu yarın yapacağım’ şeklinde konuşma”500 âyetinin tefsîrinde, Hz. Muhammed’in (a.s.)

Kureyş’in sorduğu üç soruya “inşallah” demeden “Yarın gelin, size cevap vereyim” dediği için ayetin belli bir süre indirilmediğini belirterek, onun bu ayetle uyarıldığını ifade eder. Sonra da benzer bir hatanın Hz. Süleyman (a.s.) tarafından da yapıldığını zikrederek olayı şu şekilde nakleder: “Hz. Süleyman (a.s.) bir gün ‘Vallahi! Bu gece

yüz eşimle birlikte olacağım ve onlardan her birinden çocuğum olunca, onlarla Allah yolunda savaşacağım’ diye ahdeder. Ancak inşallah demez, bundan dolayı da yüz karısından sadece biri doğum yapar, o da sakat bir çocuk dünyaya getirir”.501

Cessâs, bu rivâyetin sıhhati konusunda hiçbir açıklama yapmamaktadır.

Cessâs, isrâiliyyât kabili bazı rivâyetlerden hüküm istinbât etmektedir. Bu duruma örnek olarak “Sen şu davacılardan haber aldın mı? Hani aniden

Dâvud’un makamına çıkagelmişlerdi”502 ayetinin tefsîrini verebiliriz. O, Hz. Dâvud’un (a.s.) haftayı dörde ayırdığını bir gününü kadınlarına, bir gününü mahkeme işlerine, bir gününü Allah’a ibadete, bir gününü de israiloğularının sorunlarını dinlemeye ayırdığını nakletmektedir. Sonra da Hz. Dâvud’un (a.s.) işlerini dört güne ayırdığını ifade eden bu rivâyetten, hâkime kaza işleriyle her gün uğraşmasının gerekmediği, bir gününü bu işe ayırmasının yeterli olacağı, haftanın her günü karısının yanında bulunmasına gerek olmadığı, bir günü eşe ayırmanın yeterli olacağı hükmünü çıkarmaktadır.503

Cessâs, “Bu benim kardeşimdir, onun doksan dokuz koyunu, benim de

bir koyunum var”504 ayetinin tefsîrinde “ً+َ`َْ1” ifadesinden muradın kadın olduğunu

belirterek, Hz.Dâvud’la ilgili isrâiliyyât nakletmektedir. Cessâs’daki rivâyette, Hz. Dâvud’un (a.s.) doksan dokuz karısının olduğu, Uryâ b. Hannen’in ise bekâr olduğu,

500 Kehf 18/23. ًَQ َVَِذ ٌ^ِ-َ" !(1ِإ ٍءْ!َ]ِ َُ<َ. ََو

501 Cessâs Ahkâm, III, 279, Aynı rivâyeti İbnü’l-Arabî de Ahkâmında nakletmektedir. İbnü’l-Arabî, Ahkâm III, 189.

502 Sâd 38/21. َباَْaِْا اوُرَHَ. ْذِإ ِ&َْXْا ُbَ>َ1 َكَ.َأ ْ^َه َو 503 Cessâs, Ahkâm, III, 498-99.

onun bir kadınla nişanlandığı, Hz. Dâvud’un (a.s.) da bunu bildiği halde Uryâ’nın nişanlandığı kızla nişanlanıp evlendiği nakledilir. Cessas, ةcاو +`1 !و ifadesinin Hz. Davud ile Urya arasında evlilik konusunda anlaşmanın meydana geldiğine işaret ettiğini belirtmektedir.505 Cessâs, konuyla ilgili bir de kıssacılardan, Hz. Dâvud’un bir kadına baktığını, onu çırılçıplak gördüğünde kadını arzuladığını, bunun için de kadının kocasının ölmesi için savaşa gönderdiğini rivâyet etmektedirler. Sonra da bu rivâyette Peygamberler için asla söz konusu olmayacak bazı kusurların bulunduğunu belirterek, Peygamberlerin bile bile asla isyan etmeyeceklerini ifade etmektedir. Ona göre birinci rivâyet daha doğrudur. O, “Konuşmada bana galip geldi” ibaresinin birinci rivayeti desteklediğini iddia etmektedir. Cessas’a göre bu ayet, Hz. Davud ile Urya arasında bir konuşmanın olduğuna delâlet etmektedir ve diğerinin evliliğinin önüne geçmek gibi bir durum söz konusu olmadığını ifade etmektedir.506

Herrâsî’de geçen rivâyette ise Hz. Dâvud’un nikâhladığı kadının Uryâ olduğu ifade edilmektedir.507 Hz. Dâvud’la (a.s.) ilgili rivâyeti Herrâsî Sa’d suresi 21. ayetin tefsîrinde,508 İbnü’l-Arabî ise Sa’d suresi 24. ayetin tefsîrinde nakletmektedir.509

Herrâsî, meleklerin geliş gayesini Hz. Dâvud’a (a.s.) yaptığı hatayı göstermek ve bu hatasından dönmesini sağlamak şeklinde açıklamaktadır. O, Hz. Dâvud’un yaptığı işin küçük günah olduğunu kabul etmektedir. Herrâsî, burada “meleklerin yalan söylemekten münezzeh olmasına rağmen birbirlerine zulmeden iki düşman oldukları gibi bir yalanı nasıl söylerler?” diye bir itiraza, kelamda takdim olduğunu söyleyerek cevap verileceğini belirtmektedir. Yani iki melek ona, “Farzet ki biz, birbirimize zulmeden iki meleğiz, haydi problemimiz hakkında adaletle hükmet” demişlerdir. O, “Bu kardeşimin doksan dokuz koyunu vardır” ifadesinin haber

şeklinde gelmiş olsa bile bundan muradın takdir yoluyla Hz. Dâvud’un yaptığı şeye

karşı uyarılması olduğunu zikretmektedir.510

505 Cessâs, Ahkâm, III, 499. 506 Cessâs, Ahkâm, III, 498-499. 507

Herrâsî, Ahkâm, IV, 359. 508 Herrâsî, Ahkâm, IV, 359. 509 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, IV, 47. 510 Herrâsî, Ahkâm, IV, 360.

103 İbnü’l-Arabî, Cessâs’ın kıssacıların nakli olarak tavsif ettiği ve özet olarak verdiği rivâyeti detaylı bir şekilde şöyle nakletmektedir: “Bir gün Hz. Dâvud, imtihan edileceğini ve buna dikkat etmesi gerektiğini anladı ve kendi kendine ‘Sen imtihan edileceksin, bunun için dikkatli ol ve tedbirini al’ diye telkinde bulundu. Bunun üzerine Hz. Dâvud, Zebûr’u alarak mihrabına girdi ve hiç kimsenin kendisini rahatsız etmemesini tenbihledi. O, Zebûr okuyorken çok güzel bir kuş gelerek önünde hareket etmeye başladı. Hz. Dâvud (a.s.) onu yakalamak için mihrabın penceresine kadar geldi. Kuş, banyo yapan güzel bir kadını ona göstermek için aniden uçup gitti. Kadın onun kendisine baktığını görünce saçıyla vücudunu örttü. Bu esnada Hz. Dâvud’un kalbine ateş düştü. Kadının kocası Allah yolunda savaşmaktaydı. Hz. Dâvud, ordu komutanına kadının kocasını tabutu taşıyanlar arasına koymasını yazdı. Ordu komutanı da emir gereği onu tabut taşıyıcıları sınıfına dâhil etti ve adam öldürüldü. Kadın, iddetini tamamlayınca, Hz. Dâvud onunla evlendi. Kadın, Hz. Dâvud’dan şayet bir erkek çocuğu doğurursa kendisinden sonra onun hükümdar olmasını şart koştu. İsrailoğullarından elli kişinin de şahit olduğu bir anlaşma imzaladılar. Hz. Süleyman doğup genç yaşa gelince iki melek geldi ve ayetteki kıssa gerçekleşti”.511

İbnü’l-Arabî konuya önce usûl açısından yaklaşmaktadır. Cessâs’ın peygamberlerin bile bile günah işlemeyecekleri düşüncesinin yanında İbnü’l-Arabî, peygamberlerin küçük ve büyük günah işlemeyeceğini iddia etmektedir. Herrâsî de peygamberlerin büyük günahlardan uzak olduklarını kabul etmektedir. İbnü’l-Arabî peygamberlerden sadır olan bir yanlışın/hatanın yayılmaması gerektiğine inanmaktadır. Birileri Allah’ın onların bu hatalarından bahsetmesini bahane ederse, bu itiraza efendinin kölesiyle ilgili istediği haberleri verebileceğini, dilediğini örtebileceğini ancak kölenin efendisiyle ilgili içerisinde ayıplanabilecek bir şeyi anlatmasının yakışık olmayacağı şeklinde cevap verilebileceğini belirtmektedir. Ayrıca o, Allah’ın ebeveyne “öf” bile denmesinin yasaklamasını hatırlatarak peygamberlerin insanlar üzerindeki haklarının ebeveyden daha fazla olduğunu, dolayısıyla onlara hürmetin daha önce olması gerektiğini ifade etmektedir. Ona göre insanlar, peygamberlere hürmet edilmesi gerektiğini anlasalardı peygamberlerin

namuslarıyla ilgili bu şekildeki kıssaları zikretmezlerdi. İbnü’l-Arabî, Allah’ın peygamber kıssalarını olduğu gibi dosdoğru bir şekilde anlattığını, bundan dolayı peygamberlerle ilgili bir şeyden bahsedilecekse, bu hususta sadece Allah’ın anlattıklarıyla yetinilmesi gerektiğini tavsiye etmektedir. Bunun dışında peygamberler hakkında tenzih ve ta’zim çerçevesinde konuşulması gerektiğinin altını da çizmektedir.512

Sonra da İbnü’l-Arabî, rivâyeti “Hz. Dâvud’un kendi kendine bir konuda imtihan edileceği için korunması gerektiğini telkinde bulunması” kısmı için İslamda bu sorumluluğun kaldırıldığını, ancak önceki şeriatlerde bundan sorumlu tutulmalarının muhtemel olduğunu; “Kuşun Dâvud’un yanından hareketlenip, onun da kuşu takip etmesinin” ibadetle çelişen bir durum olmadığını, kuşun güzelliğinden dolayı değil de zatından dolayı istediğini;513 “Dâvud’un çıplak olarak banyo yapan bir kadını görmesi” olayında bir sorumluluğun olmadığını, çünkü İslam’da ilk bakışa cevaz verildiğini ifade ederek rivâyeti bölüm bölüm yorumlamaktadır. Biz, İbnü’l- Arabî’nin rivâyeti nasıl değerlendirdiğini göstermek için “Hz. Dâvud’un (a.s.) kadını beğenince savaşta olan kocasının öldürülmesi için talimat vermesi” bölümünü ve devamını örnek olarak vermek istiyoruz. Öncelikle o, bir peygamber için böyle bir durumun kesinlikle mümkün olamayacağını söylemektedir. Hz. Dâvud’un kadının kocasının öldürülmesini, amacına ulaşmak için istemediğinin de altını çizer. Ona göre Hz. Dâvud’un yaptığı iş, sadece “Karını benim için boşa” deyip bu konuda ısrarcı olmasıdır. İbnü’l-Arabî, bu durumun arkadaşlar arasında olabileceğini ifade ettikten sonra Hz. Peygamber’in (a.s.) kardeşlik anlaşması yaptığında Sa’d b. Rebia’nın Abdurrrahman b. Avf’a iki karısından birini, onun için boşayabileceğini söylediği rivâyeti nakletmektedir. İbnü’l-Arabî, Kur’an’da ne Hz. Dâvud’un kadınla evlendiğine, ne de Süleyman’ın o kadından olduğuna dair bir işâret bulunduğunu ifade etmektedir. Durumun bu minvalde olduğuna dair Hz. Peygamber’e nisbet edilen her hangi bir rivâyetin de olmadığını belirttikten sonra sadece Ahzâb suresinde buna işâret eden bir nüktenin bulunduğunu zikretmektedir. Ona göre “Allah’ın

kendisine emrettiği şeyleri yapmasından dolayı Hz. Peygamber’e hiçbir

512 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, IV, 49. 513 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, IV, 49.

105

sorumluluk yoktur. Bu, Allah’ın önceki Peygamberlere yasasıdır”514 ayeti, Hz. Dâvud’un kadınla evlendiğine işâret etmektedir. Ayet, kendisine bakılan kadının evliliğini anlatmaktadır. Yani Rasûlullah, baktığı kadın Zeyneb bnt. Cahş’la evlendirildiği gibi Hz. Dâvud’un da gördüğü kadınla evlendirildiği sonucuna varan

İbnü’l-Arabî, bu iki evlilik arasındaki farkı, “Rasûlullah, Zeyneb’in kocası Zeyd’e

karısını boşamamasını emrederken, Hz. Dâvud kadının kocasından eşini boşamasını emretmiştir” şeklinde açıklamaktadır.515

Müfessirlerin bazen mensubu oldukları mezheblerin görüşlerine göre isrâiliyyât’a yaklaştıkları görülmektedir. Cessâs, Hz. Eyyüb’ün hastalığında yaptığı bir yeminle ilgili Allah’ın ortaya koyduğu çözümün anlatıldığı “Eline bir demet sap

al ve onunla eşine vur. Böylece yeminini yerine getirmiş olursun.”516 ayetinin tefsîrinde isrâiliyyât olarak ifade edilen İbn Abbas’tan şu olayı nakletmektedir: “Bir

gün İblis, Hz. Eyyüb’ün hanımına gelerek; ‘Ben kocanı iyileştirirsem, bana sen şifa verensin de’ der. Hz. Eyyüb’ün hanımı bu olayı kendisine haber verince, Hz. Eyyüb ‘kesinlikle bana şifa veren Allah’tır ve iyileştiğimde sana yüz değnek vuracağım diye’ yemin eder. Bunun üzerine ayet gereği yüz tane çubuğu elinde toplar ve bir defa eşine vurur.” Bu rivâyeti nakleden Cessâs, burada açıklanan uygulamanın

sadece Hz. Eyyüb’e tanınan bir ruhsat mı yoksa bütün insanların uygulayabileceği bir yöntem mi olduğunu, Hanefî ve Malikî mezheplerinin görüşleri ekseninde tartışmaktadır. Ona göre bu ayet geneldir. Yani bir adam kölesine on kırbaç vuracağına dair yemin etse ve sonra hepsini toplayıp bir defa vursa, yemini yerine getirmiş olur. Ayrıca o, bu ayetin kocanın eşini tedip etmek için dövebileceğine delâlet ettiğini ifade etmektedir.517

514

Ahzab 33/ 38. ُ^ْ>َ0 ِْ* اََْT َ:ِ4ا !ِ" ِ2ا َ+FُN ُ2َ ُ2ا َضََ" َِ" ٍجََc ِْ* (!ِ>Fا ?ََ- َنَآ َ*

515 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, IV, 50. Burada İbnü’l-Arabî, Hz. Peygamber’in Hz. Zeyneb’i görüp ondan etkilendiği rivâyetini doğru kabul edip görüşüne destek bulmaya çalışması, yukarıda koymuş olduğu peygamberlerin kıssalarını ele alırken Allah’ın anlattıklarıyla yetinme kuralına kendisinin uymadığını göstermektedir. Ayrıca İbnü’l-Arabî, Hz. Peygamber’in Hz. Zeyneb’le evliliği konusunda zikredilen rivâyetin ve bu minvalde nakledilen diğer rivâyetlerin, muteber olmadığını ve Hz. Peygamber’in Hz. Zeyneb’i görünce kalbine bir şey düşmesinin bâtıl olduğunu ifade ederek rivâyetleri eleştirmektedir. İbnü’l-Arabî, Ahkâm, III, 492. Ahzap suresi 37. ayetin tefsîrinde eleştirdiği bir rivâyeti, burada delil olarak kullanması, İbnü’l-Arabî’nin konu bütünlüğüne riâyet etmediğini ve kendisiyle çelişip tutarsız hale düştüğünü göstermektedir.

516 Sâd 38/44. ْDَFْaَ. ََو ِ2ِ) ْبِْgَ" ًlْZِg َكَِِ) ْ4ُTَو 517 Cessâs, Ahkâm, III, 503.

Herrâsî ise yukarıda zikrettiğimiz Cessâs’ın İbn Abbas’tan naklettiği rivâyeti verdikten sonra hiçbir tenkide tabi tutmadan, bu olayın kıyas usûlüne uymadığını beyan etmektedir. Şafiî ve Hanefi mezheplerine göre Hz. Eyyüb’e tanınan bu kolaylığın diğer insanlara da uygulanabileceğini ifade ederken, İmam Malik’in bu görüşe karşı çıktığını zikretmektedir. İmam Malik’e göre, bu uygulama sadece Hz. Eyyüb’e tanınan bir kolaylıktır. Bundan dolayı başka biri bu kolaylığı yaparsa yeminini yerine getirmemiş olacaktır. Herrâsî, Cessâs gibi bu ayetin kocanın eşini dövebileceğine delâlet ettiğini belirtmektedir.518

İbnü’l-Arabî, aynı rivâyeti daha detaylı bir şekilde verdikten sonra, İbn Abbas’tan nakledilen diğer bir rivâyeti şu şekilde nakletmektedir. “Hz. Eyyüb’ün karısı, yemek olmadığı için kocasını da aç bırakmak istemediğinden dolayı Hz. Eyyüb’ün kalkarken tutunduğu saçının örgüsünü satarak yemek alır. Bundan haberdar olan Hz. Eyyüb, iyileşince hanımına yüz sopa vuracağına yemin eder.”

İbnü’l-Arabî, rivayeti bu şekilde verdikten sonra, diğer iki müfessirimizin aksine bu

rivâyetlerden bir hüküm istinbât edilemeyeceğini iddia etmektedir.519

İbnü’l-Arabî isrâiliyyât olarak gördüğü bazı rivâyetleri görüşüne kaynak

olarak kullanmaktadır. Mesela o, “Şüphesiz ki Biz, Nuh’u kavmine ‘Ey Kavmim!

Allah’ın emri altına girin, onun haricinde sizin ihtiyaçlarınızı giderecek hiçbir ilah yoktur’ demesi için gönderdik”520 ayetinin tefsîrinde Hz. İdris’in Hz. Nuh’tan önce mi sonra mı peygamber olarak gönderildiği meselesini tartışmaktadır. Ona göre Rasûlullah’tan gelen sahih haberlere göre Hz. Âdem’den sonra yeryüzüne gönderilen ilk peygamber Hz. Nuh’tur. O, bazı tarihçilerin Hz. İdris’in Hz. Nuh’dan önce olduğunu iddia etiklerini zikretmektedir. Ona göre bu görüş yanlıştır. İbnü’l-Arabî kendi kabul ettiği tezin doğruluğunu Yahudi sahifelerinden, İsrailiyat kitaplarından ve İsra hakkında varid olan sahih hadis’ten çıkarmaktadır.521 O, Hz. Muhammed’in Hz. İdris ve Hz. Âdem’le karşılaştığında Hz. Âdem’in kendisine, “Merhaba Salih Nebi ve salih evlat”; Hz. İdris’in ise “Merhaba Salih Nebi ve salih kardeş” demesinden, Hz. İdris’in Hz. Nuh’tan sonra gönderildiğine delil getirmektedir.

518

Herrâsî, Ahkâm, IV, 340. 519 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, IV, 65.

520 A’raf 7/59. ُ=َُْQ ٍ2َإ ِْ* ْ&ُ'َ َ* َ2ا اوُُ>ْ-ُا ِمَْ0 َ: َلَ<َ" ِ2ِ*َْ0 ?َإ ًcُ1 َFَْNْرَأ َْ<َ

107 Çünkü Hz. İdris, Hz. Nuh’un babası olsaydı, ona göre Hz. Muhammed’e “Merhaba Salih Nebi ve salih evlat” demesi gerekirdi. Salih Nebi ve salih kardeş dediğine göre bu, Hz. İdris’in Hz. Muhammed’le (a.s.) Hz. Nuh’da birleştiklerine delâlet etmektedir.522

Araştırmamıza konu olan Ahkâm tefsîrlerinin, genelde kıssalardan özelde ise Hz. Dâvud, Hz. Süleyman ve Hz. Eyyüb’ün haberleri örneğinde olduğu gibi isrâiliyât’tan faydalandıklarını tespit ettik. İbnü’l-Arabî’de isrâiliyyât konuları daha çeşitlidir. Ancak görebildiğimiz kadarıyla o da genellikle peygamber kıssaları ile ilgili konularda isrâiliyyâttan faydalanmaktadır. Tefsîrlerimizde, isrâiliyyât nakledilirken Hz. Dâvud’la ilgili bölümde peygamberliğe yakışmayacak şeylerin küçük günah olarak te’vil edilmesi, Hz. Dâvud’la ilgili haberlerin, Hz. Muhammed’in Hz. Zeyneb bnt. Cahş’la evlenmesi hakkında muteber olmayan rivâyet ile kıyaslanması, Hz. Dâvud’a yakışmayacak davranışın, Abdurrahman b. Avf’a yapılan teklife benzetilmesi, üzerinde durulması hatta eleştirilmesi gereken konulardır. Görebildiğimiz kadarıyla her üç müfessir de rivâyetlerden benzer hükümler çıkarmaktadırlar. Hz. Eyyüb’le ilgili örnekte Cessâs ve Herrâsî karşılıklı değerlendirildiğinde aralarındaki benzerlik göze çarpacaktır. Müfessirlerimizin aynı rivâyeti değişik şekilde naklettikleri de görülmektedir. Cessâs, Hz. Dâvud’un evlendiği kimsenin Uryâ b. Hannen’in nişanlısı şeklinde ifade ederken, Herrâsî kadının ismini Uryâ şeklinde vermektedir. Rivâyetleri yorumlarken Herrâsî, Hz. Dâvud’un bazı durumları bilmediği sonucuna varırken, İbnü’l-Arabî böyle bir şeyin asla söz konusu olamayacağını iddia etmektedir. İbnü’l-Arabî, Cessâs’ın “kıssacıların rivâyeti” dediği nakli, rivâyeti ederek cümle cümle değerlendirmektedir.