• Sonuç bulunamadı

A. Genel Olarak Tefsîr Yöntemleri

8. Kelime Tahlilleri

Müfessirler, eserlerinde yer yer kelime tahlilleri de yapmaktadırlar. Onlar, kelimelerin ne manaya geldiğini ifade etmek için zaman zaman Arapların kullanımlarından örnekler vermektedirler.562 Bazen ayette geçen kelimenin ne anlama geldiğini doğrudan ifade etmektedirler.563 Bazen de önemli gördükleri ve mezhepler arasında ihtilafa sebep olan bir kelimeyi mezheplerine göre uzun uzun açıklamaktadırlar. Hanefîler ile Şafîiler arasında tartışma konusu olan ءو0 kelimesini

561 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 202.

562 Cessâs, Ahkâm, I, 278; Herrâsî, Ahkâm, IV, 287; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 16, 56. 563 Cessâs, Ahkâm, I,314; Herrâsî, Ahkâm, II, 324; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 122.

örnek gösterebiliriz.564 Cessâs konuyla ilgili ayrı bir kitap yazdığını ifade etmektedir.565 Bunun karşısında İbnü’l-Arabî, bu işle uğraşılmaması gerektiğini tavsiye etmesine rağmen, Telhîsu’t-Tarîkateyn ve Tahlîsu’t-Telhîs adlı eserlerinde konuyu yeterince açıkladığını ifade etmektedir.566

Bunların haricinde müfessirlerimiz, kelimenin hakîkat mi, mecâz mı,567 müşterek lafız mı,568 kinâyeli mi569 olduğu konusu üzerinde durmaktadırlar. Onlar, konuya usûl açısından da yaklaşmaktadırlar.570 Kelimelerin açıklamalarını bazen

şiirle,571

bazen ayet572 ve hadisle573 yaptıkları görülmektedir. Ayrıca bir kelimenin Kur’an’daki diğer kullanımlarına da dikkat çekmektedirler.574 Kur’an’da geçen ve ihtilaf sebebi olan bir kelimenin kimleri kapsadığını da tartışmaktadırlar.575 Kelimenin muhtemel manalarını verip ayette hangi anlamda kullanıldığını belirttikleri de görülmektedir.576 Bazen de kelimenin aslının nereden türediği tartışılmaktadır.577

Müfessirler, bazı kelimelerin ne manaya geldiğini açıklamak için cahiliye

şiirinden faydalanmaktadırlar. Onların, “ Bir adam veya kadın kelâle olarak miras bırakırsa...”578 ayetinde geçen “ً+َََآ” kelimesinin ne olduğuyla ilgili yaptıkları

açıklamaları konuya örnek olarak verebiliriz. Herrâsî ve İbnü’l-Arabî, söz konusu “ً+َََآ” kelimesinin iştikakı ve anlamı üzerinde ihtilaf olduğunu belirtmektedir.579 Müfessirler, “ً+َََآ”nin çocuğu ve babası olmayan anlamında kullanıldığında hem

564

Cessâs, Ahkâm, I,440-4499; Herrâsî, Ahkâm, I, 152-160; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, 203-205. 565 Cessâs, Ahkâm, I, 449.

566 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 204.

567 Cessâs, Ahkâm, I, 229; Herrâsî, Ahkâm, I, 75, 152; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I,330. 568

Cessâs, Ahkâm, I, 110; Herrâsî, Ahkâm, I, 129; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, IV, 190. 569 Cessâs, Ahkâm, I, 214, 425; Herrâsî, Ahkâm, I, 140; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 190. 570 Cessâs, Ahkâm, I, 290.

571 Cessâs, Ahkâm, I, 231; Herrâsî, Ahkâm, I, 242; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 178. 572 Cessâs, Ahkâm, I, 275; Herrâsî, Ahkâm, I, 71; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 256. 573 Cessâs, Ahkâm, I, 372; Herrâsî, Ahkâm, I, 54; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, 152-3. 574 Cessâs, Ahkâm, I, 591; Herrâsî, Ahkâm, I, 145.

575 Cessâs, Ahkâm, I, 403,404; Herrâsî, Ahkâm, 129-30; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 416. 576

Cessâs, Ahkâm, I, 513-4; Herrâsî, Ahkâm, I, 126; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 233-4, 336. 577 Herrâsî, Ahkâm, II, 359-60; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 502.

578 Nisa 4/12.ٌةَأَْ*ا ْوَأ ً+َََآ ُثَرُ: ٌ^ُ/َر َنَآ ْنِإَو

115 fikirdirler580 ve bu anlamın ُzَHFا ُ2ََ'َ. sözünden alındığını da nakletmektedirler.581 Müfessirler, “ً+َََآ”nin değişik anlamlarını da eserlerinde zikretmektedirler. Onlar, kelâle’nin, “ً+َََآ !(َ- ُْ)ا َُهَو / Bu, uzaktan amcamın oğlu” örneğinde olduğu gibi uzak akrabalar anlamında kullanıldığını582 veya yorgunluk, bitkinlik anlamındaki

لw'ا kelimesinden alınmış olabileceğini, bu yüzden ^آ ?7c ?] dendiğini, neseb *

olarak uzak olan kimselere de ُ&ِcا ْ_َآ dendiğini belirtmektedirler.583 Cessâs, ayette

ً+َََآ’nin ölenin sıfatı şeklinde kullanıldığı için meyyitin kendisine bu adın verildiğini

belirtmektedir.584 İbnü’l-Arabî ً+َََآ’nin meyyitin kendisi olduğunu söyleyenlerin el- Ferazdak’ın

ٍ+َََآ َْ- َ ِْ`َْا َةَFَ0 ْ&ُ7ْUِرَو ...

ِ&ِ%َهَو ٍpَْ% ِْ>َ- ٍفَFَ* ْ!َFْ)ا َْ-

“Şan ve şeref mızrağını (yahut asasını) miras aldınız; ama kelâleden değil; Fakat

Menafoğullarından ikisi olan: Abdi Şems ile Haşim'den"

şeklindeki şiirinden faydalandıklarını ifade ederken,585 Cessâs ve Herrâsî, kelâle’nin uzak akraba anlamında olduğuna dair bu şiirden yararlanmaktadırlar.586 İbnü’l-Arabî, “ً+َََآ”nin çocuğu, babası ve kardeşi olmayan anlamında da kullanıldığını, kardeşin tek bir sulbten geldiğini, aynı rahme tutunduğunu ve aynı göğüsten süt emdiğini, bu minvalde şairin de,

ُ2َ ?َْcَأ ِءَْْا َ)َأ نِPَ" ...

ُzَYْZَ: َ ِ+َََ'ْا ?ََْ*َو

"Şüphesiz kişinin babası kendisini daha candan himaye eder. Kelâle olan akraba

(akrabalığı uzak, neseb bağı gevşek) olan ise hiç (senin için) gazaplanmaz."

dediğini nakletmektedir.587 Onlar, “ً+َََآ”ye “mirasla kuşatanlar” anlamını verenlerin de Arapların ُzَHFا ُ2ََآ sözünden aldığını, bu anlamda başı kuşattığından dolayı tac’a

580 Cessâs, Ahkâm, II, 109; Herrâsî, Ahkâm, II, 359; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 367. 581 Cessâs, Ahkâm, II, 112; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 367

582 Cessâs, Ahkâm, II, 113; Herrâsî, Ahkâm, II, 359; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 366. 583 Cessâs, Ahkâm, II, 113; Herrâsî, Ahkâm, II, 359; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 366. 584

Cessâs, Ahkâm, II, 109. 585 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 367.

586 Cessâs, Ahkâm, II, 110; Herrâsî, Ahkâm, II, 359. 587 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 366.

da “^آا” dendiğini belirtmektedirler.588 Cessâs, cahiliye’de “kelâle”nin bilindiğini ispat etmek için Amr b. Tufeyl’in dedeyi de kelâle’ye dâhil ettiği,

*- سر" )ا _Fآ نإو !1إ ... ب49ا s:او 9F* Hا !"و +wآ - *- !F.دN " ... بأ rو مb) Nأ نأ „ا ?)أ

“Gizli de olsa açık da olsa her ne kadar Farisin oğlu Âmir isem de ben,

Kelâle yoluyla efendi olmadım ve de ne anam ne de babamın adıyla anılmadım. Şerefim kendimdendir.”

şeklindeki şiirini nakletmektedir.589

Cessâs ve Herrasî, ayette “kelâle”nin babası ve çocuğu olmayan anlamında kullanıldığını ifade etmektedir.590 İbnü’l-Arabî bu görüşü paylaşmakla birlikte “kelâle”ye kardeşi dâhil eden görüşü de benimsemektedir.591

Müfessirler, Kur’an’da zikredilen bazı kelimelerin anlamları hususunda veya kelimenin ihtiva ettiği kapsamı konusunda farklı görüşler öne sürmektedirler. Ayrıca seleften nakillerle kelimeyi açıklamaya çalışmaktadırlar. Bu yaklaşım tarzlarına içkinin haramlığını ifade eden “Xا” kelimesine getirdikleri açıklamaları örnek verebiliriz. Bu konuda Cessâs’a ayrı bir başlık açmamız gerekmektedir. O, hamr kavramına diğerlerinden farklı yaklaşmaktadır. Müfessirler, hamr kelimesinin hangi içecekleri ihtiva ettiği konusunda ihtilaf edildiğini belirtmektedirler.592 Cessâs, cumhurun büyük bir kısmına göre “Xا” kelimesinin çiğ üzüm suyunun keskinleşmiş hali olduğunu ifade ederken,593 İbnü’l-Arabî, bu görüş sahiplerini Ebû Hanîfe ve Kûfe ehli olarak nakletmektedir.594 Cessâs, bazı Medine ehli, İmam Malik ve İmam Şafiî’ye göre, çoğu sarhoşluk veren içeceklere “hamr” denildiğini

588 Cessâs, Ahkâm, II, 112; Herrâsî, Ahkâm, II, 360; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 367 589 Cessâs, Ahkâm, II, 112.

590 Cessâs, Ahkâm, II, 109; Herrâsî, Ahkâm, II, 359. 591

İbnü’l-Arabî, Ahkâm, II, 367.

592 Cessâs, Ahkâm, I, 393; Herrâsî, Ahkâm, III, 98; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 167. 593 Cessâs, Ahkâm, I, 393.

117 naklederken595 İbnü’l-Arabî, bu görüşü Mekke ve Medine ehlinin savunduğunu söylemektedir.596

Cessâs, “hamr”ın sadece çiğ üzüm suyunun keskinleşmiş hali olduğunu, diğer içeceklere ise mecâz yoluyla bu adın verileceğini, Ebû Said el-Hudrî’den nakledilen

şu rivâyete dayandırmaktadır: “Sarhoş olarak bir adam Hz. Peygamber’e (a.s.) getirilince, o, sarhoş adama, ‘Hamr mı içtin?’ diye sorar, Adam, Allah’ın ve Rasûlünün haram kıldığından beri hamrı içmediğini ancak iki farklı içeceğin karıştığı ‘halitayn’ denen bir içeceği içtiğini ifade edince, Peygamber (a.s.) onu da yasaklamıştır.” Cessâs, hem sarhoş kimsenin “halitayn”ı597 “hamr”ın dışında saymasını, hem de Hz. Peygamberin bu adlandırmaya karşı çıkmamasının altını çizerek, bu rivâyetten “hamr”ın diğer içecekleri kapsamadığı, sadece çiğ üzüm suyunun keskinleşmiş halini ifade ettiği sonucuna varmaktadır. Cessâs’a göre sarhoşluk veren “halitayn”ın “hamr” olarak ifade edilmemesi, kabul ettiği görüşün doğruluğunu ispat etmektedir.598

Herrâsî, sarhoşluk veren içeceklerin “hamr” olduğunu ifade etmekle birlikte isimlendirmede problem olduğunu belirtmektedir.599 Ona göre fadîh,600 mizr,601 bit’602 ve nebiz, “hamr” olarak isimlendirilmektedir. O, özellikle nebîzin örfte meşhur olduğunu ifade etmektedir. Herrâsî, bazılarının “hamr” ismininin, diğer içecekleri ihtiva etmediğini zannettiklerini ifade ederek, isim vermeden Cessâs’ı eleştirmektedir.603 Cessâs, Hz. Ali ve Enes b. Malik’in Hz. Peygamber’den naklettikleri, “Hamrın bizatihi kendisi haramdır, diğer içeceklerin ise sarhoşluk

vereni haramdır.” rivâyeti ile İbn Ömer’in “Hamr, haram kılındığında Medine’de

595 Cessâs, Ahkâm, I, 393. 596 İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 167.

597 Halitayn’ın kuru üzüm ve kuru hurmanın karışımı ile veya ham hurma ile taze hurmanın karşımından elde edilen bir içki olduğuna dair bkz. Ebû Dâvud, Sünen, III, 383; İbn Mâce, Sünen, II, 1125.

598 Cessâs, Ahkâm, I, 393. 599 Herrâsî, Ahkâm, III, 98. 600

Fadîh’in ham hurmadan elde edilen bir içki çeşidi olduğuna dair bkz. Buhârî, Sahîh, II, 869. 601 Mizr’in arpadan elde edilen bir içki olduğuna dair bkz. Buhârî, Sahîh, IV, 1579.

602 Bit’in baldan yapılan bir içki olduğuna dair bkz. Buhârî, Sahîh, IV, 1579. 603 Herrâsî, Ahkâm, III, 99.

ondan bir şey yoktu” 604 rivâyetini delil olarak nakletmektedir. İbn Ömer’in lügat ehli olmasına rağmen Medine’deki diğer içecekleri hamra dâhil etmemesini görüşüne destek olarak nakletmektedir.605 Herrâsî, Enes’in “Fadih olan hamr, haram

kılınmıştır”606 rivâyetine dayanarak, diğer içeceklerin hamr şeklinde adlandırılabileceğini ifade etmektedir.607 Ayrıca Herrâsî, “Hamr, haram kılındığı

dönemde bizim hamrımız, ham hurmadan ve kuru hurmadandı”608 şeklindeki rivâyete de dayanmaktadır.609 Ayrıca Herrâsî ve İbnü’l-Arabî, Cessâs’ın yukarıda naklettiği aynı rivâyetlerde diğer içeceklerin de hamr olduğu sonucuna varmaktadırlar.610 Onlar, aklı örten her şeye hamr611 dedikten sonra, hamrın üzüm, kuru hurma, bal, buğday ve arpadan yapıldığı rivâyetini612 sahih kabul ederlerken,613 Cessâs, “Hamr, hurma ve üzümden yapılır”614 rivâyetini daha sahih kabul etmektedir.615 Herrâsî, aynı rivâyetleri verdikten sonra, “çoğu sarhoşluk verenin

azının da haram olduğunu”616 belirten rivâyetlerin mütevâtir derecesine ulaştığını belirterek, sanki diğer içeceklere hamr denmesinin daha sıhhatli olduğunu ifade etmektedir.617 Cessâs, lügat ehli olarak tanıttığı Ebu’l-Esved ed-Düelî’nin diğer içecekleri “hamr”ın kardeşi olarak ifade etmesini de görüşüne destek olarak nakletmektedir.618

604 Rivâyet için bkz. Buhârî, Sahîh, V, 2120; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, VIII, 290. 605

Cessâs, Ahkâm, I, 395.

606 Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, III, 203. 607 Herrâsî, Ahkâm, III, 99

608 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXI, 8, 78; Müslim, Sahîh, VI, 87. 609

Herrâsî, Ahkâm, III, 100.

610 Herrâsî, Ahkâm, III 100; İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 167-8.

611 Rivâyet için bkz. Buhârî, Sahîh, V, 2122; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, VIII, 295. 612 Rivâyet için bkz. Müslim, Sahih, VIII, 245; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, VI, 245. 613

İbnü’l-Arabî, Ahkâm, I, 168; Herrâsî, Ahkâm, III, 100. 614

Rivâyet için bkz. Müslim, Sahîh, VI, 88; Ebû Dâvud, et-Tayâlisî, Müsned, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, Trs. I, 335.

615 Cessâs, Ahkâm, I, 397.

616 Rivate için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, VIII, 269; Müslim, Sahîh, VI,100. 617 Herrâsî, Ahkâm, III 100.

618

Cessâs, Ahkâm, I, 395. Onun şiiri şu şekildedir: “91' FZ* هTأ _:أر ... !F1P" ةاZا 9)]. Xا عد

1P" 9F': وأ 2F'. r نP" 2

...

91>) 2*أ 2.4Q هTأ / Hamr bırak, onu günahkar içsin, zira ben, hamrın kardeşini onun yerini tuttuğunu gördüm, birbirlerini gizlemeseler de diğerleri hamrın kardeşidir, çünkü onların anası kendi sütüyle beslemiştir.”

119 Sonuçta Cessâs, muhaliflerinin dayandığı içerisinde diğer içeceklerin “hamr” diye adlandırıldığı rivâyetlere hakîkat ve mecâz çerçevesinde bakarak, başta söylediği hamrın gerçekte, çiğ üzüm suyunun keskinleşmiş hali olduğunu ancak mecâzen diğer içeceklere ad olabileceğini iddia ederek, orta yolu bulmaya çalışırken, kabul ettiği görüşten de geri adım atmamaktadır.619

Görebildiğimiz kadarıyla her üç müfessirimiz de kelime tahliline oldukça geniş yer vermektedirler. Onlar bazı hükümleri, kelimeler üzerine bina etmektedirler. Kelimelerin tahlilinde bazen dilcilerden faydalanırken bazen de selefin yorumlarına ağırlık vermektedirler. Onlara göre sahabe dil ehlidir ve bu yüzden sahabenin tarifi kelimenin anlamı dâhilindedir. Özellikle Cessâs, bu kuralı çok kullanmaktadır. Onlar, bir kavramın hangi anlamda kullanıldığını ispat için bazen cahiliyedeki kullanım şeklini ifade ederlerken, bazen de şiirle açıklamaktadırlar. Kelimeleri izah ederken yer yer ayet ve hadisten de faydalanmaktadırlar. Müfessirler, kelimenin sözlük ve ıstılahî anlamlarını vererek, kelimenin sözlük anlamı üzerinde kalıp kalmadığını da belirtmektedirler. Aynı zamanda müfessirler, kelimenin âmm, mecâz ve kinâye ifade edip etmediğine de dikkat çekmektedirler. Onlar, kelimenin sözlük anlamında çok fazla ihtilaf etmezlerken, ifade ettiği anlamda ve ondan çıkarılan hükümde çok farklı yaklaşım sergilemektedirler.