• Sonuç bulunamadı

SÜLEYMAN ALEYHÎSSELÂM ’IN MASÜMİYETÎ

Dördüncü iddiaya cevap: Sözkonusu gemi bir gruba âitti. Bu grubun fertleri kendi

SÜLEYMAN ALEYHÎSSELÂM ’IN MASÜMİYETÎ

Muhalifler, Süleyman aleyhisselâm hakkın-da üç şüphe İleri sürmüşlerdir. Bunlar sırasiyle şöyle:

A — «Ona bir akşam üstü, çalımlı, cins ko-şu atları sunulmuştu.»^ âyetini delil olarak ele alan muhâlifler : âyetin zâhiri göstermektedir ki, atları seyredişi onu Rabbinin zikrinden alı-koymuştur, hatta o yüzden namazı kaçırdığı bi-le rivayet edilir, demişbi-lerdir.

Cevap: Bu şüpheyi gidermek için sözkonu-su âyetin tefsirini zikretmek istiyoruz. Diyoruz ki: «..0 ne güzel k u ld u ..İlâ h î keiâmmda övü-len burada açıkça belirtilmemektedir. Bunun Süleyman aleyhisselâm olduğu söylendiği gibi, Davud aleyhisselâm olduğu da söylenmiştir. An-cak, ilkinin doğruluğu daha kuvvetlidir. Çün-kü, anılanların en yakını odur. Öte yandan, âyet-te övülüş sebebi olarak da onun tamamiyie Al-lah’a yöneldiği ve tevbesiyle O’na döndüğü be-lirtilmektedir. Ya da zikir ve teşbihle dönüşü, Hakka bu şekilde yönelişi, «..ona sunulmuştu..»*

Yani, Süleyman aleyhisselâm’a. Çünkü, zamire

(1) S'âld sûresi, 31 (2) Sâd sûresi, 30 (3) Sâd sûresi, 31

131

en yakın olan odur. Âyette geçen «sâfinât!» ke-Ümesiım masdarı sufûn da durmak anlamına gelir. İbn Kuteybe diyor k i: atlan durgunluk ve akıcılıkla nitelemesi övgüye değer bu iki vas-fı onlarda toplamak, dururken de koşarken de onlann böylesine bir güzelliğe sahip olduklannı belirtmek içindir. Yani onlar durduMan zaman durdukları yerde emin ve vakârlıdırlar, koştuk-lan zaman da çok hızlı ve alımlı koşarlar.

«•••ben hayır sevgisini Rabbimin zikrinden sevdim..»^ sözünde üç ayrı cihet vard ır:

1 — «ahbebtu» kelimesi «an» ile geçişli ha-le geha-len bir mânâ fiildir. Buna göre : hayır sev-gisini Rabbimin zikrinden getirdim, denilmek-tedir sanki.

2 — «ahbebtu» kelimesi devam ettim anla-mına gelir. Yani, Rabbimin, Rabbimin kitabı yoıIu ile hayra devam ettim, demek. O kitap da ya Tevrât’dırj ya da başkası. Çünkü, at tutkusu bizim kitabımızda nasıl övülmüş ise onlann ki-tabında da övülmüştür. Bu son yaklaşım ön-cekinden daha çok tercihe şayandır. Çünkü âye-tin zâhirine en uygun olan budur.

3 — İnsan bazan; ben şunu seviyorum, an-cak ben asıl onu sevmemeyi seviyorum, der. Tıp-kı, kendisini rahatsız eden bir şeyi arzulayan hasta gibi. B ir de bir şeyi seven ve onu sevmeyi de seven kişi vardır ki, işte mhâî sevginin şeMi budur. Buna göre; hayır sevgisini sevdim, söl zünim anlamı; şu atlan sevmemi sevdim, demek-tir. İşte, âyet hakkmdaM en güçlü yorum

bu-(1)' Sad sûresi, 32

132 —

dur. «..kaybolduğu zaman..»"‘ daki ve «..onu ge-ri g e tige-rin ..d e k i zamir güneşe âit olabilir. Çün-kü, ondan önce onunla ilgisi olan akşamüstü anlamına gelen el - Aşiyyu kelimesi geçmiştir.

Aynı zamir atlara da âit olabilir ki, en uygım olanı da budur. Çünkü, açıkça zikredilen güneş kelimesi değil atları vurgulayan sâfinât lafzı-dır. Ayrıca âyette zikrediliş itibariyle de en ya-kın olan odur. Bu noktada ise dört ihtimal çı-kıyor karşım ıza:

1 '—' Zamir es - Sâfinât lafzına âit olabilir.

Atlar perde arkasında kaybolduğunda onları ba-na geri getirin, denmiş gibidir.

2 — Zamir güneşe âit alabilir. Buna g ö re:

güneş perde arkasında kaybolduğunda onu ge-ri getige-rin, denmiş olur. Rivayete göre, AUah’m saiât ve selâmı üzerine olsun, o, namazı kaçır-dığında Allah’tan güneşi geri getirmesini iste-miştir. Tabiî, böyle bir olay çok uzak birşey- dir. Çünkü, «..onu geri getirin..»* hitabı çoğun-luğa yöneltilmiş bir hitaptır, peygamberler ise Yüce Allah’a buna benzer bir üriûpla hitap et-mezler.

3 —• Birincinin güneşe, İkincinin ise atlara âit olması. Çoğunluğun benimsediği izah da bu.

Buna göre: güneş perdenin arkasında kaybol-duğunda atlan bana geri getirin, demek olur.

Ancak, bu daha da uzak bir ihtimaldir. Çün-kü, bunlar aym yerde gelmiş zamirlerdir,

delil-siz birbirinden ayrılmaları câiz Olmaz.

(1) ' Sâd sûresi, 32 (2) Sâd sûresi, 33 (3) Sâd sûrelsi, 33

133

4 —' Birincinin atlara, İkincinin, de güneşe ait olması. Bu ise hiç kimsenin kabûl etmediği

bir görüştür, «..ve bacaklarını ve boyunlarını sı-vazlamaya başladı.))" Çoğunluk bundan bacak ve boyunlarım kılıçla sıvazladığı, yani kestiği an-lamını çıkarıyor. Ancak bu, çok uzak bir görüş-tür. Şunun için ki, eğer bacak ve boyüriların sı-

■'/azlanması kesilmesi anlamına gelseydi, o tak-dirde biri; ben filancanın başını ve elini sıvazla-dım, dediğinde bundan o kişinin kestiği anlaşı-lırdı. Aynı şekilde; «..başlarınızı ve ayaklarını-zı meşhediniz..))^ âyetinden de kesme emrinin ve-rildiği şeklinde bir anlam çıkarılırdı. Şayet; ba-şını kılıçla meshetti, yani sıvazladı, denseydi, bundan boynunu vurduğu anlaşılırdı.. Ne var ki, kılıç, zikredilmediğine göre bundan kesinlik-le vurma ve kesme anlamı çıkarılmaz. Öte yan-dan, boynunu kılıçla vurdu, sözü bile ancak me-cazî anlamda kesmeyi İfade eder. Böyleyken ve hele kılıç adı geçmezken?

Haşaviyye’nin iddiasına göre, Süleyman aleyhisselâm Şamlılarla savaştı ve bu arada bin at ele geçirdi. Ve bir gün, öğle namazını kıldık-tan sonra kürsüsüne oturmuş onları İzlerken bu yüzden ikindi namazını kaçırdı. Ya da kaçırdığı akşamüstü vaktine has bir zikirdi. Nihayet gü-neş batmıştı. İşte, «..perde arkasında kaybolduk-ları..»® İlâhî kelâmmdan murad budur. Sonra atları geri istedi, «..onları bana geri getirin..»‘

(1} Sâd sûresi, 32

(2\ MSüde sûreisi, 6 (3) Sâri sûre^, 32 (4) Sâri sûre», 33

134

sözünden murâd da budur. Daha sonra onları Allah’a yaklaşmak niyyetiyle kurban etti, «..ve bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başla-dı.»^ sözünden kasdedilen anlam da işte budur.

Bilinmesini isteriz ki, âyette bu hikayeye de-lalet eden bir şey almadığı gibi aksine sözkonu- su hikayeye aykırı düşen tam beş cihet mevcut-tur. Bunlar sırasiyle şöyle :

1 — Yüce Allah âyetin başlangıcında Sü-leyman aleyhisselâm’ı Davud aleyhisselâm’a lü-tuf olarak bağışladığını belirtmektoiir’* Bunun Firdından, atları izlediği bir sırada hem namazı terkeden ve hem de aynı durumda, Allah’a dö-nen biri olarak Hazret': Süleyman’ın adından bahsetmesi olacak şey değildir. Çünkü, «iz» laf-zı bunu gösteriyor. Ve aynı, anda hem Allah’a dönen, yönelen hem de namazı terkeden biri ol- .13 ası mümkün değildir.

2 — «..hayır sevgisini Rabbimin zikrinden sevdim.»® sözünü; ben hayra Rabbimin zikrin-den devam ettim, şeklinde tefsir etseydik, bu, onların muradına ters düşerdi. Eğer; ben hayır sevgisini Rabbimin zikrinden getirdim, diye tef-sir edersek, mümkündür ki, bu, onlarm zikret-tiğine uyar. Ancak, daha önce belirttiğimiz gibi ilki en doğru olanıdır.

3 — «..kayboldu..» lafzındaki zamirin gü-neşe âit olması anılmayanın tercihini, uzağın

va-d i

(2)

(3)

Sâd sûresi, 33

Özellikle «o ne iyi kul..» (Sâd/30) İlahî övıgüsü onun dünya sevgisi yüzünden ziMir ve İbadeti teriketmeyeceSIne daiir en güçlü delildir.

Sâd sûresi, 32

- 135

kına tercihini gerektirir ki, bu câiz değildir. Bu-nu kabul edersek, o takdirde «..Onları geri ge-tirin sözündeki zamirin atlara âit olduğuna hükmetmek birbirine benzer zamirlerin 3dne bir-birine zıt şeylere bölünmesi demek olur.

4 —^ « .sıvazlamaya başladı..»* âyetinde ke-sinlikle onların sözüne delalet yoktur.

5 — Bu sûre kâfirlerle münazara hakkında gelmiştir. Bu hikayelerden kasdediden anlam da Peygamberimiz aleyhisselâm’a, yükümlülüklerin getirdiği zorluklara ve ibadet yorgunluklarına sabretmesiyle ilgili emirdir. İşte böyle bir anla-ma peygamberlerin naanla-mazı terkettikleri ve dün-ya sevgisine kapıldık! an yolunda bir ek bedün-yan uygun düşmez Âyetin lafzına da uygun olan doğru değerlendirme şu ki, at besleme faaliyeti bizim dinimizde olduğu gibi onların dininde de teşvik edilmişti Sonra Süleyman aleyhisselâm bir gün oturmuş kendisine gösterilen atları iz-lemişti. Bunu dünya sevgisi için yapmadığmı da açıklamıştı. Çünkü, Yüce Allah onun : «..ben hayır sevgisini Rabbimin zikrinden sevdim..»*

sözünü ikrar etmiştir. Daha sonra atların sürül-mesini emrederek gözünün göremeyeceği yere kadar götürülmesini istemiştir. Bu hareketten sonra da geri getirilmelerini buyurmuştur. Böy- lece geri getirilen atları «..sıvanm aya başla-mıştı..»^ Onları onurlandırmak, değeıİerini du-yurmak için bacak ve boyunlarını okşuyordu.

(1) Sâd sûreis!, 33 (2) Sâd siüra»l, 33 (3) Sâd sOr>e»l, 32 (4) Sâd sQres}, 33

— 136 —

Çünkü, atiar düşmana karşı savunmada, düş-manı kovmada en büyük desteklerdendi. Ya da

bu hareketiyle siyasette, din ve dünyasmı ko-rumada, bu konularda hiçbir maslahatı gözün-den kaçırmadığı hususunda gücünü göstermek istiyordu. Yahut da sebep, atların halini herkes-ten iyi bildiği, hastalık - sağlık durumlarını öğ-renmek İçin onları kontrolden geçirdiği görü-şüdür. Âyetin lafzına uygun düşen, âyetin ön-cesi ve sonrası ile uyuşan izah da budur. Bu yak-laşımla peygamberler yüceltilmiş olduğundan aksine bir yoruma karşı tercihi gerekir.

Bu hikaye üzerinde çoğunluğun tavrını na-sıl belirliyeceğimiz sorulabilir. Hemen deriz k i:

i^llah’m kitabım tefsir ederken söylenen söz ay-rıdır, Allah’ın kitabı dışındaki bir hikaye hak-kında söylenen söz ayrıdır. Şu anda bizim kas- dettiğimiz husus da birincisidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi âyette bu hikayeye delalet eden bir cihet kesinlikle yoktur Alöine, dış anlamı itibariyle pek çok açıdan onunla çelişmektedir. O halde söylenecek tek söz kalıyor: Bu hikaye Al-lah’ın kitabından ayrı, omm dışmda bir hika-yedir.

Bütün bunlardan .«onra konu hakkmdaki gö-rüşümüz sorulursa, cevabmıız şu olu r: Aklî ve nakli tüm parlak deliller peygamberlerin masû-miyetinin vücûbuna delalet ederken bize düşen elbette bu delillere uymaktır. Ve bu deM ere uy-mak inkârcıiarm başından mı, yoksa yahudı uy- durmalarmdan mı geldiğini bilmediği hikayele-re uymaktan çok iyidir.

Şüphesiz, muvaffak kılan Allah’tır.

— 137 —

B — «And olsun ki, biz Süleymanı dene-dik, kürsüsünün üstüne bir ceset attık.. âye-tini bir şüphe delili olarak ileri sürüyorlar.

Cevap : «And olsun ki, biz Süleyman’ı de-nedik..»^ Yani, onu imtihan ettik, demek. «..Kür-süsünün üstüne bir ceset attık»® ilâhî kelâmı üzerinde farklı görüşler ileri sürüldü. Muhak- kıfcîarın söyledikleri ise şu üç görüşten biridir;

1 — Peygamberimiz aleyhisselâm şöyle an-latıyor : Süleyman; bu gece yüz kadını dolaşaca-ğım ve ber biri Allah yolunda savaşacak erkek çocuk doğuracaktır, dedi. Ama inşâallah deme-di. Ve dolaştı da. Ancak, tek bir kadın hâmile kaldı ve o da yarım çocuk doğurdu. Bu çocu-ğu getiren ebe onu tutup kürsüsü üzerinde önü-ne attı. Eğer inşâallah deseydi, elbette dediği gibi olacaktık İşte, başına gelen imtihanın se-bebi inşâallah dememesidir.

2 — Allah onu şiddetli bir hastalıkla imti-han etti. Ölmeye yatmış hareketsiz bir ceset ol-muştu. Tıpkı, tahta üzerindeki et ve ruhsuz ce-set tabirlerinde olduğu gibi. Bu tabirler şiddet- ili zaafı ifade eder. Buna göre âyetin takdiri: ce-sedini kürsüsünün üstüne attık, şeklinde olur.

Böylece ve kısaltma maksadı he he zamiri bu-rada çıkarılmış demektir.

3 — Süleyman aleyhisselâm’ın bir erkek ço-cuğu doğmuştu. Şeytanlar : Babası gibi o da

iler-(1) S&d sûresi, 34 (2) Sad sûresi, 34 (3) Sâd sûresi, 34

(4) Bu hadîsi Buhârî ve Müslim re'den rivayet etmiştir.

başka Wr lafııla €bû

Hürey-138

de bizi azap edebilir, bundan korkuyoruz, diye-rek onu öldürme yoİlannı aradılar. Bunun üze-rine Süleyman aleyhisselâm bulutlara emretti ve böylece bulutlar onu yüklendi. Sonra rüzgâ-ra emretti ve rüzgâr onu uzaklarüzgâ-ra götürdü. Haz-ret! Süleyman şeytanlardan korktuğu için bu çâ-reye başvurmuştu. Ne var ki, çocuk ölüvermiş- ti. Şeytanlardan korkmasının sonucu bir ibtiîâ olarak çocuğun ölüsü Hazreti Süleyman’ın

kür-süsü üzerine bırakılmıştı.

Çoğunluğun Hâtem ve Âsaf hadîsi ile ilgili olarak Kassâs’tan alıp zikrettiği hikayeye gelin-ce bu, batıl bir hikayedir, sıhhatini gösteren tek bir delil yoktur, o nedenle asla dikkate alınma-ması gerekir.

C —' Süleyman aleyhisselâm’ın ; «..Rab-bim, beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver..»^ sözüne dayanarak: Bu bir haseddir, bu hal bir pey-garhbere nasıl yakışır? diyorlar.

Cevap : Bu husustaki cevabımız altı mad-dede toplanır:

1 — Her peygamberin mucizesi, dönemin-deki insanların genel durumu ile uyumlu olmak zorundadır. Hazreti Süleyman’m dönemindeki insanlar arasında mal mülk ve saltanat yarışı vardı. O nedenle Hazreti Süleyman bütün ikti-dar ve güçleri aşan ve kendisi için dönemin ka-rakterine uygun bir mucize sayılabilecek üstün bir iktidar ve güç istedi.

2 — Hazreti Süleyman hastalanmıştı. Yeni-den sağlığına kavuşunca anladı kî, dünya malı.

{1}' Sâti sûresi, 35

— İ39

mülk ve saltanatı veraset ve başka ydllarila di-ğerlerine geçmektedir. İşte o yüzden Rabbinden ancak kendinde kalacak ve asla başkasma geç-meyecek bir mülk ve saltanat istedi. Bu da âhi- ret mülküydü.

3 — Şüphesiz riyâzât ve mücâhedelerin pek çok mertebesi vardır. Hak yolunda giden-lerin her biri bunlard^ birinde özeUîkle karar kılar ve dalda ilerier. İşte, Süleyman aleyhisse- lâm’ın ihtisası da nefis, terbiye, murakabe ve muhasebesi gibidir. Bilindiği gibi dünya tatlı bir yeşilliktir. İktidarı olduğu hdde ondan ya-rarlanma konusımda geri durmak, kaçınmak acizlik halindekinden çok daha zordur. Hazreti Süleyman âdeta: Bana dünyadan en yüksek mertebeleri ver ki, onlardan sakınma hususunda zorlukların en büyüğüne katlanma durumunda kalayım, demiş oluyor.

4 — Bazıları der k i: Dünya lezzetlerinden sakınmak çok daha zordur. Çünkü, dünya lezzet-leri peşindir, âhiret lezzetlezzet-leri ise veresiye. Tak-dir edüir ki, veresiyenin peşine tercihi zordur, işte, Hazreti Süleyman bu bâtıllara cevap ver-miş oluyor. «..Rabbim, bana bir hükümranlık ver-..»\ tâ ki, Allah’a ibadet mutluluğu yanm- da onu nasıl küçümseyeceğimi görsünler, diyor.

5 — Allah’a ulaşmanm iki şekli vardır: Bi-rincisi —^ki, en mükemmeli odur—, daha işin başmda Allah’m onu kendi katına yükseltme-sidir. Hiçbir yorgunluk yüklemeden ve sırf bir rahmet ve lütuf olarak. Bu, Yüce AUah’m :

(1 ) Sıad sûrei», 3 6

140

«Kulunu bir gece y ü r ü t e n - b u y r u ğ u üzere Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yoludur.

İkincisi, «Tayin ettiğimiz vakitte Musa ge-l i n c e - â y e t i n d e bege-lirtige-ldiği üzere en yüce şek-linin Hazreti Musa için nasip olduğu yolda ku-lun yürüme çabası göstermesi. Süleyman aley-

hisselâm ki, Hazreti Musa’nın şeriatı ve yolun-dadır, dolayısiyle dâima riyâzattadır. İnsan ise yaradılışı gereği tecrübe etmediği bir şeyden kalben kurtulamaz. İşte, Süleyman aleyhissdâm da nefsinden gelen bir istekle dünya saltanatına mütemâyil gibidir. O nedenle der k i: «..Rab- bim, beni bağışla, bana bir hükümranlık.ver..»®, onu tadayım da kalbimde yeri kalmasın, kalbim onunla oyalamnasm, içimle dışımla kendimi se-nin ibadetine verebileyim.

6 — Allah’a gidenlerin farMı halleri olur.

Bazan tevazuu seçerler ki, bu, nefislerini hesa-ba katmadıkları zamandır. Bazan da kendile-rinde büyüklük görürler. Bu da Hak’la birlikte olduklar mı düşünemedikleri zamandır. îşte, Sü-leyman aleyhisselâm’m tutumu da ikinci şıkka dâhil olabilir.

7 — Hazreti Süleyman bu istek hususunda Allah tarafından izinli idi. Bu, kelâmcıların ce-vabıdır. Bu takdire göre onun bu konuda kı-nanmasını gerektiren bir nokta yoktur.

(1) İsrâ sûresf, 1 (2) A'râf sûresi, 143 (3) Sâd sûrsst, 35

— 141

«Zünnûn da öfkelenerek giderken kendisini sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı. Fakat so-nunda karanlıklar içinde; senden başka Tanrı yoktur, sen münezzehsin, doğrusu ben zâlimler-dendim. mealindeki âyetten yola çıkan muhâ- lifler Yunus aleyhisselâm’a üç noktada takıl-dılar :

1 — Yunus aleyhisselâm öfkeli gitmiştir.

Bu ise mahzurlu bir haldir. Görmez misiniz ki, Yüce Allah : «Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma,)!^ buyuruyor. Bu da gösteriyor ki, Yunus aleyhisselâm’ın bu hareketi

mahzur-lu idi.

2 — «Kendisine güç yetiremeyeceğimizi sanmıştı.»'® mealindeki âyet gösteriyor ki. Yunus aleyhisselâm Yüce Allah’ın kudreti hakkmda şüpheye düşmüştü.

3 — Onun sözünün hikayesi olan: «Ben zâlimlerdendim. »■* âyet i kerîmesi.

Cevap: Muhâliflerin takıldığı birinci nok-tayı ele alalım. Delil diye öne sürülen âyet onun sadece öfkeli gittiğini gösterir, bu öfkesinin Al-lah’a karşı oılduğuna delalet eden her hangi bir cihet yoktur. Hem nasıl olur ki, AMâh’a karşı kin öflîe beslemek herhangi bir müslüman için

YUNUS ALEYHİSSELÂM ’IN