• Sonuç bulunamadı

İBRAHİM ALEYHİSSELÂM ’IN MASÜMİYETİ

İbrahim aleyhisselâm’la ilgili alarak dokuz şüphe ileri sürülmüştür:

A — Yüce Aülah’m İbrahim aleyhisselâm’-dan hikaye ettiğ i: «..İşte, bu benim Rabbim..»^

sözünden yola çıkan muhalifler şöyle diyorlar:

Bu sözü, ya nazar ve istidlal üe İlgili olarak söy-lemiştir, ya da âit olduğu anlamda. Birinci şıkka göre onun böylesine kesin konuşması, hem de gerçeğin bımun zıddına olabdeceğini kabûl ede-rek, kendisinin yalancı olabileceğini ortaya koy-maktadır. Bu ise, câiz değildir, ikinci şıkka göre se, bu sözü kesin yalandır, dahası kesin küfür-dür.

Cevap : Hazreti İbrahim’in, bu sözü, bülûğ çağından önce söylediği rivayet edilir. Çünkü, o mükellefiyet çağına ulaşmasından az bir za-man önce Yaratıcmm ispatı konusunu düşün-müştü. Düşünürken yıldızları gördü v e : «..işte, bu benim Rabbim..»* dedi. Yıldızların hareket ettiğini gözlemleyince d e : Bunların mutlaka olması gerek, dedi. Güneş ve ay da öyle.

İşte, bütün bunlar olup biterken, Allah ona.

ıpü-(1) Cn’âm ısûresi, 77 (2) BT'âm şûfes'i, 77

52

-kellefiyet çağma girdiğini duyurdu. Bunım üze-rine : «..şüphesiz ben sizin ortak koştuHarmız- dan uzağım.»^ dedi. Yıldızları, güneş ve ay’ı gör-düğünde böyle düşünmesinin nedeni, onlarda gözlemlediği yücelik ve ışıktır.

Onlardan bazdan, Hazreti İbrahim’in bu sö-zü, bülûğ çağma erdikten sonra söylediğini ka- bûl eder. Bu noktada da ihtilafa düşmüşler ve farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bâzılarma gö-re Hazgö-reti İbrahim bu sözü nazar ve istidlal ile meşgul olduğu bir sırada söylemiştir. Hem son-ra o, haber verme şeklinde değil, aksine varsa-yım üslûbu ile konuşmuştur. Nitekim, herhan-gi birimiz cisimlerin varoluşu konusunu ince^

lerken: cisim kadîmdir? deriz. Bu sözle hedef-lenen anlam cisimlerin eskiliğini bildirmek de-ğil, aksine onları kadîm varsayıp sonradan bu varsayımla aynı düşünceyi geçersiz sa3mıaktır.

İşte, buradaki durum da öyle. Önce varsayımla yola çıktı, hemen ardmdan d a : «..ben batan lan sevmem.»* sözü ile aym düşüncenin bozuk-luğunu ortaya koydu.

Bazıları ise, Hazreti İbrahim’in bu sözü, in-celeme sonucu şüpheden götürmez bir imana sahip olduktan sonra söylediği görüşündedir.

Daha sonra bu hususta ihtilafa düşerek beş ayn görüş beyan etmişlerdir. Bunlar sırasıyla şöyle:

1 —' İbrahim aleyhisselâm aralarmdaki ah- şılagelmiş durum gereği böyle konuşmuştur.

Ni-(1) En’âm s&resi, 78 (2) En'Sm sOr«sf. 76

53

-tekim, Allah’ı bir cisme benzetenlere, onların bu tür yaklaşımılarını inkâr kabîlinden: sizin tan-rınız değişken bir cisimdir, demez miyiz? Aynı şekilde, Yüce Allah d a : «..Tanrına bak..»"^ bu-yurur. Yani, iddia ettiğin tanrına.

2— I Bu sözden murad istifhamdu*. Ancak, ihtiyaç duyuhnayarak istifham edatı düşürül-müştür.

3 — Âyette kısaltma sözkonuşudur. Bu be-nim Rabbim’dir, diyorl^, takdirinde. Bunun bir benzeri: «İbrahim ve İsmail, Ka’be’nin temel-lerini yükseltiyordu. Rabbimiz, yaptığımızı ka-

bûl buyur, (dediler)•••»* âyet-i kerîmesidir. Ya-ni, diyorlardı.

4 — İbrahim aleyhissd'âm, onların yıldızla-rı yücelten sözlerini iptal etmek istedi. Bunun için kendisinin de ayı inanışta olduğu hissini ver-meyi denedi. Ama, hemen ardından bu inanışm

bâtıHiğını gösteren delili zikrediverdi.

5 — Onlar, Hazreti İbrahim’i yıldızlara tap-maya çağırdılar. O da hatalarım yüzlerine vu-rarak; beni kendisine tapmaya çağırdığınız:

«Rabbim bu mu?» dedi.

Bütün bu görüşleri aşan en doğru görüş şu ki, İbrahim aleyhisselâm’m bu sözü bir haber verme, bildirme niteliği tasımayıp tamamiyle itibar ve i.stidlal şeklindedir. O sebepledir ki.

Yüce Allah bu s(»zünden dolayı onun kmanma- mış, aksine övmüş ve yüceltmiştir. Onu sözko- nusu merhalelerden geçirişi de şüpheden uzak

(1) Tâhâ sûre^, 97 (2) ' Bafcara sûresi, 124

— 54

bir imana sahip olması içindir. Âyetin en meş-hur konusu işte budur.

Olay bu kadarla bitmiyor, içerdiği daha baş-ka konıılar da var. Şöyle ki, bazı inkârcı kişi-ler : Hz. İbrahim, üzerinde durduğu hususla il-gisi olmayan deM'er peşinde koşmuş ve asılsız şeyler zikretmiştir, sonuçta hücûma uğraması kaçınılmaz olmuştur, diyorlar. Şimdi bunların ileri sürdükleri tam ondört soruyu bir bir ve cevapları ile birlikte aşağıya alıyoruz :

1 —■ «Gece basınca bir yıldız g ö r d ü . . â y e -ti. Bu âyet gösteriyor ki, o, önce yıldızların, son-ra ay’m ve daha sonson-ra güneşin hallerini gözle-di. Şüphesiz, o geceden önce gelen bir gündüz vardı. Ve doğmuş bir güneş vardı. Pekî, neden gündüz vakti güneşi gözlemedi? En doğrusu da buydu. Çünkü, güneş aydan da, yıldızlardan da daha büyüktür. En büyüğü tanrılığa layık ol-mazken, en güçsüzü nasıl olabilirdi!

Cevap: Hazreti İbrahim hakkmda endişe eden annesi, onu, güvenliği için karanlık bir mağaraya koymuştu. İbrahim büyüyüp kendi-ne geldikten sonra kapıya yaklaşmış ve yıldız-ları görmüştü. İşte, o sırada akima Yaratıcıyı ispat düşüncesi geldi ve o bilinen sözü söyledi.*

(1) En'âtn ısûreâi, 74

(2) Et>u Muhammad Bin Hazm diyor id : Iforatıhnln gûne^

ve ay'ı gördüğünde söylediği: dşte bu benim Rabbim..»

sözüyle ilgili olarak bazdan, onun bunu mağaradan çıkışında söylediği görüşündedir. Ancak, bu hurâfedir.

uydurmadır, saçmalığı ortada bir yalandır. Bir kere hiç kimse bu ^^'İde, yani güneş, ay ve yıldızları görmeden bOlOğ ^ğma ermez, imkânsız birşeydîr bu. Nitekim, Allah

55 —

Bir de şöyle deniliyor: 0> herhangi bir mâbûd için işaret almarruştı, derken ylıdızlara dâir bir işaret aldı. İşte, o su:ada sırf itibârî bir yakla-şımla bu sözü söyledi.

2 —■ Yıldızın ortaya çıkışı hareketiyle bili-nir. Hareketiyle de oiaylardan kapamayacağı gerçeği anlaşılır. Böylece, sonradan meydana gelme olduğu ortaya çıkar. Dolayısiyle İbrahim aleyhisselâm’a düşen daha yıldız doğduğunda onun sonradan meydana gelme olduğunu hüc-cet yoluyla kavramaktı. Yani, batmasını bekle-meden, dikkatini bu nokta üzerinde

yoğunlaş-tırmadan.

Cevap: Batmak, kaybolmak sözüyle kasdo- lunan anlam; imkân dâiresindeki akışıdır. Çün-kü, onun hareketi zâtı için mümkin olduğuna delalet eder, zâtı için mümkin olan ise, zâtı için yok, ama başkası için var demektir. İşte, gerçek batış, kayboluş budur. Aynı şekilde, her ne ka-dar gerçekte doğuşla batış arasmdaki durum değişmezse de avâma göre batış olayı tanrılı- ğm varolmadığına daha çok delâlet eder. Belki

bu asılsız zshhU «Andolsun İd, «taba önce İbrahim'e alda uygun olanı gösıtermişıtHc. Bîz onu billyoıiduik.» (Enbîyâ/51) âyetiyle yalanlamıştır. Bu olayın gerçelk yüzü şu kf, o, bu sözü kavmin! kınamak için söylemiştir. Tıpkı, benzeri sö-zü büyülk putları İçin söylediği g^i. Aratds fark yok. Bu sözümüzün deltU şu ki. Yüce Allah onu sözünden ötürü flisla kınamadığı gibi, aksine «Bu, fbraihıitn'e kavmine kar-şı verdiğflıniz hûcoetimizdir. Dilediğimizi derecelerie yük- edtiriz.» (En’âm/83) ayetiyle onu doğruluyor. Artık sa-bittir İd, bu olay Hazreti Adem ve diğerlerinin maruz kal-dıkları olaylara benzememektedir. Hatta tam zıddına Al-lah'ın munadına uygun bir olaydır.

56

de o, sırf bu maksatla batışı özellikle dikkate değer buldu.

3 — Mademki yıldızlarm hareketi, sonun-da batışla noktalandı ve o sonun-da bunu görünce söz- konusu batışın, kayboluşun sonradan olmaya delâlet ettiğini anladı, o halde neden güneş ve ay’ı da aynı hareket içinde gördüğünde kaybol- malarmı beklemeden sonradan meydana gelme ftidukîarı kesin hükmüne varamadı? Bu sonuca varabilmek için onların kaybolmalarmı bekle-memeliydi, hükmünü hemen verebihneliydi.

Cevap: Eğer sözkonusü batışı, kayboluşu imkân batısında bir kayma, düşüş o*larak de alırsak ortada problem kalmaz. Şayet, avâm için belirgin olan anlamı ile ele alırsak yine prob-lem kalmaz.

4 — Yıldızm kayboluşundan yola çıkarak nasıl olur da onun hareketine kesin hüküm ve-rebilir Oysa, gökyüzünün durmakta olduğu, yeryüzününse hareket halinde bulunduğu ihti-malinden söz edilebilir.

Cevap: Yıldızm kayboluşu, herhangi bir cis-min hareketini gerekli kılar, sonuçta o ciscis-min sonradan meydana gelme zorunluluğu ortaya çı-kar. İşte bu noktadan hareketle ve tüm cisim-ler birbirine benzediğinden yine tüm cisimcisim-lerin

sonradan meydana gelme olasıhğı gerekir.

5 — Diyelim ki, o, yıldızın hareketiyife onun sonradan meydana gelme olduğu sonucûl na varmıştır, o halde ona düşen bu incelemenin hemen ardından: onun sonradan meydana gel-me ölduğua hükgel-mettim, degel-mekti. Ama, bunu

57

yapmadı. Aksine, omı Yaratıcının ispatı delüû-nin sonuna erteledi. Pekî, bu iki mesele arasm- daki bağ nedir?

Cevap; Bu, âlemin bir yaratıcıya ihtiyacı olduğu gerçeğine dâir bir uyarıdır. Evet, bu bir zarûretti. îşte, bu başlangıç bir zarûret olunca dile getirilmemesi de tabiî idi. O yüzdendir ki, Hazreti İbrahim, âlemin sonradan meydana geb me olduğuna delalet eden delili Yaratıcmm is-patı konusunda kullandı. Şayet, anılan başlan-gıç açık seçik ortada olmasaydı, onun istidlali kesin hata olarak ortaya çıkardı.

0 — Farzedelim ki, İbrahim aleyhisselâm, zikrettiği delil ile cisimlerin sonradan meydana

geldiği ve Yaratıcmm varlığı gerçeğine ulaşmış-tır, pekî: «İşte, bu benim Rabbim,» sözünün yanlışlığını bu delaletten nasıl çıkardı? Çünkü, muhtemeldir ki, Allah için yaratılan, varolan yıl-dızlar ve gökler a5mı zamanda insanlar için ve hatta herşeyi vasıtalara bağlayanlara göre âlem- dek diğer varlıklar için yaratılmıştır. Şöyle di-yebilirsiniz : Onun bu istidlâl yolu ile varmak istediği hedef ihtiyaçların bittiği asıl kaynağı ta-nımaktı, göklerin sonradan varolduğunu kavra- ymca onların bu durumda olmadığım anladı.

Hemen deriz k i: durum öyle değil, «..işte, bu benim Rabbim..» sözündeki ilk istidlâlinden maksadı; acaba beni yıldız mı yarattı? düşün-cesi idi. İşte, asıl istediği bu idi, yoksa sizin söy-lediğiniz hedef değil. Diyelim ki, durum öyley-di, pekî neden: «Doğrusu ben yüzümü, gökleri ve yeri yaratana çevirdim..»^ dedi. Çünkü, onu

(1) Bn'â'm sûre®}, 79

58 —

j^ara tanın gökler olduğunu kabûl edilirse ona düşen şey göklere şükürle iştigal etmek ve

ken-dini onlara ibadete vermektir.

Cevap: İbrahim aleyhisselâm, fiillerin ya-ratılışı konusunda mezhebimizin görüşünü pay-laşır. O sebepledir ki, onların sonradan varol.- duğunu anlayınca bu kez mümkin olduklarım kavradı. Bilindiği gibi Aıllah’ın kudretini doğ-rulayan, haklı çıkaran şey imkânın kendisidir.

Dolayısiyl'e her mümkinin Allah’m kudretiyle varolduğu, başkasının kudretiyle vukû

bulma-dığı sonucuna vardı. Bunun sonunda ise her mümkinin yokluktan varlığa çıktığını ama sa-dece O’nun kudretiyle çıktığını anladı. Ve en sonunda vardığı nokta, ğrendiği gerçek şu

ol-du : Onu yaratan, büyüten ne felektir, ne de kâinat. Onu yaratan ve büyüten Tek ve Kah- hâr oîan Allah’tır.

7 —' Gökleri O’nun yarattığı sonucuna nasıl varabiliyor? Çünkü, ortada başka bir ihtimal

daha v a r : Cisim her ne kadar sonradan varol-ma ise de onun atomu kadîmdir, yani öncesiz.

Buna göre onu Allah yaratmış olamaz. Hareket delili ise, cismin cisim olarak sonradan varoldu-ğunu ifade eder, cismin mâhiyetinden bir par-ça olan atomun değil.

Cevap: O, cismin sonradan varoMuğımu görünce, kaçınılmaz olarak atomunun da son-radan varolduğunu anladı. Çünkü, onun ato-mu kadîm olsaydı ezelde de şekle girme kâbi- liyetinde olabilirdi. Şu sebeple ki, onun şekle gir-me kabiliyeti mâhiyeti için zorunludur. Eğer söz- ü onusu kabiliyet ezelde varolsaydı gerçek bir

59

varlığı da kabul görürdü. Çünkü, kabiliyet nisbî- dir, nisbetlerin olabilirlik derecesi de müntesip- lerin imkânı ile orantılıdır. Ancak, kabûl edilen görüş ezeldeki, varlıklarının imkânsızlığı olunca, kabiliyet de, kabûl edecek olan da ve nihayet herşey aynı hükme tâbi oldu.

8 — «ellezî» kelimesi, önceden bilinen bir olayla ilgili bir şahsı tanıtmak için konulur.

Al-lah’ın yerleri ve gökleri yarattığı olayı önceden bilinmiyordu, ancak o anda öğrenildi. Böyley- ken, nasıl: «•••gökleri yaratan..»^ dedi?

Cevap: O, âlemin sonradan varolduğunu görmüştü. Buna hemen bir başka zorunlu ilke eklendi: her sonradan varolan şeyin bir varedi- cisi vardır. Bu ikisinden şu gerçek doğdu: âle-min bir yaratıcısı var. Sonunda her türlü şüp-heden uzak açık bir şekilde âlemin bir yaratı-cıya muhtaç olduğu bilgisine vardı. Mademki, yaratıcı var, o halde şükrüne sanimak ve iba-detiyle meşgul olmak gerekirdi. İşte, o da daha sonra: «Doğrusu ben yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim..»^ dedi. Anlamı şöyle: Ben jrüzümü, akhmda göklerin ve yerin yaratıcısı olarak beliren şeye’ çevirdim.

(1) En'âm eûre^!, 79 (2) En'âm sûresi, 79

(3) Buradaki (şey) ifadesi, son derecede diddn bir ifada.

Müellif b5yle diyeceğine: „..o Aileh'a, ifadesini kullan- şeydi ne kaybederdi? Ancak onu bu tabire çeken tek

et-ken böylesjne boş, inanç ispatı değeri oinnayan ve Ib- rahnn aleyhisselftm'ı terush hususunda hiç ger^meyen bir konuya dalıp gltmesıfdir. Böylesine zorlama konular nice dûşünceleıfn bozulmasına ve AUA Resûlûne. ashâ- bına, tâbikıe katıksız bir «manla bağk ki^ilsrin bidayet-ten sapmasına sebebiyet vermektedir.

— 60 —

9 —^ O, yıldızların sonradan varolduğuna onların hareketinden yola çıkarak karar verdL Pekî, aynı noktadan hareketle göklerin ve yerin sonradan varolduğu ve bir varedene ihtiyaç bu-lunduğu hükmüne nasıl varabildi?

Cevap : Herhangi bir cismin sonradan varol-duğu gerçeklik kazanmca bütün cisimlerin son-radan varolduğu gerçeklik kazanır. Çünkü, bü-tün cisimler birbirine benzer. Bir şey için ve-rilen hüküm benzeri şey için de geçerlidir. Bu-rada ayrıca, Allah’ın cisim olmadığma dâir bir uyan yer Mmaktadır. Bumm iki türlü izahı v a r:

a) Bir cismin sonradan varolması diğer bir cis-min de sonradan varolduğunu gösterir. Ancak bu, bütün cisimlerin birbirine benzemesi hâlin-de doğrudur. Dolayısiyle, Allah’ın cisim oOması imkânsızlaşır, b) Eğer Aîüah cisim olsaydı, İb-rahim aleyhisselâm anılan sözünde: «..Mezî..»^

yerine : ilelTezî, derdi. Bu da AMah’m bir cisim olmadığım gösterir.

10 —■ İbrahim aleyhisselâm ; «..ben müş-riklerden değilim,»® diyor. Cisimlerin sonradan varolmaları ile şirkin inkârı arasında ne gibi bir ilişki var? Açık olan şu ki, ilgisi olmayan bir şeyin bir delil üzerine kurulması doğru değil-dir.

Cevap : Cisimlerin sonradan varolması, on-ları varedenin kudretli olduğu gerçeğine götü-rüyordu. Kudret sahibinin yaratılan üzerindeki gücü ise, yaratılanın raümkin olmasmdan d o lay ı

(1) En'âm sûresi, 79 (2) En%m sûresi, 79

61 —

gerçeklik kazanıyordu İşte, bu imkândı ki, söz- konusu gücün de ispatı idi. Bütün bu sonuçlar-dan sonra o, şu gerçeği öğrendi: Eğer ortada iki tanrı olsaydı, bunlardan her biri diğerinin gücünün aynısma sahip olurdu. Tabiî, bu im-kânsızdır. Şunun için ki, bir yaratma olayı tek cihetten ama iki kudret sahibinden vukû bul-muş olur ki, bu da yine imkânsızdır. Çünkü, böy-le bir yaratma olayı taraflardan birinin kudre-tiyle ve diğerine ihtiyaç kalmadan gerçekle.şir.

îşte, böyle bir şey bâtıl olduğundan cisimlerin sonradan varolduğunu söylemek aynı zamanda şirkin de reddi anlamına geliyordu. İşte bunlar, mutlak Tevhide, zâtda, sıfatlarda ve fiillerde zıtların ve eşlerin reddine delalet eden deliller-dir. Bu yüce Zât ise, Yüce Allah’tır. Zâtında Tek’tir, ortağı düşünülemez. Sıfatlarında Tek’- tir, eşi bulunmaz. Yaratm a ve vâretmede Tek’-tir, benzeri olamaz.

11 — Gece çöktüğünde ilk yıldızîardan ladı bakm^aya. Ne diye işe kendine bakarak baş-lamadı? Önce kendinden başlardı ve sonra âle-min öbür unsurlarma geçebilirdi.

C evap: Yıldıziann sonradan varolduğunu gösteren delil unsurlarm sonradan varolduğuna çok daha öncelikle delalet eder. Ama öyle de-ğildir. Bu durumda daha genel bir delil ile uğ-raşmak öncelik kazanmış oldu.

12 —' Diyelim ki, âlemin bir yaratıcısı dl- duğımu anladı. Ancak, ne diye hemen O’nun ibadetine verdi kendisini? «Doğrusu ben yüzü-mü, gökleri ve yeri yaratana çevirdim...»^ dedi?

(1) Bn'âm «Ûr9si, 79

6^ —

Cevap : Nimetieri verene şükretmek aklen vâciptir, görüşünde olanılara göre bir problem yok demektir. Bu görüşte olmayanlara göre ise, âyet amele değil ilme yorumlanır. Ancak, bu-rada bir yakınlık sözkonusudur. Çünkü, ilimde bir ameldir. Tabiî bu, duymadan önce böyle.

Eğer bu tür bir amel câiz olmasaydı, İbrahim için de câiz olmazdı.

13 ■—' Neden, daha doğru olacağı halde; kâl^

bimi çevirdim, demedi de K-.-vüzümü çevirdim..»

dedi?

Cevap: Bu, şunu gösterir: inançla birlikte amel ile sağlanacak ruh temizliği de şarttır.

Çünkü, inanç ruh, amel ise kalıptır. Olgunluk, ikisinin bir araya gelmesiyle sağlanabilir.

Muvaffak M acak olan Allah’tır.

14 •— Gökleri yeryüzünden önceye alışmm sebebi?

Cevap : İstidılâle önce yıldızlardan başlamış-tı. Yıldızlarla gökler arasındaki yakınlık, unsur-larla olan yakınlıktan çok daha ileridir. Yani, unsurlar göklerden sonra gelîr. O nedenle gök-leri öne aldı. Hem, gökler çok daha onurlu, güç-lü ve görkemlidir. Şekilleri şekillerin en güzeli-dir. Bir kubbegüzeli-dir. Renkleri renklerin en güze-li. Pırıl pırıldır. Cisimleri cisimlbrin en sertidir, çünkü, yedi kattan oluşmuştur. Bereketler kay-nağıdır gökler. Hayırlar ondan iner. İşte, ken-dinden aşağı derecedeki varlıklara bütün bu sı-fatlarda üstünlük sağladığı için Hazreti İbrahim

adını önceye aldı.

B — Kur’anda yer aldığı üzere, kavmi İb-rahim’e soruyor: «..Bunu tanrılarımıza sen mi

63

yaptın, ey İbrahim?»^ O da cevap veriyor:

«Belki onu şu büyükleri yapmıştır..»^ O büyük-ten maksadı puttu ve bu bir yalandı. Çünkü, putları kıran İbrahim aieyhisselâm’m kendisi idi. Bu işi başkasma yüklemesi yalandan başka bir şey ölamaz.

C evap;

1 — Yapan yapmıştır, şeklinde adı amlma- yandan kinaye bir sözdür bu. «..şu büyükleri..»®

söz başıdır, d - Kisâî de : «bel fadehû = doğ-rusu onu yapmıştır.»^ durur, sonra: kebîruhum hâzâ = şu büyükleri..»® ile başlardı.

2 —' Büyükleri yapmıştır, derken kendini kasdetmiş oılabiiir. Çünkü, insan putlardan bü-yüktür.

3 — Sözde takdim te’hîr olabilir. Adetâ şöyle dem iştir; Doğrusu, şu büyükleri. Eğer ko-nuşuyor'larsa sorun onlara. Sözkonusu işi büyük-lerine 3Tüklüyor, ama konuşmaları şartı ile. Ko-nuşamadıklarına göre yapmış olamazlar, bu im-kânsızdır.

4 —> Onlan susturmak için böyle konuş-muştur. Mademki, en büyük tannian o puttur,

öyleyse katındaki en makbul kişilerin hizmetini ancak o kesebilir. Böyle bir işi ondan başkası yapamaz.

5 —' Bazıları sözkonusu âyeti; belki şu bû- 3rükleri yapmıştır, anlamında okumuşlardır.

Bu-(1) Enbiyâ sûresi, 62 (2) Enbiya sikssi, 63 (3) Enbi^ sOre^, 63 (4) Enbiyâ sûresi, 63 (5) Enbiya sûresi, 63

— 64

na göre söz yalan olamaz. Çünkü, şüphe harfi ile zikrediliyor.^

C — İbrahim’den haber veren şu âyetler:

«Yıldızlara bir göz attı. Ve ben hastayım, dedi.»^

Burada istidlâlin iki şeklini görüyoruz : a) Ge-reksiz yere yıldızlar ibnine başvurmuştur, b) Ben hastayım, diyor ki, bu söz de yalandır.

Cevap: Yıldızlara, ay ve güneşe bakmasımn sebebi Allah’ı tanımaktı. Hastayım, sözüyle de durumu tam olarak ka\n-ayamamı§ olduğunu vurguluyordu. Daha sonra onların batışı ile son-radan varoldukları gerçeğine varınca ve Allah’ı tamymca şüphesi silindi. Ancak, bu görüş za-yıftır. Çünkü, Cenab-ı Hak buyuruyor : «İbra-him de şüphesiz O’nun yolunda olanlard^dı.

Nitekim, Rabbine temiz bir kalbie geldi. İbra-him babasına ve kavm ine: nelere kulluk edi-yorsunuz? demişti.»® Bu âyet onun kalbinin şüp-heden uzak olduğuna delalet etmektedir. Daha-sı, «..nelere kulluk ediyorsunuz?» diyerek kav- minin putlara tapmasını kınamıştır. Putlara

tap-tı) Imiam lEbu Muhaıtrmıed bin Hazm diyor k i: Bu, onlaııO yöneltilmiş çök ağır bir (kınamadır. Tıpkı, «Tad batkalnn, hani şerefli, değerli olan yalnız sendiln.» tDQhan/49) âyeti gibi. Gerçekte bu sözün muhatabı perıişamlır, cehen-nemde azap içlindedir. Bu her İkii ısöz de muhaitaiblarının zanlarını krnıyor. BMnci grubtakiler putların hayır ve şer işleme gücünde olduklarını sanıyordu. Ilkinci gıubtakiler ise dünyada iken kendıilerini en şerefli, en değeri! insan-lar oinsan-larak sanıyorinsan-lardı. Öte yandan ibraihim aleyhüsselâm bu sözü bir incelemeci tavrı ile söylememiştir. Ayrıca, yalan; kasıtlı olaırak bir şey hakıkında gerçeğe aykırı ha-ber vermektir.

(2) Sâffât sûresi, 88-89 (3) Sâffât sûresi, 8 3 - 8 4 - 8 5

— 65 — F . : 5

malarını iftira ve saçmalık olarak nitelemiştir.

Öte yandan r ((Âlemlerin Rabbi hakkındaki zan-

Öte yandan r ((Âlemlerin Rabbi hakkındaki zan-