Dördüncü iddiaya cevap: Sözkonusu gemi bir gruba âitti. Bu grubun fertleri kendi
DAVUD ALEYHÎSSELÂM ’IN MASOMİYETİ
(1) Sfi'd sûresi, 21
— 118
maktadır. Müfessirlerin kaydettiği hususlar bu İlâhî beyanla doğrudan çelişmektedir. Bu çeliş-kiyi şöylece izah edebiliriz :
1 —' Âyette Davud aleyhisselâm «..güçlü..
olarak anılmaktadır. Şüphesiz bu din kuvveti-dir. Çünkü, bunun dışındaki kuvvet kâfir kral-larda da vardı ve ama hiçbiri bu yanları ile Öv-güyü hakketmemişler di. Övgüye layık blan yal-nızca din kuvvetidir.
2 —■ Evet, Davud aleyhisselâm din kuvve-tiyle nitelendirilmiştir, bu gerçek. Din kuvveti-nin anlamı da kulluk vecîbelerini yerine getir-mede aşırı titizlik, özen ve günahlardan kaçın-mada da büyük dikkat ve ciddiyettir. Böylece Davud aleyhisselâm azim sahiplerinden oldu. Ni-tekim Cenab-ı Hak ; «Peygamberlerden azim, sa-hibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret-••»*
âyetiyle Muhammed aleyhisselâm’a azim sahibi lıeygamberlere uymasını emretmiştir. Davud aleyhisselâm da azim, sahibi peygamberlerden olduğuna göre dolayısiyle Peygamberimiz aiey- hisselâm’ın ona uyması emredilmiş oluyor. Bu dereceye hiçbir derece yetişemez.
3 — Hazreti Davud kuvvetle niteleniyor.
Kötülük ve cinayetten kendini alıkoyamayan bir kişi için kuvvetten söz edilebilir mi?
4 — Cenab-ı Hak onu evvâb sıfatı ile anı-yor. Bunun anlamı; kendini bütün bütüne Al- lah’m zikrine vermektir, O’na tam anlamı ile dönmektir, demek- Bu durumdaki bir kişinin gü-nahlarm en büyüğü üzerinde ısrarı imkânsızdır.
(1) Sâd sOresl, 17 (2) /tfjkâf sûresi. 35
— 119 —
5 — Yüce Allah onun hakkında: «Doğrusu biz akşam sabah onunla beraber teşbih eden dağ-ları, kuşlan da toplu halde onun buyruğu altına verdik..»^ buyurmaktadır. Şimdi, bütün bunları ona Cenabı Hak cinayet ve zinaya vesüe olarak kullanması için vermiştir diyebilirmisiniz?
H atta avlanmanın her türlüsü ona haram-dı, dolayısiyle kuşlar da ondan emindi, denili-yor. O takdirde kuşların bile emin olduğu bir kişiden bir müslüman nasıl olur da karısı hak-kında emin bulunamaz?
6 — «Onun hükümranlığını kuvvetlendir-d ik ..ây eti. Burakuvvetlendir-da kaskuvvetlendir-dekuvvetlendir-dîlen anlam onun mâ-lî, askerî yönden ve sırf dünyadaki hükümran-lık gücü değildir. Çünkü, bu kâfir hükümdar-lar için sözkonusu olabilecek bir durumdur. Do-lay isiyle: «Onun hükümdarlığını kuvvetlendir-dik..»* İlâhî kelâmı hem dini, hem de dünyayı kapsar.
7 — Yüce A llah : «..ona hikmet verdik..»*
buyuruyor. Hikmet kelimesi ilim ve amel yö-nünden gerekli herşeyi içine alan bir kelime-dir. Böyleyken, nasıl olur da Allah, en yakm ar-kadaşım evlilik ve âile harîmi gibi bir konuda en azgm şeytanın bile yapmaktan çekineceği bir iş üzerinde ısrar gösteren şahsa hikmet verdi-ğini söyleyebilir!
Artık açık seçik anlaşılıyor ki, Cenab-ı Hak onu bu güzel sıfatla andığına göre hakkmda
zik-(1) Sâd sOresI. 1 8 - 1 9 (2) Sftd sOresi. 20 (3) S M sûresi, 2 0 (4 ) Sad sûresi, 2 0
120
redilen kötü şeyler de kendiliğinden hükümsüz kalıyor, yani batıl oldukları ortaya çıkıyor. Da-hası, bu ve benzeri güzel sıfatlar bir yana, Ce- nab-ı Hak oriun hakkında: «Ey Davud, şüphe- .siz biz seni yeryüzünde halîfe ialdık---»^ buyur-muştur. Bu, övgülerin en güzeli değUmidir? Bu-na rağmen sözkonusu çok çirkin hareketin var-sayım üzerinde durulursa, bu, şuna benzer: Bir adam diğer biri hakkında konuşur: o, dinde de-recesi büyük, Allah’a kullukta rütbesi yücedir,
/im a adam öldürür, zina ve hvâta yapar. Allah onu kendisi için halîfe seçmiştir, hükümlerinde isabet gücü vermiştir ve en büyük peygambere kendisine uymayı emretmiştir. Evet akh başm- da biri nasıl böyle konuşamazsa, burada da du-rum aymdır.
8 — «..şüphesiz biz seni yeryüzünde halîfe kıldık..»^ diye başlayan kıssa tamam olduktan ve hüküm de sözkonusu vasıfların üzerine ku-rulduktan sonra hemen ardından bu vasıflarm asıl hedef olan hükme sebep teşkil ettiği bildi-riliyor. Oysa onların zikrettiği husudara göre yeryüzü halifeliğinin ona veriliş nedeni cinayet ve kötülüğe teşebbüsü olmak lazım gelir. Bu ise akh başmda birinin söyleyebileceği bir şey de-ğildir.
9 '— Cenab-ı Hak peygamberler hakkmda :
«Biz onları âhiret yurdunu düşünen, içten bağlı kimseler kıldık. Doğrusu onlar katımızda seç-kin, iyî kimselerdendirler.»* îşte, bu İlâhî beyan
(1) sad sûresi, 26 (2) Sftd sûrest, 26 (3) Sftd sOreel, 46 >47
— 121
da onların büyük günah ve kötülüklere teşeb-büs edebilecelderi yolundaki görüşe zıt düşmek-tedir.
10 —^ Onların rivayetlerinde zikrettiklerine göre Davud aleyhısselâm ataları İbrahim, İshâk ve Yakub’un makamlarını temenni ederek:
îlabbim, atalarım eksiksiz bir hayırla gittiler, der. Cenab-ı Hak da ona vahyederek; Onlar bu hayra ancak belâlara karşı sabır göstererek er-diler, buyurur. Sonunda o da ibtilâ ister Allah’-tan. Ve AHah tekrar vahyederek : filan gün be-lâya maruz kalacaksm, tedbirli ol, uyarısında bulunur. Daha sonra malûm kıssada anlatılan olaylar vukû bulür. Böylece görülüyor ki, Ce- nab-ı Hakkın ona verdiği ibtila faziletini arttır-ma hikmetine dayanır, hikayelerinin evvetli bu-na ddalet ediyor. Bu durumda aşk ye cibu-nayet gibi eylemler ona nasıl yakıştırılabilir?
11 — Davud aleyhisselâm’ın : «..şüphesiz ortakçıiarm çoğu birbirlerinin haklarına teca- vüz ederler, inanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki, onlar da ne kadar azdır!..»‘ sözü inananları sözkonusu tecavüzden istisna etmek-tedir. Eğer bunu yapan bizzat kendisi ise o tak-dirde kendi imanmın olmadığına hüküm ver-mesi gerekirdi.
12 — «..-katımızda omm yakınlığı ve gü-zel bir geleceği vardır âyeti aşk ve cinayetle
bağdaşmaz.
Bütün bu izahlarla Hak peygamber Davud aîeyhisselâm’m câhiller tarafmdan kendisine
is-ti)(2) Sfid sûr^i, 24 Sâd sûr«ı^, 25
122
nad edilen hususlardan berî ve münezzeh kişiler foöylesi liisnadlarda bulunabilirler. Hemen belirte-lim ki, bu kıssa Isrâll uydurmasıdır ve iste müfessirler de İsrâıiUiyyattan alaırak zikretmişlerdir bu kıssayı. Hâfız İbn Kesîr tefsirinde diyor iki: Müfessirler burada bir kıs-sa zikretmişlerdir, bu kıskıs-sanın çoğu isrâil tıydurmaların-
dan oluşur. Uyulması ğerekli ve sağladı kaynaktan gel-me h'ir hadis konamamıştır ontaiya. Sadece ibn Ebî Hâ- tem'den bir görüyoruz, ancak senedi sağlam değil. Çün-kü tou hadîsi Hazreti Enes'ten rivayet eden Yezîd el - R«^c- kâşi'dir. Yezîd k'i, salih ıkıişilerden olmaıkla birlikte hadîs konusunda imamlarca çok zayıf ka'bül edilir.
0 halde sen ey müellif, lillm ehlinin söı^ne bak.
Yahudileılin uydurduğu hurâfelere sarılan yalancı ve sah-tekârların lileri sürdüğü hezeyanlara delalet eden bir şey bulunamaz bu sözde. Onlar kadın işlerine bakan melek-lerdi sözü de Allah azze ve celle'ye iftiradır. O'nun bu-yurmadığını söylemek, Kur'anda olmayanı vaımış gibi gös-termek en büyük iftiradır. Bunu söyleyen kişi melekleri karalamaikla kendi iğrençliğini İkrar etmiş oluyor. Nedir
12.3 —
vaplanz; Ortaya koyduğumuz bu parlak delil-ler onların iddialarını çürütünce sözkonusu fe-sadın artık kökünün kesilmesi gerekir. Ancak daha da ilginç olanı şu ki, bilindiği üzere haber’i vâhid sadece zan ifade eder ve böyle bir haber-den de yalnızca amelî sahada istifade edilir. Söz-konusu mesele ise amelî saha ile ilgili olmadı-ğından onların rivayeti böylece her bakımdan itibardan düşmüş oluyor.
Saîd Bin el-Museyyeb ve el-Hâris el-AVer’- in rivayetlerine göre Ali radıyallâhu anh şöyle diyor: Size kim, hikayecilerin rivayet ettiği şe-kilde Davud aleyhisselâm olayım anlatırsa, peygamberlere iftira cezası olan ikiyüzaltmış sopa vururum ona. Başka bir rivayet de şöyle:
Biri bu haberi, yanında hak ehlinden biri ile oturmakta olan Ömer Bin Abdulazîz’in huzu-runda anlattı. O zât, anlatan kişiyi yalanlaya-rak dedi kî: eğer kıssa Allah’m kitabındaki gi-biyse aksine iltifat etmemiz gerekmez. Şayet anlattığın gibiydi de sırf peygamberin lütuflan- dırmak için gizli tutmuşsa yine bunu açığa vur-mamız gerekmez. Bunun üzerine Hazreti Ömer:
Bu sözü duymam, benim için, güneşin üzerine doğduğu herşeyden daha sevimlidir, der.
olay? Cenalb-ı Ha9c: cSana 'davacıların habeitl ulaştı mı?...»>
(Sâd/21) buyuruyor. İftiracı da diyor M : onl®r asla dava-cı değildi. Bîri diğerinin haikkına da tecavüz etmemişti.
Onlardan bîrinin doksandokuz dişi koyunu, diğerinin de tek diş! koyunu asla yoktu. Ve ne ete ona; onu da bana ver, deidi. İşte, böyle. Batıl ehli kendilerinî bu şekîlde rezil edebiliyor. Böyle bir rezaletten Allah'a sığınırız.
Sonra bütün bunlar Mçbir delile dayanmayan mücerred İddialardır.
— 124 —
Bu konu böylece izah ve ispat edildikten sonra artık bir başka konuya geçiyoruz. O da
§u: Âyette, Davud aleyhisselâm’ın küçük güna-ha düştüğüne dâir bir delalet var mı? Bu ko-nuda diyoruz ki: Hak mı?..» (Sâd/21) İlâhî ke-lâmı bir olayı haber veriyor. Şöyle M; Bir grup Hazreti Davud’un sarayma tırmamr. Maksatla-rı onu öldürmek ve âilesine kötülük etmektir.
Sonunda onun ğâfil olduğunu sandıkları bir va-kitte sarayma girerler. Onları bu halde gören Hazreti Davud korkuya kapıldı. Çünkü, gele-nekler öyle gösterirdi ki, biri diğerinin evine iz-ni olmadan girdi mi maksadı onu öldürmek, ya da âilesine kötülük etmek veya malım çalmak-tır. Özellikle bu adam önemli biriyse. Davud aleyhisselâm’ı uyanık bulan bu sûikastçı grup birden tedbiıilî olmayı denediler. KapıMıklan telâş sonucu aralarında asdsız bir dava konusu uydurdular. Geliş maksatlarmm da bu olduğu-nu bildirdiler kendisine, birbirmin hakkma tecavüz etmiş iki davacı..» (Sâd/22) dediler.
Sonra da biri diğeri üzerinde hak iddia ediyor ve: «Bu kardeşimin doksandokuz dişi ko3umu,
•«(Sâd/23) diyor. Davud aleyhisselâm d a:
«Andolsun ki, sana zulmetmiştir..» (Sâd/24) der. Daha sonra Cenab-ı Hak:-. Davud, kendi-sini imtihan ettiğimizi sandı..» (S âd/24) buyu-rur. Ancak o, görünen duruma göre hareket et-medi, güç ve saltanat sahibi olduğu halde on-lardan intikam almadı. Aksine, canına kasdeden bu insanlar için Allah’tan mağfiret dileğinde bu-lundu. Nasıl m ı? Cenab-ı Hak onun günah iş-lediğini, dolayısiyle de kendisi için mağfiret
ta-125
lebinde bulunduğunu söylemiyor. Mağfiret ta'"
lebinde bulunan bir kimse ise bunu kendisi için isteyebileceği gibi kimi zaman başkası için is-ter. Yüce Allah melekleri anlatırken: «..inanan-lar için mağfiret talep ederler..»^ buyurur. Ya- kub aleyhisselâm’m evlatları d a: «..ey
baba-mız, bizim için mağfiret iste..»^ der ve daha sonra Al'lalı: «Böydece onu bağışlamıştık..»* bu-yurur. Bunun anlamı şudur: Davud’un hatırı için onları bağışladık ye affedilmeleri yolundaki şefaatini kabûl ettik. İşte, yüce Kitabın lafzına uygun izah tarzı bu söylediklerim izdir. Burada mecaza hiç hacet yoktur. Yani, iki davalı aslın-da iki melektir, aslın-dava iddiaları tamamen göster-meliktir, dişi koyun ise kadındır gibi mecâz ara-mak boşunadır. İşte, o nedenledir ki, Peygambe-rimiz aleyhisselâm’ın ona uyması yolunda al-dığı emir : ((peygamberlerden azim sahibi olan-ların sabrmtiği gibi sen de sabret..»'* emri yerini bulmaş oluyordu. Nitekim, Peygamberimiz aley- bisşelâm Uhud günü azı dişleri kırıldığında bu edebi ispat etmiş v e : Allahım, kavmimi hidayet et, çünkü onlar bilmiyorlar, demiştir. Nihayet Hazreti Davud’un olanların hemen ardından ka-zandığı büyük makama, yani yeryüzünde Al-lah’ın halifeliği makamma da bu izah tarzı uy-gundur.
Olayın diğer bir yönü de şöyle : Davud aley- hisselâm duvara tırmananların niyyetinin
ken-t i ) Mü'mîn püresi, 7 (2) Yusuf sûresi, 97
(3) S M sûresi, 25 (4) Ahkfif sûresi, 35
126 —
dişini öldürmek olduğunu sanmıştı, ancak du-rumun böyle olmadığını görünce zannından do-layı pişmanlık duymuş ve bunun için mağfiret istemiş olabilir. Şöyle de düşünmek mümkün-dür: Onca olup bitenden sonra üstün gücüne rağmen onlardan intikam almayan ve derslerini vermeyen Davud aleyhisselâm mükemmel ahdâ- kmın yamsıra bir parça gurura kapılmıştı. İş-te, muğfiret istemesinin sebebi bu olabilir. Çün-kü, gurur insanı mahveden felaketlerdendir. Bu görüş, âyette sürçmelere delalet eden bir şey yok diyenlere aittir. Bana göre de en uygun görüş budur.
Burada ikinci bir görüş daha var ki, o da sözkonusu âyetin küçük günahlara delalet ettiği yolundaki görüştür. Bu görüşte olanların öne sürdüğü iddialar şöyle:
1 —- Davud aleyhisselâm biliyordu ki, Ur- ya’nm karısı güzeldi. Karısı ile evlenme arzu-sunda olduğu için de Urya’mn öldürülüş habe-rini aldığında pek fazla üzülmedi. îşte o yüzden meleklerin gelişiyle kınandı.
2 —- Davud aleyhisselâm zamanında bir ge-lenek vardı. Biri diğerinin karısını beğendi mi onunla evlenebilmesi için kocasından karısı üze-rindeki hakkından vazgeçmesi ricasında bulu-nurdu. Bu uygulama kendi aralarında câizdi de.
Bir gün Davud aleyhisselâm’m gözü Urya’nm karısına isabet etmişti. Ve bu kadım sevmişti, riihayet Urya’dan karısı üzerindeki hakkından vazgeçmesini istedi, o da bu teklifi geri çevir-mekten utandığı için kabûl etti ye Davud aley- hisseiâm bu kadınla evlendi.; İşte, Süleyman
127
aleyhissdâm’m annesi bu kadındır. Sonunda Da- vud aleyhissedâm şöyJe dediler: Sen ki, kadri yüce bir insansın ve pek çok kadına sahipsin.
Yalnızca bir kadına sahip olan bir kişiden bu karısı üzerindeki hakkından çekilmesini isteme*
meliydin, bu yakışmazdı sana. Aksine, yapman gereken şey nefsine hâkim olmandı,
3 — Urya bu kadına dünürcü olmuştu, he-men ardından Davud aleyhisselâm da dünürcü oldu. Kadının .âilesi onu seçmişti. İşte, onun gü-nahı bu idi, yani çok hanıma sahip oimasma rağ-men bir mü’minin dünürcülüğü üstüne
dünür-cü olmaktı.
4 — Davud aleyhisselâm ibadeti ile meş-guldü. Bu sırada aralarmdaki bir davanm çö-zümü için bir erkekle bir kadm geldi yanma.
Davud aleyhisselâm iyice tanıyabilmek ve le-hinde veya aleyle-hinde hüküm verebilme için ka-dına baktı. Normal ve mübah bir bakıştı bu.
Ancak tabiî bir hava içinde nefsi kadma mey-letmişti. Aralarındaki davayı çözüme bağladık-tan sonra tekrar ibadetine döndü. Ne var ki, zihni ona takılmış ve bazı nafilelerden geri k a -mıştı, Ve o nedenle de kınandı.
5 — Onun küçük günaha düşmesinin nede-ni, konuyu tam anlamadan, emin olmadan ace-le iace-le hüküm vermesidir. Halbuki yapması ge-reken şey, taraflardan birinden davayı dinle-dikten sonra hemen öbür tarafa dönüp onu da dinlemesi idi. Sormadan, dinlemeden aleyhine karar vermemeliydi.
Buna şöyle cevap veriliyor : Oniarm Davud aleyhisselâm’m yanma normal olmayan bir va*
— 128
kitte girmeleri bir korku meydana getirmişti ve >
o korku Hazreti Davud'a davayı İ3U kavrama ve taraflardan emin dm a gereğini unutturdu. Bu görüşte odanlar sözkonusu davalaşma olayım bir misal olarak die alıyorlar ve öyle değerlendiri- 3/orlar. Dişi koyunlardan maksadm da kadınlar olduğunu Heri sürüyorlar. Zira aksi halde me-leklerin yalana teşebbüs ettiğini kabûUenmek
gerekirdi. Tabiî, bütün bunlar ortada hiçbir de-lil olmadan nassm zahirinden sapmaktır.
Şöyle bir itiraz yöneltilebilir: Âyette her-hangi bir şekilde kesinlikle günaha delalet eden bir taraf olmadığım kabûl etsek bile onun hü-küm vermedeki acelesi taraflardan birinin söy-lediklerini hemence onaylayarak bir diğerinin mazlûm duruma düşmesine sebebiyet vermesi câiz değildir.
Bu itiraza cevabımız: Kur’anda Hazreti Davud’un delile dayanmadan taraflardan birini doğruladığını gösteren bir şey yoktur. Çünkü, ilgili sözden kasdedilen anlam şu : eğer vaziyet anlattığın gibiyse sana zulmetmiş.
B — «Davud ve Süleyman da milletin ko-yunlarınm yayıldığı bir ekin hakkında hüküm veriyorlarken biz onların hükmüne şahittik. Ve Süleyman’a bu meselenin hükmünü bildirmiş-tik.. âyetlerine dayanarak; eğer Davud aiey- hisselâm hükmünde isabetli olsaydı, A llah:
K..bu naeselenin hükmünü bildirmiştik..»* kelâ-mı İle Hazreti Süleyman’ı özel bir şekilde zik- retmezdi.
(1) Enbiyâ sûresi, 78 - 79
(2) Enbiyâ sûresi, 79
129 F.; 9
Cevap : Süleyman aleyhisselâm’m özel bir şekilde zikredilmesi, Davud aleyhissedâm’ın, zıd-dına bir durum içinde olduğuna delalet etmez.
Ayrıca, ismen hitap şeklindeki delil muhakkık- iarın icmâım ifade etmez. Hem sonra bu özel zikretmede anlatılanların da dışmda iki fayda
vardır:
1 — Ortadaki mevcut veriler birbiriyie ça-kıştığından Davud aleyhisselâm duraksamıştı.
Ancak, Süleyman aleyhisselâm böyle değildi.
2 — Davud aleyhisselâm olayı biliyordu.
Ancak, fetva vermedi. Çünkü, oğlunu denemek istiyor, fetvayı onun vermesini, hükmünü
or-taya koymasını arzu ediyordu. Hazreti Süley-man’ın âyette özel bir şekilde zikredilmesi, me-selenin kendisine anlatıldığı hususunun belirtil-mesi, babasını mutlu edilmesi ve derecesinin in-sanlar arasında yüceltilmesi hikmetine dayanır.
Davud aleyhisselâm’ın adının zikredilmemesi ise halk arasında meseleleri bilmesiyle meşhûr olu-su sebebine dayanır. Hem çünkü, konunun câ-hili olduğu sanılmaması, yanlış hüküm verdiği düşünülmemesi için hemen ardından Yüce Allah: «Her birine hüküm ve ilim v e r d i k b u -yurmaktadır.
(1) Enbiya sûresi, 79
130 —
SÜLEYMAN ALEYHÎSSELÂM ’IN