• Sonuç bulunamadı

6. Sabır ve Sebatta Öncü Olmaları

2.5.17. SÎRET VE SÛRET GÜZELLİĞİ

Hz. Peygamber (SAV) elbette ki yaratılmışların en hayırlısı ve en güzelidir. O’nun ahlâkındaki güzellik fiziksel görünüşüne de sirâyet etmiştir. O’nun ruhî ve maddî güzelliğini anlatmak için yüzyıllardır çeşitli eserler kaleme alınmıştır. İşte bu eserlere “şemâil” adı verilmiştir.

Sözlükte “huy, tabiat, seciye, ahlâk” gibi anlamlara gelen “şemâil” kelimesi muhtemelen H.3. (M.9.) yüzyıldan itibaren başta hadîs olmak üzere siyer, tarih ve tasavvufa dair eserlerde bir insan olarak Resûl-i Ekrem’in dış görünüşünü, özel hayatını ve ahlâkını ifade eden bir terim halinde kullanılmıştır.

İnsanları, Resûlullah’ı bütün yönleriyle öğrenmeye ve O’nun özelliklerini benimsemeye ilk defa Kur’ân-ı Kerîm teşvik etmiştir. Buna göre Hz. Peygamber (SAV) bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderilmiş (Sebe’, 34/28) ve bizzat kendisinin bu gerçeği: “Ben Allah’ın hepinize gönderdiği elçisiyim!” diye duyurması istenmiştir (A‘râf, 7/158). Birçok âyette yüce Allah ile birlikte O’na da itâat edilmesi (Âl-i İmrân, 3/32, 132; Nisâ, 4/13, 59), kendisine uyulup ardınca gidilmesi (Âl-i İmrân, 3/31; A‘râf, 7/158), müminler tarafından canlarından daha çok sevilmesi (Ahzâb, 33/6) emredilmiştir. Yüce Allah, Resûl-i Ekrem’in bütün varlıklar arasında farklı bir yerde ve en üstün konumda olduğunu belirtmek üzere onu “âlemlere rahmet” olarak gönderdiğini (Enbiyâ, 21/107), O’nun şanını yücelttiğini (İnşirâh, 94/4) bildirmiş, “Şüphesiz ki Sen

pek büyük bir ahlâka sahipsin.” meâlindeki âyetle (Kalem, 68/4) peygamberinin

benzersiz ve mükemmel ahlâkına dikkat çekmiş, O’na îmân edenlerin aynı zamanda üstün ahlâkını da benimseyip özümsemesi gerektiğine işâretle, “Allah’a ve âhiret

gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok anan kimseler için Resûlullah’ta güzel bir örnek vardır.” buyurmuştur (Ahzâb, 33/21). Cenabıhak, böylesine üstün özelliklerle donattığı

resûlü ile O’na gönülden inananlar arasında devamlı bir irtibat kurulmasını istemiş, O’na hem kendisinin hem meleklerin salât ettiğine, müminlerin de ona salât etmesi gereğine işaret etmiştir. (Ahzâb, 33/56)

Kur’ân-ı Kerîm’de ayrıca Resûl-i Ekrem’in müminlere çok düşkün, onlara karşı çok şefkatli ve çok merhametli, ümmetinin sıkıntıya düşmesinden dolayı aşırı derecede üzülen (Tevbe, 9/128), onlara kitâbı ve hikmeti öğreten, onları günahlardan arındırıp tertemiz yapan bir peygamber olduğunun belirtilmesi (Bakara, 2/129; Âl-i İmrân, 3/164), Cenabıhakk’ın resûlüne en mükemmel ahlâkı öğretirken ona alçak gönüllü olmayı (Hicr, 15/88), yaptığı iyiliği başa kakmamayı (Müddessir, 74/6), dünya malına göz dikmemeyi (Hicr, 15/88), affetmeyi ve cahillerden yüz çevirmeyi (A‘râf, 7/199), dosdoğru olmayı (Şûrâ, 42/15), insanların yaptıklarına ve söylediklerine karşı sabretmeyi (Tâhâ, 20/130; Sâd, 38/17), müminlere kol kanat germeyi (Şuarâ, 26/215),

insanlara gönül alıcı söz söylemeyi (İsrâ, 17/23,24,28) emretmesi aynı zamanda O’nun bütün bu güzel huylara sahip olduğunun delîli ve şemâilinin de belirgin yönleridir. Şemâilin ikinci kaynağı hadîs-i şerîflerdir. Muhaddisler şemâil konularını genellikle hadîs kitaplarının “fezâil, menâkıb, edeb, libâs, et‘ime, eşribe, zînet, zikir, duâ” gibi bölümlerinde ele almışlardır. Esasen hadîsin bütün kısımlarını içine alan sekiz ana konuyu bir araya getirdiği için “câmi‘” diye anılan kitap türlerinin ihtivâ ettiği konularından biri oturup kalkma âdâbı diye de anılan şemâil konusudur. Müslim’in el- Câmiʿu’s-Sahîh’inin “Fezâʾil” bölümünde Hz. Peygamber (SAV)’in şecâatine, cömertliğine, tevazusuna, hayâsına, güzel kokusuna, terinin temiz oluşuna, saçının ve yüzünün güzelliğine, ağzına ve gözlerine, sırtındaki nübüvvet mührüne dair hadîsleri zikretmesi bunu göstermektedir.

Eserlerinde Resûl-i Ekrem’in (SAV) şemâiline yer veren muhaddisler bu özellikleri genellikle “sıfâtü’n-nebî, menâkıb, fezâil” gibi başlıklar altında ele almışlardır. Tirmizî el-Câmiʿu’s-Sahîh’inin 46. kitabında Resûlullah’ın beşerî yönünü, dış görünüşünü, özel hayatını ve ahlâkını “Menâkıb” başlığı altında vermekle birlikte O’nun özelliklerini daha geniş bir şekilde eş-Şemâʾilü’n-Nebeviyye adıyla müstakil bir eserde ele almış, ondan sonra bu konu bir ilim hâlinde gelişmiştir. Ayrıca Resûl-i Ekrem’in çeşitli vasıflarını çeşitli ilim dalları farklı açılardan ele alıp incelemiştir (bk. Delâilü’n-Nübüvve, Hasâisü’n-Nebî, Hilye). 198

Yüce Allah’ın peygamberini üstün niteliklerle anması ve O’nu örnek almayı tavsiye etmesi Resûlullah’ın (SAV) şemâiline duyulan ilgiyi sahâbe döneminden itibaren arttırmış; Hz. Ali, Enes b. Mâlik, Ebû Hüreyre, Berâ b. Âzib, Hz. Âişe, Ebû Cühayfe, Câbir b. Semüre, Ümmü Ma‘bed, Abdullah b. Abbas, Muarrız b. Muaykîb, Ebü’t-Tufeyl, Addâ b. Hâlid, Hureym b. Fâtik, Hakîm b. Hizâm gibi sahâbîler onu tasvir etmeye çalışmıştır. Hz. Hasan’ın, dayısı Hind b. Ebû Hâle’ye ve Hz. Hüseyin’in, babası Hz. Ali’ye Resûl-i Ekrem’in şemâilini sorup öğrendikleri bilinmektedir. (Kandemir, 2010:497-500)

Hz. Ali (RA), Allah’ın elçisi sevgili Peygamberimiz (SAV)’i şu şekilde vasfetmişti:

'Rasûlullah (SAV) ne çok uzun, ne de çok kısaydı, kavminin orta boylusuydu. Ne

aşırı kıvırcık ne de düz saçlıydı, saçı hafif dalgalıydı. Yüzü ne fazla etli, ne de zayıftı, yüzü hafif yuvarlaktı. Gözünün beyazında kırmızılık vardı, gözleri kara ve kirpikleri uzundu. Vücûdu kemikli ve omuzları genişti. Vücudunda çok az kıl vardı, göğsünden göbeğine kadar ince bir kıl huzmesi uzanırdı. Elleri ve ayak parmakları iriydi, ayaklarını kaldırarak yürürdü (sürümezdi), sanki aşağıya yürüyor (hissi verirdi). Birine döndüğünde bütün vücudu ile dönerdi. Peygamberlerin sonuncusu olarak iki omzunun arasında bir nübüvvet mührü vardı. O (SAV) insanların eli en açığı, içi en genişi, dili en

198 Şemâilin diğer kaynakları İbn Sa‘d’ın et-Tabakâtü’l-Kübrâ’sı, İbn Seyyidünnâs’ın ʿUyûnü’l-Eser fî

Fünûni’l-Meġāzî Ve’ş-Şemâʾil Ve’s-Siyer’i, Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir’in Târîhu Medîneti Dımaşk’ı, İbn Kesîr’in el-Bidâye Ve’n-Nihâye’si ve Gazzâlî’nin İhyâʾü ʿUlûmi’d-dîn’idir.

doğru, huyu en yumuşak ve dostluğu en güzel olanıydı. Aniden onu gören heybetinden sarsılır, onunla tanışıp kaynaşan ise vasfederken şöyle derdi:

“Ne önce ne de sonra onun gibisini görmedim.” (Oral, 2010:24-25) Allah için Hz. Peygamber’in sözü Kur’ân, yüzün âyet gibidir:

Sıfâtıñ zât u zâtıñ zât el-hak Sözün Kur’ân yüzüñ âyet el-hak (Esrâr Dede, 648, M.1/8)

“(Ey Allah’ın Resûlü!) Senin özelliklerin sanki Allah’ın vasıflarıdır - Çünkü insan, Allah’tan bir nefestir.- Cenabıhakk’ın vasıfları da Mustafa’nın vasıfları gibidir.” Seniñ vasfıñ hemân vasf-ı Hudâ’dır

Hudâ’nıñ vasfı vasf-ı Mustafâ’dır (Esrâr Dede, 648, M.1/9)

Hz. Peygamber’in özellikle sûretinden bahsedilirken sıklıkla güneşe ve aya teşbih edildiğini görüyoruz:

Hak itdi zât-ı pâküñi mahlûkuñ eşrefi Nûr-ı cemâlüñüñ meh ü hurşîd bir tefi Var zîr-i perde niçe biñ maènî-i hafî Şâm-ı siyah-tâb-ı hatuñ kıldı muhtefî Her târ-ı mûrda niçe sabâh-ı kıyâmeti (Fıtnat Hanım, 214 ,Tah.22)

“Ey Allah’ın Resûlü! Sen’in alnın Şems Sûresi, göğsün Ve’l-Fecr’in giriş kısmı; Saçın Ve’l-leyl, yüzün de Va’d-duhâ’dır.”

Cebînüñ sûre-i ve’ş-şems sîneñ matla‘-ı ve’l-fecr Saçuñ ve’l-leyl yüzüñ va’d-duhâdur yâ Resûla’llah

(Kânî, 69, K.4/2) 199

“Ey Allah’ın Resûlü! Deniz Sen’in dişlerini görünce utançtan kan ter içinde kaldı. Bu yüzden de sadef içinde görünen de inci değil bu ter damlalarıdır.”

Görüp dendânlaruñ deryâ ‘arak-rîz oldı hacletden Sadef içre degüldür dürr ‘arakdur yâ Resûla’llah (Kânî, 73, K.7/4)

“Ey Allah’ın Resûlü! Sen’in nasıl olduğunu anlamayan Sen’den uzaklaşır, melek huyunu bilmeyen de (Sen’den) korkar.”

Senüñ mâhiyyetüñ fehm itmeyen senden firâr eyler Melek-hûyın o kim bilmez remândur yâ Resûla’llah (Kânî, 77, K.11/2)

199 Şairin bu konudaki benzer şiirleri için bk.: 69, K.4/4; 70-71, K.5/1 ve 2, 3, 4, 5, 6, 7; 71, K.6/1. ve 2,

Seçilmiş olan Peygamber (SAV)’in içinin güzelliği elbette dışına da yansımıştır: Sîret ü sûretle oldı ol resûl-ı müctebâ

Lutf-ı tabèu hüsn-i hulk ile celîlü’l-iètibâr (Nahîfî, Cilt:1- 206, K.18/14) 200

“(Ey Allah’ın Resûlü!) Sen’in olgun şahsın dünyadaki tüm insanlardan daha mükemmeldir. Güzelliğe dâir ne varsa hepsi Sen’in yüzünde toplanmıştır.”

Halk-ı cihânuñ ekmelidür zât-ı kâmilüñ Şâmil vücûh-ı hüsne şümûl -ı şemâ’ilüñ (Nahîfî, Cilt:2- 282, G.279/1)

“Ey Allah’ın sevgili kulu! Sen, yüce Allah’ın ihsan âleminde meyhane sakinlerindensin (orada oturansın). Güzellik padişahlığında makâmın ne yücedir.”

Âlem-i feyz-i Hudâ’nın sâkin-i mey-hânesi Pâdişâh-ı hüsnde vâlâ habîb-i kibriyâ (Nedîm, 20, K.1/3) 201

O (SAV), hem maddî hem de manevî bütün güzellikleri bünyesinde toplar: Kâkülü cennât-i hüsnün sünbül-i sad-dânesi

Bûy-ı ahlâkı abîr-âsâ habîb-i kibriyâ (Nedîm, 21,K.1/21)

“Ey Allah’ın Resûlü! Sen’in şahsının o üstün özelliklerini anlatmak için na’t yeterli olamaz, eşini benzerini levhükalem daha yazmamıştır (yazamaz çünkü benzerin yoktur).”

Kemâl-i zâtının na’tı anılmaz yâ Resûle’llâh

Kalır levh ü kalem 202 mislin yazılmaz yâ Resûle’llâh (Şeyh Gâlib, 546, G.305/1)