• Sonuç bulunamadı

5.  SULUKULE’DE SOSYAL YAPI ve PROJE DESTEK EĞİLİMLERİ 68 

6.4  Roman 110 

‘....bizim büyüklerimiz bize Roman olduğunu söyleme (dediler). Romanca konuşma, Romanım dersensana hırsız derler, uyuşturucuyla, fuhuşla uğraşıyorsun derler. Seni kimse yanına sokmaz....’Şükrü40

Sulukule dendiği zaman ilk akla gelen şeylerden biri eğlence evleri ise diğeri de bu evlerin ayrılmaz bir parçasını oluşturan Romanlardır. Özellikle proje süreciyle birlikte medya üzerinden içinde sadece Romanların yaşadığı bir mahalle resmi sürekli olarak kafalara kazınmıştır. Hâlbuki Romanlar mahalledeki nüfus kompozisyonun tamamını oluşturmamaktır. Sulukule olarak adlandırılan ve yenileme sınırları içerisinde kalan bölgede Romanlar kadar Roman olmayan aileler de yaşamaktaydı. Romanlar ağırlıklı olarak Neslişah ve çevresinde yaşarken, mahallenin kuzeyinde yer alan (2009 öncesi Hatice Sultan Mahallesi olarak geçen) bölgede ağırlıklı olarak Roman olmayanlar yaşamaktaydı. İlber Ortaylı, İstanbul Ansiklopedisi’ndeki Sulukule maddesinde (1995) bölgede birbiriyle çekişme içinde olan iki farklı sosyal dokudan bahsediyor:

Neslişah Camii civarında Kuruçınar, Sarmaşık, Küçükçeşme ve Çalı sokaklarında oturan ahali (yani, Neslişah Mahallesi’nin ikinci grubu) ise birinci gruptan tamamen farklı olup tesettürlüdür ve Fatih semtinde görülen yeni dini yaşam tarzını sürdürür. Bunlar eğlence sektörüne hizmet eden birinci grupla devamlı çekişme içindedirler. Yan yana sokaklarda yaşayan iki ayrı âlem açık bir şekilde göze çarpar. Birinci grubun kullandığı İstanbul’un otantik şivelerinden olan (ağız) şiveye ikinci grupta rastlanmaz. Birinci grupta nüfus kâğıdı bile olmadığı için okula gidemeyen çocuklar ikinci grupta görülmez. İkinci grup, mahallenin –yanlış olarak- Sulukule diye adlandırılmasından şikâyetçidir.

Alandaki izlenimlerimiz ve farklı grupların yaptıkları çalışmalar (UCL Report 2008), alanın kuzeyi ile güneyi arasında Ortaylı’nın bahsettiğine benzer bir ayrımın olduğu yönündedir. Romanlar ise kendi aralarında en kaba tasnifle iki gruba ayrılabilir: açık bir şekilde Roman olduğunu ifade edenler ve Roman kimliğini gizlemeye çalışanlar. Beşinci bölümde bahsedildiği üzere, anket sonuçları bölgede yaşayanların en az beşte birinin Roman olduğunu ortaya koyuyor. Anket sırasında ve sonrasındaki gözlemlerimize dayanarak bölgede Roman kimliğini açık bir şekilde ifade etmeyen önemli bir nüfusun yaşamakta olduğunu söyleyebiliriz. Yine bu sonuçlar bize beşte birlik kesimin günlük hayatlarında Roman kimliklerini ne ölçüde açık bir şekilde ifade ettikleri konusunda da fazlaca fikir vermiyor.

Mahallede anketin gerçekleşmesinden yaklaşık bir sene sonra gerçekleştirilen mülakatlardan edindiğimiz genel izlenim Roman kimliğini açık bir şekilde ifade etme oranın oldukça düşük olduğu yönünde.

Roman ve Çingene Tarifleri

Şüphesiz sakinlerin Roman kimliklerini gizlemeye çalışmalarının, yaşanmış tecrübelere dayalı çok haklı gerekçeleri vardır. Sulukuleliler dışarıda Romanları aşağılayan ve hor gören söylemlerden örülü bir dünya olduğunun farkındalar. Bu ayrımcı dünyanın içine girmeleri için çok uzaklara gitmelerine de gerek yok: mahalle içerisindeki birçok sakin için dahi Roman ve Çingene kelimelerinin çağrıştırdığı anlamlar toplum genelinde üretilmiş olan sterotiplerden çok farklı değil. Aşağıdaki anlatılar Sulukule içerisinde Çingene ve Roman kavramlarına yönelik farklı algılamaları yansıtmaktadır.

Ya işte ne derseniz deyin ama biz bunu [Romanlığı] kabul etmiyoruz, neden kabul etmiyoruz biliyor musun? Şimdi Roman’ın tarifine geldiğin zaman aslına bakarsan kelime olarak çingeneliğin biraz daha yumuşaklaştırılmış hali, biraz daha böyle hem kelime olarak şey. Bunların yaşantıları işte dediğim gibi otağlarda yaşarlar, en büyük özellikleri kız kardeş ile erkek kardeşin cinsel temasta bulunması, bunların yaşantıları böyle. Şimdi affedersin kısacak deyyusluk tarifi böyle bunun orijinal tarifi. Şimdi bunu kim kabul eder Allah aşkına… Aykut

“Şimdi Çingene ne yapar dinini bilmez Müslümanlığın şartını bilmez, öyle yaşar… Roman Çingene’nin şeyidir diyorlar, kültürlüsüdür, eğitimlisiymiş yani” Ahmet

Ahmet ve Aykut, kendisini Roman olarak tanımlamayan ve Roman ya da Çingene kelimelerini bir tür küfür olarak gören iki sakin. Bu nedenle kendilerini bu kimlikle özdeşleştirenleri anlamakta zorluk çekiyorlar. Aykut’a göre Roman kimliğini ön plana çıkaranların (Roman Derneği başkanı ve aktivistler gibi) tek bir amacı var: bu kimliği kullanarak mahallede eğlence evlerinin yeniden açılması sağlamak ve bu şekilde ekonomik kazanç elde etmek. Aykut, ortada ekonomik bir çıkarın olmadığı bir durumda insanların kendilerini Roman olarak ifade edebileceklerine inanmıyor.

Mahallede Romanlara ve Çingenelere yönelik bu tür ayrımcı ve aşağılayıcı söylemlere sahip azımsanmayacak kadar kişi var. Bu nedenle, Roman kimliğin mahalle içinde de açık bir şekilde ifade edildiği söylenemez. Kimliğin açık bir şekilde ifade edilememesinin bir diğer nedeni, mahallede yaşayanların büyük bir bölümünün birbirleriyle akrabalık ilişkisi içinde

olmalarıdır. Bu durum ister istemez insanlar üzerinde kimliğini gizlemeye yönelik bir baskı oluşturuyor41.

Ayten ise Roman olduğunu kabul eden başka bir sakin. Ama kendisine Çingene denilmesinden rahatsız oluyor. O da Çingenelerin, Romanlardan farkını Ahmet’e benzer şekilde şöyle ortaya koyuyor: “Çingene namaz kılmaz, abdest almaz”. Ayten gibi Roman olduğunu gizlemeyen İskender ise Çingenelik ile Romanlık arasındaki farkı şöyle anlatıyor:

Ben şimdi duvarın kenarına işersem, anlatabildim mi, burada ana avrat küfür edersem budur Çingenelik. Kendinin haddini bilmemesi Çingeneliktir. Böyle roman halkımıza… sanmıyorum Türkiye’ de… romanlık ne? İkinci statüdeki insanlar. Gecekondudakiler, varoşlardakiler romanlar. Eski şehir kültürü, hani sosyete insan biraz, sigortalıysan bir yerde çalışıyorsan varoş diyorlar. Kültür seviyen düşükse roman diyorlar. Roman benim kardeşim, Çingene değilim.

İskender 2007

Tüm bu tanımların ortak noktası, Romanlık ve Çingenelik arasında keskin bir ayrımı içermeleri. Buna göre Çingeneler içinde bulundukları toplumda genel kabul gören normları ya da ritüelleri uygulamayan, toplumsal normların dışındaki davranış kalıplarına sahip kişiler olarak görülüyor. Romanlar ise ekonomik olarak belli bir seviyenin altında kalanlar, başka bir deyişle “gariban” olarak tarif ediliyor. Dolayısıyla Romanlık, Çingeneliğe göre daha statülü bir duruma karşılık geliyor.

Romanların Ayrımcılığı

Mülakatların yapıldığı tarihte eşi ile birlikte Kuştepe’de yaşamakta olan Elif de, İskender gibi, Roman kimliğini açık bir şekilde ifade etmekten çekinmeyen sakinlerden:

Ve biz romanız. Oradaki [Taşoluktaki] insanlar Çingene diye adlandırıyorlar. Bunun çingenesi de Kürdü de hepsi Allah’ın insanı yani. Evet, ben Romanım ama şu an en güzel ***** Alışveriş Merkezi’nde satış danışmanlığı yapıyorum. Ne kadar da güzel. Bu benim için çok büyük bir gurur ve ben utanmıyorum bundan. Elif

Elif’in Roman kimliğini açık bir şekilde ifade edebiliyor olmasında, (mahalle geneline kıyasla) görece yüksek statülü bir işte çalışıyor olmasının verdiği bir özgüvenin de etkisinin olduğu hissediliyor. Bunu “Ben Roman’ım” demesinin hemen ardından “ama” diyerek yaptığı işi açıklama gereği duymasından anlıyoruz. Bu da Roman olmaktan utanmadığını söyleyen Elif için bile Roman kimliğini (“ama”sız) ifade etmenin çok kolay olmadığını

41 Örneğin Roman Derneği başkanı Şükrü Pündük’ün, kendisini Roman olarak ifade ettiği için akrabalarından tepki aldığı bilinmekte.

gösteriyor. Elif, Roman kimliğini kabul ederken, İskender gibi Çingeneleri aşağılayıcı bir dil benimsemese de, o da ayrımcılığa maruz kalan başka bir azınlık grubu, Alevileri, kendisine hedef seçmekten kendini alı koyamıyor::

İnsanlara romanım diyebiliyorum yani. Nasıl kalkıpta Allah’ın Alevisi ben aleviyim diyebiliyorsa kalkıp kardeşinle beraber olan bir insan, bunu utanmayarak söyleyebiliyorsa ben romanlığımdan hiç pişman şekilde utanmıyorum. Elif

Mahalle içinde bu tür ayrımcı söylemlerden Aleviler yanında Kürtler de nasibini almakta. Önceki alt bölümde bahsedildiği gibi, birçok sakin tarafından eğlence evlerinin ve mahallenin bozulmasının arkasındaki temel neden olarak Kürtlerin (doğudan gelenlerin) mahalleye gelişi gösterilmişti. “İçimize doğu tarafından gelenleri almayız zaten, kabul etmeyiz” diyen Nurdan ya da siz içinde olsanız nasıl bir proje olurdu sorusuna “..bir kere her şeyden evvel buraya Kürtleri sokmazdık” diyerek cevap veren Kerim gibi söylemler, mahalle içerisinde Kürtlere yönelik bir olumsuz yaklaşımın olduğunu gösteriyor.

Oldukça ilginç bir şekilde (belki Türkiye’de yaşayan biri için hiç de ilginç olmayan bir şekilde) uzun yıllar ayrımcılığa ve damgalanmaya maruz kalmış olmanın ne demek olduğunu çok iyi bilen Sulukuleliler, benzer bir ayrımcı ve aşağılayıcı dili başka azınlık gruplar için de kullanmaktan çekinmiyorlar.