• Sonuç bulunamadı

8.  SOYLULAŞMA SÜRECİNE YÖNELİK FARKLI TEPKİLER 139 

8.2  Kurtulma 143 

“Bence proje çok güzel, yani çok güzel derken aslında kültürün yıkılması açısından okeylenemez, ama bizim insanlar için çok güzel bir proje. Ordan kurtulmak isteyen kendini temize düze çıkarmak isteyenler adına çok güzel proje” Ender

Mahallede gerçekleştirilen derinlemesine mülakatlardan çıkarılacak temel sonuçlardan biri de mahalleli olarak adlandırılabilecek homojen bir grubun varlığından bahsedilemeyeceğidir. Bunun en güzel örneği, projeyi mahalleden kurtulmak için bir fırsat olarak gören azımsanmayacak sayıdaki sakinin varlığıdır. Uzunca bir süre mahalledeki dış aktörler tarafından (aktivistler, araştırmacılar, belgeselciler vb.) ve medya tarafından görmezden gelinen bu kesim ancak 2007 yılının sonlarında belediyenin desteği ile bir dernek kurmalarının (Neslişah ve Hatice Sultan Yardımlaşma, Dayanışma ve Geliştirme Derneği) ardından bu aktörler için görünür olmaya başlamıştır.

2006 Mayıs ayında gerçekleştirilen anket sonuçlarına göre sakinlerin % 21’i mahalleden ayrılmak istediğini belirtmiştir. Yine 2007 anket sonuçlarına göre sakinlerin % 29’u mahallelerinden memnun olmadıklarını ifade etmiştir. Bu bölümde yer alan yorum ve anlatılar, büyük ölçüde bu kesimlerin gözünden proje sürecinin nasıl algılandığını anlatıyor. “Kurtuluş Savaşı’ndaki projelerden biri gibi”

Sakinlerin bir bölümü projeyi -birbiri ile ilişkili- iki açıdan kendileri için bir fırsat olarak görmektedir: (i)ekonomik sıkıntılardan -bir süreliğine de olsa- kurtulma ve/ya (ii) mahalle dışında yeni bir hayata başlama.

Ender 30’lu yaşlarında, çocukluğunda yerleştiği mahalleden bir daha ayrılamamış evli bir kiracı sakin. İkisi de proje kapsamında Taşoluk’taki sosyal konutlardan hak sahibi oldular. Mithat oradaki hakkını hiç yerleşmeden üçüncü şahıslara sattı. Ender ise şu anda Taşoluk’ta oturuyor. Her ikisi de bu durumdan memnunlar:

o an bana o para [Taşoluk’taki evini sattıktan sonra eline geçen] 100 milyar gibi geldi abicim. Ha biraz vaktim olsaydı da bekleseydim, biraz daha farklı satsaydım. o da benim şanssızlığım. Ama pişman değilim. niçin? derdimi gördüğüm için. ama bunu 40 milyara satmak da vardı ama bana da o anda o para gerekliydi. o para da bana o an için 100 milyar geldi, denk geldi, yaptım bitirdim olayı. Mithat

“…ben bir şey söyleyeyim mi şu proje bazı insanların kurtuluşu oldu dönüm noktası oldu. Ama insanların çeşitli yerlere çeşitli borçları vardı. İşte bu insanlar buradaki devir hakkı çıkınca abi bu evlerini satıp bu dönüm noktalarını yani borçlarını sıfırlayıp kendilerini aka çıkarttılar. yani bu proje aslında bi nebze insanların kurtuluşları gibi bir şey. Kurtuluş savasındaki projelerden biri gibi geliyor sanki…” Ender

Yukarıdaki alıntılar projenin sunduğu ekonomik avantajların bazı sakinler için ifade ettiği anlamı açık bir şekilde ifade etmektedir. Proje aynı zamanda mahalledeki koşullardan hoşnut olmayan bir kesim için mahalleden kurtulup yeni bir hayata başlamak için bir fırsat anlamına gelmektedir. Projenin sunduğu ekonomik olanaklar ya da yeni bir ev seçeneği onların geçmişten gelen ama bir türlü yerine getiremedikleri bu arzularını gerçekleştirebilmelerine imkân tanımaktadır.

Aykut 40 yaşlarında evli bir evsahibi sakin. Aşağıdaki anlatıda tüm hayatı mahallede geçmiş olan Aykut, mahallede yaşamanın güçlüklerini anlatıyor.

Mesela … camdan diyorsun ki ya kardeşim diyorsun saat kaç oldu yatacağız sabahleyin okula ya da işe gideceğiz diyorsun. Ne diyorsun kardeşim diyor ya gir içeri diyor. Sen şimdi bir hanımının yanında kız arkadaşının yanında bu şekilde rencide olmak adam çeker mi bu sıkıntıyı ya çekilecek bir sıkıntı mı ya Allah aşkına. Hayat böyle sürüyor burada 3-4 lere kadar sokaklarda böyle bu ne yani ya insanlara yarasa gibi gece gündüz ayakta herkes yataktayken, bir tutturmuşlar işte geceleyin çalışıyorlar diye. Ya bu yaşanmaz yani ya bu can bedava verildi ama tatlı kardeşim ya buna para ödemedik ama tatlı. Çocuklar desen zaten onlar bizim can damarlarımız çocuklarımız bir de onların bu şekilde sen bir batağın içinde olduğunu düşün. Çocuklar her taraftan bir kıskacın altına girmiş ne yapacaksın? Benim aklımda olan kaçmak, bir de ben

çocuklarımı kaçırdım.”

Sinan 40’lı yaşlarında yalnız yaşayan bir evsahibi sakin. Proje alanının hemen kıyısındaki bir sokakta yaşıyor. O da mahalle hakkında Aykut’la benzer duygular taşımakta:

Geçen seneden belli etti kendini. O kavgalar... Saat 3’lere kadar kapıların önlerinde oturuyorlar. Çekirdek yiyip onun bunun dedikosunu yapıyorlar. Şimdi ben sabah işime gidicem. Evde insanlar, sağa dön sola dön sesten yatamıyorsun, artık burana geliyor mecbur kalkıyorsun. Hadi gidinde uyuyalım hadii bir kavgada onlarla. O yüzden ben Allah kısmet ederse yaza doğru çıkarım…

Bu ve benzeri anlatılar sakinlerin bir bölümünün zihinlerindeki mahalleden kurtulma isteminin altında yatan nedenleri açıklıyor. Proje, bu kesimler için mahalleden taşınmanın ekonomik ve psikolojik zorluklarını ortadan kaldırıcı bir işlev görüyor.

“Çocuklarımın küfür etmesini istemiyorum”

Mahalleden uzaklaşma isteminin altında yatan önemli etkenlerden birini de, sakinlerin çocuklarının mahalledeki ortamdan olumsuz etkilenmesinden duyduları endişeler oluşturmaktadır. Yukarıda başka bir alıntısına yer verilen Ender, mahallede düzenli geliri olan az sayıda kişi arasında yer alıyor ve projeyi kendisi ve ailesi için mahalleden kurtulmak için kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak görüyor. Ender’in mahalleden ayrılma kararında çocuklarıyla ilgili gelecek kaygısı önemli bir rol oynuyor. Bu kaygı Ender’in şu cümlelerinde kendini belli ediyor: “çocuklarımın orda yetişmemesi için bir an evvel buraya [Taşoluk’a geldim], bu projeyi destekleyenler içerisindeyim.… ben çocuklarımın küfür etmesini istemiyorum”. Aykut da yenileme projesini “çocukların hayatıyla ilgili çok önemli olan bir proje” (2008) olarak görüyor. Aşağıdaki anlatıda, kendi ailesinde yaşadığı somut olaylardan örnekler vererek bu durumu delilendiriyor:

Mesela diyelim ki her yerde uyuşturucu vardır. Ama burada her sokak başında var… Mesela benim çocuklarımdan bir tanesi uyuşturucu batağının içinde kaldı, diğerleri düşmek üzereydi. Bak burada mesela öyle bir kültür var ki uyuşturucu kullanmıyorsan delikanlı değilsin… %75- 80 gençlerin hepsi uyuşturucu kullanıyor. Sonra artık 10- 11 yaşların altına düştü… Biz bunun çok mücadelesini yaptık ya çocuklarımız için günlerce ağladık çekildik kenara onların halinden. Bir geldi çocuk tiner içmiş elini kesmiş, aklına ne geliyorsa, 3- 5 gün onun için şimdi 12 yaşında çocuk sen yapsan hadi senin kadar olsa tamam diyeceğim kardeşim ha tamam bu adam reşit yaşına varmış tama yapar kendi hayatıdır seçsin derim. Ama bu kadar çocuğun sen düşün kendi evladın olarak bak yani biz günlerce ağladık bu mesele yüzünden anlattık olmadı, sevdik olmadı, dövdük olmadı en son dedik ki bu olacak gibi değil dedim… biz aldık bunun okulunu da dondurduk o sene onu da başka bir kente gönderdik. Aykut

Çocukların geleceği ile kaygıların mahalleye ve mahalede kalmaya ilişkin düşünceleri nasıl şekillendirdiği Tekin ve Bekir arasında geçen şu diyalogda da hissediliyor:

istemiyordu açıkçası. Biz bile yani istemiyorduk. Benim en büyük çocuğum 28 yaşında.

Ersin: Ya sen genel ne konuşuyorsun kendine konuş ben istiyorum ben evlat yetiştiriyorum burada

Tekin: Sen yetiştiriyorsan ayrı canım Allah Allah Yani çok kişi burada çocuk yetiştiremiyor. İyi yetişmiyor çocuk. Okula gideceği varsa gitmiyor. Çevre kötü. Arkadaşlar kötü

Soru: Kötü olan ne

Tekin: Yani uyuşturucu. Uyuşturucu kötü. Ben onun icin burada çocuklarımı yetiştirmek istemiyorum.

Bu diyalog, aynı zamanda, “bu mahallede çocuk yetişmez” şeklindeki algının mahalledeki tüm sakinler için geçerli olmadığını gösteriyor. Elif’e ait aşağıdaki anlatı da bunu destekler nitelikte:

Yani bize Sultan Mahalle’de ne oldu. Benim kardeşim hapçı olmadı. Esrarcı olmadı. Hırsız olmadı. Ben kusura bakmayın orospu olmadım. Hiçbir şey olmaz yani. Bize bir şey olmadıysa yani. Keşke benim evladım Sultan Mahalle’de büyüyebilseydi. Elif 

2007 Hanehalkı Anketi de azımsanmayacak sayıda sakinin mahallede yukarıda bahsi geçen koşullardan rahatsızlık duyduğunu ortaya koyuyor: “Mahallede nelerden rahatsız oluyorsunuz?” sorusuna cevap veren 83 sakinden 11’i (%13) uyuşturucu, 6’sı (%7) fuhuş ve 24’ü de (%29) güvenlik (hırsızlık, silahlı olay, kavga, küfür, serseriler, psikopatlar) ile ilgili sorunları rahatsız olduğu konular arasında belirtmektedir. Bu üç konudan en az birini sorun olarak gören sakinlerin oranı ise % 39’dur (32 kişi).

Yukarıdaki anlatılar, mahallede yaşamaktan memnun olmayan ve kendini mahalleden kurtarmak isteyip de, gerek ekonomik kısıtlar, gerekse sosyal ve kültürel özelliklerden kaynaklanan nedenlerden ötürü (bkz. Bölüm 6) kendi iradeleriyle o ana kadar mahalleyi terk edemeyen bir kesimin gözünden mahallenin ve proje sürecinin nasıl algılandığını anlatıyor. Bu anlatılar aynı zamanda Sulukuledeki yaşama dair dışarıdan (yazılı ve görsel medya, bilimsel makale) üretilen romantik tasvirlerin aslında mahallede yaşanan gerçekliği tüm yönleriyle anlatmaktan uzak olduğunu göstermektedir. Mahallenin çoğu zaman biz araştırmacılar ve aktivistler tarafından görmezden gelinen bu yönü, bazı sakinlerin mahalleden kurtulma isteminin arkasında yatan temel nedeni oluşturmaktadır.

Asimilasyon?: “Çocukların hepsini ellerinden almam lazım”

Mahalledeki yaşamın olumsuz yönlerinden bunalan bir kesimin zihninde tüm sorunları çözebilecek sihirli bir çözüm var: asimilasyon. Bu arzu özellikle Mahalle Derneği’nin

üyelerinin söylemlerinde kimi zaman örtülü, kimi zaman da Aykut’a ait aşağıdaki iki anlatıda olduğu gibi ekstra bir yoruma gerek bırakmayacak açıklıklıkta dile getiriliyor:

“Kendin için savaş vermiyorsan çocukların için savaş ver ya, okuryazar durumu en düşük olan bölgelerden birisi burası. Çocukların ne okulu var ne bilmem nesi var. Çocukların gelecekleri yani böyle aslına bakarsan önce

ben olsam devletin yerinde bu çocukların hepsini ellerinden almam lazım bıraksınlar bari devlet yaşatsın çocuklarını ya. O çocuklara günah ya. Yani

çocukların darbukacı veyahut oryantal olacak şeyi de yok yani… Ara sıra bununla bazen gündem ediyorlar, böyle bir şey de yok kardeşim. Bari devlet

alsın bunları kendi mi yetiştirecek yurtlara mı hiç olmazsa vatana, millete, devlete faydalı olur. Böyle bir imkân sunmuşsa devlet sana hiç olmazsa sen

değerlendir bunu, bu kadar da vurdumduymazlık olmaz ki. Abi biz ne söyleyeceğimizi bilmiyoruz. Aykut

“Bu insanların bence düzelebilmesi için şu an yapmış oldukları sistemde şu evleri yapsınlar ve bu insanların hepside burada olsun, burası 1 ay sonra yine leş yaşantısının içinde devam eder. Bu insanların muhakkak ki ya elit insanların arasına girmesi lazım veyahut ta bu insanların dağıtılması lazım” Aykut

Belediye’nin zihin dünyasında da benzer bir tahayyülünün olduğu söylenebilir. Benzer diyaloglara, belediye yetkilileriyle gerçekleştirilen mülakatlarda da rastlanmaktadır. Aşağıdaki anlatı proje sürecinde kilit bir role sahip olan bir belediye yetkilisine ait:

"Bu insanları topluma katmak kolay degil ama katmak zorundayiz. Çünkü sonuçta bizim insanımız, kurtarmak zorundayiz. Ben olsam bu insanlarin 10 yaşından küçük çocuklarını alır, devlet olarak yatılı okullara verir, eğitir ve topluma katarım. Başka türlü mümkün degil.48 "

Bu anlatı, belediyenin zihin dünyasına ilişkin ipuçları sunmaktadır. Gerek belediye yetkilisinin, gerekse dernek temsilcisinin söylemlerinde asimile olmadan çok, kendi dışındaki bir grubu asimile etme isteminin yansımalarını gözlemliyoruz. Asimilasyon kendiliğinden arzulanan bir talep olduğu zaman meşru bir talep olarak görülebilir. Söz konusu olan toplumun bir takım fertlerinin, başka bir takım fertleri asimile etme ya da biçimlendirme talepleri olduğunda ise bunu masum bir bir talep olarak karşılamak mümkün değildir. Belediye “doğru olana” dair bilginin kendisinde olduğu savından hareketle, “yanlış yoldaki”leri “doğru yola” sokmak için elinden geleni yapan bir “kurtarıcı” olarak kendisini konumlandırmaktadır. Bu elbetteki karşısındakinin bireysel tercihlerini hiçe sayan, son derece jakoben, tepeden inmeci ve problemli bir bakış açısıdır.

48 Karaman and İslam, “Unbordering Through Urban Renewal in Istanbul”, Geopolitics (review’de), mülakatı yapan: Ozan Karaman.