• Sonuç bulunamadı

Cevdet Bey ve Oğulları Orhan Pamuk ilk romanıdır. Yayımlatmak için epey uğraş verdikten sonra “Karanlık ve Işık” adıyla (Kabaklı, 2002: 833) “Milliyet Yayınları Roman Ödülü’nü” (Pamuk, 1999: 128) almıştır. Orhan Pamuk romanını yine bir aile romanı olan Thomas Mann’ın Buddenbrook Ailesi’nden etkilenerek yazdığını ifade eder. (Pamuk, 2010: 321) Romanda Cevdet Bey’in Osmanlı zamanında başlayan hikâyesi torunun 1970’li yıllardaki ressamlık yıllarıyla biter. Romanın özeti, bu üç nesli anlatmak için bazı zamansal sıçramalar yapması ve karakterlerin başından geçenlerin (tek bir anlatıcı olsa da) ayrı ayrı parçalar halinde anlatılması sebebiyle kaçınılmaz olarak parçalılık arz etmiştir. Orhan Pamuk’un romanı için “tipik bir 19. yüzyıl gerçekçi romanıdır” (Pamuk, 2010) demesinin ayrıntılarını ise “Cevdet Bey ve Oğulları ve Postmodernizm” başlığında tartışacağız.

Selanik Yahudisi’yken Müslümanlığa dönen Fuat Bey sayılmazsa İstanbul’daki ilk Müslüman tüccar olan Cevdet Bey, annesini ve babasını kaybetmiş, uzak akrabası Zeliha Hanım’la bir evde yaşamaktadır. Haseki’de kalan akrabalarından başka Cevdet Bey’in bir de karısını ve çocuğu Ziya’yı terk edip Paris’e giden “Respublik” yanlısı bir “Jöntürk” olan, Nusret adlı bir abisi vardır. Nusret verem hastasıdır. Son günlerini yaşamaktadır. Ölüm döşeğindeki Nusret Bey, Cevdet Bey’den çocuğunu Haseki’de sefalate ve cehalete terk etmemesini, yanına almasını ister. Yakında Nedim Paşa sayesinde tanıştığı Şükrü Paşa’nın kızı Nigan’la evlenecek olan Cevdet Bey abisine bunu yapacağına dair söz verir. Bu arada kendisi için “tam Müslüman sayılmam”33

(s. 44) diyen ve mason olan Fuat Bey, Cevdet Bey’e İttihat ve Terakkicilere katılması konusunda telkinlerde bulunur. Cevdet Bey,

33 Çalışmamızın bu bölümünde parantez içinde verilen sayfalarda Orhan Pamuk, Cevdet Bey Ve Oğulları, İletişim Yayınları, 24. Baskı, İstanbul, 2011 künyeli kitap kullanılmıştır.

bir tüccarın bu konularla ilgilenmesini gereksiz bulduğunu söyleyerek konuyla ilgilenmez. Cevdet Bey, müstakbel Kayınpederi Şükrü Paşa’yla otururken Şükrü Paşa’nın arkadaşı Seyfi Paşa’yla tanışır. Seyfi Paşa’nın tüccar olduğu için onu belli belirsiz küçümsediğini hisseder. Onların yanından ayrılır ve yakında nişanlısı Nigan Hanım’la birlikte yaşayacakları Nişantaşı’ndaki yeni evlerini gezer.

Bu “gün”den aşağı yukarı 30 yıl sonra, Cevdet Bey’in Şükrü Paşa’yla tanışmasına vesile olan Nedim Paşa’nın oğlu Saim Bey’le, eşi Atiye Hanım, kızkardeşi Güler Hanım ve Cevdet Bey’in küçük oğlu Refik’in mühendislik okulundan arkadaşı Ömer, Avrupa’dan Türkiye’ye doğru giden bir trendedirler. Tren, İstanbul’da durunca Saim Bey’in ailesiyle Ömer daha sonra görüşme sözü vererek birbirlerinden ayrılırlar.

Bu otuz yılda Cevdet Bey’in Osman, Refik ve Ayşe isimli üç tane çocuğu olmuş; Osman, Nermin’le evlenmiş, onların da Cemil ve Lale isimli iki çocuğu olmuş; Refik ise Perihan isimli bir kızla evlenmiştir. Evin en küçük çocuğu Ayşe ise lisede okumakta ve piyano dersleri almaktadır. Bir Kurban Bayramı kahvaltısında karşımıza çıkan Cevdet Bey’in ailesi mutlulukla kahvaltısını ederken canları sıkan bir tebrik kartı gelir: Tebriği gönderen, askeri okulda okuyup Kurtuluş Savaşı’nın çeşitli cephelerinde savaşan Ziya’dır. Bu alışılmadık tebrik kartı Cevdet Bey ve aileyi huzursuz eder.

Cevdet Bey yaşlandığı için Osman şirketi işleriyle daha yakından ilgilenirken, Refik şirket işleriyle Osman kadar ilgili değildir. Avrupa’dan yeni dönen arkadaşı Ömer’in gelişiyle, mühendislik yıllarından samimi oldukları Muhittin’in de Refiklere gelir ve öğrencilik yıllarında kalma semaver sohbetlerine koyulurlar. Sohbette Ömer çok hırslı oluşunda, her şeyi elde etmek istediğinden; Ziya, şairliğinden, 30 yaşına gelinceye kadar iyi bir şair olamazsa intihar edeceğinden; Refik ise küçük mutlulukları önemsemekten bahseder. Ömer uzaktan akrabası olduğu bir ailenin evine, miras meseleleri yüzünden ortaklaşa sahip oldukları bazı mülklerin birikmiş kiralarını almak için gider. Evin reisi, milletvekili Muhtar Bey’dir. Bu görüşme sırasında Muhtar Bey’in kızı Nazlı, Ömer’in dikkatini çeker. Ömer’le Nazlı görüşmeye başlarlar, Ömer Erzurum–Sivas arasındaki

Kemah’ta demiryolları işinde çalışmak üzere Kemah’a gider ve Kemah’tayken Nazlı’ya evlenme teklif eder, Nazlı da kabul eder. Ömer, eniştesi ve teyzesiyle Nazlı’yı istemeye gelirler, kız verildikten sonra da bir nişan töreniyle nişanlanırlar.

Bu arada Ziya, İstanbul’a gelir ve Cevdet Bey’den babasının da Cevdet Bey’in zenginleşmesinde katkısının bulunduğu iddiasıyla para ister. Cevdet Bey, Ziya’nın bu küstahlığına dayanamaz ve kabul eder; ancak oğulları buna yanaşmazlar. Cevdet Bey, bütün tüccarlık geçmişini ve hayat hikâyesini yazacağı kitabını bahane göstererek zaten fazlalık olarak görüldüğü şirketten uzaklaşmış ve ev hayatına alışmaya çalışıyordur. Nigan Hanım’la torunlarını gezdirirken yolda Seyfi Paşa’yla karşılaşırlar, Cevdet Bey geçmiş günleri hatırlar. Eve dönerler. Cevdet Bey, çalışmak istediğini söyleyerek yukarı kata çıkar ve orada ölür.

Babasının ölümünden 10 gün sonra bir çocuğu olan Refik, hayatına yeni bir yön verme buhranına tutulur. Nedim Paşa’nın oğlu Sait Nedim Bey’in evinde düzenlenen bir yemekte Sait Nedim Bey’in “biz neden Avrupalılar gibi değiliz” sorusu ve Sait Nedim Bey’in dul kızkardeşi Güler, Refik’in aklını iyice karıştırır. Bu akıl karışıklığı ve mutsuzluğu konusunda Muhittin’le konuşur; ama Muhittin Refik’e her şeye sahip olduğunu, mutsuz olmaya hakkının olmadığını söyler, onu ciddiye almaz. Refik işe gitmemeye başlar, ağır bir grip geçirdiği için de gidememesiyle şirket işlerinden iyice uzaklaşır. Ancak nihayet işe gider, işle ilgili bir evrak meselesi için Sait Nedim Bey’in evine gider; ancak evde sadece Sait Nedim Bey’in kızkardeşi Güler Hanım vardır. Güler Hanım’a söylediği sözlerden çok rahatsızlık duyarak hızlı bir şekilde evden çıkar, kendi evine gider. Evde eşi Perihan’a, Güler Hanım’ın kendilerini bir davete beklediğini söyler. Perihan gitmek istediğini; Refik ise gitmek istemediğini söyler. Perihan, Refik’i alaylı bir şekilde taklit edince Refik Perihan’a bağırır ve evi terk eder, Kemah’a Ömer’in yanına gider. Orada aylarca kaldıktan sonra Perihan’la mektuplaşarak durumu yumuşatır; ama orada kalmaya da devam eder.

Ziya’nın çıkardığı ilk şiir kitabı beklediği etkiyi uyandırmaz, Ziya da bunalıma girer. Bir gece onu tanıyan bir Türkçü adamın etkisi altına girer.

Ayşe, müzik kursunda tanıştığı Cezmi’yle arkadaşlık etmektedir. Onu evine bıraktığı bir gün abisi Osman ikisini görür ve Cezmi’ye çok soğuk davranarak Ayşe’yi onun yanından alır. Ancak buna rağmen Ayşe, Cezmi’yle görüşmeye devam eder. Yakın aile dostlarından da onları birlikte görenler olduğu ortaya çıkınca Osman, Ayşe’ye çok kızar ve ona Cezmi’yle görüşmesini yasakladığını ve ilk yaz tatilinde İsviçre’ye gönderileceğini söyler. Ayşe de kabul eder, ağlayarak odasına çekilir.

Ömer ve Refik, Herr Rudolph adlı bir Alman mühendisle arkadaşlık etmekte ve onunla çoğunlukla Doğu–Batı tartışması yapmaktadırlar. Rudolph Doğu’yu aşağılar; ancak Ömer ve Refik’i tam Doğulu görmediği için ikisini bu aşağılamadan hariç tuttuğunu ifade eder. Üçü birlikte hem müteahhit hem de milletvekili olan Kerim Naci Bey’in düzenlediği yemeğe katılırlar. Refik hiçbir şeyden tam olarak haberdar olmadığı için eğlenir; ama Ömer ve Rudoph, Kerim Naci Bey’den nefret ettikleri için yemekten hiç keyif alamazlar. Yemekten sonraki konuşmalarda da insanların hem onun için bu kadar çalışıp hem de ona bu kadar hayran olmalarını anlayamazlar. Bunu Doğu’nun boyun eğme eğilimiyle açıklarlar. Ömer’le Refik arasında da Türkiye’de özgürlük olup olmadığı ve inkılapların yararlı olup olmadığıyla ilgili bir konuşma geçer.

Ömer’in tünel işi aylar sonra bitmiş, Refik ise “Köy Kalkınması” adını verdiği projesini Ömer’in müstakbel kayınpederi yardımıyla mecliste kabul ettirmek için Ömer’le birlikte Muhtar Bey ve okulunu bitirmiş kızı Nazlı’nın yaşadığı Ankara’ya gitmeyi planlamaktadır.

Ayşe İsviçre’ye yollanmış, Refik dışındaki bütün aile yeni yazlıklarında ilk defa yazı geçirmek üzere Heybeliada’ya giderler. Yaz sonunda Ayşe, İsviçre’den; ailenin geri kalanıysa Heybeliada’dan dönmüştür. Ayşe, İsviçre’de değişmiş, onunla İsviçre’de olan, ailenin iyi bir damat adayı olarak gördüğü Lale Hanım’ın oğlu Remzi’yi “iyi bir insan” olarak nitelemeye başlamış ve biraz daha sosyalleşmiştir. Perihan Nermin’i yakışıklı bir erkekle kol kola görmüştür. Nermin bu durumdan korkmadığını bildiren bir şekilde rahat davranışlar sergilemiştir. Bu arada Perihan,

Refik’ten yine gecikeceğinden ve köy kalkınması projesinden bahseden bir mektup alır.

Ömer’le Refik Ankara’ya gelmişlerdir. Muhtar Bey, Refik’i düşüncelerini anlatması için Ziraat Bakanı’yla görüştürmüş; ama Bakan projeyi dikkatle dinlemeden Refik’in projesini anlattığı kitabı için yayın desteği almak istediğini zannederek bu konuda destek sözü vermiştir. Refik, Muhtar Bey’in çabalarına rağmen düşüncelerinin tartışılacağı bir zemin bulamaz, hayal ettiği ilgiyi göremeyince yaptıklarını sorgulamaya başlar. Tasarılarıyla ilgili Kemah’taki günlerinden beri mektuplaştığı “Teşkilatçı” Süleyman Ayçelik’in yanına da giden Refik ondan da ummadığı cevaplar alır. Ayçelik, köylünün değil devletin güçlendirilmesinden yanadır. Refik’ten bu tasarıları bırakıp devleti için çalışmasını, memur olmasını ister. Ama Refik, halkına zaman zaman zor kullanan, hatalı uygulamalarını eleştirdiği devletin bir çalışanı olmak istemez.

Ömer’le Nazlı’nın ilişkileri de sorunludur. Ömer, gerçekten evlenip evlenmek istediğine emin değildir. Nazlı da bu durumu hisseder. Aralarında sık sık tartışma çıkar. Cumhuriyet Bayramı için topluca gittikleri stadyumda Refik’in amcaoğlu Ziya ve Kerim Naci Bey’le karşılaşırlar.

Muhtar Bey, Atatürk’ün ölümü üzerine başa geleceğini düşündüğü İsmet Paşa’dan, kendisine soyadını vermesi ve birkaç kere satranç oynamaları dolayısıyla, iyi bir görev beklemektedir.

Ziya, Ötüken dergisi çevresinde örgütlenen Türkçüler arasındadır. Mahir Altaylı, Atatürk’ün ölümü üzerine ülkeye dönen Türkçü Profesör Gıyasettin Kağan’la fikri olarak uzlaşamamakta; ama yine de onun düşüncelerine değer veren Türkçüleri de kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır. Bunun için onu hem öven hem de etkisiz olduğunu ima eden bir yazı yazması için Muhittin’i görevlendirmektedir. Muhittin, Mahir Altaylı’nın kendisini zamanında Baudlaire okuduğu için iğneleyen Mahir Altaylı’nın üslubundan hoşnut değildir.

Ömer 6 ay Ulus’ta bir otelde kalır, düğün için yeni seçimler sonrası bir tarih belirlenmiştir; ancak aralarındaki gerginlik hala azalmamıştır. Nazlı İstanbul’da

hazırlıklara başlamanın gerekli olduğunu düşünürken, Ömer her şeyi ağırdan almaktadır. Kavgalı oldukları bir gün sonrasında aralarını düzeltme isteğiyle Nazlılara gitmek ister, telefon eder, Nazlı’dan babasının evden gideceğini öğrenince eve gelir. O geldikten hemen sonra da Muhtar Bey Bulgaristan başbakanı onuruna verilen bir yemeğe gideceği için evden çıkar. Muhtar Bey, beklediği makama ulaşamamış olduğu için İsmet Paşa’ya ve siyasete kırgındır. Orada bulunuşunu da partinin kendisinin gönlünü alma çabası olarak yorumlar. Toplantıda İsmet Paşa hakkında yakın arkadaşlarına söylediği sitemli sözlerinin partinin üst kademesinin kulağına gittiğini öğrenir. Bütün bunlar ortadayken orada bulunmasını artık ahlaklı bulmamaya başlar. Bu ahlaki sorgulama, beraberinde kızını henüz evli olmadığı bir erkekle evde tek başına bırakmasının doğru olmadığını, siyaset meseleleri yüzünden kızını ihmal ettiğini düşünmesine sebep olur. Toplantıda sinirlerine hâkim olamaz, Kerim Naci Bey’i tersler.

Ömer ve Nazlı ise yine aynı tartışmalara tutuşurlar. Nazlı, Ömer’in kendisini küçümsediğini düşünüyordur, Ömer bu iddiayı kabul etmez. Nazlı, Ömer’e kendisini almak isteyip istemediğini sorar, Ömer istediğini söyler. Nazlı sinirlerine hâkim olamadığı için babasının içkilerinden birini içmeye başlamıştır. Bu sırada babası gelir ve Ömer’e henüz evli olmayan kızıyla baş başa içki içmesini doğru bulmadığını, evlenene kadar onunla görüşmesini yasakladığını, onu bir türlü sevemediğini söyler. Ömer de evden çıkar. Nazlı çok üzülür. Ömer inşaattan kalan aletleri ve makineleri elden çıkarmak için Kemah’a gider.

Refik, İstanbul’daki normal hayatına dönmüştür. Perihan durumu kabullenmiştir. Ancak abisi Refik’e tatlı sert davranmaktadır. Bu arada Refik hem abisinin hem de yengesinin birbirlerini aldattıklarını Perihan’dan öğrenmiştir. Osman annesini evi yıktırıp yerine bir apartman yaptırma konusunda ikna etmeye çalışır; ama annesi Cevdet Bey’in evin yıkılmasına razı olmadığını söyleyerek karşı çıkar. Refik de Perihan’a başka bir yere taşınma fikrini açar. Perihan’da Osman ve Nermin’le ilgili bildiklerinin kendilerini ikiyüzlü olmaya zorladığını söyleyerek Refik’e olumlu cevap verir. Bu arada Refik okumalarına devam etmeye çalışır; ancak eskisi gibi okuduklarına yoğunlaşamamaktadır. İstanbul’a geldikten sonra birkaç kez görüştüğü arkadaşı Muhittin onu yine ziyaret eder ve aralarında geçen

konuşmaların sonunda onu “Frenkleşmekle” suçlar. Muhittin, eski Muhittin zamanlarından beri tanıdığı, askeri okulda okuyan iki edebiyat meraklısını da Türkçü yapmıştır. Kapanan Ötüken dergisinin yerine Altınışık adlı bir dergi açılacağını gençlere söyler. Bu dergi Mahir Altaylı’ya değil Gıyasettin Kağan’a daha yakın olacaktır. İmtiyazı da iki askerin şiirlerini de yayımlamayan, kendisini sürekli geçmiş zamanları dolayısıyla iğneleyen Mahir Altaylı’ya değil, Muhittin’ ait olacaktır. Ancak gençler, Muhittin düşündüğü gibi ona kuralsız şartsız bağlı değildir.

Ömer Kemah’a gider ve orada çok sahipli bir arsanın bütün sahiplerini toparlayarak hepsinden toprağı alır ve geniş topraklara sahip bir toprak ağası olur. Bu arada Cemil’in Heybeliada’daki sünneti sırasında Refik okunması gereken kitapları basan bir yayınevi kurma tasarılarını Perihan’a açar. Ömer, İstanbul’a gelir. Üç arkadaş yine Refiklerin evinde toplanıp birbirlerini kıyasıya eleştirirler. Refik Heybeliada’dan dönen ailesine ayrı eve çıkmak istediğini söyler.

Muhittin, Gıyasettin Kağan’la görüşmeye gider; ancak Gıyasettin Kağan, onun daha önce Baudlaire okumasından, eski arkadaşlarını kolayca eleştirmesinden ve en önemlisi Freud’un bazı düşüncelerini haklı bulmasından hareketle onun gerçek bir Türkçü olmadığı sonucuna oluşur ve onu yanından kovar. Muhittin bu olaydan sonra iyice bunalıma girer ve intiharı düşünür, hatta Refik’e bir intihar mektubu yazar; ama daha sonra bunun bir şaka olduğunu Refik’e söyler. Refik, bunun bir şaka olmadığını anlar, Muhittin’in durumuna üzülür.

Refik’le Perihan Cihangir’deki eve taşınmışlardır. Bir can sıkıntısının bir sonucunda beraberce Ömer’e oraya gelmek istediklerini bildiren bir mektup yazarlar. Ömer mektubu almadan onun yanına gitmişlerdir bile. Ömer’in yanında da fazla duramazlar, İstanbul’a dönerler. Perihan ikinci çocuğuna hamiledir.

Ayşe nişanlanır, Refik Ayşe’nin nişanına gider; ama Perihan hasta olduğu için erkenden eve döner. Araları çok iyidir. Refik çocuğunun erkek olmasını ve adının Ahmet olmasını ister.

Bu sefer ailenin 70’li yıllardaki hali anlatılmaya başlanmıştır. Bütün aile aynı apartmandadır: Osman, Nermin, çocukları Cemil, Nigan Hanım ve Refik’in oğlu Ahmet. Nigan Hanım’ın durumu çok kötü olduğu için Ayşe ve eşi Remzi, Ahmet’in ablası Melek de o gün apartmandadır. Ahmet 30 yaşındadır. Refik’le Perihan ayrılmış. Perihan başka biriyle evlenmiş. Refik daha sonra kanserden ölmüştür. Ahmet karmaşık hesapların sonucunda bütün sülalenin kaldığı apartmanda sadece küçücük bir daireye sahip olabilmiştir. Ressamdır, Paris’te okuduğu için de hem resim hem de Fransızca kursu vermektedir. Hasan adlı arkadaşıyla Marksizme bağlıdırlar. Ahmet, İlknur adlı bir kıza âşıktır. Sosyal hayatı yoktur, İlknur’un kendisini ziyaret etmesini bekleyip durmaktadır. Ahmet’in babasının kuzeni Ziya, onları ziyarete gelmiş ve yakında sol bir darbe yapılacağını söylemiştir. Hasan da Ahmet’i ziyarete gelmiş ve ondan yeni çıkarılacak bir siyasi dergiyle ilgili yardım istemiştir. Ahmet yardım edeceğine söz verir ve yakın zamandaki darbeden bahseder. Ahmet, daha önce sözleşmelerine rağmen gelmeyen İlknur’a telefon eder ve onu 9’da almaya geleceğini söyler; büyük aileyle yediği yemekten sonra İlknur’u alır ve eve gelirler. Evde Ahmet İlknur’a, daha önce Arap harfleriyle yazıldığı için okuyamadığı babasının hatıra defterlerinde neler bulduğunu sorar. İlknur da defterleri orada okur. İlknur’la Ahmet babasının yazdığı bazı şeyleri gereksiz bulurlar. Ama defterde bahsedilen bazı kişileri de tanırlar: Evlenmiş ve Erzincan depremi yüzünden yüzünde iki yara izi bulunan Ömer ve AP’den milletvekili olan Muhittin Nişancı. Ahmet defterlerde yazmayan başka şeyler da anlatır İlknur’a: Annesi, babasının bitmek bilmeyen tasarıları yüzünden ayrılmıştır, Refik bir ara Paris’e gitmiş ve Sartre’ı görmüştür. Ahmet, bu koşullarda, resimle uğraşmasının bir yararı olup olmadığı konusunda emin değildir. Vatanı kurtarmak için mi çabalamalıdır, yoksa resim yapmaya devam mı etmelidir. İlknur’la konuşmaları sonrasında vatanı kurtarmanın daha önemli olduğu sonucuna ulaşır. İlknur, Ahmet’e doktora için Avusturya’ya gidebileceğini söyler. Ahmet çok üzülür. Onu eve bırakırken birkaç kere İlknur’a Avusturya’ya gidip gitmeyeceğini sorar, İlknur emin olmadığını söyler. Ayrılmalarına yakın Ahmet birden basitçe evlenme teklif eder. İlknur, bu teklifi ciddiye almaz. Ahmet, evine döner. Döndükten kısa bir süre sonra da Nigan Hanım ölür.