• Sonuç bulunamadı

D. Tarih

IV. KARA KİTAP

A.Romanın Tanıtımı ve Özeti

Kara Kitap, Orhan Pamuk’un Cevdet Bey ve Oğulları, Sessiz Ev’den sonra Postmodern romana doğru evrilen yazarlık serüveninde Beyaz Kale’den sonra şaşkınlıkla karşılanan ve asıl yazarlık dehasını göstermeye başladığı romanıdır. Romandaki karmaşık ve kaotik atmosfer yaratma becerisi ve titizliği, günümüzde Orhan Pamuk romancılığı dendiğinde akla gelen üslubunun ilk örneğidir. İlk iki romanındaki geleneksel / modern romancılığından sonra Beyaz Kale’de giriştiği “farklılık mücadelesinin” ilk ve belki de en parlak örneğidir. Araştırmacılar Kara Kitap’ın hangi roman kategorisine sokulacağı konusunda da net bir karar verememiştir. Füsun Akatlı, “Topoğrafya Romanı”, “Esrar ve Kumpas Romanı”, “Paranoyanın Romanı” (Akatlı, 1996: 32); Kemal ATAKAY, “kolaj roman” (Atakay, 1996: 41); Süheyla BAYRAV, “belli bir türe yerleştirilemez” diyerek cümlesinin devamında, “ortaçağ şövalyelik ve aşk romanları”, “pikaresk roman”, “polis romanı” (Bayrav, 1996: 73); Hülya Adak ise “ansiklopedik roman” (Adak, 1996: 275) tabirlerini kullanmıştır. Romanın türü konusunda bile bir uzlaşı olmaması romanın ne kadar açık bir yapıt olduğunun göstergesidir. Birçok türün özelliğini barındıran, herkesin farklı bir çıkarımda bulunduğu romanın Postmodern bir anlayışla kaleme alındığı ise aşikârdır. Kara Kitap’ın çalışmamızda Orhan Pamuk’un diğer romanlarından çok daha fazla yer tutması, romanın Postmodernizm’in poetikası olmakla tavsif edilecek kadar Postmodernizm’le ilintili olmasıyla açıklanabilir.

Kara Kitap, yine günümüzde Orhan Pamuk’un romancılığı dışında tartışıldığı ilk roman olma özelliği de gösterir. Mevlana ve Mesnevi üzerine romanda söylenenler; onu, popüler kültürün ve “klasik edebiyat eleştirmenlerinin” hedefi haline getirmiştir. Romanda Mevlana’nın Mesnevisi dışında Türk ve Doğu edebiyatlarının birer kült haline gelmiş birçok eserinden de, hatta var olmayan eserlerden ve yazarlardan da (sırası geldiğinde açıklanacaktır) bahsedilmiştir.

Roman aynı zamanda “yazma işi” üzerine bir edebi roman olarak da okunabilir. Yazar sanki “yazı poetikasını” oluşturur gibi romanın birçok yerinde yazma işi üzerine sözler söyler. “Metinlerarasılık”, “taklit” ve “intihal” yazarın bu romanında yine özellikle üzerinde durduğu meselelerdir. Romanın konusu kısaca şöyledir:

Galip’in aynı zamanda amcasının kızı da olan eşi Rüya, geç saatlere kadar polisiye romanlar okuduğu bir gecenin sabahında 19 kelimelik bir ayrılık mektubu bırakarak Galip’i terk eder. Mektubun içeriği açıklanmaz; ancak mektupta geri döneceğine ya da dönmeyeceğine dair herhangi bir işaret yoktur. İçeriğe dair romanda geçen tek cümle mektupta “annemleri idare edersin” (s. 55)37

dendiğinin söylenmesidir. Galip bu mektuptan halasının aileye verdiği bir yemek “arasında” haberdar olur. Halası gün içinde Galip’i yemeğe çağırmış, Galip de ondan eşi Rüya’yı kendisinin davet etmesini istemiştir. Galip yemekte eşini göremeyince evlerine gitmiş ve mektubu görmüştür. Yemeğe geri döndüğünde “büyük aileye” Rüya’nın hasta olduğunu söylemiştir.

Amca, hala, dede ve babaanne; daha önce hep birlikte Şehrikalp Apartmanı’nda otururken, yıllar içinde zenginliklerinin azalmasıyla yine hep birlikte daha az zenginlerin oturduğu bir apartmanda oturmaya başlamışlardır. Galip’in amcası Melih, bir gün yurtdışına gitmiş ve yıllarca kendisinden sağlıklı haber alınamadığı için eşi ondan ayrılmış ve başka biriyle evlenmiştir. Yıllar sonra ailesinin yanına dönen Melih Amca da başka biriyle evlenmiştir. Melih Amca ise ilk

37 Çalışmamızın bu bölümünde parantez içinde verilen sayfalarda Orhan Pamuk, Kara Kitap, İletişim Yayınları, 26. Baskı, İstanbul, 19999 künyeli kitap kullanılmıştır.

eşinden olma Celal’i yerinden edip yeni eşi ve küçük kızları Rüya ile, Celal’in çıktığı kata yerleşmişlerdir. Galip’in Rüya’yla tanışması bu geri dönüşle başlamıştır. Aynı okulda okumuşlar ve birlikte büyümüşlerdir. Yıllar sonra Galip avukat, Celal ise Milliyet gazetesinde bütün Türkiye’nin ve Galip’in yazılarını büyük bir merakla takip ettiği bir köşe yazarı olmuştur.

Galip Rüya’nın gidişini, olası sebeplerini ve nerede olabileceği ile ilgili ilk önce Celal’le konuşmak ister; ama ona ulaşamaz. Daha sonra Rüya’nın “aşırı solcu” olan ilk eşine dönmüş olabileceğini düşünerek siyasi dergiler koleksiyonu yaptığını bildiği Saim’den Rüya’nın ilk eşinin izini bulabilmek için yardım ister. Galip Saim’in evine gider, sabaha kadar dergileri tararlar; ancak bir sonuca ulaşamazlar. Galip sabah Saim’in evinden çıkıp Celal’in gazetesine gider; ancak Celal’e düşman olan iki gazetecinin iğneleyici sözlerinden başka bir şey elde edemeden gazeteden ayrılır ve evine gelir. Galip evdeyken Saim telefon eder ve Rüya’nın eski kocasının adresini verir. Galip, Saim’in verdiği adrese gider; ancak Rüya orada da yoktur. Evden çıkar, Galatasaray’a gider. Orada bir adam Galip’i ünlü film yıldızlarının benzerlerinin bulunduğu bir geneleve çağırır. Galip orada Türkan Şoray’ın benzeriyle birlikte olur. Genelevden çıktıktan sonra daha önce (Rüya’nın Galip’i terk ettiği gün) Celal’le görüşmek istediğini, BBC’den gelen televizyoncuların onu aradığını, onu bulup bulamayacağını Galip’e sormuş olan İskender’le karşılaşır. İskender, Galip’i şehir turu yaptırdığı televizyoncuların da bulunduğu bir pavyona götürür. Pavyonda oturdukları masadaki herkes, hatta garson da birer hikâye anlatır. Bu hikâye anlatma faslında sonra grup pavyondan çıkar ve hep birlikte idealize edilmiş değil de gerçeğe yakın yapma manken yapan, yer altı dehlizlerinde ürünlerini sergileyen Merih Manken Atölyesi’ni gezerler. Atölye’den çıktıklarında kendisini Galip’in ortaokuldayken sınıf arkadaşı olarak tanıtan Belkıs’la karşılaşır. Grubun içindeki bir mimar, Belkıs ve Galip Süleymaniye Camii’ne giderler. Belkıs, Galip’e minareye çıkmayı teklif eder, mimar aşağıda kalır. Minareden indikten sonra mimarı Cihangir’de bırakıp Belkıs’ın arabasıyla Belkıs’ın evine giderler. Belkıs, Galip’in Rüya’ya olan aşkını kıskandığını ve evliliğinde de eşinin kendisine “Rüya’ya âşık olan Galip” gibi davranmasını istediğini anlatır. Belkıs’ın evinden bir sonraki sabah çıkan Galip insanların yüzlerinde değişik anlamlar görmeye başlar. Değişik

yazılardan, işaretlerden bambaşka anlamlar çıkarmaya başlar. Bu işaretleri takip ederek Celal’in ve Rüya’nın eskiden oturdukları Şehrikalp Apartmanı’nda olabileceği sonucuna ulaşır. Galip, apartmana girmeden önce oturduğu bir büfede karşılaştığı ortaokul arkadaşlarına aynı gün ortaokuldan arkadaşları olan Belkıs’la karşılaştığını söyler. Evli çift, Galip’e, ortaokulda Belkıs diye bir arkadaşları olmadığını gayet emin bir şekilde söylerler. Galip, Rüya ile Celal’in evlerinin yakınındaki Konak Sineması’na gittiklerini düşünüp sinemaya gider; ama sinemada yoklardır. Galip daha sonra evine gider, yatağa yatar, düşünürken aniden kararını verir ve Şehrikalp Apartmanı’na gider. Daha önceden de tanıdığı kapıcının evine gider, kaşla göz arasında Celal’in dairesinin anahtarını çalar, eve girer. Eve girdiği anda bir telefon çalar. Galip açar. Karşıdaki kişi kendisiyle konuşan kişinin Celal olduğunu düşünerek konuşur. Galip de karşısındaki kişinin bu düşüncesine karşı çıkmaz, Celal’miş gibi konuşmaya devam eder.

Telefondaki kişi, adının Mahir İkinci olduğunu, kendisine inanan bazı subayların –yazılarından etkilenerek– Mehdi’nin geleceği düşüncesiyle darbe yapmak istediklerini, bu konuyla ilgili kendisiyle görüşmek istediğini Galip’e söyler. Galip bunu kabul etmez ve telefonu kapatır. Celal’in evinde Celal ile Rüya’nın nerede olduklarını bulabileceğini düşünerek bir araştırmaya girişir. Celal araştırmaları sırasında Celal’in Mevlana hakkındaki düşüncelerini de öğrenir. Celal’in yazılarında başka şair ve yazarlardan alıntılar yaptığını anlayınca Celal’e karşı duyguları değişir. Araştırmaları sürerken Mahir İkinci, Galip’i (Celal’i) yine arar ve subaylarla ilgili kaygılarından yine bahseder ve mutlaka görüşmeleri gerektiğini söyler. Galip yine kabul etmez. Galip, araştırması sırasında Celal’in Hurufilik üzerine yaptığı araştırmaları okuya okuya sonunda insanların yüzündeki harfleri (işaretleri) çözmeye başladığını düşünür. Hurufilik ilgili okumalarını sürdürürken F.M. Üçüncü adlı bir kişinin yazdığı “Esrar–ı Huruf ve Esrar’ın Kaybı” adlı eser Galip’in ilgisini çeker. Galip eseri okuduktan sonra eserde her insanın yüzünde harfler olduğunu öğrendiği için kendi yüzüne de bakar ve yüzüne bir yabancının yüzü, bir metin gibi bakabildiği için, yüzünde apaçık beliren esrarı görebildiği için dehşete kapılır. Bu dehşetle her şey bir anda değişir. Bir anda Celal’in köşesi için yazı yazmaya başlar, 3 yazı yazar. Sonra bu yazıları bir gün

sonra gazeteye götürüp Celal’in yazıları diye teslim eder. Gazetede Celal’in rakiplerinden Neşati, Celal’in geçmişte darbecileri kendi çıkarları için kullandığını ve F.M.Üçüncü’nün yıllar sonra ilk defa yakın bir zamanda gazeteye uğradığını söyler. Galip gazeteden ayrılır. Uzun bir süre kendisini birinin takip ettiğini hissettiği için İstanbul sokaklarında amaçsızca gezinir, sonra Şehrikalp’e gelir. Evde önceden adının Mahir İkinci olduğunu söyleyen kişi yine arar. Bu seferki takma adının Mehmet, Fatih Mehmet olmasını istediğini söyleyerek Galip’e (Celal’e) kendisiyle mutlaka görüşmek istediğini söyler. Yazılarını yıllardır nasıl büyük bir şevkle takip ettiğini uzun uzun anlatır. Galip bu uzun konuşmanın ardından telefonu kapatır. Sabaha karşı uyandığında telefon yine çalar. Bir kadın en son Galip’in Rüya’ya yazdığı sevgi dolu yazının kendisiyle ilgili olduğunu düşündüğü için Celal’in (Celal, yazılarında bu tür çağrılar yaptığı için) kendisini çağırdığını zannetmiş ve Celal’le görüşmek istemiştir. Bu kadın (Emine) kocasına kısa bir ayrılık mektubu bırakarak kocasını terk etmiştir. Kadın Celal’in adresini sorar. Galip “adres” kelimesini telaffuz ettiğinde kadın, adresi vermemesi gerektiğini, birinin onu öldüreceğini haykırır. Bu kişi, onu Mahir İkinci ve Mehmet adlarıyla arayan kişidir. Bu kişi telefonu alır ve Galip’e (Celal’e) kendilerini kandırdığı için onu öldüreceğini söyler. Aynı kişi, kendisine kısacık bir veda mektubu bırakarak kendisini terk eden karısının peşinden bütün İstanbul’u gezdiğini, bir ipucu bulmak umuduyla amcasının oğlu Galip’i, o şehri amaçsızca gezerken takip ettiğini ve yine Galip’in hikâyeler anlatılan pavyona girdiğini kendisinin de orada bir hikâye anlattığını söyler. Süre giden konuşma sonunda her şey tatlıya bağlanır. Galip, telefondaki adamdan, kendisine (Celal’e) ait olan telefon numaralarını ve adreslerini ister; adam da verir. Bunun üzerine Galip bu çifte Alaaddin’in dükkânının önünde buluşma randevusu verir.

Galip, bu numaralar ve adreslerle Celal ile Rüya’yı bulabileceğini düşünür; ancak aradığı numaraların hiçbirinde Celal ile Rüya yoktur. Bu aramaları sırasında evde Rüya’ya ait 10 tane fotoğraf bulur. Bu fotoğraflar onu üzer, hüzünlendirir. Bu sıralarda telefon çalar arayan İskender’dir. İngiliz televizyoncuların Celal’le görüşmek istediklerini söyler. Galip, Celal’i bulduğunu “saat onda Pera Palas’ta” (s. 385) olacaklarını söyler. Daha sonra karı kocaya verdiği randevu yerine, Alaaddin’in dükkânının önüne gider; ancak karı kocaya dair bir iz bulamaz. Taksiye binip otele

gider, otelde İskender’e, Celal’in yerine kendisinin demeç vereceğini söyler. İskender ikna olunca BBC ekibine, kendisi olmaya çalıştığı için, kendisini kendisi olmaktan alıkoyan bütün dış etkilerden soyutlamaya çalışan “Şehzade’nin Hikâyesi” (s. 395) ni anlatır. Hikâyeyi bitirdikten sonra taksiye binip Nişantaşı’na gider. Evine doğru döneceklerken taksici yolun kapatıldığını söyler. Taksici yine birisinin vurulduğunu söyler. Galip inip bakar: Celal. Ama Rüya yoktur. Celal’in dairesine gider, her için düzeleceğini, Rüya’nın çıkıp geleceğini umut ederek geceyi geçirir. Sabah evine gelen kapıcının karısından Rüya’nın da Celal’le birlikte aynı gece aynı yerde öldürüldüğünü ama bunun –Rüya, Alaaddin’in dükkânına girdiği ve dükkân sahibi olaydan hemen sonra Rüya’nın içeri girdiğini görmediğinden dükkânının kepenklerini kapattığı için– fark edilmediğini söyler. Galip yıkılır.

Celal’in öldürülüşü ülkede büyük bir “katilin yakalanması kampanyasına” dönüşür. Sonunda bir yazısında dalga geçtiği için ona hıncı olduğu düşünülen bir berber bulunur ve asılır. Galip, Rüya’nın hayaliyle ve Celal’in köşesine yazı yazmakla günlerini geçirmeye başlar ve “eski, çok eski, çok çok eski hikâyeleri yeniden kaleme almaktan ibaret olan yeni işi” olan yazarlığa yönelir ve romanını bitirir.