• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.3. Batıda Risk Kavramının Tarihsel Gelişimi…

1.3.3. Risk , Teknoloji Ve Ekoloji

Luhman‟a göre modern zamanda yaĢamın genel bir özelliği olan risk, kozmolojinin teknolojiye kayıĢıyla birlikte, önceleri kader olarak bilinen Ģeyler yer değiĢtirdi (Erdem, özen, 2003: 54). Ġnsanoğlu tabiat olaylarını sıradan ve tümüyle kontrol edilebilir olarak algılamaya baĢladı.Ġnsanoğlu modern dönemde doğayı kontrol altına alama gücünü, çeĢitli hastalıklarla mücadele ederek ömrünü uzatmayı, teknolojik geliĢmelerin ve yeniliklerin sürekliliği içinde yaĢamını konforlu hale getirme imkanı vermiĢtir. Ġnsanoğlu tabiat ve hayvanlardan gelebilecek tehlikeleri bertaraf etmesinin karĢılığında, en büyük tehlike olarak kendisi kalmıĢtır (Karakurt,2003: ?). Marx‟ın ifadesi ile “insanlık doğaya hükmettikçe, insan öteki insanlara ya da kendi lanetine köle oluyor” (Berman, 2010 : 33).

25

Beck, günümüzde risklerin doğuĢunu sanayinin son sürat, denetimsiz ilerlemesi ve teknolojideki kontrol edilemeyen geliĢmeler ile bağlantı kurmuĢtur. Gen teknolojisi ve genetik tehditler üzerine yoğunlaĢan Beck, teknolojilerin ve uygulanan sosyal politikaların önüne geçecek düzeye gelmesini eleĢtirmektedir. Anne ve babanın sadece bir deney tüpünde buluĢmasının, genetik teknolojide hayvanların üzerine uygulanan yöntemlerin ve alınan bazı olumsuz sonuçların insanlar üzerinde uygulanmasının ne derce mantıklı olabileceğini sorgulamaktadır. Böyle bir koĢulda insan kimliğini konu alan ve sorgulayan bir araĢtırma alanına gerek olacağı varsayımını yaparak insan özelliğinin içine tekniğin sızdığı görüĢünü savunmaktadır (Akt.Çuhacı Beck,1995: 27-30).

Günümüzde ekolojik ve çevresel sorunları kısaca sıraladığımızda riskin çepeçevre bizi kuĢattığını görüyoruz. Toprağın yağmalanması, atık boĢaltımı (radyoaktif, katı ve zehirli atıklar), küresel ısınma, hava kirliliği, nükleer savaĢ, nükleer santral patlaması (Çernobil), su kirliliği, asit yağmurları, tarım ilaçları vs. ana hatlarıyla ifade edilen bu baĢlıkların altında yüzlerce alt baĢlık olan ekolojik ve çevresel sorunlar (zastrow, 2013:768-777).

Yukarıdaki sorunlardan hiçbir ülke, bölge, grup veya insan azade değildir. Çünkü “modernleĢmenin riskleri çatısı altında, suçlu ve mağdur bir süre sonra aynı varlık haline gelmektedir”.Beck‟e göre ekolojik sorun kendini bir topluma kabul ettirdiği zaman veya etki alanının Ģiddeti ölçüsünde, bir ülkenin siyaseti, ekonomisi ve bilim dünyasındaki tüm modernleĢme araçlarının çalıĢma sistemleri kendilerini bundan soyutlayamaz (Beck, 2005: 84).

Beck, risklerin çoğalmasıyla beraber ekolojik sorunun çözümünü kamuoyu ve kültürel bağlamda olacağını iddia eder. Beck, ekoloji sorununu haklılaĢtırma sorunu olarak ortaya koyar. Ekoloji sorununun çözüme kavuĢması ise güç ve egemenlik iliĢkilerinden arındırılmıĢ iletiĢim ortamında, kültürel bağlamında ve kamuoyu oluĢturulması sonucunda çözüme kavuĢturulabilir. Sorunun çözümü kültürel bağlamın daraltılması yerine geniĢletilmesinde yatmakta olduğundan ekoloji sorunu ile kültür krizi arasında iliĢki kurulmuĢ olur (Atiker, 1992 : 217-218).

26

Bookchin‟e göre doğa üzerinde meydana gelen büyük tehlikelerin ve devam eden risklerin çözümü noktasında ekolojik bir toplum kavramını öne sürer. Ekolojik toplum, biyosferin denge ve bütünlüğünün içinde bir amaç olarak korunduğu veya restore edildiği bir toplum olabilir. Böyle bir toplum insan grupları ve doğa içinde çeĢitliliği teĢvik edecektir. Ġktidarın merkezden uzaklaĢtırılarak, kendi kendini yöneten “küçük” teknolojilere dayanan ve “ekoloji anarĢizmden doğan nesnel değerleri temel alan etik bir bütünsellik anlayıĢına” göre hareket eden yerel topluluklara aktarılmasını öngörecektir (Giddens,2009:199).

Arne Naess‟in derin ekolojisi, insanoğlunun doğaya üstün olmaktansa doğanın bir parçası olarak doğanın içinde gören yeni bir politik ve ahlaki felsefenin gerekli olduğunu öngörür. Bu felsefe Ġnsanları diğer bütün canlı varlıklarla eĢit seviyede gören “biyosferik eĢitlik”tir. Derin ekoloji ayrıca doğa ve insan topluluğunun birbirine bağlı oluĢu üzerinde durur(Giddens,2009:199). Fakat doğa ve insan birlikteliğine karĢı en büyük engellerden biri de insanın doğaya hükmetmesinin sorgulanmamasından kaynaklanmaktadır. Boockchin‟e göre mevcut durum, insanın doğaya tahakkümün neden olacağı tehlikeleri azaltacak teknikler geliĢtirerek, bu tahakkümün önünü açmayı gözetir. Tahakküm nosyonunun kendisi sorgulanmaz. Ġnsanın doğaya tahakkümünün altında yatan temel gerçeklik insanın insana tahakkümüdür ( Bookchin, 1996: 62- 22). Çevrecilik, riski genelde sadece dıĢsal risk olarak anlaĢılırr; ekoloji ise tersine, doğal ölçülere göre veya yitirilmiĢ doğal ahenklerin geri kazanılması Ģeklinde karĢımıza çıkan pratik ve etik meseleleri ele almaya çalıĢır(Giddens,2009:207). Ekolojik politika bir yitirme politikasıdır- doğanın yitirilmesi ve geleneklerin yitirilmesi- ama aynı zamanda bir kurtarma politikasıdır. Doğaya ya da geleneğe geri dönemeyiz, ancak birey ve kolektif insanlık olarak, imal edilmiĢ belirsizliğin pozitif kabulü çerçevesinde hayatlarımız yeniden manevi değer kazandırma arayıĢına girebiliriz. (Giddens,2009: 228).

Giddens‟a göre ekolojik kriz salt olarak doğanın bozulması problemi değildir. Ġnsandan bağımsız olarak çevrenin yüksek maliyetli risklerden arındırılması ekolojik sorunu çözmez. “Ekolojik kriz kozmopolitlenmiĢ bir dünyada bir ahlaki anlam krizidir özünde” (Giddens, 2009:247). Çevreyi koruma refleksi sadece gerçek sorunların kökenini görmede bir örtü vazifesi görür.Genel çerçevede değerlendirirsek risk toplumunu

27

örgütlenmiĢ sorumsuzluk olarak tanımlayabiliriz. Ekolojik sorunlar esasında çevreyle alakalı sorunlar değildir. Tam aksine örgütsel ve özelliklede var olan teknokratik örgütlenmelerin bir sonucudur (Özer, 2010: 7-8).

ÖrgütlenmiĢ sorumsuzluk, kurbanın edilgenliğini belirgin hale getirmiĢtir. ÖrgütlenmiĢ sorumsuzluk kavramı ile Beck, insan hayatını, çevreyi, ekolojik dengeyi sarsan ,tehdit eden risklerin ortaya çıkmasından sorumlu olan teknolojilerin, sanayilerin, bilimin, hükümetlerin, kuruluĢların ortak olarak sorumluluğu paylaĢmalarını ifade etmektedir. Denetleme eksikliği, kanunlardaki boĢluk, göz yumma, bilinçsizlik ve bilgisizlik nedeni ile ard arda alınan yanlıĢ kararlar sonucu ortaya çıkan risklerin maliyetinin tek bir kiĢiye mal edilmesinin zor olduğu için tehditleri ortak küresel boyuta yayarak, sorumluluğu mümkün olduğunca en geniĢ dairede tutarak bölüĢtürmektir (Çınarlı, 2009:9 ; Çuhacı, 2004:26).

28